tag:blogger.com,1999:blog-39799883207281728162024-02-02T11:12:09.008+03:00Her Yer Kuran, Her Yer Uyanış ! İLETİŞİMAnonymoushttp://www.blogger.com/profile/10437862137581062930noreply@blogger.comBlogger41125tag:blogger.com,1999:blog-3979988320728172816.post-33591807453309842112014-08-20T17:58:00.001+03:002014-08-20T17:58:52.749+03:00İSRAİLOĞULLARI, EV, ŞEHİR, BİR OLAN ALLAHSelam insanlar, artık kaç insan varsa orada. İşler nedeniyle nette olan vaktimi genelde kuran'a ve işaret ettiklerinden yakaladıklarımı araştırmaya ayırıyorum, bu nedenle de sosyal iletişim ağlarını çok kullanmıyorum buna blog'da dahil. Bu yazıyı ise birkaç meseleye değinmek için yazmaya karar verdim. Aslında değineceğim şeyler insanların büyük çoğunluğu için hayati meseleler ama olayı az çok kavrayan azınlık için fazlasıyla sıradan.<br />
<br />
<br />
İlk önemli konu olarak Kur'an da hayati bir ayrım noktası olan ''israiloğulları'' var. İsrailoğulları tanımı bilinen klasik anlayışın aksine tüm insanlığı anlatıyor diye düşünüyorum ya da ona benzer bir kapsamı var. Bu konuda kendi adıma henüz kitaba tamamen hakim olamadığım için ademoğulları noktasında tam oturtamadığım, tefekkürümü devam ettirdiğim şeyler mevcut. Fakat şu varki ''bir dönem alemlere üstün kılındığı söylenen israiloğulları'' İnsanlığın ta kendisidir, bir ırk olan yahudiler değildir. Yahudi bir ırktır ve başka şeydir. Bu israiloğulları tanımını illa birşeyle yan yana değerlendirecekseniz bu ademoğulları olsun yahudiler değil, zira ilgi alakası yok. Bunun bu şekilde kabul görmüş olması ise zır cehaletin ürünüdür. Bu cehalet ise kitaba ihanetin bedelidir.<br />
<br />
(Bakara 140) - Yoksa siz, gerçekten İbrahim'in, İsmail'in, İshak'ın, Yakub'un ve torunlarının yahudi veya hristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki: 'Siz mi daha iyi biliyorsunuz, yoksa Allah mı? Allah'tan kendisine verilmiş bir şehadeti gizleyenden daha zalim olan kimdir? Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.'<br />
<br />
Ben size işaret edicem siz o yönde araştırmalara başlayın göreceksiniz.<br />
<br />
Bunun dışında ibrahimin oğlu ile beraber temellerini yükselttiği ev konusu da kesinlikle en başta Allah'ın sistemidir. Nuh peygamberin bahsettiği ev de o'dur, diğerleri de o'dur. Yani tüm peygamberlerin ortaklaşa temellerini yükselttiği, tamir ettiği esas ev ilk evdir bu da kabe denen yerden bambaşka şeydir. İster tevhid deyin, ister beyin deyin, ister başka şey deyin bu şey tam manasıyla hak/gerçeğin evidir. Ve bakış açısı söylediğim çizgi üzerinden kurulmalıdır.<br />
<br />
Tabi her ev gördükleri yere kabe yaftasını çakan eşşşşoğlu eşekler bir şey anlamadan hakikatin üstünü örttüklerinden kafalarınız çokça defa taşağa dönecektir. Esasen bu uzun bir araştırma sürecidir. Aklınıza düşecek soruların alayının benimde aklıma düştüğünü bilerek yazdıklarımı değerlendirmenizi önemle rica ederim.<br />
<br />
(Ali imran 96-97)<br />
<br />
-Doğrusu insanlar için kurulan ilk ev, kesinlikle Bekke'deki o çok kutsal ve bütün alemlere hidayet olan İbadet Evi'dir.<br />
<br />
- Orada apaçık ayetler (ve) İbrahim'in makamı vardır. Kim oraya girerse o güvenliktedir. Ona bir yol bulup güç yetirenlerin Ev'i haccetmesi Allah'ın insanlar üzerindeki hakkıdır. Kim inkâr ederse, şüphesiz, Allah alemlere karşı muhtaç olmayandır.<br />
<br />
İbrahim nasıl bir peygamberdir, Allah'ı bulurken geçtiği safhalar nelerdir dikkatle ve hissederek/yaşayarak algılayınız evi de algılayacaksınız.<br />
<br />
Dikkatle takip ediniz...<br />
<br />
(Zuhruf 31-32-33-34-35)<br />
<br />
31- Ve dediler ki: 'Bu Kur'an, iki şehirden birinin büyük bir adamına indirilmeli değil miydi?'<br />
<br />
32- Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında maişetlerini aralarında biz paylaştırdık ve onlardan bir bölümü (diğer) bir bölümünü 'teshir etmesi için, bir bölümünü bir bölümü üzerinde derecelerle yükselttik. Rabbinin rahmeti; toplayıp-yığdıklarından daha hayırlıdır.<br />
<br />
33- Eğer insanlar tek bir ümmet olacak olmasaydı, Rahman’ı inkâr edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerinde çıkıp-yükselecekleri merdivenler yapardık.<br />
<br />
34- Evlerine kapılar ve üzerinde yaslanıp-dayanacakları koltuklar,<br />
<br />
Özetle demek istediğim; Şehir, ev, tavan, tavana yükselecek merdivenler, incir zeytin (bağırsak temizliği, bağışıklık sistemi), tur-i sina dağı, dağ kavramı vs... daha bir çok kavramı, ilim sahiplerine seslenilen ayetleri, gerçek tarihe ışık tutacak verileri derin nefes alıp, pasaj pasaj üzerinde uzuuuun uzuun düşünerek ve en en önemlisi bir bütün olarak ele alın, kitabın müteşabihliğinin ne olduğunu da görün.<br />
<br />
Deniyor ki birşey illaki kendisidir bir başka şey değildir. Eldeki örnek üzerinden yürüyelim. Ev ev'dir dimi, peki ev nedir? Ev ne anlatır biz insanlara? Bizim için evimizin olayı nedir? Siz bu gerçekleri önemsememeye devam edin, sonra zırlamayın tasavvufçular vay efendim spiritüalistler şöyle yapıyor böyle yapıyor diye. Hakikatten korkarsan bedelini bozuk inançlarla, bekleyerek geçen ömürle ödersin. Tabiki adam alacak, kendi zannlarında boyayıp süsleyecek. Çünkü sen kafanı kaldırıp akledecek cesareti ve olgunluğu göstermemişsin. Şeytanların dosdoğru yola oturuşlarını kavramamışsın. Bak Allah ne diyor, bak ayrımı nasıl yapıyor ve hangi noktada yapıyor;<br />
<br />
(Araf 58)- Güzel şehrin bitkisi, Rabbinin izniyle çıkar; kötü olandan ise kavruktan başkası çıkmaz. İşte biz, şükreden bir topluluk için ayetleri böyle çeşitli biçimlerde açıklıyoruz.<br />
<br />
Bizde bitki bile çıkmıyor amına koyim kuru topraklar :D Adamlarda kötü de olsa bir bitki var lan yolda yürüyorlar hiç değilse. Sen ise Kur'an ı terk ederek, din gününde muhammed peygamberin söyleyeceği sözün temellerini yükseltmekle meşgulsün. Peygamberleri takip etmenin, belirlenmiş ibadet günlerinin/dönemlerinin, c.tesi günü haddi aşmanın ne olduğu aşikardır. Kur'an da bunun reçetesi var bin defa söyledim yine söylüyorum. Bu translara girilmek zorunda ama doğru bilgiyle, kuran rehberliğinde, kavrayarak anlayarak sabrederek. Aksi halde otla çöple varılacak şey zann çukurudur. Orasının çok karışık olduğu ve insanı bir zann kuyusuna itmeye çok açık olduğu kesin. Neticede ortak ve kozmik bir bilgiden bahsediyoruz. Buradan hak olana ulaşmak için peygamberi takipten bir başka şansımız yok. Firavun gibi kendinizi tanrı da sanabilirsiniz ki zaten tasavvufun veya spiritüalizmin safı peygamberlerin iddia ettikleri saftan farklıdır. Onlar tasarlayanın insan bilinci olduğu bilgisine varıyorlar bu nedenle tanrı ile bir olma bütünleşme vs.. lere sapıyorlar. Peygamberlerin iddia ettikleri tanrı bu değil. Apaçık bir şekilde o yaratan sen yaratılan! Bu ayrım apaçık bir şekilde mevcut. Ve diriliş de bir gerçek, hak diriliş olarak bir gerçek. Onların iddia ettikleri gibi mitolojik bir süreç değil bu amına koyim. Reenkarnasyon bir yalan ve bir bilgi üzere sapış. Eşeğin amı çağından kova çağına geçişte bir zann. Bütün bunların hak bilgisi zamanla ortaya çıkacak. Bize düşen kelimeleri değiştirilmiş incil ve tevratın sağlaması olan kur'an ı tanımak/kavramak ve incil ile tevratı onun önderliğinde değerlendirmeye almak. Eğer bunu yaparsak/yapabilirsek işte o zaman gerçek bilgiye sahip olma şansımız olacak.<br />
<br />
(maide 68)<br />
<br />
De ki: "Ey Kitap Ehli, Tevrat'ı, İncil'i ve size Rabbinizden indirileni ayakta tutmadıkça hiç bir şey üzerinde değilsiniz." Andolsun, Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun tuğyanlarını ve inkârlarını arttıracaktır. Sen de kafirler topluluğuna karşı üzüntüye kapılma.<br />
<br />
Mesaj çok net. Eğer tam hakikate erişmek istiyorsak işin içine incil ve tevrat girmek durumunda. Kur'an öyle bir sağlamaki, öyle bir düzeyde bilgi veriliyor ki bildiğin tamirat uygulayacak tevrat ve incilde. <br />
<br />
(casiye suresi)<br />
<br />
22- Allah, gökleri ve yeri hak/gerçek olarak yarattı; öyle ki, her nefis kazandıklarıyla karşılık görsün. Onlara zulmedilmez.<br />
<br />
23- Şimdi sen, kendi hevasını ilah edinen ve Allah'ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı, kulağı ve kalbini mühürlediği ve gözü üstüne bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Allah'tan sonra ona kim hidayet verecektir? Yine de öğüt alıp-düşünmüyor musunuz?<br />
<br />
24- Dediler ki: '(Bütün olup biten,) Bu dünya hayatımızdan başkası değildir, ölürüz ve diriliriz; bizi 'kesintisi olmayan zaman'dan başkası yıkıma (helake) uğratmıyor.' Oysa onların bununla ilgili hiç bir bilgileri yoktur; yalnızca zannediyorlar.<br />
<br />
<br />
<br />
Belki kabenin veya mekkenin şehir olarak, orada yaşanan devrim olarak bir ton göndermesi vardır, hatta bir adım öteye gideyim belki de koordinat olarak coğrafyanın müthiş bir önemi vardır, belkide hiçbir anlam ve önemi yoktur vs... ama apaçık görünen ve ayetlerin en önemli ultimatomları olan kısımları kalkıp kabeydi şuydu buydu diyerek bir taş parçası haline indirgemek olsa olsa komedidir. Artık ben susacağım ve size konu üzere tefekkür edebileceğiniz kur'an pasajlarından birkaç demet sunacağım.<br />
<br />
(Bakara)<br />
<br />
125- Hani Evi insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. 'İbrahim'in makamını salat (destekleme) yeri edinin', İbrahim ve İsmail'e de, 'Evimi, tavaf edenler, itikafa çekilenler ve boyun eğip teslimiyet gösterenler için temizleyin' diye ahid verdik.<br />
<br />
GÜVENLİK YERİ KILINDIĞI GARANTİ EDİLEN BİR EV. BUGÜNKÜ KABEYE BİR ATEİST GİTSE AĞZINDAN YANLIŞLIKLA ALLAH'A KÜFÜR ÇIKSA HERİF YARAĞI YEDİ O SANİYE İDAMI CAİZDİR, LAN NE İDAMI YA AKLIMI SİKEYİM KİM BEKLER İDAMI. ZATEN ALLAH YALAKASI OLAN KURU KALABALIK O SANİYE ADAMI KABENİN DUVARLARINA ETİKET YAPARLAR. BU MU GÜVENLİ EV AMK? VALLA ARANIZDA O TARZ MÜSLÜMANLAR VARSA İYİ BİLSİNLER Kİ BENİM ŞU DÜNYA ÜZERİNDE ANGARA ÇİN ÇİN MAHALLESİ HARİÇ KENDİMİ EN SON GÜVENDE HİSSEDECEĞİM YERDİR LAN KABE :D AMA KUR'AN DAKİ ''EV'' İNSANLAR İÇİN GÜVENLİ BİR EV, TÜM İNSANLAR İÇİN! TEMİZ TUTULMASI İSTENEN DE BU EV'DİR.<br />
<br />
126- Hani İbrahim: 'Rabbim, bu şehri bir güvenlik yeri kıl ve halkından Allah'a ve ahiret gününe inananları ürünlerle rızıklandır' demişti de (Allah: “Sadece inananları değil) inkâr edeni de az bir süre yararlandırır, sonra onu ateşin azabına uğratırım; ne kötü bir dönüştür o' demişti.<br />
<br />
<br />
(Araf 161) - Onlara: 'Bu şehirde oturun, ondan istediğiniz yerden yeyin, 'dileğimiz bağışlanmadır' deyin ve kapısından secde ederek girin, (biz de) hatalarınızı bağışlayalım. İyilik yapanların arttıracağız' denildiğinde,<br />
<br />
162- Onlardan zulmedenler, sözü kendilerine söylenenden başka bir şeyle değiştirdiler. Biz de bunun üzerine zulmetmeleri dolayısıyla gökten 'iğrenç bir azab' indirdik.<br />
<br />
(Nahl 112) - Allah bir şehri örnek verdi: (Halkı) Güvenlik ve huzur içindeydi, rızkı her yerden bol bol gelmekteydi; fakat Allah'ın nimetlerine nankörlük etti, böylece Allah yaptıklarına karşılık olarak, ona açlık ve korku elbisesini tattırdı.<br />
<br />
Tin suresi<br />
<br />
1- İncire ve zeytine andolsun,<br />
2- Sina dağına,<br />
3- Ve şu emin beldeye (güvenilir şehre).<br />
4- Doğrusu, biz insanı en güzel bir biçimde yarattık.<br />
5- Sonra aşağıların aşağısına çevirdik.<br />
6- Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka; onlar için kesintisiz bir ecir vardır.<br />
7- Öyleyse bundan sonra, hangi şey sana dini yalanlatabilir?<br />
8- Allah hükmedenlerin hakimi değil midir?<br />
<br />
Tur suresi<br />
<br />
1- Tur'a andolsun.<br />
2- Satır (satır) dizili kitaba,<br />
3- Yayılmış ince deri üzerine;<br />
4- Ma'mur eve,<br />
5- Yükseltilmiş tavana,<br />
6- Kabarıp, tutuşan denize...<br />
<br />
Nisa suresi<br />
<br />
154- Kesin söz vermeleri dolayısıyla Tur'u üstlerine yükselttik ve onlara: 'Bu kapıdan secde ederek girin' dedik ve onlara: 'Cumartesi (günü) haddi aşmayın' da dedik. Ve onlardan kesin bir söz aldık.<br />
<br />
Daha tonlarca delil var tek şart kitabı tanımak ancak böyle yaklaştırılanlardan olabilme ihtimaline sahip oluruz. Adamlar deli gibi bu şeyin peşinde koşuyorlar, en mükemmel trans hali/ibadet için neleri kovalıyorlar. Piramit bir sembol, felsefeyi anlatan bir sembol. Adam o zamanın şartlarında o yolla denemiş hatta bir tanesi varki tüm ayetler kendisine gösterildiği halde yine kabul etmiyor lan yaratan yaratılan ayrımını. Büyüdür diyor ve kendi bilincini ilah olarak görüyor, tıpkı her ne kadar kelime oyunlarıyla kıvırmaya debelenseler de tasavvufçular gibi, spiritüalistler gibi. Bunun nedenlerinden biri de corpus callosumdur. Bizim insanlarımızı yönlendirmemiz gereken şey en karmaşık yapı olan beyini pozitif bilim ile araştırmaktır. Bu zanndan kurtulmak ancak beynin tam manası ile tanınması ile mümkün olacaktır. Peygamberlerin seçilmeleri dolayısıyla kavradıkları şey buydu, bu nedenle onlar zannetmiyorlardı, bütünüyle gerçek olarak algılıyorlardı.<br />
<br />
''Gerçek şu ki insan için çalışıp didindiğinden başka şey yoktur''.<br />
<br />
Sen kendi senaryonu istiyorsun o zaman alsana kendi senaryon boğul bataklığında diyor Allah.<br />
<br />
Şimdi aklınızı başınıza devşirin elinizi de vicdanınıza koyun söyleyin, bir insan evladına nasıl tüm ayetler/deliller/evren/evrenler gösterilir? Bu evrenin kozmik bilgisinin beyinlerimizde, üstelikte tam yeri olarak en yüksek seviyede emniyete alınmış beyin bölümümüz olan thalamus'ta saklı olduğunun ispatı değil midir? Biraz kavrayın şu kitabı daha kapıdan giricez amına koyim :D Ve bunu haddi aşmadan zanna uymadan temiz akılla yapıcaz ki rab işimizi kolaylaştırsın. Gerçekten bu şeyin reçetesi var Kur'an da. Bu bir süreç, uzunca bir süreç ve niyet emin olun çok merkezde. İşte bu nedenle Kur'an bas bas bağırıyor temiz akıl sahiplerinden başkası gereğince düşünemezler diye. Gereğince düşünememek zannlarında boğulmaktır. Haydi kaçtım.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/10437862137581062930noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-3979988320728172816.post-57900828529310734562014-05-05T08:06:00.000+03:002014-05-05T08:06:00.377+03:00ZÜLKARNEYN KISSASI İLMİ YÖNÜ İnsanlar selam, ''kehf 83-99'' ayetleri, zülkarneyn kıssasının diğer yönünü anlatıcam.<br />
<br />
<br />
Bu zülkarneynin tarihi bakımdan yaşadığı olaylar incelendiğinde birçok teori var kimi bilge kağan diyor, kimi başka şeyler, bende vikingler diyorum zira onlar da çift boynuzlu :D Neyse bu zülkarneynin tarihi olayları bakımından bir yönüyle muhammed'i anlattığını Hakkı Yılmaz imzası ile paylaşmıştım daha önce o yazıyı okuyabilirsiniz. Ben bu pasajın ilmi yönünü değerlendirmeye aldım zira çok kafamı yiyordu cidden yediği kadar varmış. Seri halde şokingler yaşadım.<br />
<br />
Başlayalım...<br />
<br />
Kelime anlamı olarak zülkarneyn “çift boynuzlu-çift zamanlı” anlamına gelmektedir.Burada “Zül” bir iyelik ekidir. “Sahibi” anlamını vermektedir. Karn, boynuz; Karneyn ise, çift boynuz demektir. Buna göre Zülkarneyn, “Çift boynuz sahibi” anlamına gelmektedir.<br />
<br />
<br />
KEHF<br />
<br />
83- Sana (Ey Muhammed,) Zu'l-Karneyn hakkında sorarlar. De ki: 'Size, ondan 'öğüt ve hatırlatma olarak' (bazı bilgiler) vereceğim.<br />
<br />
Ya ALLAH, gönder gelsin panpa. Estaizübillah...<br />
<br />
<br />
84- Gerçekten, biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik ve ona her şeyden bir yol (sebep) verdik.<br />
<br />
Beynin yeryüzü iktidarına hoşgeldiniz paşalar.<br />
<br />
85- O da, bir yol tuttu.<br />
<br />
86- Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu, yanında bir kavim gördü. Dedik ki: 'Ey Zu'l-Karneyn, (istiyorsan onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği (geçerli ilke) edinirsin.'<br />
<br />
<br />
(Muhammed mekke medine vs.. durumu ile bütünlüğünü anlamak isteyenler başta söylediğim yazıyı okusunlar, fakat yine bu ayetin de beyin ile ilgili olağanüstü örneklemeleri de içerdiğine kellemi koyarım)<br />
<br />
<br />
87- Dedi ki: 'Kim zulmederse biz onu azablandıracağız, sonra Rabbine döndürülür, O da onu görülmemiş bir azabla azablandırır.'<br />
<br />
88- Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa, onun için güzel bir karşılık vardır. Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz.'<br />
<br />
<br />
89- Sonra (yine) bir yol tuttu.<br />
<br />
90- Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı ve onu (güneşi/vahyi/bilgiyi), kendileri için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmakta iken buldu.<br />
<br />
91- İşte böyle, onun yanında 'özü kapsayan bilgi olduğunu' (veya yanında olup-biten her şeyi) biz (ilmimizle) büsbütün kuşatmıştık.<br />
<br />
Allah beyinleri kuşatmıştır beyler.<br />
<br />
<br />
92- Sonra bir yol (daha) tuttu.<br />
<br />
<br />
93- İki seddin arasına kadar ulaştı, onların (sedlerin) önünde hemen hemen hiç bir sözü kavramayan bir kavim buldu.<br />
<br />
Buradan itibaren artık siz kafaları çalıştırmaya başlayacaksınız, sağ lobu olabildiğince aktif hale getireceksiniz. Bu arada 2 set sağ ve sol lob.<br />
<br />
94- Dediler ki: 'Ey Zu'l-Karneyn, gerçekten Ye'cuc ve Me'cuc, yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyorlar, bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için sana vergi verelim mi?'<br />
<br />
Bakın laftan sözden anlamayan toplum, yecüc ve mecüc (akıncılar ve komutanı) yeryüzünde bozgunculuk çıkartıyorlar diyor. Burada heriflerin kastı muhammed ve ordusu fakat tarih yönüne ben girmiyorum okuacak olan söylediğim başlığa gitsin. Ama olay şu ki; herifler kinaye yollu muhammed'e atar yapıyorlar. Tabiki biz işin ilmi kısmına odaklanıyoruz şu an. sed, 2 çağ/boynuz (sağ ve sol lob) sahibi vs...<br />
<br />
<br />
95- Dedi ki: 'Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı (güç, nimet ve imkan), daha hayırlıdır. Madem öyle, bana (insani) güçle yardım edin de, sizinle onlar arasında sapasağlam bir engel kılayım.'<br />
<br />
<br />
Muhammed'de kendilerine kinaye yollu gönderme yapıyor, siz bana para teklif etmeyin adam olun da öyle bir engel koyalım ki düşmanlık kalmasın diyor. Bu arada muhammed 2 lobun da sahibi konumunda yani Allah'a yönelmiş zaten adam.<br />
<br />
<br />
96- 'Bana demir kütleleri getirin', iki dağın arası eşit düzeye gelince, 'Körükleyin' dedi. Onu ateş haline getirinceye kadar (bu işi yaptı, sonra:) dedi ki: 'Bana getirin, üzerine eritilmiş bakır dökeyim.'<br />
<br />
<br />
İlmi uzmanları tarafından çok çok çok çok çok iyi irdelenmesi gereken bir ayet.<br />
<br />
Demir kütleleri getirin!<br />
<br />
İki dağın arası eşit düzeye gelince! Körükleyin!<br />
<br />
Onu ateş haline getirinceye kadar bu işi yaptı!<br />
<br />
Bakın beyler burada muhammed'in yaptığı iş onları köşeye sıkıştırmak. Peki bunu nasıl anlatmış Allah bize? Pasaj inanılmaz, öyle böyle değil kafa sıyırtacak cinsten. Sağ ve sol lobu kullanarak körüklüyor ateş/düşünce haline getiriyor ve üzerine eritilmiş bakır döküyor. Bu işleri öyle bir çarpıtmışlar ki abi aklınız durur. Adam elemanları köşeye sıkıştırıyor sunduğu sözleşme ile. Diğer beyinle ilgili kısımları ise anlatabilmemin üzgünüm ama bir kelimesi, söz öbeği yok, en azından şu an benim için yok. Sen göreceksin! GÖZÜNÜZÜ AÇIN!<br />
<br />
<br />
97- Böylelikle, ne onu aşabildiler, ne onu delmeye güç yetirebildiler.<br />
<br />
Offf abi ölecem şu birlikteliğe bak amk lan.<br />
<br />
98- Dedi ki: 'Bu benim Rabbimden bir rahmettir. Rabbimin va'di geldiği zaman, O, bunu dümdüz eder; Rabbimin va'di haktır.'<br />
<br />
Dağ/beyin dümdüz olacak. Ve vaad haktır/gerçektir!<br />
<br />
99- Biz o gün, bir kısmını bir kısmı içinde dalgalanırcasına bırakıvermişiz. Sur'a da üfürülmüştür, artık onların tümünü bir araya getirmişiz.<br />
<br />
Ve sur'a da üflendi artık bugün kaçış nereye?<br />
<br />
Ha bu arada ''sur'' kelimesinin de boynuz anlamı da var zaten oradan geliyor bu sur'a üfleme olayının o tarz şekilcileğe malzeme olması. Zülkarneynin de çift boynuz durumu var. Yani her yol beyine gidiyor canlar, kaçarınız yok!<br />
<br />
Haydi eyvallah.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/10437862137581062930noreply@blogger.com42tag:blogger.com,1999:blog-3979988320728172816.post-632406032456607272014-04-30T13:24:00.000+03:002014-05-03T00:10:14.082+03:00ALLAH'IN YARATIŞI, KARİAH/GATE/KAPI, SUR Selam insanlar Allah'ın yaratışı konusunda biraz sesli düşünücem dileyen dinleyebilir.<br />
<br />
<br />
Bu konuda eldeki ilk net veri Allah'ın herşeyi hak olarak ve gerçek olarak yarattığıdır. Ok peki bu gerçeklik nedir? Bunun tanımı nasıl yapılır? Yani herşeyin hak ve gerçek olması bizim dış dünya olarak algıladıklarımızın merkezinin, beynimiz olmasına engel teşkil eder mi? Diyeceğim aslında Allah'ın bilgi kodladığı merkez beyinler olamaz mı? Yani bu teoriye göre hepimizi bir monitör/yansıtıcı gibi düşünebiliriz. Sadece gözlerden bahsetmiyorum tüm varlığımız bir yansıtıcı görevi görüyor olamaz mı. Şu an karışık durduğunu biliyorum yazı ilerledikçe açıcam konuyu. Şimdi şöyle düşünelim biz doğduk yaşıyoruz ve fiziki yasalara tabiyiz. Biz öldüğümüz zaman bu dış dünya yok mu oluyor, hayır devam ediyor öyle değil mi. Şu halde bu bizim kıyametimizdir, bizim dağlarımızın(beynimizin) yün gibi olmasıdır. Allah ne diyor Kuran'da ''iyi biliniz ki sistemler kurma ve yürütme ancak Allah'a aittir''. İşte biz öldüğümüz zaman bu şeyden yoksun kalıyoruz. Neyse girizleyelim aktarması o kadar zor bir konu ki kendimi sikesim var şu anda.<br />
<br />
<br />
(Karıah/kapı/gate suresi)<br />
<br />
1 Kâriah!<br />
<br />
2 Nedir o kâriah?<br />
<br />
3 Kâriah’ın ne olduğunu sana ne bildirdi?<br />
<br />
4 O gün, insanlar, darmadağın pervaneler gibi olurlar. 5 Dağlar da atılmış renkli yün gibi olur.<br />
<br />
6 Ve hemen kimin tartıları ağır basarsa, 7 işte o, hoşnutluk veren bir yaşayış içindedir. 8 Tartıları hafif gelen kimse ise, 9 işte onun anası uçurumdur/derin bir çukurdur. 10 Onun ne olduğunu sana ne bildirdi?<br />
<br />
11 Kızgın bir ateş!<br />
<br />
<br />
Vurgu üstüne vurguyu görüyorsunuz dimi. Ben bu surenin ilk anlamının kıyameti anlattığını ikinci anlamlarının ise içeriği hakkında bilgi verdiğini düşünüyorum. Karıah: Kapı-kapı çalan anlamlarına sahip bir kelime. Peki pervaneler gibi olurlar ne demek? Bana bir dönüşümü/değişimi anlatıyor bu sözcük kelebek etkisi filmindeki gibi. Ama tabi oradaki gibi fantaziye kaçan bir garabet yerlerde uyanma durumu değil bu. Bir plan dahilinde ve Kuran'da planın anlatıldığı şekilde. Bu nedenle buradaki pervaneler gibi olurlar ahiret evrenindeki yaratışın anlatımı ''dağların atılmış renkli yün gibi olması'' Kuran'a bütün bakarak ve işin ilmi yönü araştırılarak üzerinde saatlerce tefekkür edilmesi gereken bir örnekleme çünkü ben burada dağların yine beyine yüklenecek bilgiden önceki durumu anlattığını düşünüyorum yani o gün beyinler böyle olacak. Sur kavramı da aynı şekilde beyindeki birşey olsa gerek, bilgi oraya üfleniyor. Bizim fiziki yasalar dediğimiz ve hepimizin gerçek olarak algıladığımız bu şeyler tam bu noktadan başlıyor bana kalırsa. Nasıl aktarsam bilmiyorum ama şöyle birşey diyebiliriz herhalde;<br />
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://pbs.twimg.com/media/BmPi9dqIEAIMJKY.jpg:large" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="230" src="https://pbs.twimg.com/media/BmPi9dqIEAIMJKY.jpg:large" width="320" /></a></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<div>
Bizler bu sistemi, yasaları vs..yi verilen bilgi ile algılayabiliyoruz, bilgi gidince biz de ölüyoruz. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
(zümer 68) ve sûra üflenmiştir de allah'ın dilediği hariç, göklerde kim var, yerde kim varsa çarpılıp yıkılıvermiştir. sonra ona başka bir daha üflenmiştir de onlar kalkmışlar karşıda bakıp duruyorlar.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
Nereye üfleniyor abi? Bilgi nereye veriliyor? Bizim vücudumuz sinir ağıyla örülü hepsi beyine iletiyor da öyle hissediyoruz, bütün mevzu beyinde dönmüyormu zaten. Yani uyarılan beyin ise Allah'ın temel idare merkezi de gayet beyin olmalıdır. </div>
<div>
</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Şimdi konuya müdahil hakka suresine geçelim. Bu aşamada biraz daldan dala yapıcam başka çarem de yok.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Gerçekleşecek olan!</div>
<div>
<br /></div>
<div>
“Gerçekleşecek olan” nedir?</div>
<div>
<br /></div>
<div>
“Gerçekleşecek olan” nedir, siz tam olarak bilemezsiniz. (zaten bu yüzden deliriyorum)</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Semud ve Ad (toplulukları), kâria’yı yalan saydılar.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Bu yüzden Semud (halkı), korkunç bir sesle helak edildi.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Ad (halkın)a gelince; onlar da, uğultu yüklü, azgın bir kasırga ile helak edildiler.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Şimdi onlardan hiç arta kalan (bir şey) görüyor musun?....................</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
--------------------------------------------------------------</div>
<div>
Gerçek şu ki, su taştığı zaman, o gemide biz sizi taşıdık;</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Öyle ki, onu sizlere bir ibret (hatırlatma ve öğüt) kılalım. 'Gerçeği belleyip kavrayabilen' kullar onu belleyip-kavrasın.'</div>
<div>
---------------------------------------------------------------</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Bu gemi mevzusunun da ikincil anlamlarına dikkat çekiliyor kutu içine aldığım ayetlerin sonunda. İnsanlar aklıyla fırtınayı kontrol altına alıyorlar. Allah'ın gemide onları taşıması, 2 denizi beyin olarak kabul ettiğimizde kulunu/kullarını aklen doğruyu yapmaya iletmesidir.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
Şimdi biraz kehf suresine dönmek zorundayım.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
60 Ve bir vakit Mûsâ, delikanlısına: “Ben iki bilgin kişinin/iki denizin toplandığı yere varıncaya kadar durmayacağım yahut senelerce gideceğim” demişti.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
61 Bunun üzerine “iki bilgin kişinin toplandığı yer”e vardıklarında ikisi de bunalımlarını/sıkıntılarını terk etti. O zaman bunalım/sıkıntı, bilgin kimse yardımıyla yok olup gitti.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
62 Bu şekilde geçtikleri zaman Mûsâ, delikanlısına: “Getir kuşluk yemeğimizi, gerçekten biz bu yolculuğumuzda yorulduk” dedi.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
63 Delikanlı: “Gördün mü/ hiç düşündün mü? O Kaya'ya sığındığımız vakit doğrusu ben bunalımdan/ sıkıntıdan kurtuldum, onu söylememi de kesinlikle bencilliğim engelledi. Bunalım/ sıkıntı, şaşılacak bir şekilde denizde(beyinde/ doğru düşüncede/ sağ ve sol lobun birlikte kullanılıp değerlendirilmesinde) kaybolup gitti” dedi.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
Bakın dostlar bu ''iki bilge'' veya ''iki deniz'' beynin sağ ve sol lobları! Beynin sağ ve sol lobları birbirleri arasında bilgi alışverişinde bulunurlar, toplandıkları yer nedir? Bütün bakabilmektir, işte bilgin kimselerin toplandıkları yer ile kast budur. Gece melatonin salgıladığımız için burada musa ve delikanlı bu geziye sabah saatlerinde çıkmış olmalılar ki musa kuşluk yemeğimizi getir diyor, bu güneşin doğuşundan ortalama yarım saat 40 dk sonraya denk gelir. Yani bir tür tefekkür gezisi bu! Ve kaya'ya sığınmaları da ilginç benzetme, gerek Tur-i sina dağının açık seçik beyin olarak anlatıldığı birçok örnek var, gerekse de ''dağ'' ile ilgili pasajlarda müteşabih alana geçildiği anda beynin de anlatıldığı birçok pasaj var. Gemi olayına gelirsek yine tiyatro sahnesini kurup anlatıyor Allah. 2 deniz beynimiz olunca gemi ile olan gezinti de tefekkür gezisini anlatır, bunu temele alarak pasaj okunduğu zaman bütünlük görülür. Neden böyle anlatılır? İşte ancak bu şekilde bir ton mucize ortaya serilebilinir.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Neyse buradan sonra artık her ne konuda doğruyu buldularsa alim kul ile karşılaşıyorlar. Bu alim kul ile olan gezilerini bilirsiniz musanın zor sabrettiği birkaç olay yaşıyorlar ben o olaylardan bir tanesine konumuz ile ilgili olduğu için dikkati çekicem.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
(kehf 77) (Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler, fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı. Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti. (Musa) Dedi ki: 'Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin.'</div>
<div>
<br /></div>
<div>
(kehf 82) Duvara da gelince; o, şehirdeki iki yetim oğlanındı ve onun altında onlar için bir define vardı. Babaları da iyi bir zat idi. İşte onun için, –Rabbinden bir rahmet olmak üzere– Rabbin onların erginlik çağına ermelerini, definelerini çıkarmalarını diledi. Ve ben onu kendi görüşümle yapmadım. İşte senin, üzerine sabretmeye takat getiremediğin şeylerin ilk plândaki anlamı!”</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
O şehirdeki 2 yetim oğlan! Beynimizin sağ ve sol lobları yetim oğlan olarak anlatıldı şimdi de. Ve altında bir define var duvarın ne ola ki? Şimdi düşünün bakalım erginlik çağına ermelerini definelerni çıkarmalarını istiyor, topluma alim kul gönderiyor ne alaka abi duvar ustası, sıvacı falan göndersene :D Abiler bütün bakın göreceksiniz.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Bu alim kul topluma akıl veriyor bilgilendiriyor bir konuda, toplumun gelişmesini sağlıyor. </div>
<div>
<span style="color: #333333; font-family: Arial, Verdana; font-size: 14px; line-height: 23.799999237060547px; text-align: justify;"><br /></span>
<br />
<div style="text-align: justify;">
<span style="color: #333333; font-family: Arial, Verdana;"><span style="font-size: 14px; line-height: 23.799999237060547px;"><b>Beyin duvarının zayıflığı ile oluşan şöyle bir hastalık var. Tefekkürde faydası olabilir, okumaktan üşenmeyenler için bunu da paylaşmış olayım.</b></span></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="color: #333333; font-family: Arial, Verdana;"><span style="font-size: 14px; line-height: 23.799999237060547px;"><a href="http://www.beyincerrahisinedir.com/anevrizma/">http://www.beyincerrahisinedir.com/anevrizma/</a></span></span></div>
<br /></div>
<div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://beyinomurilikcerrahisi.com/resimler/03.02.2014_BEY%C4%B0N%20ZARI.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://beyinomurilikcerrahisi.com/resimler/03.02.2014_BEY%C4%B0N%20ZARI.jpg" height="301" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<br /></div>
<div>
Neyse hakka suresine geri dönelim. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
Gerçekleşecek olan!</div>
<div>
<br /></div>
<div>
“Gerçekleşecek olan” nedir?</div>
<div>
<br /></div>
<div>
“Gerçekleşecek olan” nedir, siz tam olarak bilemezsiniz.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Semud ve Ad (toplulukları), kâria’yı yalan saydılar.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Bu yüzden Semud (halkı), korkunç bir sesle helak edildi.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
Yine kariah/kapı/gate ve yine vurgu üstüne vurgu. Abi bu kapı başka kapı. Korkunç bir sesle helak, sura üfürmek vs.. hep değişimi anlatıyor. Yazının başında da söylediğim gibi bizim ölümümüz bu düzenden birşeyi eksiltmez. Ben kendimi bir monitör olarak görüyorum. Şimdi biz her türlü hayali kurarız dimi var mı bir engel? İstersen 9 bacaklı 18 kulaklu 7 hortumlu fille bile sevişebilirsin. Fakat bu gerçek olmaz! Fark bu. Sistemler kurup yönetmek Allah'a aittir demek budur anasını satayım. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
(Hakka 13-17) Sûr'a bir tek üfleme üflendiği, yeryüzü ve dağlar yerlerinden kaldırılıp bir çarpışla birbirine çarpılarak darmadağın olduğu zaman, işte o gün, “o olay” olmuştur. Ve gök yarılmıştır, artık o, o gün dayanaksızdır. Tüm güçler, semanın çevresindedirler. O gün Rabbinin büyük tahtını; varlığını birliğini, yüceliğini, en yüksek makamın sahibi olduğunu, yok edilen eski varlıkların yerine yaratılan, daha iyi, daha mükemmel yeni varlıklar yansıtırlar.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
(eğer aklınıza takılırsa şu rabbinin tahtını 8 melek taşır zırvalarını şuradan aşabilirsiniz: http://www.istekuran.com/index.php?page=hakkah)</div>
<div>
<br /></div>
<div>
</div>
<div>
Ben devam ediyorum...</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Sura üflendiği zaman. Şimdi ne dedik biz öldüğümüz zaman monitörümüz kapanıyor ama sistem devam ediyor. Bu artık komple sistemin suruna üfürmek, full değişim, yeni evren. O gün rabbinin, birliğini yüceliğini, en yüksek makamın sahibi olduğunu, yok edilenlerin yerine, daha iyi yeni varlıklar yansıtırlar. İşte değişim de budur. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Neyse paşalar benim diyeceklerim şimdilik bu kadar. Allah'ın yaratışının nasıl olduğu konusuna bütün bakıldığı, masallardan uzaklaşıldığı zaman görülen bu tarz birşey olabileceği. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
Neyse ben kaçtım yazıyı okumadan yazdığım gibi paylaşıcam istediklerimi tam anlatamadım ama zaten anlatabilseydim de görmek zorunda olan siz olacağınız için bir halt değişmeyecekti.</div>
</div>
<div>
<br />
Bu da benden Allah'a gelsin hadi bye.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/whqVwFXwM7U?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<br />
Şarkıyla ilgili bir ekleme yapıcam. Ulan nate elif benimle alay ettiniz orjinal klibe denk geldim vay amk dedim cuk oturtmuşum tespiti. Bu şarkı kesin olarak Sur'a üflenmesi, kaynağın kendisine dönüşü/değişimi, kapı/kariah/gate olayını farklı bir bakış açısıyla anlatıyor. Klibe dikkat edin başta tarkan uyuyor geçen olaylar hep hayatı, yani yaşam rüya gibi gösteriliyor, uyanması ise ölmesi işte. Yani hayat bir rüyadır demeye getirmiş. Tüy düşünce ölüyor kelebek etkisi oluyor işte. Lan bu klip dosdoğru yola oturmak amk zira bakın;<br />
<br />
(Hakka suresinden)<br />
<div>
<br /></div>
Gerçekleşecek olan!<br />
“Gerçekleşecek olan” nedir?</div>
<div>
“Gerçekleşecek olan” nedir, siz tam olarak bilemezsiniz.<br />
Semud ve Ad (toplulukları), kâria/kapı/gate’yı yalan saydılar.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Gördüğünüz gibi siz bunun ne olduğunu tam olarak bilemezsiniz diyor. Bunun söylenmesi demek planın Kuran'daki verilen bilgiler ile değerlendirilebileceği demektir. Yoksa ucunu bulamazsın kapının, uçuş serbest olur. Kelebek etkisi filmindeki muhabbete dönersin amk orda uyan sonra başka yerde uyan....<br />
<br />
(tasavvufçuların yuttukları zoka da budur işte)</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Tekrar ediyorum;</div>
<div>
<br /></div>
<div>
(Araf 54) Şüphesiz ki sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı evrede oluşturan, sonra en büyük taht üzerinde egemenlik kuran, gündüzü, durmadan kovalayan gece ile bürüyen ve güneş, ay ve yıldızları emrine boyun eğmiş olarak yaratan Allah’tır. İyi biliniz ki oluşturma ve sistemler kurup yürütme sadece O’na özgüdür. Âlemlerin Rabbi olan Allah, ne cömerttir!</div>
<div>
<br /></div>
<div>
İşte kelebek etkisi olayı ancak Allah'ın olmaması ile mümkündür. Bu kapı öyle bir kapı değil.<br />
<div>
<br />
Ayrıca ateist bir figür olan Serra Yılmaz'ın klipte oynaması beni kahkahalara boğdu, hatırlayın ''yanlız taştan duvar olmaz'' ile ne anlattığımı, dikkat edin tarkan karıya bu yarrağı yemiş der gibi bakıyor ahahahah.<br />
<br />
ekleme: 150 kere söyledim ama nate bey züklemediğinden yine sordu.<br />
<br />
Neden bu klipte bu karı sırf ateist olduğu için var?<br />
<br />
Çünkü klip Allah'a inanan ve de üstüne tasavvufçu veya spiritüalist olan bir adam tarafından kurgulanmış.<br />
<br />
Karının nezdinde ateizme mesajı senin sağ ve sol lobun arasında duvar var, sen bir dingilsin sol loba hapsolmuşsun, olayları bütün değerlendiremiyorsun, sağın yaranı olamayacaksın böylece de yüzleşme anında bir pişmanlık seni bekliyor bebeğim diyor.</div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/4tLOG4us6zc?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br /></div>
<div>
<br /></div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/10437862137581062930noreply@blogger.com104tag:blogger.com,1999:blog-3979988320728172816.post-56426386923820477342014-04-25T21:02:00.000+03:002014-04-25T21:06:59.158+03:00HIZIR MASALI VE HAKİKATLERİSelam insanlar bu yazıda kafa götüren bir konuyu açıklığa kavuşturmak için uğraşıcam. Konumuz ''hızır nedir'' Evet malumunuz bu konuda atıp tutanlar boldur, öyle masallar uydururlar ki insan vay amk demekten kendini alamaz. Kuran ayetlerini kendi arzu ve istekleri ile döşeyerek ilme ve akla küfreder ve Allah kelamını kul kelamına değişirler. İşin pis yanı bir de gavattırlar, bunlara öğüt verdiğin zaman ''aa olurmu çok abarrttın bak şimdi diye'' başlarlar ezberlerindeki masalları önüne doğru yığmaya. Hani delilin nerede? Dediğin zaman da götün götün ''r'' yaparaktan maymuna dönüşlerini seyredersin. Kurandaki örnekler öylesine nokta atışı ki adama kafayı yedirtir lan, örneğin maymunlar olun dedik diyor ya, ulan gidin bir inceleyin maymunları amk ya şerefsizim karakter analizi gibi. Sonra birilerini örnek verirken bunlardan daha beterini sana bildireyim mi? Domuzlar gibidir diyor bir yerde, bakın varya bu dünya'da domuz gibi bir hayvan daha yoktur. Yanlış anlamayın hayvanın yaratılış özelliği böyle o üzerine düşeni yapıyor ona birşey dediğim yok aksine av anında av sonrası falan uzun uzun incelediğim bir hayvandır. Ama bu domuz gibi bir hayvan daha yoktur yeryüzünde. Bu amk duğum varya ne bulursa yer lan, kendi boku da dahil ne bulursa yer, bir tarlaya girmeye görsün önce yerle bir eder sonra yer amını siktiğim arsız piçi. Haa bir de en pis tarafı bu piç tarlaya planlı dalar! Bekler ibine tam olgunlaşma zamanında dalar lan planlara bak amk ya. Neyse işte bu nedenle bu örnekler fena örneklerdir ilgili adreslere gitsin, ha gitmeyecek tabi ''onlar internet görse gavur icadı derler'' (cehalet suresi 1'nci ayet) ama ben yine de gönderiyorum.<br />
<br />
<br />
Şimdi abicim bunlar ne diyorlar musa ile bir bilgin kişi vardı ya ha işte o hızırmış. Üzerine de geçirmişler ne kadar hurafe yığıntı varsa. İşin gerçeği oradaki bilgin kişinin hızırla mızırla alakası ilgisi yoktur. Hızır yeşillik demektir ve baharı simgeler/anlatır. Baharın/hızırın neye yetiştiği de bellidir. Ölü olan toprak canlanır hayat bulur, çiçekler açar zenginlik gelir, sevgi barış kardeşlik vs... Olayın en özet hali budur fakat ben bilgin kişiye hızır diyen ruh hastaları için o mevzuyu da komple olarak alıntılıyorum, haydi eyvallah.<br />
<br />
<br />
<br />
60Ve bir vakit Mûsâ, delikanlısına: “Ben iki bilgin kişinin toplandığı yere varıncaya kadar durmayacağım yahut senelerce gideceğim” demişti.<br />
<br />
61Bunun üzerine “iki bilgin kişinin toplandığı yer”e vardıklarında ikisi de bunalımlarını/sıkıntılarını terk etti. O zaman bunalım/sıkıntı, bilgin kimse yardımıyla yok olup gitti.<br />
<br />
62Bu şekilde geçtikleri zaman Mûsâ, delikanlısına: “Getir kuşluk yemeğimizi, gerçekten biz bu yolculuğumuzda yorulduk” dedi.<br />
<br />
63Delikanlı: “Gördün mü/ hiç düşündün mü? O Kaya'ya sığındığımız vakit doğrusu ben bunalımdan/ sıkıntıdan kurtuldum, onu söylememi de kesinlikle bencilliğim engelledi. Bunalım/ sıkıntı, şaşılacak bir şekilde bilgin insanda kaybolup gitti” dedi.<br />
<br />
64Mûsâ, “İşte bu, aradığımızdı!” dedi. Hemen izlerini takip ederek gerisin geri döndüler.<br />
<br />
Surenin bu ayetlerinde Musa peygamberin eğitim sürecinden bir bölüm nakledilmektedir.<br />
<br />
Kıssanın giriş mahiyetindeki bu bölümünde, Musa (as), kafasındaki takıntıları gidermek [bunalımdan kurtulmak] için bilginlerin toplandığı yere gidip sıkıntılarına çare aramayı düşünmektedir. Bu konuda azim ve kararlılık içindedir. Nihayet yola çıkarlar ve “iki bilginin toplandığı yerde” -henüz aradığı yerin burası olduğunu bilmemektedir- ikisi de hutlarından [bunalımlarından, sıkıntılarından] kurtulurlar. Bunalımları denizde [bilgin kişide] çekip gider. Sonra oradan ayrılırlar. Musa (as), delikanlıdan yemek istediği zaman delikanlı, Musa’ya (as) bunalımdan kurtulduğunu, fakat bunu Musa’ya (as) söylemediğini; bilerek, şeytana [İblisine] uyarak böyle yaptığını itiraf eder. Aslında Musa da (as) kendisine problem edindiği konuları halletmiş ve o da bunalımdan kurtulmuştur. Yanındaki delikanlı ile yaptığı bu konuşmadan sonra asıl aradığı yer olan “iki bilginin toplandığı yer”in orası olduğunu anlar ve “işte bu aradığımızdı” der. Böylece geldikleri yoldan hemen geri dönerler.<br />
<br />
Bu kıssa Kitab-ı Mukaddes’te yer almadığı için kıssada geçen Musa’nın Tevrat sahibi Musa Peygamber olmadığı, söz konusu kişinin bir başka Musa olduğu ileri sürülmüştür. Hatta bu Musa’nın “Gılgamış [Gılga-Mesh] adının Arapçalaşmış şekli olduğu, Kur’ân’da anlatılan olayın Gılgamış Destanı ile bağlantılı olduğu da iddia edilmiştir. Bazı rivayet tefsirlerinde bu konuyla ilgili çok farklı görüşler ortaya konmuştur.<br />
<br />
Bize göre, kıssada adı geçen Musa, Kur’ân’daki özellikleri itibariyle Musa peygambere uygundur. Bu konudaki diğer söylentiler dikkate alınacak bir niteliği haiz değildir.<br />
<br />
Musa’nın bu serüveni ne zaman yaşadığına gelince: Musa’nın (as) Mısır’dan Medyen’e yalnız kaçtığını ve orada bir aile kurduğunu biliyoruz. O döneminde Musa garip ve fakir birisidir. Medyen’e yalnız ve bekâr olarak gitmiştir. Orada evlenmiş, Medyen’deki sözleşmesi bittikten sonra da oradan ayrılmıştır. Kasas/29’da, ehli [eşi, çocukları, yakınları ve hizmetçileri] ile birlikte yola çıktıkları bildirilmekte, ancak nereye gitmek istediği belirtilmemektedir. Kıssada anlatılan bu macerayı Medyen ile Tur dağı arasındaki bir dönemde yaşamış olmalıdır.<br />
<br />
Mûsâ'nın bunalımı, kendisine Firavun'u öldürerek İsrâîloğulları'nı Mısır'dan çıkarma görevi verildiği zaman bunu neden yapacağı ve nasıl başaracağı konusundaki endişeleridir. Zira bilindiği gibi Musa daha evvel birisini öldürmüş, bu suçu nedeniyle çok üzülmüş ve vicdan azabı çekmiştir.<br />
<br />
Mûsâ bu kıssada bunu nasıl başaracağını ve Allah'a savaş açanların öldürülmesi gerektiğini; dolayısıyla da Firavun'u neden öldüreceğini öğrenecektir.<br />
<br />
Musa peygamber ile ilgili bu pasajda da Ashab-ı Kehf ve Ashab-ı Rakim kıssasında olduğu gibi müteşabih [allegorik, sanatsal ifadeli] bir anlatım söz konusudur. Bu nedenle bazı sözcükler üzerinde özellikle durulmalıdır:<br />
<br />
MUSA’NIN DELİKANLISI<br />
<br />
“فتى Fetâ”, “sağlam genç, yiğit delikanlı” demektir.[18] Sözcüğün çoğulu “fityetün”dür. Sözcüğün çoğul hali yine bu surenin baş kısmında [Kehf/10, 13’te] Ashab-ı Kehf için kullanılmıştır. “Fetâ” sözcüğü “filan kişinin fetası / filancanın genç yiğidi” şeklinde herhangi bir şahsa izafe edilerek kullanıldığında, genellikle o şahsın hür veya köle hizmetçilerini ifade eder. Arap dili buna uygundur.<br />
<br />
Gencin kimliği ile ilgili Kur’ân’da bilgi verilmemiştir. Ancak Musa’nın Medyen’den ehli/ailesi/yakınları ile birlikte ayrıldığı [Kasas/29] bilinmektedir. Bu genç yiğit Musa’nın (as) ehlinden birisidir; ama oğlu, ama kardeşi, ama uşağıdır. Kur’an’dan anladığımıza göre, Musa (as) Medyen’den zengin birisi olarak ayrılmıştır.<br />
<br />
Bu genç ile ilgili birçok rivayet ortaya atılmıştır. Gencin isminin şu veya bu olmasının önemi yoktur. Konunun bize verdiği mesajlar onun ismi ve kimliği üzerine kurulu değildir. Ayrıca kimliğini ön plana çıkaracak şekilde delikanlıya muteber bir isim bulmak da anlamsız ve Kur’ân terbiyesine aykırıdır.<br />
<br />
Literatürdeki seyahatnamelere, özellikle de feodal dönem seyahatnamelerine bakıldığında, Marco Polo, Evliyâ Çelebi, Robinson Crusoe, Strabon, Piri Reis, İbn Batuta, Mark Twain, Henry Miller ve Paul Bowles gibi seyyahların/gezginlerin birer hizmetçilerinin/yardımcılarının olduğu görülür.<br />
<br />
İKİ DENİZİN TOPLANDIĞI YER<br />
<br />
Bu güne kadar ayetlerin Mekkî oluşu ve müteşâbihliği göz ardı edilip olay coğrafi olarak ele alınmıştır. Bu yaklaşım nedeniyle de yeryüzünün her tarafında “iki denizin toplandığı yer” nitelemesine uygun mekânlar aranmıştır. Kimi Karadeniz ve Hazar Denizi arasını, kimi Ermenistan’da Kur ve Res [Aras] nehirleri arasını, kimi Akdeniz ile Kızıldeniz arasını, kimisi de Ürdün ile Kuzum nehirleri arasını bu niteliğe uygun bulmuştur. Söz konusu coğrafî mekânın Antakya, Eyle, Atlas Okyanusu kıyısındaki bir Endülüs şehri, Afrika’da Tanca, Amerika kıtasında Panama olduğunu ileri sürenler olduğu gibi, İstanbul Boğazının Karadeniz’e çıkışı olan Anadolukavağı veya Çanakkale Boğazının çıkışındaki Gelibolu Yarımadası olduğu görüşünü dile getirenler de olmuştur.<br />
<br />
Paragrafa göre, Musa’nın gideceği, arayacağı şey “ صخرة sahra [kaya]”dır. Hutlarını orada [iki denizin toplandığı yerde veya iki denizi toplayan şeyde] unutmuşlardır. Genç adam, 63. ayette geçen ikrarına göre, Hut’u Sahra’da [Kaya’da] unutmuştur, terk etmiştir, bir bakıma ondan kurtulmuştur. Bu durumda, Sahra [Kaya] ile Mecmeu’l-Bahreyn [İki Denizin Toplandığı Yer] aynı yer veya aynı şeydir.<br />
<br />
صخرة SAHRA<br />
<br />
“Sahra” “Büyük kaya” demektir.[19] Ayette geçen [صخرة ] Sahra/ Büyük Kaya, bugün Kudüs’teki Kubbetü’s-Sahra’nın [Mescid-i Aksa’nın] yakınında bulunan ve “Sahratullah” olarak bilinen Kaya’dır. Yahudiler de orayı “Ağlama Duvarı” olarak anmaktadırlar. Bundan da anlaşılmaktadır ki, Davud ve Süleyman peygamberler, ataları Musa peygamberden bu yana bir ilim merkezi olması sebebiyle Beytü’l-Makdis’i orada inşa etmişlerdir. Söz konusu Kaya’nın kutsal kabul edilmesine de bu olaylar neden olmuş olsa gerektir.<br />
<br />
Sahra/Kaya sözcüğü, başına özel isim yapma eki olan “El” takısı alarak “ الصّخرة Es-Sahra” olmuş ve böylece özel bir isim haline getirilmiştir. Sözcüğü “Sahratullah” olarak da özel isim haline getirmek mümkündür. Lokman/16’da ise sözcük nekra [belirsiz] olarak yer almıştır.<br />
<br />
BAHR [DENİZ]<br />
<br />
“ البحرBahr” sözcüğü “genişlik ve açık yüzlülük” demektir. Denize “bahr” denmesi genişliğinden, enginliğinden dolayıdır. “Bahr” sözcüğü aynı zamanda “çok bilgili kişi” demektir.[20] Mecaz olarak ise “çok bilgili, saygın kişi” demektir.[21] Bilindiği gibi, Türkçemizde de çok bilgili insanlar için “derya gibi adam” deyimi kullanılmaktadır.<br />
<br />
Buradan hareketle, ayette geçen “mecmau’l-bahreyn [iki bahrin toplandığı yer]” ifadesinin coğrafi olarak “iki denizin toplandığı, birleştiği yer” demek olmayıp “iki bilgin kişinin toplandığı yer” anlamında olduğunu söyleyebiliriz.<br />
<br />
Pasajdan açıkça anlaşıldığına göre, Musa bu “iki denizin buluştuğu yer”e gitmek niyetiyle yola çıkmıştır. “Ben iki denizin toplandığı [iki bilgin kişinin toplandığı] yere varıncaya kadar durmayacağım yahut senelerce gideceğim” demesi, bu konudaki kararlılığını göstermektedir. Genç hizmetçisine yaptığı açıklamadan, bilgi toplamak için yıllarını harcamayı göze aldığı anlaşılmaktadır. Daha sonraki ayetlerden de anlaşılacaktır ki, Musa’nın bu seyahatteki amacı ticaret değil, bilgi sahibi olmaktır; zihnindeki problemlerini çözmek, karamsarlıktan ve bunalımdan kurtulmaktır. Zira Musa elçilik görevine hazırlanmadan evvel birçok badirelerden geçirilmiştir, eğitilmiştir.<br />
<br />
37Ve andolsun Biz, sana diğer bir defa daha iyilik yapmıştık: “38Hani bir vakit vahyolunan şeyleri annene vahyetmiştik, ‘39Mûsâ'yı sandık içine koy da bol suya/nehre bırak, sonra da bol su/nehir o'nu sahile atsın. Onu Bana düşman olan ve o'na düşman olan birisi alsın.’ Ve Ben tarafımdan senin üzerine bir muhabbet bıraktım ve Benim gözetimim altında yetiştirilmen için, 40hani kız kardeşin yürüyordu da ‘Sizi o'nun bakımını üstlenecek birine götüreyim mi?' diyordu. Böylece gözü aydın olsun ve kederlenmesin diye seni annene geri döndürdük. Ve sen, bir can öldürmüştün de seni gamdan kurtarmıştık. Ve Biz seni potada eritip saflaştırdıkça saflaştırdık/seni olgunlaştırdık. Bir de yıllarca Medyen halkı içinde kaldın. Sonra bir kader üzerine geldin, ey Mûsâ!<br />
<br />
41Ve Ben, seni Kendim için yetiştirdim.<br />
<br />
(Ta Ha/37- 41)<br />
<br />
Musa ve delikanlının Kehf suresinde anlatılan yolculukları ve Musa’nın bu yolculuktan öğrendikleri de onu peygamberliğe hazırlama işlemlerindendir.<br />
<br />
Pasajda üzerinde durulması gereken bir diğer nokta da genellikle “balık” diye çevrilen “hut” sözcüğüdür. Sözcükle ilgili olarak daha önce A’raf suresinde yaptığımız açıklamayı, öneminden dolayı kısaca tekrarlamayı yararlı görüyoruz:<br />
<br />
HUT<br />
<br />
“ حوت Hut” sözcüğü, dilbilimcilerinin bir kısmına göre “balık”, bir kısmına göre de “büyük balık” demektir. Bu anlamıyla sözcük, tatlı ve tuzlu sularda yaşayan soğukkanlı omurgalıların genel adıdır. Ayrıca eski çağlardan beri burçlar kuşağındaki bir takımyıldızın adı olarak da kullanılmaktadır.<br />
<br />
Ancak Kur’an’ı doğru anlamak için sözcüklerin teamüldeki kullanımını değil, gerçek anlamlarını bilmek gerekmektedir.<br />
<br />
Sözcüğün kökü olan “حوت hvt”, Arap dilinde “hut” ve “havt” olmak üzere iki türlü okunur. Bu okunuşlardan ilki olan “Hut”, Bedeviler arasında “ağır ağır da yutsa, çabuk çabuk da yutsa kendisine kâfi gelmeyen [doymayan, doyma duygusu olmayan]” anlamında kullanılmıştır.<br />
<br />
“Havt” ise “kuşun suyun çevresinde veya vahşî hayvanın bir şeyin çevresinde dönüp durması, oradan ayrılmaması” anlamındadır.[22] Bu anlamlardan anlaşılacağı üzere, “hut” sözcüğü aslında doyma hissi olmadığı ve doyduğunu bilmediği için balıklara yakıştırılmış bir sıfattır, balık demek değildir. Nitekim herkesin bildiği gibi, sularda yaşayan balığın esas adı “semek”tir. Balıklarda doyma hissinin olmaması, yemeye ara verme nedenlerinin doymaları değil de tıkanmaları olması, bugün artık bilimsel bir bilgidir. Balıkların bu özelliklerini bilmeyen amatör akvaryumcuların, günlük ihtiyacın üzerinde yemleme yaptıkları takdirde çatlayarak ölen balıklarla karşılaştıkları bilinen bir durumdur. Balık oburluğunun balık cinsleri itibariyle gösterdiği özellikler ise Su Ürünleri Fakültelerinin araştırma raporlarına da girmiş durumdadır.<br />
<br />
Buna göre, “hut” ve “havt” sözcüklerinin anlamlarını “hırs, doyumsuzluk” olarak ifade etmek mümkündür.<br />
<br />
“Hut” sözcüğünün Kur’an’da yer aldığı pasajlardaki anlatım dikkate alındığında, sözcüğün daima “sebebiyet mecaz-ı mürseli” şeklinde kullanıldığı görülmektedir. Yani, sebep olan “hırs ve doyumsuzluk” zikredilmekte fakat hırsın insanda sebep olduğu “bunalım ve karamsarlık” kastedilmektedir. Musa’nın bunalımının nedenini yukarıda açıklamıştık.<br />
<br />
Şimdi pasajı tahlile devam edelim:<br />
<br />
“Bu şekilde geçtikleri zaman o [Musa], delikanlısına: ‘Getir kuşluk yemeğimizi; gerçekten biz bu yolculuğumuzda yorulduk’ dedi” ayetinin metnine dikkatle bakıldığında, Musa’nın genç arkadaşından kuşluk yiyeceklerini istediği fakat “hutu getir de yiyelim” demediği görülmektedir. Ancak genç adam yemeği getirdi mi, getirmedi mi; yemeklerini yediler mi, yemediler mi; bize bildirilmemektedir. Musa kuşluk yemeği istediği bir anda, genç adam “Gördün mü? O Kaya’ya sığındığımız vakit doğrusu ben hutu unuttum/ terk ettim; ve onu anmamı muhakkak şeytan unutturdu/ terk ettirdi. O [Hut], şaşılacak bir şekilde denizde yolunu edindi” demektedir. 61. ayetteki ifadeye göre ise sadece genç adam unutmamış, Musa da hutunu unutmuştur/terk etmiştir; yani dertten kurtulmuş, rahatlamıştır.<br />
<br />
HUT’UN BAHRDE [BİLGİN KİŞİDE] KAYBOLMASI:<br />
<br />
Musa ve yardımcısının sıkıntıları, karamsarlıkları, bunalımları Büyük Kaya’da bilginler arasında yaşadıkları şeyler vasıtasıyla ortadan kalkmıştır. Sanki denizde bir balığın derin bir deliğe dalıp kaybolup gidişi gibi olmuştur.<br />
<br />
Olay deniz ve balık sembolleri ile anlatıldığından, ifadeler dağdağalıdır.<br />
<br />
64. ayetteki “O [Musa], ‘İşte bu, aradığımızdı!’ dedi. Hemen izlerini takip ederek gerisin geri döndüler” şeklindeki genel ifadeye göre, Musa’nın aslında aradığı yeri bulduğu fakat aradığı yerin orası olduğunu anlayamadığı anlaşılmaktadır.<br />
<br />
Büyük Kaya’nın orada yaşadıkları olaylara - orada deniz gibi bilgiye sahip kimselerle karşılaşıp sıkıntıdan, bunalımdan kurtulmalarına- bakılırsa, Musa’nın varmak istediği yer; iki denizin birleştiği [bilginlerin toplanıp bilgi alışverişi yaptığı, bilgisizleri bilgilendirdikleri, zihinsel problemleri çözdükleri] yer orası olmalıydı. Oraya dönüp bir şeyler daha öğrenmeliydi. Bu nedenle hemen gerisin geri o Büyük Kaya’ya döndüler.<br />
<br />
65Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, Biz ona katımızdan bir rahmet vermiş ve tarafımızdan bir bilgi öğretmiştik.<br />
<br />
Musa ile delikanlı geri döndüklerinde, iki bilginin buluştuğu o yerde [Kaya’da] bir kişi ile buluşurlar. Bu kişi, Allah’ın kendisine ilim ve rahmet vermiş olduğu bir kuldur.<br />
<br />
Kanaatimize göre, Musa ile yardımcısının Sahra’da buldukları bu kul bir peygamberdir. Çünkü ayette “Biz ona katımızdan bir rahmet vermiştik” denmiştir. Aşağıdaki Kur’an ayetleri, Yüce Rabbimizin bu ifadeyi peygamberlik nimeti için kullandığını göstermektedir:<br />
<br />
31Yine onlar: “Bu Kur’ân, şu iki şehirden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?” dediler.<br />
<br />
32Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Şu basit dünya hayatında, onların geçimliklerini aralarında Biz paylaştırdık Biz. Birbirlerine işlerini gördürsünler diye Biz, onların bir kısmını bir kısmının üzerine derecelerle yükselttik. Ve Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır.<br />
<br />
(Zühruf/31, 32)<br />
<br />
86Ve sen Kitab'ın sana vahyedileceğini/indirileceğini ummuyordun. O, ancak Rabbinden bir rahmet olarak verildi. Öyleyse sakın kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlere arka çıkma/ yardımcı olma.<br />
<br />
(Kasas/86)<br />
<br />
Bilgin Kul’un bir peygamber oluşunun diğer delili ise surenin 82. ayetinde duvar doğrultma işini kendi iradesi ile yapmadığını beyan ediyor olmasıdır. Bu demektir ki, duvar altında duran iki yetime ait gömünün varlığı ve bu gömünün belli bir süre daha bulunduğu yerde korunması gereği ve dolayısıyla bunun icabı olan duvarın doğrultma işi Bilgin Kul’a [peygambere] vahiy ile telkin edilmiştir.<br />
<br />
Yukarıdaki delillere dayanarak peygamber olduğunu söylediğimiz “bilgin kul” hakkında Kur’an’da başkaca bilgi verilmemiştir. Bu durumda, onun da Nisa/164 ve Mü’min/78’de peygamberimize adlarının ve kıssalarının haber verilmediği bildirilen peygamberlerden olduğu anlaşılmaktadır.<br />
<br />
66Mûsâ ona: “Doğru yol konusundaki sana öğretilenden bana da öğretmen için sana tâbi olabilir miyim?” dedi.<br />
<br />
Musa “Bilgin Kul” ile tanışmış ve onun bilgin birisi olduğunu, doğru yolu bulma konusunda kendisine çok bilgi verilmiş olduğunu anlamıştır. Ondan “doğru yolu bulma konusunda ona öğretilenlerden öğrenmek için” öğrencisi olmayı istemektedir.<br />
<br />
67,68Âlim ve rahmete mazhar kul: “Şüphesiz sen benimle beraber sabretmeye takat yetiremezsin. Ve kavrayamadığın bilgiye nasıl sabredeceksin!” dedi.<br />
<br />
Musa’nın o yöre ve “Bilgin Kul” hakkında bilgisinin olmadığı bellidir. Çünkü o bölgeye yeni gelmiş ve “Bilgin Kul” ile yeni tanışmıştır. Buna karşılık “Bilgin Kul”un ifadelerinden, onun o yörenin insanı olduğu ve bir takım görevleri olduğu anlaşılmaktadır. Zira “Bilgin kul”, Musa ile birlikte oldukları takdirde meydana gelmesi muhtemel olaylar karşısında Musa’nın idrakinin bu olayları almayacağını ve sabredemeyeceğini öngörmektedir. Yani “Bilgin kul”, belli bir görevi ifa etmek için dolaştığı o bölgede, o bölgeyi iyi tanıdığı için bazı olumsuzluklarla karşılaşabileceğini tahmin edebilmekte ve Musa’nın da bunlara sabredemeyeceğini düşünmektedir.<br />
<br />
69Mûsâ: “İnşallah beni sabreden biri bulacaksın ve senin hiçbir işine karşı gelmem” dedi.<br />
<br />
70Âlim ve rahmete mazhar kul: “O hâlde eğer bana uyacaksan, bana hiçbir şey hakkında soru sorma, ta ki ben sana öğüt olarak ondan söz açıncaya kadar.”<br />
<br />
Pazarlık yapılmış ve “Bilgin Kul”, kendisi açıklama yapıncaya kadar tanık olacağı herhangi bir olay hakkında soru sormaması şartıyla Musa’nın kendisiyle beraber gelmesine izin vermiştir.<br />
<br />
Dikkat çeken noktalardan biri de, kıssanın bundan sonraki bölümlerinde artık Musa’nın genç yardımcısından söz edilmiyor olmasıdır.<br />
<br />
71Bunun üzerine ikisi yürüdüler; sonunda gemiye bindiklerinde âlim ve rahmete mazhar kul gemide kusurlar oluşturdu. Mûsâ: “İçindekileri boğman için mi onu yırttın/kusurlar oluşturdun? Kesinlikle sen, şaşılacak bir şey yaptın!” dedi.<br />
<br />
72Âlim ve rahmete mazhar kul: “Ben, ‘Şüphesiz sen benimle beraber olmaya sabredemezsin’ demedim mi?” dedi.<br />
<br />
73Mûsâ: “Unuttuğum şeyle beni cezalandırma ve işimden dolayı bana güçlük çıkarma!” dedi.<br />
<br />
Bilgin Kul, bindikleri gemide hasar oluşturunca, Musa dayanamaz ve ona “İçindekileri boğman için mi onu yırttın; parçaladın? Kesinlikle sen, şaşılacak bir şey yaptın!” der. Bilgin Kul da “Ben, ‘Şüphesiz sen benimle beraber olmaya sabredemezsin?’ demedim mi?” diyerek anlaşmayı hatırlatır. Bunun üzerine Musa “Unuttuğum şeyle beni cezalandırma ve işimden dolayı bana güçlük çıkarma!” diyerek özür diler.<br />
<br />
Bilgin Kul’un kendisi o çevreyi tanıdığı gibi, gemi sahipleri ve yolcular da “Bilgin Kul”u tanıyor ve ona güveniyor olmalılar ki, onun gemiyi yaralamasına engel olmamışlardır. Ne “bilgin kul”, ne de o yöre hakkında bilgisi olmayan Musa ise bu işe karşı çıkmıştır.<br />
<br />
Bu olayda herhangi bir olağanüstülük, esrarengizlik yoktur. Kulun gaybı bilmesi gibi bir durum da söz konusu değildir.<br />
<br />
74Yine gittiler. Sonunda bir delikanlıya rast geldiler; âlim ve rahmete mazhar kul onu öldürüverdi. Mûsâ: “Bir nefis karşılığı olmaksızın tertemiz bir nefsi mi öldürdün? Kesinlikle çok anlaşılmaz bir şey yaptın!” dedi.<br />
<br />
75Âlim ve rahmete mazhar kul: “Ben sana ‘Kesinlikle sen benimle birlikte asla sabredemezsin’ demedim mi?” dedi.<br />
<br />
76Mûsâ: “Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam, artık benimle arkadaşlık etme! Kesinlikle kovarsan darılmam” dedi.<br />
<br />
Bilgin Kul ile Musa yola devam ederler. Nihayet bir delikanlıya rastlarlar. Bilgin Kul bu delikanlıyı öldürür. Bunun üzerine Musa “Bir nefis karşılığı olmaksızın tertemiz bir nefsi mi öldürdün? Kesinlikle çok anlaşılmaz bir şey yaptın!” diyerek olayı kınar. Bunun üzerine Bilgin Kul, Musa’ya “Ben sana ‘Kesinlikle sen benimle birlikte asla sabredemezsin’ demedim mi?” diyerek seyahat şartlarını hatırlatır. Musa da “Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam, artık benimle arkadaşlık etme! Kesinlikle tarafımdan özre erdin [kovarsan darılmam]” diyerek tekrar son özrünü bildirir.<br />
<br />
Ayette geçen “ غلام Gulam” sözcüğünün orijinal anlamı, “cinsel ilişkiye alabildiğine düşkün ve arzulu olan” demektir. Bu özellik, çocukluk yaşından çıkmış kimselerde olur. Bu da delikanlılık çağıdır. Gulam/ delikanlı sözcüğü, şeyh/ ihtiyar sözcüğünün zıt anlamlısı olarak kullanılır.[23]<br />
<br />
Ayetteki “Bir nefis karşılığı olmaksızın tertemiz bir nefsi mi öldürdün? Kesinlikle çok anlaşılmaz bir şey ...” ifadesinden, “gulam”ın erişkin birisi olduğu anlaşılmaktadır. Musa bu katil olayının ancak “kısas” yoluyla yapılabileceğini ileri sürmüştür. Çocuk yaşta birisi başkasını öldürürse ona kısas yapılmaz. Buradaki olay kısasa uygun görüldüğüne göre, “gulam” çocuk değil, erişkin bir delikanlıdır.<br />
<br />
Delikanlının öldürülmesine Musa’dan başka karşı çıkan da olmamıştır. Demek ki, “Bilgin Kul”un delikanlıyı niçin öldürdüğünü o beldenin insanları, öldürülen delikanlının yakınları; ana-babası ve herkes bilmektedir. Aksi halde bir yabancının gelip de memleketlerinde kendilerinden bir delikanlıyı öldürüp elini kolunu sallayarak çekip gitmesine kimse kayıtsız kalmazdı.<br />
<br />
“Gulam”ın öldürme gerekçesi surenin 80 ve 81. ayetlerinde açıklanmıştır.<br />
<br />
77Bunun üzerine yine gittiler. Sonunda bir köy halkına varınca onlardan yemek istediler. Bunun üzerine onlar da, kendilerini misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. Âlim ve rahmete mazhar kul, onu doğrultuverdi. Mûsâ: “İsteseydin bunun karşılığında kesinlikle bir ücret alırdın” dedi.<br />
<br />
Bilgin Kul ile Musa yine yola devam ederler ve bir kente uğrarlar. Acıkmış oldukları için o kenttekilerden yiyecek isterler. Kenttekiler onlarla ilgilenmezler. Anlaşılan o ki, “Bilgin Kul” bu kentte tanınmamakta ve bilinmemektedir.<br />
<br />
Buna rağmen Bilgin Kul, yıkılmak üzere olduğunu gördükleri bir duvarı tamir edip doğrultur. Musa yaşananlar karşısında yine dayanamaz ve Bilgin Kul’a “İsteseydin bunun karşılığında mutlaka bir ücret alırdın” diye sitem eder.<br />
<br />
78-82Âlim ve rahmete mazhar kul: “İşte bu, aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana o, üzerine sabretmeye güç yetiremediğin şeylerin birinci anlamlarını haber vereyim:<br />
<br />
“Gemi olayına gelince; o, denizde çalışan birtakım miskinlerindi. İşte o nedenle ben onu kusurlu hâle getirmek istedim. Ötelerinde de bütün sağlam, güzel gemileri gasp edip alan bir kral vardı.<br />
<br />
Delikanlıya da gelince; onun anne-babası mü’min kimselerdi. İşte o nedenle biz, onun, anne-babasını azdırmasından ve küfre; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmeye sürüklemesinden korktuk. Sonra da ‘Rableri onun yerine kendilerine temizlikçe daha hayırlı ve merhamet bakımından daha yakınını versin’ istedik.<br />
<br />
Duvara da gelince; o, şehirdeki iki yetim oğlanındı ve onun altında onlar için bir define vardı. Babaları da iyi bir zat idi. İşte onun için, –Rabbinden bir rahmet olmak üzere– Rabbin onların erginlik çağına ermelerini, definelerini çıkarmalarını diledi. Ve ben onu [duvar doğrultma işini] kendi görüşümle yapmadım. İşte senin, üzerine sabretmeye takat getiremediğin şeylerin ilk plândaki anlamı!”<br />
<br />
Bilgin Kul, “İşte bu, seninle benim aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana o, üzerine sabra takat getirmediğin şeylerin tevilini haber vereyim” diyerek Musa’nın siteminden sonra Musa’ya “Gemi olayına gelince …” diyerek olayları anlatmaya başlar.<br />
<br />
GEMİYİ YARALAMA OLAYI<br />
<br />
Bilgin Kul, “Gemi olayına gelince; o, denizde çalışan birtakım miskinlerindi. İşte o nedenle ben onu kusurlu hale getirmek istedim. Ötelerinde de bütün gemileri gasp edip alan bir kral vardı” diye açıklamada bulunur.<br />
<br />
Anlaşılan o ki, Bilgin Kul bu bölgede tanınan ve o yöreyi iyi bilen birisidir. Bunun kanıtı, bindikleri geminin sahiplerini tanıması ve öteki kıyıda hüküm süren zalim kraldan haberdar olmasıdır. Bunları bildiği için gemiyi yaralamış ve zalim kralın gemiye el koymasını engellemiştir. Gemi sahipleri ve gemideki yolcular da “Bilgin Kul”u tanıyıp ona güvenmektedirler ki, ona engel olmamışlar ve gemiye verdiği zararın karşılığını talep etmemişlerdir.<br />
<br />
Not: Eldeki mushafta, 79. âyetin metninde “ صالحةsâlihatin” ifadesi yoktur. Zemahşeri, Keşşaf’ta Ubyy ve Abdullah ibn-i Mes’ud mushaflarında âyetin “ كل سفينة صالحة… küllesefinetin salihatin …” şeklinde olduğunu bildirir.[24] O nedenle biz, mealde bu ibareyi ve cümledeki “kusurlu hale getirmek istedim” ifadesini dikkate alarak “tüm sağlam, güzel gemileri” diye meallendirdik.<br />
<br />
Burada dikkat edilmesi gereken nokta, “Bilgin Kul”un gemideki hasarı kendi iradesi ile yapmış olmasıdır. Bu hususu kendisi de “ فاردت ان اعيبها Ben onu kusurlu hale getirmek istedim” diyerek beyan etmiştir. Burada gaybı bilme gibi olağan dışı, sır bir durum söz konusu değildir.<br />
<br />
DELİKANLININ ÖLDÜRÜLMESİ<br />
<br />
Bilgin Kul, delikanlıyı öldürme gerekçesini ise şöyle açıklamıştır: “Delikanlıya da gelince; onun anne-babası mümin kimselerdi. İşte o nedenle biz, onun, o ikisini azdırmasından ve inkâra sürüklemesinden korktuk. Sonra da ‘Rableri onun yerine kendilerine temizlikçe daha hayırlı ve merhamet bakımından daha yakınını versin’ istedik.”<br />
<br />
İfadelere dikkat edilirse, öldürme olayında Bilgin Kul’un yalnız olmadığı görülür. Olayda Bilgin kul ile beraber başkaları da vardır. Kıssaya geleneksel açıklamalar doğrultusunda bakanlar, bu ayetlerdeki “korktuk” ve “istedik” şeklindeki çoğul fiillerin öznelerini uyduramamışlardır. “Bilgin kul”un “Hızır” veya “melek” olduğu iddia edilince, “korkanlar”ın da -hâşâ- Allah ile Hızır veya Allah ile melek olduğu anlamı ortaya çıkmaktadır.<br />
<br />
Ayetlerden anlaşıldığına göre, delikanlıyı öldürme olayı resmî otoritenin; toplum olarak yasalara göre verdikleri bir karar gereği olmuştur. “Bilgin Kul” bu kararın infaz memurudur. Bu nedenle, olayı açıklarken “ فخشينا korktuk” ve “فاردنا istedik ki” şeklinde çoğul bir ifade kullanmıştır. Eğer delikanlının öldürülmesi o delikanlının yaşadığı kentte yasal bir icraat olmasaydı, hem delikanlının yakınlarının hem de şehir halkının [kamu otoritesinin] “Bilgin Kul”a gerekli tepkiyi göstermeleri ve onu cezalandırma yönüne gitmeleri gerekirdi.<br />
<br />
Görüldüğü gibi, “delikanlının öldürülmesi” olayının bilinmeyecek, yadırganacak, batın ilmi ile açıklanacak herhangi bir yanı yoktur. Normal, yasal bir bir uygulamadır. Ne var ki, Musa, o yörenin yabancısı olduğundan bunu bilmemektedir. Musa, “Bir can karşılığı olmaksızın masum bir cana mı kıydın?” diyerek bir insanın sadece kısas ile öldürülebilineceğini ileri sürmüştür.<br />
<br />
Hâlbuki şer’an [yasal açıdan] insan sadece kısas için öldürülmez; Allah’a savaş açanlar da öldürülür:<br />
<br />
<br />
<br />
33,34Allah'a ve Elçisi'ne karşı savaşan; bozum yapmaya teşebbüs etmiş olan ve yeryüzünde kargaşa çıkarmaya çalışanların –siz onlar üzerine güçlü olmazdan/onları yakalayıp denetim altına almazdan önce hatalarından dönenler hariç– karşılığı, ancak öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama/ arka arkaya kesilmesi, ya da bulundukları yerden sürgün edilmeleridir. Bu, onlar için dünyada bir aşağılıktır. Âhirette de onlar için büyük bir azap vardır. Artık iyi bilin ki Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.<br />
<br />
(Maide/33)<br />
<br />
<br />
<br />
Dikkat edilirse, 80. ayette “Delikanlıya gelince, anne-babası mümin kimselerdi. Onun, o ikisini azdırmasından ve inkâra sürüklemesinden korktuk” denilmektedir. Bu ifadeden de delikanlının mümin anne ve babasını dinden çıkarmak için çaba sarf ettiği [Allah ile savaştığı] anlaşılmaktadır. Yani bu durumda Maide suresinin 33. ayetine göre onun öldürülmesi meşru bir olaydır<br />
<br />
. DUVAR OLAYI<br />
<br />
Bilgin Kul, duvarı doğrultma işinin içyüzünü açıklarken “Duvara da gelince; o, şehirde iki yetim oğlanındı ve onun altında onlar için bir define vardı. Babaları da iyi bir zat idi. İşte onun için, -Rabbinden bir rahmet olmak üzere- Rabbin onların erginlik çağına ermelerini, definelerini çıkarmalarını diledi. Ve ben onu [duvar doğrultma işini] kendi görüşümle yapmadım” demektedir.<br />
<br />
Görüldüğü üzere, Bilgin Kul, “Rabbinden bir rahmet olmak üzere- Rabbin onların erginlik çağına ermelerini, definelerini çıkarmalarını diledi [ فاراد ربّك ]” diyerek işin Allah tarafından yaptırıldığını açıklamaktadır. Ayrıca “Ve ben onu [duvar doğrultma işini] kendi görüşümle yapmadım” demek suretiyle de sadece duvar olayını kendi görüşüyle yapmadığını beyan etmektedir.<br />
<br />
Demek oluyor ki, Bilgin Kul’a bu üç olaydan sadece üçüncü olay vahiy ile bildirilmiştir. Yani “Bilgin Kul”un kendi bilgisi ve iradesiyle gerçekleştirmediği olay sadece duvar doğrultma işidir.<br />
<br />
Ayetin orijinalindeki “ وما فعلته عن امرى ve mâ fealtühü an emrî” ifadesi, tefsir ve meallerin ekserisinde [hemen hemen hepsinde] “ve ben bunların hiç birini kendi görüşümle yapmadım” diye çevrilmiştir. Bu çeviriye göre, üç olaydan hiç birinde “bilgin kul”un kendi görüşü ile davranmadığı, her üç olayda da aldığı vahiyle hareket ettiği anlaşılmaktadır. Oysa bu çeviri yanlıştır. Doğru çeviri “Ve ben onu [duvarı doğrultmayı] kendi görüşümle yapmadım” şeklindedir.<br />
<br />
Rivayetçilerin ve dirayetsizlerin yanlış meal ve tefsirlerinin doğru olabilmesi için ayetin orijinalinin “عن امرى فعلتهن وما Ve mâ fealtühünne an emrî” şeklinde yani çoğul olarak olması gerekirdi. Ancak bu takdirde cümlenin anlamı, “Ben onları kendi görüşümle yapmadım” şeklinde olurdu. Hâlbuki ayetin orijinali böyle değildir. Zamir “onu” şeklinde tekildir.<br />
<br />
Bu olaylarla, Musa, mısıra döndüğü zaman izleyeceği yolu öğrenmiş oldu.<br />
<br />
Sonuç olarak, rivayetlerin, masalların, menkıbelerin ayetin orijinal anlamını ihmal ettirdiği anlaşılmaktadır.<br />
http://www.istekuran.com/index.php?page=kehf<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/10437862137581062930noreply@blogger.com13tag:blogger.com,1999:blog-3979988320728172816.post-10807387408390864972014-04-23T18:44:00.000+03:002014-04-23T18:45:26.706+03:00YARATILIŞ VE EVRİM ZORUNLULUĞUSelam dostlar hala evrim yoktur diyebilenler, hala bu fikri savunabilenlerin kulaklarını açıp dinlemelerini istediğim bir program.<br />
<br />
<a href="https://www.youtube.com/watch?v=ukkPEV3_zzQ&list=UUp7hPzsO6MymihB5KkVH59Q">https://www.youtube.com/watch?v=ukkPEV3_zzQ&list=UUp7hPzsO6MymihB5KkVH59Q</a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/10437862137581062930noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-3979988320728172816.post-41986220394225446592014-04-14T08:18:00.001+03:002014-04-15T02:45:44.284+03:00SU BU GEZEGENE NASIL GELDİ (KURAN'DAN DELİLLERİ İLE)<div align="center" class="MsoBodyText" style="text-align: center;">
Selam yavrular, güle güle yavrular :D ... </div>
<div align="center" class="MsoBodyText" style="text-align: center;">
<br /></div>
<br />
<div align="center" class="MsoBodyText">
<b><i><span style="color: blue; font-size: 11.0pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">Bunu bilerek ölmek bilmeden ölmekten daha evla değilmidir?<o:p></o:p></span></i></b></div>
<h1 align="center" style="text-align: center;">
<i><span style="color: windowtext; font-size: 11.0pt; font-weight: normal; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-size: 24.0pt;">Bütün cağların en büyük bilim adamı Ebu Reyhan Muhammed ibn Ahmet
al-Biruni</span></i><span style="color: windowtext; font-size: 11.0pt; font-weight: normal; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-size: 24.0pt;"><o:p></o:p></span></h1>
<h1 align="center" style="text-align: center;">
<span style="font-size: 11.0pt; font-weight: normal; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-size: 24.0pt;">__________________________<o:p></o:p></span></h1>
<div class="MsoBodyText">
<span style="font-size: 11.0pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">Son 35 sendir su aşağıda ki haberi ve yazıyı anlatarak </span><span style="font-size: 11.0pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-size: 10.0pt; mso-bidi-font-weight: bold;">ö</span><span style="font-size: 11.0pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">mür tükettim Türkiye’de…. Oysa arkamdan “ bu adam
deli galiba” diyen tarikatçı, şeriatçı sahte Müslümancıların ve diplomalı kara
cahil lambasız sahte aydınların sayısı hiçte az değildi… </span><span style="font-size: 11.0pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt; margin-top: 12.0pt;">
<b><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-size: 18.0pt;">Temmuz 04 / 2004…. Kozmik şov; </span></b><b><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-size: 14.0pt;"> 370 kilogramlık
bakır mermi METEORA saatte 37 bin kilometre hızla çarptı. Çarpışma anında iki
patlama oldu, büyük bir toz ve <u>BUZ, SU kütlesinin uzaya dağıldığı gözlendi.</u>
<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt; margin-top: 12.0pt;">
<strong><span style="font-size: 11.0pt; font-weight: normal; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">NASA nin konu ile ilgili resmi sitesidir: <a href="http://solarsystem.nasa.gov/deepimpact/index.cfm"><span style="font-family: "Arial","sans-serif";">http://solarsystem.nasa.gov/deepimpact/index.cfm</span></a></span></strong><strong><o:p></o:p></strong></div>
<div class="MsoBodyText">
<span style="font-size: 11.0pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">Bakin, elin oğlu neler yapıyor.... ve siz…? </span><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt; margin-top: 12.0pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">1977 de Ozon tabakasının 1987 de kesinlikle yırtılacağını
matematik ve Lab deneyleriyle KUR'ANI KERIMDEN edindiğim bilgilerle
kanıtladığım zaman, bana ilk karşı çıkan ve arkamdan da " Kemal hoca
DELIRDI galiba " diyen, Turhal / Tokat daki Müslümanlardı.... hala değişen
bir şey yok son 35 senedir.... bir şahidim de C. Bas savcısı Necmi Ümiter idi....<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt; margin-top: 12.0pt;">
<strong><u><span style="font-size: 11.0pt; font-weight: normal; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">siz neye layık iseniz, Yüce Allah sizi layık olduğunuz ölçülerde/degerle
yönetir.....ne fazla ne eksik....</span></u></strong><strong><u><span style="font-weight: normal; mso-ansi-language: TR;"><o:p></o:p></span></u></strong></div>
<div class="MsoBodyText2">
<strong><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 11.0pt; font-weight: normal; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-size: 14.0pt;">Aşağıdaki yazıyı
dikkatle iki kez okuyun lütfen… Temmuz 04/2004 de Amerikalıların yaptığı bu kozmik
show’s; 1977 de KUR’andan bularak 1990 da Türkiye’de basılan kitaplarıma aktardım,
anlatmadığım yer kalmadı…. Fakat ne bana, nede KUR’anin bilimselliğine inanan
tek bir fert dahi bulamamıştım….<o:p></o:p></span></strong></div>
<div class="MsoBodyText2">
<strong><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 11.0pt; font-weight: normal; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-size: 14.0pt;">BU
PROJEYI NASAYA BIZ VERDIK, 1990 DAN 2004 DE KADAR BINLERCE DUNYA UNIVERSITELERINE
DE GONDERDIM… ANCAK !!!.....<o:p></o:p></span></strong></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt; margin-top: 12.0pt;">
<strong><span style="font-size: 11.0pt; font-weight: normal; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">Simdi ise Gavur dediğiniz bu adamlar, benim 1977 de kesif ettiğim
ve yayınlanan kitabımda da açıkladığım KUR’anin ispatini ortaya koydular…. <o:p></o:p></span></strong></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt; margin-top: 12.0pt;">
<strong><span style="font-size: 11.0pt; font-weight: normal; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-size: 14.0pt;">Bana Turkiyede : </span></strong><strong><span style="font-size: 11.0pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-size: 14.0pt;">bırak artık
DIN, Min denen şeyleri, sen önemli isler yapıyorsun, bilim tarihine geçeceksin…
DINDAR olan bir kişi bilim adamı olamaz. Senin ne isin var Kur’an’la, dindarlıkla
“</span></strong><strong><span style="font-size: 11.0pt; font-weight: normal; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-size: 14.0pt;"> diyen sayısız şahsiyetsiz profesör ünvanlı şarlatan tamirim….<o:p></o:p></span></strong></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt; margin-top: 12.0pt;">
<b><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Konumuz: SU ve HAYAT, bu gezegene nasıl
geldi? </span></b><b><o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Subject: How water came to this planet? Who made it? When
and how? Which techniques They / He used? How the water not escaping from this
planet? <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Su bu gezegende nasıl oluştu, nasıl bir
teknikle bu gezegende durmaktadır, neden uzaya uçamamaktadır, suyu bu gezegende
tutan kuvvet ve sebep nedir? <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Bu gerçeği 1975 senelerinde bulmama rağmen, su ana kadar yaptığım
sayısız araştırma ve deneylerle doğruluğunu kanıtladığım ve zamanı geldiği
kanaatinde olduğum için bu kısa yazıyı hazırladım. Evrensel
gerecekleri içeren Kur'an Bilimlerine hizmet etmek, İnsanlığa hizmet etmek için.....
<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Su ana kadar, bilimsel hiç bir yöntem veya analizle bulunamadı
ki, SU nasıl bir yöntemle bu gezegende oluştu ve neden dünyamızda 71% oranında bulunmaktadır?
Oysa SU aslında sıvı değil H2 ve O bileşiği bir gazdır. <o:p></o:p></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt; margin-top: 12.0pt;">
<strong><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Kur’an’la, dindarlıkla “</span></strong><strong><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt; font-weight: normal;"> diyen sayısız şahsiyetsiz profesör ünvanlı şarlatan tamirim….<o:p></o:p></span></strong></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt; margin-top: 12.0pt;">
<b><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Konumuz: SU ve HAYAT, bu gezegene nasıl
geldi? </span></b><b><o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Subject: How water came to this planet? Who made it? When
and how? Which techniques They / He used? How the water not escaping from this
planet? <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Su bu gezegende nasıl oluştu, nasıl bir
teknikle bu gezegende durmaktadır, neden uzaya uçamamaktadır, suyu bu gezegende
tutan kuvvet ve sebep nedir? <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Bu gerçeği 1975 senelerinde bulmama rağmen, su ana kadar yaptığım
sayısız araştırma ve deneylerle doğruluğunu kanıtladığım ve zamanı geldiği
kanaatinde olduğum için bu kısa yazıyı hazırladım. Evrensel
gerecekleri içeren Kur'an Bilimlerine hizmet etmek, İnsanlığa hizmet etmek için.....
<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Su ana kadar, bilimsel hiç bir yöntem veya analizle bulunamadı
ki, SU nasıl bir yöntemle bu gezegende oluştu ve neden dünyamızda 71% oranında bulunmaktadır?
Oysa SU aslında sıvı değil H2 ve O bileşiği bir gazdır. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Bu arada hatırlatmak amacıyla kısaca açıklayayım: Hidrojen
genellikle iki hidrojen atomunun bir kombinasyonu olarak ele alınır ve buna H2
veya HH denir veya moleküler hidrojen denir. Su’yu oluşturan atomik değil
moleküler hidrojendir. Hidrojenin olağan izotopu (H) Prosyum olarak bilinir.
"Hidrojen", tıpkı Arapça'daki karşılığı <strong><span style="font-family: "Arial","sans-serif";">"mûvellidü'l-ma"</span></strong>
(su meydana getiren) gibi Yunanca'da da "su oluşturan" manasına gelir
("su" mânâsını karşılayan "hydro", ve "oluşturan"
anlamındaki "genes"). İlk defa 1776'da Henry Cavendish tarafından
izole edilen, 1784'te su buharını kızdırılmış metal üzerinden geçirerek
hidrojen ve oksijenine ayıran Antoine Laurent de Lavoisier tarafından
isimlendirilen hidrojen Kâinat ‘ta en fazla (%92,7) ve en yaygın bulunan
elementtir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<b><u><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Kısaca oluşum tarihimize
bir göz atalım. Bu gezegen 4,6 milyar sene once ilk oluştuğu zaman, kızgın bir
ateş topundan başka bir şey değildi. Ilk ikinci milyar senede soğudu ve ardından
milyonlarca senede ancak kabuklaştı ve nasıl olduysa kati kütlenin 71% kadarı birerlere
gitti ve yerine SU geldi !!!… ve su anda bildiğiniz gibi güllük gülistanlık
harika bir gezegen oldu. <o:p></o:p></span></u></b></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<strong><u><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">İste
sorunda burada…</span></u></strong><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;"> <strong><span style="font-family: "Arial","sans-serif";">kati kütleyi
kimler nereye nasıl götürdü? Ve SUYU kim nasıl bir teknikle bu
gezegene</span></strong></span><br />
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;"><strong><span style="font-family: "Arial","sans-serif";"><br /></span></strong></span>
<br />
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<strong><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">getirdi? Şayet SU bu gezegende oluştu ise, !!!! hangi teknikle
ve nasıl bir yöntemle? SU ANA KADAR HIC
KIMSENIN AKLINA GELMEDI BU SORU DEGIL MI? Fakat insan maymundan mi, dinozorlardın
mi geldi diye düşünen ve çığıran pek çok oldu.... ne komik değil mi? </span></strong><strong><o:p></o:p></strong></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">BILIM dediğimiz erdem, bu gerçeğin detaylarını öğrenmeden
hiç bir yere hiç bir şekilde gidemez. Ancak bomba yapar veya ozon tabakasını
deler. Nitekim deldi de !!!.... <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Bilindiği gibi, SU, iki hidrojen be bir oksijen atomunun
104.45 derecelik açıyla birbirlerine bağlanmasıyla oluşan bir sividir. Kimyasal
yapısında: <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">R = 2.976 (+0.000, -0.030) Å, a = 6 ± 20°, b = 57 ± 10° .<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoHeader" style="line-height: 14.4pt; tab-stops: 36.0pt center 216.0pt right 432.0pt;">
<sup><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">b</span></sup><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;"> The tetrahedral acisi ise: 180-cos<sup>-1(</sup>1/3)°;
109.47122° = 109° 28' 16.39". <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoHeader" style="line-height: 14.4pt; tab-stops: 36.0pt center 216.0pt right 432.0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Suyu elektroliz dediğimiz bir yöntemle ayrıştırmaktayız
ve buna Brown gazi da denmektedir. Yani SU, elektroliz düzeneğinde hidrojen
ve oksijen olarak ayrışır ve gaz haline gelir. Oysa Muhiddin Ibn Arabi 1200
lerde suyun durmaksızın titreştiğini fakat bizim bunu fark edemediğimizi belirtmişti...
ancak < biz gavur icatlarını istemezuuuuuk> diyenler tarafından da Suriye
şamda 1211 de KATL edildi... <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Bu ayrışmış gaz bir düzenekle tekrar birleştirilir ve küçük
bir alevle ateşlenir ve ISI energysi açığa
çıkarken, gazin büyük bir bolumu tekrar su haline dönüşür. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Benim, su anda Orlando Floridada laboratuvarımda yaptığım
bir dizi deneyle de bu sureci tekrarlamakta ve bir dizi yeni TEMIZ energy türleri,
daha doğrusu kullanılma alanlarını tayin etmekteyim. Bunların en önemlisi ise
Roketlerin uzayda itme (propulsion) energysi olarak kullanılmasına çalışmaktayım.
<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">DIKKAT !.. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Bildiğiniz gibi; SAFLASTIRILMIS SUYU
electroliz yöntemiyle ayrıştırıyoruz ve bir tanktan diğerine ve ikinci bir tankta
ise meydana gelen su gazinin saflığı artırılıyor ve kullanmak için nihanı
tanka pompalıyoruz. Bu süreç su anda technologynin ticari alanlarda kullandığı
bir yöntemdir. Ve bu sistem (unite) gayet randımanlı olarak çalışmaktadır. <o:p></o:p></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Bu, SU, gaz tanklarında artık SU değil, iki hidrojen
ve bir oksijen (HHO=H2O) atomlari gaz halinde bulunmaktadır ve buna
da SU gazi veya Brown gazi demekteyiz. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Bu tanklarda basinc 63 PSI ( Pound Square Inches ) kritik
basınç değerini geçtiği an bu H2 O gazi derhal ve tekrar birleşiyor ve SIVI,
yani gaz SU haline gelmektedir. Yani
HH+O gazi 63 PSI basınçtan sonra hemen Sıvı haline geliyor... yani SU
oluyor....<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Gazi SIVI SU haline getiren en büyük faktörün,
dişardan gaza uygulanan basınç olduğundan hiç bir kuşkumuz yoktur artık. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">DIKKAT !... <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoBodyText" style="margin-top: 0cm;">
<span style="font-size: 11.0pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">Gezegenimizde 72% oranında
bulunan SU aslında SIVI değil tamamen bir gazdır. Yani, Su sivisinin gerçek kimliği
SIVI ve KATI değil, HH+O gazidir. </span><span style="color: windowtext; font-size: 11.0pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<strong><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">SIMDI DAHADA COK DIKKAT EDELIM LUTFEN! </span></strong><strong><o:p></o:p></strong></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<strong><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">KUR’ANIN GERCEK MUCIZESI</span></strong><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;"> </span><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<b><span style="background-color: white; color: blue; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">FUSSILET :</span></b><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;"> bu kelimenin tek bir anlami
vardir; <b>açıklanmıştır, beyan edilmiştir, artık alenen ilan edilmiş
veya bilinmektedir veya mahremiyeti ortadan kalkmıştır, bu dehşet bilginin
insanlara ulaştırılmak zamanı gelmiştir…..</b>; seklinde anlamlar içermektedir.
<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Fussilet, Kur anin 41 Suresidir ve 54 ayetten oluşmaktadır. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Bu surenin 1nci ve 12 ayetleri systematic
olarak hayatin kaynağı olan SUYUN nasıl yapılandığını ve Dünyamızdan
nasıl uzaya uçmadan kaldığını mükemmel bir bilimsellikle açıklamaktadır. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Asırladır, Kur'ani tefsir veya tercüme etmeye çabalayan
cahil-cühelanın bugünkü eseridir ki, milyonlarca İnsan Kur'ana başka bir gözle
bakmakta ve yanlış yargılamalarla gerçeği tanımamaktadırlar… be elem verici bir
gerçektir. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
</div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Yazımın enginliklerine girmeden kısaca açıklamak
isterim ki, genç nesiller ve insanlar Kur'ani, Incil ve Tevrati birilerinin anlatmasıyla
değil, bizzat kendileri okuyarak anlasınlar.... hür düşüncelerini ve inanç biçimlerini
başkalarının yönlendirmesine müsaade etmesinler... kendi hür düşünce
ve kararlarını aklin matematiği ile biçimlendirsinler...</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;"> <o:p></o:p></span><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt; line-height: 14.4pt;">Nedir ‘ Aklin matematigi ‘ biliyormuşsunuz?</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Yayınlanan kitabımda açıkladığım gibi, bu ve diğer yazılarımda, metodist
bir yöntemle açıklıyorum. Yani hem öğreneceğiz hem de ne tur
enginliklerde duygulanarak Aklin matematigini, bakin ki birlikte yasayarak bulacağız....
<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Simdi, bir dizi Kur’an ayetini birlikte analiz edeceğiz.
1400 senedir, hiç bir Kur'an tefsircisi bu surenin 8, 9, 10, 11 ve 12
ayetlerini hiç bir şekilde anlayamamış ve hiç bir anlam verememişlerdir. Fakat
bol, bol da “ulemalik “ reklamlarıyla
Kur'ani golgelemislerdir. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Gercekten tercümesine ve açıklamalarına saygı duyduğum,
Kur’an bilimcisi olan Dr. Süleyman Ateş, bunu itiraf ederek < biz de dahil hiç
kimse bunun anlamlarını bilememektedir >
demektedir. En azından bilmediğini beyan etmektedir ki yanlış yamalak
ifadelerden kaçınmıştır, kendisini burada takdir ve derin bir saygıyla
anıyorum. Hernasilsa Profesör olmuş Öztürk ukalası gibi, bilmediği
halde BILIYOR görünerek Kur’anin bakara / 54 uncu ayetinde öylesine şarlatanlıklarla
yanlış tercüme etmiştir ki.... ihanetinin cezasını ancak Yüce Allah
verecektir... <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Asil komumuza devam edelim: <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<b><span style="background-color: blue; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">FUSSULET</span></b><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;"><span style="background-color: blue;"> </span>= Açıklanmıştır artık; artık
beyan edilmiştir, alenen ortadadır, açıklanması için zaman gelmiştir, gibi
anlamlar içermektedir. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="background-color: blue;"><b><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">1.
Ha, Mim.</span></b><b><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;"> <o:p></o:p></span></b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Kur'an Arapçasında bir birinin zıttı olan iki harftir.
Sesli ve sessiz gibi algılayabilirsiniz. Yani bir çift ZITLIK ifade
etmektedirler. Bu, birinci ZITLIK dir.
Sakin ha bu ilk ZIT cifti unutmayınız. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="background-color: blue;"><b><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">2.
Rahman ve Rahimden indirilmistir.</span></b><b><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;"> </span></b><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;"> <o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Yüce Allahin iki sıfatıdır ki birbirinin zıttı ifadeleri içermektedir.
Rahman sıfatı, yarattıklarına bu dünya yaşamında merhamet eden ve Rahim sıfatı da,
itaatkâr insan öldükten sonra kıyamet de ona merhamet eden demektir. Bu da
ikinci ZITLIK tir. Yani RAHMAN ve RAHIM sıfatlarının içeriği
birbirinin tamamen ZITTI ifadelerdir. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<b><span style="background-color: white; color: blue; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">3. Bilen (bilgisi olan, bilim adamlarının bulunduğu) bir
toplum, millet, gurup insan için ayetleri (anlamları ve</span></b><br />
<div>
<b><span style="background-color: lime; background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; color: blue; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;"><br /></span></b></div>
<div>
<span style="background-color: white; color: blue;"><b><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;"> </span></b><b style="line-height: 14.4pt;"><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">ifadeleri) apaçık açıklanmıştır
(gizlisi saklısı, yani mutesabihligi yoktur artık) . Arapça okunan bir kitaptır.</span></b>
</span><br />
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="background-color: white; color: blue;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="background-color: white; color: blue;"><b><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">4.
Müjdeleyici ve korkutucu olarak gönderilmiştir. Fakat çok insanlar yüz çevirmektedirler,
iste onlar işitmezler</span></b><b><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">.</span></b></span><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;"> <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Müjdeleyici ve korkutucu ifadeleri ise UCUNCU BIRBIRININ
ZITTI IFADELERDIR, KELIMELERDIR. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="color: blue;"><b><span style="background-color: white; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">5.
Dediler ki; “ Bizi çağırdığın şeye karşı kalplerimiz kılıflar içinde,
kulaklarımızda ağırlık ve seninle bizim aramızda bir perde var. Sen istediğini
yap, bizde istediğimizi yapacağız.</span></b><b><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;"> <o:p></o:p></span></b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Kılıflar içinde..... kulaklarında ağırlıklar
...... mesafe.... bu ifadelere çok dikkat ediniz lütfen.... <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Bu üç (3) fiziksel ifade Arapça lisanin içinde en mükemmel
bir bicimde bilimsel müthiş önemli bir sureci 6.Y.Yil cahil Araplarına ve O
devrin kültürüne karşı nasıl kamuflaj ediyor, birlikte göreceğiz..... <b><
<span style="color: blue;">50 senedir FIZIK benim hayatimdir, a</span></b><span style="color: blue;"><b>şkımdir, benim hala aklim alamıyor bu kadar
engin, bu denli mükemmel bir açıklamayı ki: bunu sadece Alemlerin Rabbi
yapabilirdi >.....</b> <o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Bildiginiz gibi kulagimizin ses titresimlerini duymasinin
temel technigi, agirlik etkilesim techologysine dayanir; ve, <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">“ Aramızda mesafeler var “ ifadelerinin gerçek
bir kombinasyonu, bakin ki bize neleri anlatacak. Yeterki Aklin matematiğini
kullanmayı becerelim. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="background-color: white; color: blue;"><b><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">6.
de ki “ bende ancak sizin gibi bir insanim. Bana Tanrınızın bir tek Tanrı olduğu
vahiy yediliyor. O’na doğrulun. O’ndan mağfiret (af) dileyin. O’na ortak koşanların
vay haline!..</span></b><b><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;"> <o:p></o:p></span></b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="background-color: white;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="background-color: white; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">DIKKAT !.. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="background-color: white;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<b><span style="background-color: white; color: blue; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">7.
Onlar ki zekâtı vermezler ve onlar gelecekteki ahiret gününe (gerçek
anlamda hayatin başlayacağı güne de ) inanmazlar. <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="background-color: white; color: blue;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<b><span style="background-color: white; color: blue; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">8.
İnanıp iyi isler (faydalı çalışmalar) yapanlara gelince, onlar için
kesintisiz bir mükâfat vardır.</span></b><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;"><span style="background-color: white; color: blue;"> </span><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Bu kısma kadar, 7. ve 8. ayetlerde DORDUNCU
ZITLIK ifadeleri ayrı olarak açıklandı. Bu demektir ki su ana kadar 4 ayrı zıt
kelime içerdiği mevzuyu açıklamak için kullanıldı. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: blue; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">9.
De ki; “ Siz mi arzı (bu ARZ kelimesi yalnız Dunya veya Yer demek değildir,
ve evrendeki tüm madde de Kur’an dilinde ARZ olarak anlatılmaktadır.
Yani gravitasyon ektisi olan her şey ARZDIR ki her bir atomun gravitasyon
kuvveti vardir) iki günde Yaratan’a nankörlük ediyor ve O’na eşler koşuyorsunuz”
O, alemlerin Rabbidir.</span></b><b><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;"> <o:p></o:p></span></b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="background-color: white;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="background-color: white; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">DIKKAT !!!... <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="background-color: white;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="background-color: white; color: blue;"><strong><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">10.</span></strong><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;"> </span><strong><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Arza, üstünden
ağır baskılar yaptı.</span></strong><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;"> <strong><span style="font-family: "Arial","sans-serif";">
Onda bereketler yarattı ve onda arayıp soranlar için gıdalarını tam DORT günde
takdir etti…. (DIKKAT!...sanki ayetin sonu gelmiyor gibi, veya daha devami var
gibi bir anda kesilmektedir…).</span></strong> </span><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;"><o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="background-color: white;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="background-color: white; color: blue; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;"><b>iste, " USTUNDEN
AGIR BASKILAR YAPTIK " H+H+O (H2O) atomlarini bir arada sivi olarak
tutan KUVVET.... <o:p></o:p></b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="background-color: white;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="color: blue;"><b><span style="background-color: white; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">11. Sonra, duman (
Duhhan, ince, masif, gözle görünmez duman, gaz gibi bir şey demektir) halinde
olan göğe yöneldi, ona ve arza “ isteyerek veya istemeyerek gelin” dedi. “ isteyerek
geldik “ dediler.</span></b><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;"> <o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Gaz halinde olan göğe yöneldi ve önce <b>ISTEYEREK</b>
(olumlu fiil) ve ardından <b>ISTEMEYEREK</b> (olumsuz fiil) gelin
ifadeleri, yani kelime-anlamı kronologysine çok dikkat edin lütfen...... <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">HH ve O serbest haldeyken birbirlerine karşı hiçbir reaksiyonları
yoktur ve olamazda. Ancak herhangi nedenle bir araya gelip bir molekül oluşturduğu
an, aralarında bir zıtlık veya reaksiyon ve elektromanyetik ve kimyasal bir
faaliyet ba</span><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">ş</span><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">lar. İ</span><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">ş</span><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">te bu nedenle SU durmaksızın
TITRESMEKTEDIR...... <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<b><u><span style="color: blue; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">İste bu titreşimin, bu aktivasyonun adi; HAYATTIR.... <o:p></o:p></span></u></b></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="color: blue;"><br /></span></div>
<div style="line-height: 14.4pt;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: blue; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Yine Kur’an/ Enbiya 30: _ Gökler ve yer bitişikti, Biz onları şiddetle
(apansız, çok kısa zamanda, şedit bir kuvvetle birdenbire) ayırdık, hayati (canlı) olan her şeyi sudan yarattık.."…</span></b><b><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;"><o:p></o:p></span></b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Biz yine esas konumuza devam edelim: <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
</div>
<div class="MsoHeader" style="line-height: 14.4pt; tab-stops: 36.0pt center 216.0pt right 432.0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">ISTEYEREK, serbest halde ve evrende 92.7% oranında
bulunan gazin adi moleküler hidrojendir
(H2)..... <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">ISTEMEYEREK, bu iki kelime arasında yaratılan SU artık
ciddi bir faaliyet içerdiğinden ve </span><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">ş</span><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">u anda bile suyun durmazsın hareket halinde olmasının
nedeni burada yatmaktadır ki: İngiliz bilimcisi Brown da suyun durmaksızın hareket
halinde olduğunu bir dizi polen tozları deneyleriyle kanıtlamıştı. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">KISA FAKAT COK ONEMLI BIR ACIKLAMA: <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Arza, yani Dünyamıza di</span><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">ş</span><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">ardan orantılı, yani ölçülü ağır baskılar uygulandı ve
be nedenle SU bu gezegende SIVI olarak bulunmaktadır. Şayet bu baskı
kuvvetleri kaldırılır ise, dünyamızdaki SU kendisini bir anda uzaya kaptıracaktır!!!....
<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Bu baskı kuvveti Ayda veya Marsta yoktur... bu nedenle;
deney amaçlı Marsta açığa bırakılan SU
bu gezegenlerde bir anda aniden atomlarına ayrışıp dağılacaktır....<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Bir litre su alin elinize ve sadece 100 km yukarı cikiniz!!!...
elinizdeki su bir anda gas olarak uzaya kaçacaktır...çünkü di</span><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">ş</span><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">ardan uygulanan baskı kuvvetlerinin
etkisinden çiktiniz....<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">BU GEZEGENDE SU ANDA BU IFADELERIME VE BU KISA YAZIMA
ITIRAZI OLAN FIZIKCI BIR TEK DAHI OLSUN: BIR BILIM ADAMI VARMI DIR? Ancak akli başında
fizikçi bilim adamlarını kast ediyorum.... <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="background-color: white; color: blue;"><b><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">12. Böylece onları,
iki günde (burada sozu edilen “ gun “ bizim dunya zamanimiz değil, evrenin günüdür)
yedi gök olarak yaptı, imal etti ve her gök ehline, (her gök
katinda yasayanlara ve maddesel faaliyetlere) emrini vahdetti (yani,
yarattığı her şeyin programını yaptı) Biz, en yakın göğü lambalarla donattık
ve onu (çökmesin, büzüşmesin diye) koruma altında tutuyoruz. işte
bu GUCLU ve BILEN (bilimci) nin takdiridir.</span></b><b><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;"> <o:p></o:p></span></b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Fussilet 1nci ve 12nci ayetleri kombinasyonu 4 adet ZIT
kelimeyle bizi bu noktaya kadar getirdi.
<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Su noktaya çok dikkat etmenizi isteyeceğim. Neden 12nci
ayetin sonunda Yüce Allahin<span style="background-color: white;"> <b><span style="background-position: initial initial; background-repeat: initial initial;">GUCLU
ve ALIM</span></b> </span>sıfatları kullanıldı? Neden diğer, Rahim veya
Rahman veya Aziz gibi sıfatları kullanılmadı? işte Kur’ani anlamanın bir diğer şifresinde
budur... ayetlerin sonunda kullanılan Yüce Allahin sıfatı ayetin bilimsel en
gizemli konusunu yönlendirir. <o:p></o:p></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Kendisini alimi ulama ilan eden hokkabazlar 1400 senedir
Kur’ani ne amaçla okudular acaba? Mezarlıkta okuyup cesetlere sevap mi sattılar...
<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Suyun gaz haline getirilmesi hemen her lise fizik laboratuvarında
bile yapılabilir ve tanktaki basınç 63 PSI değerini bulduğu anda ise
gazin bir anda tekrar SU haline geldiğini hemen hayretler içinde
kalarak gözlemleyebilirsiniz. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">DIKKAT !!!.. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="background-color: white; color: blue;"><b><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">13. Eğer ( be gerçek
bilgiyi öğrenmez de ) yüz çevirilerse, de ki’ Ben sizi AD ve SEMUD
un başına düsen yıldırımlar gibi bir yıldırıma karşı uyarıyorum “...</span></b><b><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;"> <o:p></o:p></span></b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">AD kavmi olarak anlatılan millet, ATLANTISDEN başka hiç
bir şey değildir ve bunun tüm bilimsel verilerini < Dünya Atlantis’in Akıbetine
Gidiyor > adli kitaplarımda açıklıyorum. Ve Atlantis bir TURK yurdu ve
Milletidir... <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Bu kısa yazımı, lütfen bir kaç kez tekrarlayarak
okuyunuz, ve duygulanacaksınız ki, artık aklin matematiğine
zihninizde işlerlik kazandırıyorsunuz.... Sizde Kur'ani okurken duygulanacaksınız...
gerçeği, gerçek bilimi, gerçek matematiği duygulanacaksınız... Kur'an sizinle
konuşacaktır.... yeter ki okuma için değil, anlamak için okuyunuz... anlamak içinde
değil... anladığınızı yasamak için okursanız Kur'an sizinle konuşacaktır... işte
gerçeğe ulaşacağınız ilk ve en önemli etmen budur.... <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Kur’a herhangi bir kitabin veya şeyin adi filan değildir.
Kur’an ; okunulacak, duraksamadan okunulması gereken, okuma ve öğrenme
faaliyetlerini aktif tutan, okunulacak, vs, gibi fiilsel anlamlar içermektedir
ki zaman içinde bizim psikolojik algılamalarımız çerçevesinde biz buna KITAB
dedik.. Zaten, KITAB kelimesi de özünde, rafta duran kâğıt
tomarı değil, bilgisel faaliyetler kaynağı değil midir? <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">DIKKAT !.. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Bu 12 <u>ayetlik</u> kombinasyon, ayni zamanda atomların nasıl
yaratıldığını da açıklamaktadır. Fakat su anda konumuzun dışında olduğu
için burada değinmeyeceğim. Zaten bunu 1167 sayfalık <<
Evrende zaman ve hayat, ışıldayan ve titreşen atomlar >> adli eserimizde açıklığa
kavuşturduk... <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">SU BU GEZEGENE NASIL GETIRILDI ? <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
</div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">KUR’ANI KERIM 1400 YIL ONCE YAZIYORDU... 1977 DEN BU YANA
DA GIRTLAGIM PATLADI ANLATA ANLATA... <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">BANA INANAN TEK KISI BULAMAMISTIM... ANCAK JONY veya
SOLOMON SOYLEYINCE YAYINLANIYOR....<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;"><a href="http://www.hurriyet.com.tr/dunya/16009192.asp?gid=200">http://www.hurriyet.com.tr/dunya/16009192.asp?gid=200</a>
<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">ABD’li bilim insanlarına göre dünyadaki yaşamı göktaşları
getirmiş olabilir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Bu gerçeği 1977 senesinden günümüze kadar sayısız Üniversiteye
ve NASA ya gönderdiğim yazılarla açıklamaya çalıştım. 1999, Ağustos
29. günü Internet de NASA bir açıklama yaptı.... !!!... <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Benim senelerdir gönderdiğim yazılarımı evirmiş cevirmiş
(aynen, her nasılsa profesör etiketinin yakasına takmış Yasar Nuri Öztürk
adli şarlatanın 1990 tarihinde yanıtlanan kitabımdan çalıntıları gibi) suyun bu
gezegene nasıl geldiğini Texas da tesadüfen bulunan helit kristalleri içeren taşlardan
olduğunu yarim yamalak anlatmaya çalışmıştı... Akabinde NASA ya ağır yazılar gönderdim.
Ve NASA, ne bana bir açıklama yaptı ne de bu konuya devam etti. Neden mi? Çünkü
onlara verdiğim bilgi tam değildi ve onlarda bunun açıklamasını tam yapamayacaklarından
susmayı tercih ettiler... <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">NASA bunu neden mi yaptı? Çünkü bu gerçeği bize Kur’anin açıkladığı
yazmıştım... NASA buna evet der mi hiç ?... <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Fakat diyecektir...... evet, tüm Dünya Kur’an gerçeğine
EVET diyecek ve itaat edecektir...<span style="background-color: white;"> <span style="color: blue;"><b><span style="background-position: initial initial; background-repeat: initial initial;">ta ki göğün aşikâre olarak getireceği ve mesamata kadar isleyen yakıcı (yüksek
energyli radyoaktivite) dumanı görüp tadınca</span></b> “EVET ” diyecektir...</span></span><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="color: blue;"><strong><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">ve sen hala UYUYORSUN,
Türk gençliği?</span></strong><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;"> <o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="color: blue;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<b><u><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;"><span style="color: blue;">Temmuz 04 / 2004 de NASA’nin yaptığı deep impact deneyi
ve ortaya koyduğu net kanıt: 1400 yıl önce gelmiş KUR’anin kanıtıdır...</span><o:p></o:p></span></u></b></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Bu deneyin asli benimdir, bilginin yegane kaynağı ise
KUR’ANDIR. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<b style="background-color: white;"><span style="color: blue;"><span style="background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 11pt;">Kur an
/ Bakara / ayet 74; </span><a href="https://www.blogger.com/null" name="74"></a><span style="background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 10pt;">Sonra
bunun arkasından yine kalpleriniz katılaştı, şimdi de taş gibi, ya da taştan da
beter hale geldi. </span><span style="background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 14pt;">Çünkü taşlardan öylesi </span></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<b><span style="background-color: white; background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; color: blue; font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 14pt;"><br /></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="background-color: white; color: blue;"><b><span style="background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 14pt;">var ki; içinden nehirler kaynıyor, yine öylesi var ki,
çatlıyor da bağrından sular fışkırıyor, öylesi de var ki, Allah korkusundan yukardan
aşağılara düşüyor, yerlere yuvarlanıyor...</span></b><b><span style="background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 10pt;"> Ve sizin neler yaptığınızdan Allah gafil değildir.<o:p></o:p></span></b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="background-color: white; color: blue;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="background-color: white; color: blue;"><a href="https://www.blogger.com/null" name="24"></a><b><span style="background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 11pt;">VE RUM SURESI AYET 24</span></b><b><span style="background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 11pt;">: </span></b><b><span style="background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 10pt;">Yine O'nun ayetlerindendir ki, size
hem korku ve hem de umut vermek için şimşeği gösteriyor. Ve gökten bir su
indiriyor da onunla yeryüzüne ölümünden sonra hayat veriyor. Şüphesiz ki bunda
aklını kullanacak bir kavim için nice ibretler vardır.</span></b></span><b><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">LUTFEN bu ayeti çok dikkatle okuyun ve SUYUN nasıl bu
gezegene geldiğine şahitler olun....<b><o:p></o:p></b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">işte SU bu ayette açıklandığı gibi özel kolilerle
(meteorlarla) dünyaya geldi ve hala SU taşıyan kayalar dünyamıza gelmeye devam
etmektedir.... eksiği tamamlıyor ve
gezegenimizdeki SU miktarını, yani dengeyi sabit tutuyor.....<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<b><span style="color: blue; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Her akli basinda olan insana soruyorum:</span></b><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;"> Güneş sisteminde meteor kuşağı sadece Jüpiter
ve Mars arasındadır... Neden Venüs ve Jüpiter değil, neden Mars ve Dünya arasında
değil de sadece Jüpiter ve Mars arasındadır?
Bu akılsız bir tesadüfümdür? Yoksa alemlerin RABBI olan Yüce ALLAHIN, Bedii
olan, Latif olan, ALIM olan Yüce Allahin takdirimindir?<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="background-color: white; color: blue;"><strong><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Lutfen;
Kur’an/ Bakara / 74 </span></strong><strong><span style="font-size: 11pt;">ve </span></strong><strong><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;"> RUM SURESI AYET 24; okuyun okuyabildiğiniz
kadar...</span></strong><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="background-color: white; color: blue;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="background-color: white; color: blue;"><strong><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">"Yere,
ölümünden sonra (önceliği lav halinde olan her kütle mutlaka ölüdür, onda
asla canlılık olamaz ve soğuyarak kabuk bağladı)
Gökten SU indirdik te O'na hayat verdik" </span></strong><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="background-color: white; color: blue;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<strong><span style="background-color: white; color: blue; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Lav
halinde olan gezegendeki her sey ölüdür değil mi...</span></strong><strong><span style="background-color: #33cc00; background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;"> </span></strong><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Okumak için değil, anlayıp, anladığınızı yasamak için
okuyunuz lütfen...<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">NASA’yi Mahkemeye veremedim… gücüm yok…. Ancak sordum…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
</div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Dünyaya SU meteorlarla geldi… Bunda hiç bir şüphe yoktur
ve olamaz…benim keşfimi siz kanitladiniz….</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;"> <o:p></o:p></span><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt; line-height: 14.4pt;">Ancaaaaakkkk </span><span style="font-family: Arial, sans-serif; line-height: 14.4pt;">: O SUYU O meteorlara kim nasıl, hangi technologyi ile
doldurdu?</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Zamani geldiğinde bunuda aciklarin Rabbimin iziniyle…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Sizlere şiddetle tavsiye ediyorum,<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<ol start="1" style="margin-top: 0cm;" type="1">
<li class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;"><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">Fusus el
Hikem / Genc Osman Cevirisi / Muhyiddin Ibn Arabi</span><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-size: 10.0pt;"> </span><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"><o:p></o:p></span></li>
<li class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;"><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">Kessaf /
Zemahseri KUR’AN tercümesi,</span><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-size: 10.0pt;"> </span><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"><o:p></o:p></span></li>
<li class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;"><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">TuncDerililer
/ Büyük Göçler/ Cemil Haluk Tanju. 1121 Dünya Türkoloji’sinin hazırladığı
devasa bir eser... gerçeklerin eseri... Fakat 1963 ten sonra ISMET
I-T-O-N-U denen vatan haini ve Atatürk düşmanı mahluk bu kitapları toplattırdı
ve bir daha basılamadı. <o:p></o:p></span></li>
</ol>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Bu kitapları hemen bulun ve defalarca okuyun, öğrenin ve öğretin
... Bu milli ve Dini bir ödevdir. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt;">Saygılar sunuyorum... </span><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 14.4pt;">
<b><span style="background: lime; font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 14.0pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-bidi-language: AR-SA; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: EN-US; mso-highlight: lime;"><br /></span></b></div>
</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/10437862137581062930noreply@blogger.com20tag:blogger.com,1999:blog-3979988320728172816.post-37458665441059553282014-04-13T05:25:00.003+03:002014-04-13T10:27:05.548+03:00BEYİN, KALP, TUR SİNA, Selam yavrular delillerimle gelmeye devam ediyorum ben din bilgisi satan, meal okumaktan öteye geçememiş mitoloji peşinde din arayan, kelimeleri zerre kadar anlamları itibariyle değerlendirmeye almamış, ibadeti Allah'a yalakalık olarak yapan, bunu yaparken önce kendini sonra o sik kadar beyniyle Allah'ı kandırdığını zanneden embesil sürüsünün bir ferdi değilim, bana istediğinizi deyin ama bu sınıfa koyamazsınız. Kişisel kaygıları yüzünden karşısındakileri adam yerine koymayıp cebinden ezber repliklerini döküp duran sik kafalı beyinlerden de değilim. Ben hakikati arayan ve Kuran'ın çizdiği yolda bunu yapmaya çalışan bir adamım. Bu yüzden de kaygı sahibi değilim, hiç olmadım size de öneririm sakın kaygı taşımayın. Bu hayatta kişisel kaygılarını gerçeğin önüne koyanlardan daha kafir daha orospu çocuğu biri yoktur. Her yarrağı biliyormuş gibi takılıp bir ''böğüren buzağı heykeli'' deyimini açıklıcam diye orospu karı gibi kıvıranların din algılarını da gördüm ben :D<br />
<br />
Halbuki olay gayet basit bir ironi o devir için buzağının değeri nedir amk malı bir söyle bana? Yavru inek öküz! Anlatılan o şeyin değeri ulan, böğürmesi ise onun gösterişi yani mala tapma, altına tapma, paraya tapma, anana tapma amk. Şimdi bu semboloji mi? Ha semboloji mi bu? Maymun oluyorlar kritik düşünmekten aciz embesiller bu ayetler karşısında. İşte bunlar bu kafa yapısıyla Kuran'ın muhattabı olamazlar, mümkünatı yok çünkü o yetiye sahip değiller daha çoooooooooook sürünür ve süründürürler bu kafayla. Ama salihatı işleyip, kişisel kaygılarını bir kenara atanlar ve güzel işler yapanlar müstesna!<br />
<br />
<br />
Neyse en son ne diyorduk semboloji :D Neymiş efendim semboliji yapıyormuşum. Elif sen ya da tanıdıklardan bir başkası almasın üstüne sakın. Bugün adı alim kendi cahil bir sığırla ağır tartıştım, hatta sığır da değil böğüren sığır öyle ki az daha zorlasa adamı bulup götüne paslı çivi sokucaktım daha duyarlı olan derisinden !? Delikten ulan delikten.<br />
<br />
<br />
Durun şimdi şuradan girelim meseleye. Bakalım semboloji mi yapıyorum birlikte görelim. Sembolojinin de ne olduğunu bilmiyorlar ya la. Ulan semboloji dediğin zanndır bütünlük içinde yok olur çürür gider. Sen benim delil olarak sunduğumu çürütecek ne tür bir anti tez sunabildin at yarrağı? Önce gel delilinle bana, bir görelim delillerini amk, bende diyeyim ki herif haklı ya ben resime bütün bakamamışım şunu şunu şunu şunu kaçırmışım ve işin içine etmişim. Ama yok amk malı cebinden ezberini çıkarıp 3 kelimeyle atar yapıcak ya. Ne oldu gavat kemiği çürümüş alagavat atalarının zoruna mı gidiyor? (Bak tekrar ediyorum sakın üstünüze almayın sizinle belli bir mantık içinde tartışıyoruz ben bu mantığa dahi sahip olmayanları görüyorum hergün)<br />
<br />
Resmimiz olmazsa olmazımızdır<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi82LB3WnrgAE58qD0Xn1PY4pxQnkyg9a5s33Q3aG-dwxuIeW_E6fU9dINxhLgn74Qq08lXFds6-Oew79IJidPcAOoazOvfzy4spn0ONZwQQ2vupOdeV4eEYiTnKadu8hvn0qnV_jVj6p_e/s1600/Beyin.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="309" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi82LB3WnrgAE58qD0Xn1PY4pxQnkyg9a5s33Q3aG-dwxuIeW_E6fU9dINxhLgn74Qq08lXFds6-Oew79IJidPcAOoazOvfzy4spn0ONZwQQ2vupOdeV4eEYiTnKadu8hvn0qnV_jVj6p_e/s1600/Beyin.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
TİN SURESİ<br />
<br />
1- İncire ve zeytine andolsun,<br />
2- Sina dağına,<br />
3- Ve şu emin beldeye (güvenilir şehre).<br />
4- Doğrusu, biz insanı en güzel bir biçimde yarattık.<br />
5- Sonra aşağıların aşağısına çevirdik.<br />
6- Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka; onlar için kesintisiz bir ecir vardır.<br />
7- Öyleyse bundan sonra, hangi şey sana dini yalanlatabilir?<br />
8- Allah hükmedenlerin hakimi değil midir?<br />
<br />
Elmalının ilk paragrafını okuyun yeter. http://www.kuranikerim.com/telmalili/tin.htm<br />
<br />
<br />
Neymiş ÖZEL AD imiş. Amk hani semboloji? O zaman bütün Kuran semboloji sizin kafayla at kafaarı sizi. Adam ölesiye mal ki ağacın içinden Allah'ın seslenme ihtimalini düşünüyor. Ulan sen sapıksın farkında değilsin.<br />
<br />
Bak kardeşim bu sure müteşabih bir sure girişinden gelişinden 950 km öteden bağırıyor zaten.<br />
<br />
3'Üncü ayetten sonra biz insanı en güzel bir biçimde yarattık ne demektir? Ne alakadır biri çıkıp söylesin bana. Çünkü TUR/SİNA dağı insanın beynidir güzel kardeşim güvenilir belde de o kafanın içidir.<br />
<br />
Daha acayip birşey söyleyeyim tur'i sina falan diyorlar ama bu tur ve sina ayrı kavramlar bence. Yine biri sağ lobu diğeri sol lobu anlatıyor olabilir diye yüksek ihtimalle düşünmekteyim zira bknz.<br />
<br />
20- Ve (daha çok) Tur-i Sina'da çıkan bir ağaç (türü de yarattık); o yağlı ve yiyenlere bir katık olarak bitmekte (ürün vermekte)dir.<br />
<br />
Bak bu lotus çiçeği olarak adlandırılan şey olabilir agalar. Tur'i sina kavramının da Kuran'da birlikte geçtiği yerdeki ve tek tek geçtikleri yerlerdeki anlamı bakımından da bir önem arz eder. 01:30 u izleyin elmanın 2 yarısını beynin sağ ve sol lobu olarak kabul edin ki verdiği mesaj bu. İşte insanın farkındalığını anlatıyor bu mevzu.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://vimeo.com/44583147">http://vimeo.com/44583147</a></div>
<br />
<br />
<br />
Hakkı yılmaz da ege bölgesi akdeniz bölgesi arap yarım adası falan diye girmiş, sadece o değil abi alayı maymuna dönmüşler incirle zeytini anlamlandırıcam diye. Aha işte Allah'ın müteşabih ayetini ben size muhkemleştiriyorum amk daha ne istiyorsunuz lan iman edeceğiniz yerde itin götüne sokuyorsunuz insanı. Ha pasaj müteşabih yine o anlamları da vardır bu ayrı bir durum ancak ortada özel ad var. Bu belli bir belde belli bir dağ demektir ve Kuran bütünlüğü içinde babalar gibi de insan beynidir. Geçen yazıya bakın bu kadar tesadüf olur mu at kafası ve ne ilginçtir ki çelişmiyor.<br />
<br />
<br />
Ulan neye inanıyorsanız onun aşkına incir ve zeytinin insan beynine ve sinir sistemine faydalarını bir araştırsanıza. Neden zeytin yağından mısır özü yağa geçtiğimizi de anlarsınız belki.<br />
<br />
<br />
Neyse bak şimdi çok acayip şeyler göreceksiniz.<br />
<br />
<br />
(HAŞR 21) Eğer Biz, bu Kur’ân'ı bir dağa indirseydik, Allah'a olan saygıyla, sevgiyle ve bilgiyle ürpertiden onu samimiyetle saygı duyar, baş eğer ve parça parça olmuş görürdün. Ve Biz, bu örnekleri iyiden iyiye düşünürler diye insanlara veriyoruz.<br />
<br />
Özellikle söylüyor bak özellikle dikkat çekiyor iyiden iyiye düşünürler hani olur ya öğüt alırlar diye veriyoruz bu örneği diyor. Bu sadece Kuran'ın ululuğunu bildirmek için değil ulan. Burada vahyin kalbe kazındığı indirildiği açık açık hatırlatılıyor. Tur babalar gibi beyindir arkadaşlar ben bin tane delil gördüm, Allah seslendiği yeri de vahyi indirdiği yeri de anlatıyor. Vahyin indiği yer kalptir. Yani beyin aracılığı ile kalbe kazınan vahiy! Bilgisayar gibi düşünün işte. Aga çok net ya harbiden diyorum göremeyen gözlük taksın veee gözler italyan hakemde.<br />
<br />
<br />
(SAD 18) Biz, dağları onun emrine vermiştik. Akşam-sabah onunla birlikte tesbih ederlerdi. (Davuttan bahsediyor) Davudun emrine hangi dağ verilmiş bir de ONUNLA BERABER tesbih ediyor!<br />
<br />
<br />
Onunla, [apaçık kitapla] uyarıcılardan olasın diye apaçık bir Arapça lisan ile senin kalbine Emin Ruh [Güvenilir Can, sağlam bilgi] NeZeLe/indi. (Şuara, 193-195)<br />
<br />
<br />
Şimdi yoruldum belki yazıyı genişletirim yarın.<br />
<br />
<br />
<br />
<!-- Blogger automated replacement: "https://images-blogger-opensocial.googleusercontent.com/gadgets/proxy?url=http%3A%2F%2F4.bp.blogspot.com%2F-mpx3s_HUq9U%2FU0dC5HstQyI%2FAAAAAAAAACQ%2F4LmwkpeW-5w%2Fs1600%2FBeyin.jpg&container=blogger&gadget=a&rewriteMime=image%2F*" with "https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi82LB3WnrgAE58qD0Xn1PY4pxQnkyg9a5s33Q3aG-dwxuIeW_E6fU9dINxhLgn74Qq08lXFds6-Oew79IJidPcAOoazOvfzy4spn0ONZwQQ2vupOdeV4eEYiTnKadu8hvn0qnV_jVj6p_e/s1600/Beyin.jpg" -->Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/10437862137581062930noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-3979988320728172816.post-47765576913134301882014-04-12T11:42:00.002+03:002014-04-13T05:19:23.327+03:00TUR DAĞI, İSRAİLOĞULLARI, MUSA (EKLEME YAPTIM)Selam dostlar, beyler kafam hakikaten taşak gibi bu baya süreceğe benziyor çünkü tamamıyle dengem bozuldu son gördüklerimden sonra.<br />
<br />
Geçen gün paylaştığım yazıdaki tezimi biraz daha güçlendiricem ama herkes görmeyecek biliyorum bunu. Siz görsenizde görmesenizde bu budur beyler. Bu kodumun dünyasında üzerine binbir tane terane dönen olaylar budur. Cerndeki shiva heykelinin de nedeni budur, vatikandaki kozalak (pineal gland) heykelinin de nedeni budur amk. Önce resmi vereyim ve başlayalım.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi82LB3WnrgAE58qD0Xn1PY4pxQnkyg9a5s33Q3aG-dwxuIeW_E6fU9dINxhLgn74Qq08lXFds6-Oew79IJidPcAOoazOvfzy4spn0ONZwQQ2vupOdeV4eEYiTnKadu8hvn0qnV_jVj6p_e/s1600/Beyin.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="309" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi82LB3WnrgAE58qD0Xn1PY4pxQnkyg9a5s33Q3aG-dwxuIeW_E6fU9dINxhLgn74Qq08lXFds6-Oew79IJidPcAOoazOvfzy4spn0ONZwQQ2vupOdeV4eEYiTnKadu8hvn0qnV_jVj6p_e/s1600/Beyin.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<div>
(Kasas 29-30) Artık Mûsâ süreyi doldurup ailesiyle/yakınlarıyla yola çıkınca, dağ tarafından bir ateş hissetti. Ailesine, “Benim size bir haber getirmem için siz bekleyin; ben bir ateş hissettim. Yahut ısınırsınız diye o ateşten bir parça getiririm” dedi.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Sonra oraya vardığında o bereketli toprak parçasındaki vâdinin sağ tarafından, bir ağaçtan seslenildi: “Ey Mûsâ! Hiç şüphesiz ki Ben, âlemlerin Rabbi Allah'ın ta kendisiyim! </div>
<div>
<br /></div>
<div>
(bu kısmı geçen yazıda anlattığım için bulaşmıyorum görmeyen bir önceki yazıya bakıversin)</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
Gelelim ''tur dağına''.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
(Bakara 63) Hani bir zamanlar Biz, sizden, “Allah'ın koruması altına girmeniz için verdiğimiz şeyi kuvvetle tutun ve içindekileri hatırınızdan çıkarmayın!” diye sağlam bir söz almıştık ve sizin üstünüzü; seçkininiz Mûsâ'yı Tûr'a/dağa yükseltmiştik/çıkarmıştık.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
Demin gördünüz dimi musa'ya nereden seslendiğini o halde musanın çıktığı tur'da yine aynı anlatımın içinde yer alıyor. Maddi anlamda da bir dağ'a çıkmış mıdır orasını bilmiyorum ancak bu tur dağı efsanesi tam bir kolpa.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
“Tur-i Sina, Musa Dağı ya da Harea Dağı olarak da bilinir, Arapça Cebel Musa, İbranice Har Sınaı. Mısır’da Sina yarımadasının ortagüney kesimindeki Sinaü’l-Cenubiye [Güney Sina] ilinde granit doruk (2285 m)”. Sina Dağı Yahudi tarihinde tanrısal vahyin indiği yer olarak kabul edilir, Tanrı’nın burada Hz. Musa’ya görünerek ona On Emir’i verdiğine inanılır (Çıkış 20; Tesniye 5). ( …) İ.S 530’da dağın kuzey eteğine Katherine Manastırı kuruldu. Günümüzde Sina Bağımsız Rum Ortodoks Kilisesi’ne bağlı birkaç kişinin yaşadığı bu manastır, bir olasılıkla dünyanın aralıksız kullanılmış en eski manastırıdır. Bugün British Museum’da bulunan 4. yüzyıldan kalma Yunanca Kodeks Sinaitikos gibi pek çok eski yazmayı içeren kitaplığı, Kitab-ı Mukaddes metninin yeniden yazılmasında paha biçilmez bir kaynak olmuştur.”[74]</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Ne alaka amk.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
(ARAF 142) Ve Mûsâ ile otuz geceye sözleştik ve süreyi bir on gece ile tamamladık. Böylece Rabbinin tayin ettiği vakit tam kırk geceye tamamlandı. Ve Mûsâ, kardeşi Hârûn'a, “Toplumum içinde benim yerime geç, ıslah et ve bozguncuların yoluna uyma!” dedi.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
143 Ne zaman ki, Mûsâ, belirlediğimiz vakitte geldi ve Rabbi o'na söz söyledi. Mûsâ, “Ey Rabbim! Göster bana Kendini de bakayım Sana!” dedi. Rabbi o'na dedi ki: “Beni sen asla göremezsin, velâkin şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse, sen de Beni göreceksin.” Daha sonra Rabbi dağa tecelli edince onu paramparça ediverdi, Mûsâ da baygın olarak yere yığıldı. Ayılıp kendine gelince de, “Seni tenzih ederim, Sana döndüm; tevbe ettim ve ben inananların ilkiyim” dedi.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
Bak şimdi musa 40 gece eğitim sürecine alınıyor. Allah ile musanın sözleştiği yer neresiydi? Zaten kendi kafasının içinde dönüyor olaylar. Sonra musa Allah'ı görmek istiyor artık üçüncü/akıl/gönül gözüyle mi yoksa dıştaki 2 gözüyle mi ben bilmem. Neyse Allah öyle birşey olmaz diyor. Sonra da örnek veriyor özellikle dağ ile anlatıyor ki anlayın tur dağının ne olduğunu diye. Hangi dağ musa Allah ile konuşurken paramparça olmuş amk hani nerede kalıntılar? </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Dikkat edin bak Allah dağ'a tecelli edince musa güm bayılıyor. Yani bu demektirki musanın hafazası, aklı, beyni, varlığı bunu kaldıramıyor ve bayılıyor. Sonra da anlıyorki böyle birşey mümkün olamaz. O ancak doğadaki evrendeki kanıtlarıyla insanın kendi enfüslerindeki kanıtlarla tanınabilir, bilinebilir.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
(ENAM 103) Gözler O'na erişemez, O ise gözlere erişir; O, çok armağan sahibidir, her şeyden haberlidir.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
(Tur 1-2-3) Tur'a andolsun, Satır (satır) dizili kitaba, Yayılmış ince deri üzerine. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Bu ince deri ile kast yine beyin değilse yine beni sikin amk ben kabulüm. Kitabın indirildiği yerleştirildiği yer de kalptir. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
(Bakara 93) Ve hani Biz sizden, “Size verdiğimiz Kitab'ı kuvvetlice alın ve dinleyin” diye sağlam söz almış ve sizin üstününüzü/ seçkininiz Mûsâ'yı Tûr'a yükseltmiştik/ çıkarmıştık. Demişlerdi ki: “Dinledik ve isyan ettik/iyice sarıldık.” Ve gerçeği bilerek reddetmeleri yüzünden altının ilâhlığı kalplerine içirilmişti. De ki: “Eğer inananlar iseniz, inancınızın size emrettiği şey ne çirkindir!”</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
(NİSA 154) Ve söz vermeleri ile birlikte üstlerini/ en değerlilerini/Mûsâ'yı Tûr'a yükselttik. Ve onlara: “O kapıdan boyun eğip teslimiyet göstererek girin” dedik. Yine onlara: “Tefekkür/kulluk gününde sınırları aşmayın” dedik.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Bu kapı gate olayı da efsane zaten. Ne anlatılıyor pek anlamadım ama var bir işler. Tur beyin ile ilgili olduğuna göre bu kapıda musanın ilettiği bir bilinci doğru yolu anlatıyor olsa gerek. Yaptıkları ayinlere bakılırsa bunlar sınırların amına koyuyorlar.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
(TAHA 80) Ey İsrâîloğulları! Sizleri düşmanınızdan kurtardık ve tur dağının sağ yanında size söz verdik/dağın sağ yanını size buluşma yeri olarak belirledik. Üzerinize de kudret helvası ve bıldırcın/bal indirdik. </div>
<div>
<br />
<br />
<br />
DÜZELTME VE EKLEME YAPILAN KISIM<br />
<br />
<br />
Birçok test sonucunda, beynin sol lobunun, konuşma, matematiksel işlemler, diziler, sayılar ve analiz gibi konularda çok üstün olduğu, mantıklı ve doğrusal çalıştığı tespit edildi. Araştırma sonuçları beynin sağ lobunda da, ritim, hayal kurma, renkler, boyut, hacim, müzik gibi fonksiyonların icra edildiğini ortaya koymaktadır. Beynin sol tarafı bilgiyi mantıklı ve doğrusal olarak işlemekte, sağ lob ise artistik tarafı oluşturmakta, detaydan çok resmin bütünüyle ilgilenmekte ve bilgiyi şekil ve hayal gücüyle işlemektedir.<br />
<br />
Sağ lobun duygular ve hayallerin etkisinde olduğu ve fotoğrafik, yani bütünsel öğrendiği ortaya çıktı. Bu yüzden bilgiyi sıra ile işleyen sol lobun aksine sağ lobun öğrenmede çok daha hızlı ve etkili olduğu anlaşıldı.. Ayrıca, insanın mucitlik ve üretkenlik kısmı sağ lob fonksiyonları arasında yer almaktadır. Sadece sol lobu gelişmiş olan ve bu lobu iyi kullanan insanların üretken düşünebilmesi için sağ loblarını da geliştirmeleri gerekmektedir. Öğrendikleri konular ve formüllerden yeni şeyler üretebilmeleri için beynin sağ lobunu da işin içine katmaları gerekmektedir.<br />
<br />
Beynin her iki lobu birbirini tamamlayan fonksiyonlara sahiptir. Her iki lob arasında yoğun sinir lifinden oluşan “korpus kallosum” ağ demeti bulunur. Bu ağ, beynin sağ ve sol lobu arasında sürekli bilgi alışverişinin yapılmasını sağlayan bir köprüdür.<br />
<br />
Sağ beyin yaratıcılığı, duygusallığı, seslere ve renklere, hayal gücüne, sezgilere ve soyut algılamalara daha yatkın çalışırken; sol beyin mantıklı, sistematik ve analitik düşünmeye, yazı ve sayılara, ölçme değerlendirme ve eleştirmeye daha yatkın olarak çalışmaktadır.<br />
<span style="font-family: 'Open Sans', verdana, geneva, lucida, 'lucida grande', arial, helvetica, sans-serif; font-size: 12px;">Kaynak: <a href="http://www.msxlabs.org/forum/soru-cevap/210697-beynin-sag-ve-sol-yarim-kureleri-ne-ile-ilgilidir.html#ixzz2yexJPRh0" style="color: #003399; text-decoration: none;">http://www.msxlabs.org/forum/soru-cevap/210697-beynin-sag-ve-sol-yarim-kureleri-ne-ile-ilgilidir.html#ixzz2yexJPRh0</a></span><br />
<br />
<br />
TAHA 80'i bir daha oku adamım bir değişiklik var mı? Beyin ikiye bölünmüştür öyle değil mi? İşte Allah'ın israiloğullarına tur dağının sağ yanında verdiği söz ile anlattığı budur lan. Aga bu kadar delil var iken TUR dağını eşeğin zikinde arayanlar aramaya devam etsinler ne diyim.<br />
<br />
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
</div>
<br />
<div style="-webkit-text-stroke-width: 0px; color: black; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; letter-spacing: normal; line-height: normal; orphans: auto; text-align: start; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: auto; word-spacing: 0px;">
<div style="margin: 0px;">
<br /></div>
</div>
<br />
<!-- Blogger automated replacement: "https://images-blogger-opensocial.googleusercontent.com/gadgets/proxy?url=http%3A%2F%2F4.bp.blogspot.com%2F-mpx3s_HUq9U%2FU0dC5HstQyI%2FAAAAAAAAACQ%2F4LmwkpeW-5w%2Fs1600%2FBeyin.jpg&container=blogger&gadget=a&rewriteMime=image%2F*" with "https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi82LB3WnrgAE58qD0Xn1PY4pxQnkyg9a5s33Q3aG-dwxuIeW_E6fU9dINxhLgn74Qq08lXFds6-Oew79IJidPcAOoazOvfzy4spn0ONZwQQ2vupOdeV4eEYiTnKadu8hvn0qnV_jVj6p_e/s1600/Beyin.jpg" -->Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/10437862137581062930noreply@blogger.com7tag:blogger.com,1999:blog-3979988320728172816.post-51412230107411134452014-04-08T14:14:00.002+03:002014-04-15T07:50:26.583+03:00MUSA'YA SESLENİLEN AĞAÇ (KASAS)Selam arkadaşlar bir tespiti paylaşayım dedim. Önce ayetleri vereyim;<br />
<br />
(Kasas 29) Artık Mûsâ süreyi doldurup ailesiyle/yakınlarıyla yola çıkınca, dağ tarafından bir ateş hissetti. Ailesine, “Benim size bir haber getirmem için siz bekleyin; ben bir ateş hissettim. Yahut ısınırsınız diye o ateşten bir parça getiririm” dedi.<br />
<br />
(30-32) Sonra oraya vardığında o bereketli toprak parçasındaki vâdinin sağ tarafından, bir ağaçtan seslenildi: “Ey Mûsâ! Hiç şüphesiz ki Ben, âlemlerin Rabbi Allah'ın ta kendisiyim! Ve birikimini ortaya at! –Birikimini sanki görünmeyen bir varlık gibi, hareket ettirir görünce de dönüp arkasına bakmadan kaçtı.– Ey Mûsâ! Beri gel, korkma. Kesinlikle sen emniyette olanlardansın. Koynundaki gücünü devreye sok, kusursuz, mükemmelce çıkacaksın. Korkudan kanadını kendine çek. İşte bu ikisi Firavun ve onun adamlarına karşı Rabbin tarafından iki kesin delildir. Şüphesiz ki onlar, yoldan çıkan bir toplum olmuşlardır.”<br />
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
Musa dağ tarafından bir ateş hissediyor ve yakınlarına bir haber getirmesi için beklemelerini söylüyor. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Şimdi anlatıma bakın amk bu nasıl bir ruh hastalığıdır göreceksiniz. Anlayana kadar ebem sikildi benim ama yeterince tefekkür ederseniz herşey açık seçik ortada. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Dağ tarafından hissedilen ateş! Onları ısıtacak bir ateş!</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Bereketli toprak parçasındaki vadinin sağ tarafındaki bir ağaçtan (burada gövdesiz bitki olarak geçiyor ağaç yani şecer) Allah musa'ya vahyediyor?</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
Ne ola ki lan bu ağaç?</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
Ahanda şudur agalar </div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://sanatate.bzi.ro/public/upload/photos/13/epifiza.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://sanatate.bzi.ro/public/upload/photos/13/epifiza.jpg" height="265" width="320" /></a></div>
<div>
<br />
Oğlum bu ağaç vadinin solunda kalıyor la diyenler versiyonu :D<br />
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://www.sagliktayenilikler.com/wp-content/uploads/2012/08/koma1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://www.sagliktayenilikler.com/wp-content/uploads/2012/08/koma1.jpg" height="320" width="316" /></a></div>
<br /></div>
<div>
Bu da en belirgini, mesele bu değil mesele dikkat çekmek sağ loba çekiyor belki dikkatleri bu yüzden vurgu sağındaki ağaç şeklinde.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgm8818jx0nxAJpOxlRcimjsHe3C1B8ABvI4U5-Bk1PkMuvNmj0oNwyfvS72jmKfwZEOWR9burzi7gjmlp1bNaiNVo3rXeIJwtxenJ62Vu5Hz97oqSs3QEY8ZW6-NAmGKK9scta1eK57o-h/s1600/Beyin.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgm8818jx0nxAJpOxlRcimjsHe3C1B8ABvI4U5-Bk1PkMuvNmj0oNwyfvS72jmKfwZEOWR9burzi7gjmlp1bNaiNVo3rXeIJwtxenJ62Vu5Hz97oqSs3QEY8ZW6-NAmGKK9scta1eK57o-h/s1600/Beyin.jpg" height="309" width="320" /></a></div>
<br /></div>
<div>
beyin sapındaki vadiyi gördünüz mü? Sağındaki musa'ya seslenilen gövdesiz ağacı gördünüz mü? Peki bereketli toprak parçası ne imiş? Beyin ulan beyin!</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Dağ tarafından ateş hissediyor? İronilere gel kanka laflara gel ya. Ateş/enerji/düşünce zaten bunu milyon kere söyledik. Ama dağ tarafından, bereketli toprak, vadi, ağaçtan seslenme!</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Ulan bu nasıl bir psikopatlık ya :D Neyse kaçtım.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Not: pasajın asıl anlam ve önemi için: http://www.istekuran.com/index.php?page=kasas</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Hakkı yılmaz bu ağaçtan seslenme konusuna girmemiş ama ben çözdüm buradaki olayı aga bence başka birşey olamaz.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/10437862137581062930noreply@blogger.com15tag:blogger.com,1999:blog-3979988320728172816.post-90552235700984272212014-03-23T03:04:00.003+02:002014-03-23T03:04:20.040+02:00İBLİSİN FAYDALARI VE ZARARLARI<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/ywtiqfdTRDY?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/10437862137581062930noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-3979988320728172816.post-38796389314955084582014-03-08T21:01:00.000+02:002014-03-09T03:15:49.577+02:00İSLAM DİNİNDE KADINSelam öncelikle tüm emekçi kadınların dünya kadınlar günü kutlu olsun. Her ne kadar ''emek'' karşılığında ''para'', kazanılan bir haltmış gibi gösterilip, ''emek'' sömürülse de şahsen beni çok fazla ilgilendirmiyor. Benim değerlendirmemde emeğin karşılığını ödeyebilecek bir para yok. Hele hele bir kadının emeğinin karşılığını verebilecek hiçbir para yok. İşin kuran tarafına gelirsek oldukça serttir aslında bu konu. Dünyanın batağının nedeni dahi kadınların öteleniyor olmalarıdır. Her kadının haklarını, her erkeğin cürmünü bilmesi açısından mutlaka okuması gerektiğini düşündüğüm kuranın kadına bakışını paylaşıcam şimdi sizlerle.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Müslüman geçinen toplumlardaki uygulamalarda inkâr edilemeyen bir gerçek vardır. O da kadının, din, hukuk açısından ve ekonomik açıdan ikinci sınıf bir insan muamelesi görmekte olması, kocasının oyuncağı, sadık ve itaatkâr bir kölesi konumunda bulunmasıdır. Bu yanlış uygulamaların çoğunun faturası maalesef İslâm dînine çıkarılmaktadır. Bu nedenle dinimiz İslâm’ın kadına bakışını insanlığa sunmak üzerimize zorunlu bir görev olmaktadır.<br />
<br />
Konuya girerken ilk önce kadın ile ilgili genel görünümü bir özet olarak vermemizde yarar vardır. Genel görünüm şudur: <br />
<br />
<br />
-Erkeğin yaratılışta kadından üstün oluşu; kadının erkeğin eğe<br />
<br />
kemiğinden yaratılışı,<br />
<br />
- Kadının din ve aklının noksan oluşu,<br />
<br />
-Cehennemliklerin çoğunun kadınlardan oluşması,<br />
<br />
-En iyi kadının bile alaca karga gibi oluşu,<br />
<br />
-Kadının, toplumun özellikle de erkeklerin düşmanı olması,<br />
<br />
-Kadının, necis, uğursuz ve fitne kabul edilmesi,<br />
<br />
-Kadının, kocasına köle gibi itaat etmesinin gerekliliği, onun her arzusunu yerine getirme zorunda oluşu,<br />
<br />
-Kadının kocasının cinsel çağrısına her seferinde cevap vermesinin mecburi olması,<br />
<br />
- Kocasına karşı gelen kadınların kocalarına dövdürülmesi,<br />
<br />
-Kadının okutulmaması; eğitim ve öğretimden uzak tutulmasının gerekli olduğu,<br />
<br />
-Namaz kılan erkeğin önünden kadın geçerse, erkeğin namazının bozulması,<br />
<br />
-Eğer erkek, tepeden tırnağa irin olsa kadını da onu diliyle yalasa, yine de erkeğinin hakkını ödeyemez anlayışı<br />
<br />
-Eğer insanın insana secde etmesi caiz olsaydı, kadının kocasına secde etmesini emredecek olması,<br />
<br />
-Kadının kara çarşaflara büründürülüp evlere hapsedilmesi,<br />
<br />
- Evlilikte eş kabul edilmeyip seks objesi ve çocuk tarlası kabul edilmesi,<br />
<br />
- Evliliğinin kocasının iki dudağı arasına bırakılması, boşanmada kadına inisiyatif verilmemesi. Buna rağmen kocasının “boş ol” demesiyle boş olması,<br />
<br />
- Kadının yönetici, devlet başkanı yapılmaması, (mukadderatını bir kadının eline veren toplumun felah bulmayacağı),<br />
<br />
- Kadına yöneticileri seçme hakkı tanınmaması,<br />
<br />
- Kadının, köpek ve domuzla beraber namazı bozan unsurlardan olması,<br />
<br />
- Şahitlikte, bir erkek eşittir iki kadın ilkesinin uygulanması,<br />
<br />
- Kadının ailesinden izin almadan evlenmesinin yasaklanması. <br />
<br />
<br />
Yukarıda saydığımız iğrenç denecek ölçüdeki kabuller, Müslümanlar arasına maalesef Kur’an ile alakası olmayan kitaplar ve kendilerini Allah’ın ortağı yerine koymuş bir takım soytarılar tarafından yerleştirilmiştir. Halbuki Dîn, Allah’ındır, Dinin kaynağı da sadece Kur’an’dır. Peygamber bile dini Kur’an’dan öğrenip yaşayan bir kimsedir. Peygamberin dine bir şey katması ve eksiltmesi de söz konusu değildir. Böyle bir şeye cür’et etmesi halinde cezalandırılacağı kendisine Allah tarafından defalarca iletilmiştir. O nedenle de Peygamber hayatı boyunca Kur’an’da ne emredildiyse onu yaşamış; uygulamış ve hep Kur’an’a uygun sözler söylemiştir.<br />
<br />
Durum bu olmasına rağmen, Tirmizi, Ebu Davud, Ahmed b. Hanbel, Müsned İbn Mace, İbni Hacer El Heytemi, Hafız Zehebi- Sahihi Buhari Müslim, Riyazus Salihin, İmam Şarani- Uhudül Kübra, İmamı Gazali-İhyayı Ulumuddin, Kimyayı Saadet. İbnül Cevzi, Mevzuat, Suyuti, Leali, İbn Arrak, enzihü’ş-Şeria, İbn Ebi Şeybe, Musannaf, Gazali; İhya, Buharı, Müslim, Sünen-i Ebudavud, Muvatta, İma gibi kitaplarda Peygamberimizin ölümünden iki yüz sene sonra, geriye dönük, peygamber ağzından Kur’an’da olmayan, üstelik Kur’an’a aykırı, insanlık dışı uydurma uygulamalar ve öğretiler ortaya konulmuştur.<br />
<br />
Bize göre bu uydurmaların iki nedeni vardır:<br />
<br />
Birincisi erkeklerin kendilerine bir köle gurubu oluşturmaları;<br />
<br />
ikincisi de kadınları, bu iğrenç anlayışlarla dinden iğrendirerek uzaklaştırmak. Nitekim bu kabuller akıllı kimseler tarafından sürekli eleştiri malzemesi olmuştur. <br />
<br />
<br />
Bizim İslâm dinindeki kadını tanıyabilmemiz için Kur’an’daki kadını konu alan âyetleri dikkate almamız yeterli olacaktır.<br />
<br />
<br />
<br />
Yaratılış İtibariyle Kadın: <br />
<br />
<br />
Kur’ân’da yaratılışla ilgili âyetler incelendiğinde kadın ve erkeğin; tüm insanların aynı yaratılışla yaratılıp,birbirlerinden hiç farkları olmadığı görülür. <br />
<br />
<br />
Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip yayan Rabbinizin koruması altına girin. Ve kendisiyle birbirinizle dilekleştiğiniz Allah'ın ve akrabalığın koruması altına girin. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözeticidir.( Nisa; 1) <br />
<br />
<br />
<br />
O, sizi bir candan yaratan ve ondan da, kendisine ısınsın diye eşini yapandır. Ne zaman ki o, onu örtüp bürüdü, o zaman o hafif bir yük yüklendi. Ve bununla gidip geldi. Ne zamanki hanım ağırlaştı, o zaman o ikisi Rablerine dua ettiler: “Eğer bize sağlıklı bir çocuk verirsen, and olsun ki kesinlikle karşılığını ödeyenlerden olacağız.” (A’raf;189) <br />
<br />
<br />
O'nun, sizi bir topraktan yaratması da Kendisinin alâmetlerinden/ göstergelerindendir. Sonra da siz, şimdi, dağılıp-yayılan bir beşersiniz.<br />
<br />
Yine O'nun alâmetlerinden/ göstergelerindendir ki, sizin için nefislerinizden kendilerine ısınırsınız diye eşler yaratmış, aranıza bir sevgi ve merhamet koymuştur. Şüphesiz ki bunda iyiden iyiye düşünecek bir toplum için nice alâmetler/ göstergeler vardır.( Rum; 20, 21) <br />
<br />
<br />
<br />
O, sizi tek bir nefisten yarattı, sonra ondan eşini yaptı ve sizin için hayvanlardan sekiz eş indirdi. Sizi annelerinizin karınlarında üç karanlık içinde, yaratılıştan sonra bir yaratılışla yaratıyor. İşte bu, sahiplik, yönetim yalnız Kendisinin olan Rabbiniz Allah'tır. O'ndan başka ilâh diye birşey yoktur. Öyleyse, nasıl oluyor da çevriliyorsunuz? (Zümer; 6) <br />
<br />
<br />
<br />
Gerçek bu iken, yanlış olan çeşitli söylentilerle, maalesef dine fatura edilen bir inanç vardır ki o da kadının, erkeğin eğri kaburga kemiğinden yaratıldığı inancıdır. Bu inanç, kadınların erkeklerden aşağı bir yapıda yaratıldığını kabul ettirdikten sonra, kadının, saçının uzun, aklının kısalığı ve kadının dinin noksanlığı gibi saçma inançların da toplumda yer bulmasına vesile olmaktadır. Aslında bu inanç İslâmî olmayıp aslı tahrif edilmiş olan Tevrat’tan; Kitab-ı Mukaddes’ten yani Yahudi inançlarından Müslümanlar arasına sirâyet etmiştir.<br />
<br />
“Ve Rab Allah Ademin üzerine derin uyku getirdi, ve o uyudu.; ve onun kaburga kemiklerinden birini aldı, ve yerini etle kapadı. Ve Rab Allah Ademden aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaptı, ve onu Ademe getirdi. Ve Adem dedi: Şimdi bu benim kemiklerimden kemik ve etimden ettir; buna Nisa denilecek, çünkü o insandan alındı.”<br />
<br />
(Kitab-ı Mukaddes, Tekvin; ll. bap, 21-23. cümleler) <br />
<br />
<br />
Bu gün için Yahudi toplumundan ellerindeki kitapta yazılanlara inananlar var mı bilmiyorum ama, Müslümanların, kadının yaratılışı ile ilgili inancı maalesef bozulmuş; Kitab-ı Mukaddes’te anlatılan türden olmuştur. Bu inanışa da maalesef yine Peygamberimiz alet edilmiştir. Peygamberimize mal edilmiş olan, Kur’ân ve bilime ters bu iddianın hakikatini dikkatlerinize sunuyorum. Konuyla ilgili rivâyetler, tamamen uyduruk rivâyetleri içeren kitapları bir kenara bıraksak bile, Kütüb-ü Sitte dediğimiz altı sağlam kabul edilen kitaplardan Buhari, Müslim ve Tirmizi’de de yer almaktadır. Önce Müslim ve Tirmizi’deki Rivâyet kelimesi kelimesine:(?) <br />
<br />
<br />
“Ebu Hüreyre anlatıyor : ’Rasulüllah Sav. buyurdular ki: ’Kadınlarla ilgili hayır tavsiyeleşin, zira kadın bir eğe kemiğinden yaratılmıştır. Eğe kemiğinin en eğri yeri yukarı kısmıdır. Onu doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Kendi haline bırakırsan eğri kalır. Öyleyse kadınlarla ilgili hayır tavsiyeleşin.’” (Müslim ve Tirmizi) <br />
<br />
<br />
Şimdi de Sahih-i Buhari ‘deki şeklini görelim: <br />
<br />
<br />
“.......bana İmam malik, Ebu-z –Zinad’dan; o da Ebu Hüreyre’den tahdis etti ki, Rasulüllah Sav. ‘Kadın, eğe kemiği gibidir. Eğer sen onu doğrultup düzeltmeye kalkarsan kırarsın. Eğer ondaki eğrilikle beraber ondan faydalanmak istersen, ondan faydalanabilirsin’ buyurmuştur.”<br />
<br />
(Nikâh Kitabı, 80. Bab, 115 No.lu rivâyet) <br />
<br />
<br />
“.....Bize Hüseyin el- Cufi, Zaide’den; o da Meysere’den; o da Ebu Hâzım’dan; o da Ebu Hureyre’den tahdis etti ki, Peygamber şöyle buyurmuştur: ‘ Her kim Allah’a ve âhiret gününe iman ediyorsa, o mümin kişi komşusuna ezâ etmesin. Bir de kadınlar hakkında birbirinize hayır tavsiye ediniz! Çünkü onlar kaburga kemiğinden yaratılmışlardır. Bu kemiğin en eğri kısmı en üst tarafıdır. Eğer sen eğri kemiği doğrultmaya kalkarsan, onu kırarsın. Onu kendi haline bırakırsan, daima eğri kalır. Onun için sizler birbirinize kadınlar hakkında daima hayır tavsiye ediniz.”<br />
<br />
(Buhari Nikâh Kitabı , 81. Bab, rivâyet No. 116) <br />
<br />
<br />
Yukarıda gördüğünüz rivâyetlerin üçü de aynı rivâyet, üçünün râvisi de aynı râvi, üçü de Ebu Hüreyre patentli. Ama aralarındaki farka ve çelişkiye bakın. Birinci ve üçüncü rivâyette‘kadın eğe kemiğinden yaratıldı.’ diye yer alırken, ikinci rivâyette ‘Kadın eğe kemiği gibidir.’ denmektedir.<br />
<br />
Buhari de çelişkili bu 80 ve 81 numarayla yer verdiği rivâyetleri, arka arkaya kitabında sıralamıştır. Doğru olanı bunun hangisidir?<br />
<br />
Daha evvel, kafa ve mide bulandıran rivâyetlerin çoğunun Ebuhüreyre kaynaklı olduğunu çeşitli vesilelerle ifade etmiştik.<br />
<br />
Eğer Peygamberimiz böyle söylediyse, şüphesiz 80 numaralı rivâyetteki gibi söylemiş olmalıdır. Zira, peygamberimiz, bu sözleriyle kadının, hassas, narin ve kırılgan olarak yaratıldığını, onun için onlara nazik ve ölçülü davranılmasını tavsiye etmiş olabilir.<br />
<br />
Ki bu kanaatimizi teyit eden başka rivâyetler de mevcuttur. <br />
<br />
<br />
<br />
“ .....Bize Katade tahdis etti. Bize Enes ibn Malik tahdis edip şöyle dedi: Peygamber’in Enceşe adında bir deve sürücüsü vardı. O, güzel sesli bir kimse idi. Peygamber ona :<br />
<br />
--‘Yavaş ol yâ Enceşe! ‘Cam şişeleri kırma!’ buyurdu.<br />
<br />
(Bu rivâyet sahih kabul edilen tüm rivâyet kitaplarında, değişik yollarla ve konularla bir çok kez tekrar edilir.)<br />
<br />
Katâde: Peygamber ‘Cam şişeler’ sözüyle, kadınların gönüllerini kasdediyordu, dedi.<br />
<br />
“(Buhari; Edep Kitabı, 116. Bab, 234 No. lu rivâyet) <br />
<br />
<br />
Peygamberimiz böyle bir şey söylediyse, kadınları, cam, cam eşya olarak nitelemişse, bundan maksadı kadınların narinliği nazikliği ve hassasiyetleridir. (İyi ki bu rivâyeti ön plana alıp ‘Kadınlar camdır, camdan yaratılmışlardır’diye bir inanış geliştirilmemiş.)<br />
<br />
Diğer bir dikkat edilmesi gereken nokta da yukarıdaki rivâyetlerin hiç birinde ‘Kadın, erkeğin eğe kemiğinden (Havva, Adem’in eğe kemiğinden) yaratılmıştır’ denmeyip, mutlak olarak ‘kadın eğe kemiğinden yaratıldı’ denmiştir. Öyleyse dediğimiz gibi bu ifadelerde kadının narinliği, hassasiyeti ve kırılganlığı ve alınganlığı kastedilmektedir. Ki onlara karşı nezaket önerilmektedir. Ama zaman içersinde bütün bu gerçekler saklanmış ya da çarpıtılmış ve İsraîlî bir kültür ortaya çıkarılmıştır. Bunu akılla ve nakille sağlamasını yapmayan veya yapamayan ahmaklar da her gördüklerini, duyduklarını doğru sanıp, anlaşılmayan bu akla ve nakle sığmayan meselelerde, işin içerisinde hikmetler arama çabasına düşmüşlerdir.<br />
<br />
Netice şu dur ki, Peygamberimiz de kadının yaratılış itibariyle erkekten aşağı bir yapıda olduğunu ve kadınları, erkeklerin idare etmelerini, evirip çevirmelerini asla söylememiştir. Söylemesi de düşünülemez. Unutulmamalı ki, cinsiyet, üremek için öngörülmüş bedensel bir olgudur. Erdemlilik, üstünlük ise bedene yönelik değildir, öz benliğe yöneliktir. Öz benliklerin ise cinsiyeti yoktur. <br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Aile İçinde Kadın <br />
<br />
<br />
<br />
…. Onlar, sizin için bir giysidir siz de onlar için bir giysisiniz. ….<br />
<br />
(Bakara; 187) <br />
<br />
<br />
<br />
İnanan erkekler ve inanan kadınlar; bunların bazısı bazılarının koruyucu, yol gösterici yakınlarıdırlar. ……<br />
<br />
(Tevbe: 71) <br />
<br />
<br />
<br />
Âyetlerde açıkça ifade edilen, kadınla erkeğin et tırnak oluşları, birbirinden ayrılmayışları, eşlerin birbirine bedensel, ruhsal ve toplumsal hususlarda birbirlerini sardıkları, birbirinin yol göstericisi, yardımcısı, koruyucusu, dostları olduklarıdır. <br />
<br />
<br />
Hukuk, İbadet / Kulluk Açısından Kadın <br />
<br />
<br />
Yaratılışları aynı olan kadın ve erkek hukukta, sorumlulukta da aynen eşittir. Birbirlerinden farkları yoktur. <br />
<br />
<br />
<br />
Şüphe yok ki İslâm dinine giren erkekler ve İslâm dinine giren kadınlar, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, saygıda duran erkekler ve saygıda duran kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, huşulu erkekler ve huşulu kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını muhafaza eden erkekler ve ırzlarını muhafaza eden kadınlar, Allah'ı çok anan erkekler ve Allah'ı çok anan kadınlar; Allah, onlar için bir bağışlanma ve çok büyük bir ödül hazırlamıştır. (Ahzâb; 35) <br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Ve erkekten veya kadından, kim mü’min olarak düzeltmeye yönelik işler yaparsa, artık işte onlar, cennete girerler. Ve hurma çekirdeğinin sırtındaki çukur kadar haksızlığa uğratılmazlar.( Nisa; 124) <br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Bunun üzerine Rableri onlara karşılık verdi: “Şüphesiz Ben, sizden erkek olsun, kadın olsun –ki hepiniz aynısınızdır– çalışanın amelini kaybetmem. O nedenle, göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, Benim yolumda eziyet edilenler, savaşanlar ve öldürülenler; elbette onlardan kötülüklerini örteceğim ve Allah katından bir sevap olarak, onları altından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Ve Allah, sevabın güzeli Kendi katında olandır.” (Al-i Imran; 195) <br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Erkek-dişi, mü’min olarak kim iyi amel işlerse kesinlikle onu güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve kesinlikle onların ücretlerini, yapmış oldukları amellerin daha güzeliyle ödüllendireceğiz. (Nahl; 97) <br />
<br />
<br />
<br />
Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara, içinde sürekli kalanlar olarak altlarından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde hoş meskenler vaat etti. Allah'ın rızası ise daha büyüktür. İşte bu, çok büyük kurtuluşun ta kendisidir. (Tevbe; 72 )<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Kuran’ın büyük bölümü genele hitap olsa da, bu âyette olduğu gibi Allah’ın kadın ve erkeği ayrı ayrı vurguladığı âyetler de mevcuttur. <br />
<br />
<br />
<br />
Ve Allah'ın bazınıza, diğerlerinizden fazla verdiği şeyleri temenni etmeyin. Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır. Kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Ve Allah'ın fazlından isteyin. Şüphesiz Allah her şeyi en iyi bilendir.<br />
<br />
(Nisa; 32) <br />
<br />
<br />
Âyetlerde görüldüğü gibi Allah kadını dini ve aklı kısa veya noksan biri olarak yaratmamış, onlara kulluk/ibadette de erkekle eşit olarak yükümlülükler vermiştir. Nitekim kadınların erkeklerden az akıllı olduğu bilimsel de değildir. Böyle bir iddia, İslâm’ın bilimsel olarak dışlanmasına, gözden düşürülmesine yönelik olarak ortaya atılmış olmalıdır.<br />
<br />
Allah tarafından kadının dininin ve aklının noksanlığı ifade edilmezken, bilimsel olarak da böyle bir gerçek yok iken maalesef Peygamberimize fatura edilmiş yalan rivâyet/ söylentilerle kadınların aklının ve dininin noksanlığı Müslümanlara dayatılmıştır. <br />
<br />
<br />
Örnek: <br />
<br />
<br />
“.....Bize Muhammed ibn Ca’fer haber verip şöyle dedi: Bana Zeyd-ki o, Eslem’in oğludur-, İyad ibn Abdullah’tan; o da Ebu Said el Hudri’den haber verdi. O şöyle demiştir: Bir kurban yahut ramazan bayramında Rasülüllah yanımıza, namaz kılınacak musallaya çıktı. Kadınların yanına uğradı da :<br />
<br />
_ Ey kadınlar topluluğu! Sadaka veriniz. Çünkü sizler bana cehennem ahâlisinin çoğu olarak gösterildiniz, buyurdu.<br />
<br />
Kadınlar :<br />
<br />
Yâ Rasülellah, neden? diye sordular.<br />
<br />
Rasülüllah :<br />
<br />
-Çünkü siz çokça lanet eder ve kocalarınıza karşı nimete nankörlük yaparsınız. Tam akıllı ve ihtiyatlı kimsenin aklını, sizin kadar eksik akıllı, eksik dinli hiçbir kimsenin çelebileceğini görmedim, buyurdu.<br />
<br />
Kadınlar:<br />
<br />
-Dinimizin ve aklımızın eksikliği nedir? Ya Rasülellah! dediler.<br />
<br />
-Kadının şehadeti/tanıklığı, erkeğin şehadetinin yarısı değil midir ?<br />
<br />
Kadınlar:<br />
<br />
Evet, dediler.<br />
<br />
-İşte bu aklının eksikliğindendir. Hayızlı olduğu zaman da namaz kılmaz, oruç tutmaz değil mi ? buyurdu.<br />
<br />
Kadınlar:<br />
<br />
Evet, dediler.<br />
<br />
-İşte bu da dininin eksikliğindendir, cevabını verdi.“<br />
<br />
(Buhari; Hayız Kitabı, Vll. Bap, rivâyet No: 9) <br />
<br />
<br />
Görüldüğü gibi kadınların biyolojik farklılıkları, dinlerinin noksanlığına neden gösterilmiştir. Bu durum hem Kur’an’a hem de akla aykırıdır. <br />
<br />
<br />
Şimdi, kadınların akıllarının, dinlerinin noksan olduğunu ve kocalarına karşı nankörlük ettiklerinden ve de çokçalanet sözcüğü kullandıklarından cehennemlik olduklarını bildiren bu rivâyeti akıl ve Kur’an ile bir tahlil edelim.<br />
<br />
İlk dikkat çeken şey, râvinin şaşkınlığıdır. Şöyle ki, olayın hangi bayram günü olduğunu karıştırmaktadır. Böyle birbirinden özellikler ile ciddi farkları olan iki bayramı ayırt edemeyen kişi Peygamberin dediklerini de karıştırabilir.<br />
<br />
Eksik akıllı birinin ise tam akıllı birisini çelmesi, kandırması ve sapıtması ise cidden tartışılır.<br />
<br />
Diğer bir husus; kadınların cehennemlik olmalarına gerekçe ise, çok lânet etmeleri ve kocalarına karşı nankörlük etmeleri, gösterilmiştir. Ki Kur’ân’da çok lanet edenin ve kocasına karşı nankörlük edenin cehennemlik olduğuna ve olacağına dair hiçbir açık veya ima yollu bir ifade yoktur. İnsanları cehenneme götürecek her türlü fiil Kur’ân’da bildirilmiştir. Burada görülüyor ki, kadınları kocalarının sömürmesi için peygamber malzeme yapılmıştır.<br />
<br />
Hayızlı kadının oruç tutamayacağına izni, bizzat Allah ‘Hasta iseniz ve ya yolda iseniz başka günlerde tutamadığınız gün sayısınca tutunuz’ buyurarak vermiştir.<br />
<br />
Hayızlı kadının namaz kılmadığı ve kılamayacağı ise, hem Kur’ân’a terstir hem de Rasülüllah’ın uygulamasına. Peygamberin uygulamasına tersliği hiç başka kaynak aramadan, hem tarihsel değeri olan hem de sahih rivâyet kaynaklarının en sağlamı kabul edilen Sahih-i Buhari’den görelim. <br />
<br />
<br />
“ Bize Mâlik, Hişam’dan; o da Fatıma bintü- Münzir’den o da Esma bintü Ebi Bekr den haber verdi. O şöyle dedi: Bir kadın Rasülüllah’tan sorup: Yâ Rassülellah, birimiz, elbisesine hayzından kan isabet ederse nasıl yapsın buyurursun? dedi. Rasulüllah:<br />
<br />
-Birinizin elbisesine hayzından kan bulaşırsa, onu parmaklarıyla yahut tırnağıyla kazısın, sonra azar azar üzerine su döküp yıkasın, ondan sonra o elbise içinde salat etsin, topluma çıksın! buyurdu.<br />
<br />
(Buhari Hayız Kitabı, 10. Bab, 12 numaralı rivâyet) <br />
<br />
<br />
Peygamberimizin uygulaması da işte böyledir. <br />
<br />
<br />
Tarihi belgelere göre İslâm öncesi devirlerde, Yahudiler arasında, Hıristiyanlarda ve Arap müşriklerince hayızlı kadınlar hor görülürlerdi. Hayızlı oldukları sürede kendilerine kötü ruhların iliştiğine inanılır, hapsedilirlerdi. Murdar, necis sayılırlardı. Pişirdikleri yenmezdi. Onlarla bir arada oturulmaz, dokundukları nesnelere uğursuzluk bulaştırdıkları kabul edilir, yanlarından bile geçilmezdi. Buna rağmen Hıristiyanlar o şartlarda onları cinsel ilişkiye zorlar, taciz ederlerdi, hiç acımazlardı. (RAZİ; KURTUBİ)<br />
<br />
Bu olumsuz akıl, insaf, vicdan ve din dışı uygulamaları ve inançları Kur’ân ortadan kaldırdı. Kadını erkekle aynı hakların sahibi yapıp değer verince o günün Medine halkı, hayızlı kadının durumunu; ilişkilerini, kadınla ilgili her türlü uygulamayı Peygamberimize sordular. Onların peygambere sorduklarını ise Allah cevapladı: <br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Sana kadınların aybaşı hâlinden de soruyorlar. De ki: “O, bir eziyettir. Onun için aybaşı hâlinde kadınlardan çekilin ve temizleninceye kadar onlarla cinsel ilişkide bulunmayın. Artık iyice temizlendikleri zaman da Allah'ın emrettiği yerden onlara varın. Şüphesiz Allah, hatadan iyice dönenleri sever ve çok temizlenenleri sever.” (Bakara; 222) <br />
<br />
<br />
Bu cevapta cinsel ilişkinin dışında, hayızlı kadına hiçbir yasak getirmemiştir. <br />
<br />
<br />
İşin aslı bu olmasına rağmen, İlm-i Hal ve fıkıh kitaplarında hayızlı/ kanamalı kadınlarla ilgili, İslâm öncesindekilere benzer veya onlara yakın birtakım yasaklar konmuştur. Namaz kılamaz, oruç tutamaz, Kur’ân okuyamaz, camiye giremez, tavaf edemez, bunlar haramdır gibi.<br />
<br />
Bunların hepsi kadını Kur’ân’dan; eğitimden öğretimden uzaklaştırıp, cahil bırakmak, aşağılamak, toplumdan dışlayıp direnci kırmak ve neticede onu sömürebilmek için uydurulmuş hükümlerdir. Hepsi köksüz mesnetsiz rivâyetlere dayandırılmış olup, İslâmî ve aklî bir değeri yoktur.<br />
<br />
Hayızlı kadın, normal zamanlarda olduğu gibi namazlarını kılmalıdır. Kur’ân’ı ise abdestli abdestsiz, hayızlı-nifaslı fark etmez her zaman okuyup, dinini diyanetini öğrenmelidir. Yetişkin bir kadının menopoz dönemine kadar olan ömrünün üçte biri hayızlı geçtiğinden, Allah’la, Kur’ân’la arasını açıp ömrünün üçte birini beyhude geçirmemelidir. Oruc konusu ise farklıdır; hayız dönemi tıbben hastalık sayıldığından, Bakara Sûresi 183, 184 ve 185. âyetler hükmü gereği kanamalı günleri ile ilgili bir hekime başvurur, hekimden alacağı sonuca göre oruç tutar veya tutmaz. Tutmazsa o dönemden çıktıktan sonra tutar. Bu kuralı koyan bizzat Allah’tır.<br />
<br />
Tarihi belgelerde görüyoruz ki, Peygamberimiz, ‘Hayızlı kadınlar namaz kılmasın’ dememiştir. ’Hayızlı kadınlar, hayır meclislerine yani okul, dernek vs. toplantılarına katılsınlar, Musallaya; sosyal aktivitelerin uygulandığı yerlere gelmesinler’ demiştir. <br />
<br />
<br />
“........Hafsa bintü Sirin şöyle demiştir: Biz genç kızlarımızı bayramlarda musallaya çıkmaktan men ederdik. Bir kadın gelip Halefoğullarının kasrına indi. O kadın kız kardeşinin- ki kocası Peygamber ile birlikte on iki savaşta bulunmuş, kendisi de bizzat altısına iştirak etmişti- : Biz yaralılara ilaç yapar, hastalara bakardık, dediğini rivâyet ettikten sonra, şöyle dedi: Kız kardeşim Peygamber’e: Birimizin örtünecek çarşı elbisesi olmazsa,musallaya çıkmamasında bir sakınca var mı? diye sormuş. Peygamber: “Arkadaşı kendi çarşı elbiselerinden birini ona giydirsin de hayır yerlerinde ve Müslümanların duasında bulunsun’buyurmuştur.<br />
<br />
Hafsa bintü Sirin der ki : Ümmü Atıyye buraya geldiği zaman: Bunu sen Peygamberden işittin mi ? diye sordum. Ümmü Atıyye: O’na babam feda olsun, evet işittim, dedi.- Hafsa bintü Sirin: Ümmü Atıyye ne zaman Peygamberi ansa ‘Babam ona feda olsun’ derdi, dedi- Ümmü Atıyye şöyle devam etti: Babam O’na feda olsun, ben Peygamberden işittim, O şöyle buyuruyordu: “Tazelerle perde sahibi kadınlar-yahut: perde sahibi tazeler ile-hayızlı kadınlar çıkıp hayır meclisinde/ okul, cemiyet ve her türlü sosyal etkinlik ve müminlerin duasında hazır bulunsunlar. Yalnız hayızlı kadınlar musalladan; sosyal aktivitelerin uygulandığı yerlerden uzak dursunlar.” Hafsa dedi ki : Ben Ümmü Atıyye’ye karşı: Hayızlılar da mı ? diye sordum. Ümmü Atıyye cevaben: Hayızlılar Arafat’ta ve fulan fulan yerlerde hazır bulunmuyorlar mı? dedi.”<br />
<br />
(Buhari Hayız Kitabı, 24. Bap, 29 numaralı rivâyet) <br />
<br />
<br />
Bu nakilde görülen odur ki, Peygamberimiz hayızlı kadının namaz kılmasını, hayır meclislerinde bulunmasını değil, Musallaya gelmesinler demiştir. Bunun nedeni ise gâyet mâkul ve makbul bir gerekçedir. <br />
<br />
<br />
<br />
Rivâyet kitaplarındaki nakiller arasındaki çelişkiler giderilip hepsinin Kur’ân ile sağlaması yapılırsa durum güneş gibi ortaya çıkmaktadır. İmam-ı Buhari ve diğer hadis bilginleri, topladıkları rivâyetleri kendi ölçüleri içerisinde değerlendirip, sınıflamışlardır. Onlar yaptıkları nakillerin Kur'ân ile sağlamasını yapmamışlardır. Yani Dirâyet tenkidi yapmamışlardır. O nedenle, kitaplarındaki rivâyetler birbiriyle çelişmektedir. Onları değerlendirmek de bize düşmektedir. <br />
<br />
<br />
Peki. O zaman hayızlı kadınların topluma çıkmaları neden hoş görülmemiştir? Bunu anlayabilmemiz için o çağa, o ortama gitmeliyiz. O günün toplumunda temizlik kültürünün henüz gelişmediği, o yıllarda, hiçbir konuda bu günkü gibi konfor yoktu. Yani hayızlı bayanlar, modern petler, steril pamuklar ve bezler kullanamıyorlardı. Çünkü bunlar yoktu. Çamaşır makineleri çeşit çeşit deterjanları, kokulu çamaşır suları ve yumuşatıcıları da yoktu. Hatta bol suları da yoktu. Yukarıda Peygamberimizin, elbisedeki hayız kanının parmak veya tırnakla temizlenebileceğini söylediğini görmüştük. O çağda Arabistan’da her bayanın bir HAYIZ ELBİSESİ olurdu. Bazen bir ailenin bir tek hayız elbisesi olur, ana-kız-gelin bu elbiseyi ortak kullanırdı. Bu, gâyet olağan bir şeydi. Muayyen günlerinde hep onu giyerlerdi. Bu elbise yıkanırdı ama kabul edeceğiniz gibi lekeli kalırdı. Hayız elbiseli kadının, hayızlı olduğu herkesçe bilinebilirdi. Bu ise bayanların toplumda hor görülmesine ya da bayanların utancına neden olabilirdi. Bildiğiniz gibi peygamberimiz topluma/ cemâate, temiz, beyaz elbiseli ve koku sürünmüş olarak çıkılmasını tavsiye ederdi. Bir de cuma ve bayramlarda kadının toplantıda söz hakkı kullanabileceğini düşünürseniz, elbisesi lekeli kadın hafife alınabilirdi.<br />
<br />
Ayrıca peygamberimiz, SOĞAN-SARIMSAK yiyenlerin de musallaya; topluma çıkmamalarını yani cemaate katılmamalarını istemiştir. Bunun nedeni, çevreyi kötü kokuyla rahatsız etmemektir. Bu uygulamayı delil yaparak, kimse ’soğan sarımsak yiyenlere namaz haramdır, yasaktır.’ diye hüküm çıkarmamıştır.<br />
<br />
Rivâyetler üzerinde iyi düşünürsek göreceğiz ki, HAYIZ HALİ, topluma çıkmaya ENGEL OLABİLİR, AMA kulluk yapmaya MANİ DEĞİLDİR. Ayrıca Allah tarafından KADER olarak çizilen hayız görme özelliği irâde dışı oluştuğundan asla ve asla suç, kusur ve eksiklik olamaz. Bu hal, bilimsel olarak da biliniyor ki erkeklere göre kadınlara verilmiş artı bir ayrıcalıktır.<br />
<br />
Kadını toplumdan tecrit eden, onları ikinci sınıf insan ve noksan dinli Müslüman sayan rivâyet ve haberlere itibar edilmemelidir. Onların yalan ve iftira oldukları mutlaka bilinmelidir.<br />
<br />
Çeşitli dini kitap adı altında piyasada dolaşan kitaplarda yer alan bu saçmalıklara inanılmamalı bunların o eşsiz Peygambere birer iftira olduğu kesinlikle bilinmelidir. <br />
<br />
<br />
İslâm Dininin Kadına Genel Bakışı: <br />
<br />
<br />
İslam dininin kadına bakışını açıklamak için iki âyet yetip artacaktır. <br />
<br />
<br />
Kadınlarınız, sizin için bir tarladır/kültürdür. Öyleyse tarlanıza/kültürünüze dilediğiniz gibi varın. Kendiniz için de önceden gönderin ve Allah'ın koruması altına girin. Şüphesiz O'na kavuşacağınızı da bilin. –Ve mü’minlere müjdele!– (Bakara; 223)<br />
1- KADINLAR EKİNDİR; TARLADIR/KÜLTÜRDÜR:<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Âyetteki, Kadınlarınız sizin için bir ekindirr/kültürdür buyruğu, üzerinde durulması gereken bir ifadedir. حرث - harskelimesi, hem "tarla; ekin", hem de "kültür" anlamına gelir. Bilindiği üzere kültür, “Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü. (TDK)” demektir. Buna "biyolojik ve sosyolojik kültür" de diyebiliriz. Zira kadın, biyolojik bir tarla gibidir. Tıpkı bir organizmanın, biyo-kimya laboratuarında çeşitli evrelerden geçirilerek amaca uygun hâle getirilmesi gibi, kadında da yumurta ve sperm, önce embriyon, sonra et parçası, sonra kemikler ve onlara et giydirilme, sonra da bebek oluşmaktadır. Bebeğin doğumundan sonra da kadınların sosyolojik kültür/tarla olma fonksiyonu devreye girer; çocuklarına toplumun manevî değerlerini [dinî inanç ve ilkeleri, davranış ve düşünüş biçimlerini, düşünce ve sanat varlıklarını] yavaş yavaş öğretir ve gelecek kuşaklara aktarır. Kısaca kadın, maddî bakımdan ana olduğu gibi, sosyolojik açıdan da anadır.<br />
<br />
<br />
<br />
Anamas Dağı Efsanesi<br />
<br />
Vaktiyle bu bölgede yaşayan fakir bir ailenin oğlu, anasının yanlış telkinlerine kapılarak küçükken yumurta ve tavuk hırsızlığına başlamıştır. İşi gitgide büyüterek korkulur bir eşkıya olmuş, yol keser, haraç alır, her türlü pislikleri yapmaya başlamış. Nihâyet yakasını kanunların pençesine kaptırmış. Kıydığı canların, yollarını kestiği mazlumların bedduâsı onu darağacı altına getirmiş. Tam asılacağı sırada cellat tarafından son isteği sorulmuş. O da:<br />
<br />
“Bu işlerde benim günahım yok. Beni bu kötü yollara anam öğütledi. Beni asma Anamı as...” diye yalvarmaya başlamış.<br />
<br />
Bu efsane ile anlatılan, toplumun bireylerini hep anaların yapılandırdığı ve şekillendirdiğidir. Analar ne kadar bilgili, bilinçli ve aydın olursa o toplumun bireyleri o ölçüde bilgili, bilinçli ve aydın olacaktır.<br />
<br />
Şimdi, özellikle kızların neden okutulmadığı, kadınların neden ikinci sınıf insan muamelesi gördüklerinin gerçek sebebi her halde daha iyi anlaşılmış olmaktadır.<br />
<br />
2- Kadınlar, İnci Gibi, Elmas Gibi Korunup Gözetilmelidir.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Allah'ın, bazı şeyleri bazısına fazla kılması ve erkeklerin mallarından harcamaları nedeniyle erkekler, kadınlar üzerine iyi koruyup iyi gözeticidirler. Hâl böyle olunca, sâlih kadınlar, Allah'a itaat edicidirler; Allah'ın koyduğu kurala uyanlardır, Allah'ın koruduğu şey nedeniyle henüz gelmediği hâlde başlarına gelebilecek felaketler için koruyucudurlar. Dik kafalılık yaparak kendisini taciz, tecavüz, dövülme, sövülme ve üzülme riskine atmasından korktuğunuz kadınlara da, öğüt verin ve yan gelip yattıkları yerlerde; kendi ülkeniz sınırları içerisinde göç ettirin ve de baskı yapın. Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa, artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, çok büyüktür. (Nisa;34)<br />
<br />
Bu âyette, toplumdaki mutluluğun, huzurun ve sulh içinde yaşamanın yolları gösterilmektedir. Bunları maddeler hâlinde sıralayacak olursak:<br />
Erkekler kadınları en iyi şekilde koruyup kollamalı ve gözetmelidirler.<br />
Zengin de olsalar kadınların geçimi erkekler üzerinedir.<br />
Sâlih kadınlar, Allah'ın bu ilkesine uymalıdırlar. (Çünkü bu ilke kadınların korunmasına yönelik olarak konmuştur.)<br />
Nüşûzundan [dik kafalılık yaparak kendisini taciz, tecavüz, dövülme, sövülme ve üzülme riskine atmasından] korkulan kadınlara, öğüt verilecek, ve yan gelip yattıkları yerlerde; kendi ülkeleri sınırları içerisinde göç ettirilecek ve de baskı yapılacak. Böylece onlar nüşûzdan vazgeçirilecektir.<br />
<br />
Âyette geçen “kavvam” sözcüğü, fa'al vezninde mübalağa ifade eden bir kelime olup, "bir şey üzerinde özenle durmak, onu iyice gözetmek, bütün gayreti ile onu korumak, ona nezaret etmek" anlamındadır.<br />
<br />
Bu âyette, erkek, hanımı üzerine değil, toplumun erkekleri, toplumun kadınları [ana, bacı, kız, eş, gelin, hala, teyze, komşu kadını vs.] üzerine "kavvam" tayin edilmiştir. Bu da, kadınların yaşamlarını sürdürmeleri için gerekli tüm ihtiyaçların erkekler tarafından karşılanması gerektiğini ifade eder. Daha güçlü, daha cesur ve daha dayanıklı olmaları hasebiyle erkekler kadınların koruyucusu ve gözeticisi olmalı, kadınlar, dağda taşta, madende, ormanda, şehir merkezinin uzağı alanlarda geçim temin etmek zorunda kalmamalı, askerlik gibi görevlerin riskli bölümlerinde çalıştırılmamalıdır. Hanımın geçimi kocasının; kızın geçimi babasının, babası yoksa erkek kardeşlerinin üzerinedir. Erkek olarak kimsesi yoksa kamu, bu işi üstlenecektir. Kadın ya kocayla ya da devletle evli olacaktır. Kadına ya erkekler ya da devlet hizmet verecektir.<br />
<br />
Görüldüğü üzere kırsalda kadınların bağda, dağda çalıştırılıp erkeklerin kahvehanelerde oturması dinden değil törelerden kaynaklanmaktadır.<br />
<br />
Durumun böyle olması gerektiğine gerekçe olarak da, Allah'ın, bazı şeyleri bazısına fazla kılması gösterilmiştir.<br />
<br />
Âyetin bu bölümü, –genellikle– "Allah, erkekleri kadınlara üstün kılmıştır" diye açıklanmaktadır ki bu kesinlikle yanlıştır. Burada konu edilen üstünlük, kadın ve erkek arasındaki üstünlük değil, kadın ve erkeğin özellikleridir. Meselâ, erkekteki güç, cesaret, soğukkanlılık ve metanet, kadındakinden üstündür; kimse bunun aksini iddia edemez. Diğer yönden, yani hayâ, merhamet, şefkat, eğiticilik gibi özellikler açısından ise kadın erkekten üstündür; kimse bunun aksini de iddia edemez. İşte âyette söz konusu edilen üstünlük, bu özellikler açısındandır; yoksa cinslerin birbirinden üstünlüğü değildir. İnsanların birbirinden üstünlüğünün tek ölçüsü, takvâdır.<br />
<br />
Âyetin devamında da, Hâl böyle olunca, sâlih kadınlar, Allah'a itaat edicidirler, Allah'ın koruduğu şey nedeniyle gayb için koruyucudurlar buyrularak, kadınların bu kuralı kabullenmeleri gerektiği bildirilmiştir. Çünkü Allah, onların onurlarını, ırz ve namuslarını koruma altına almış; onlara mehir verilmesini emretmekle, onların geçimlerini erkekler üzerine yüklemekle kadınları güvenceye almıştır. İyi kadınlar, başlarına gelebilecek taciz, tecavüz, dövülme, sövülme ve üzülme vs. muhtemel felaketlere karşı tedbirlerini alıp kendilerini korur, bu açıdan korunmayı da seve seve kabul eder, Allah'ın koyduğu bu kurala boyun eğer, kibir ve komplekse kapılıp erkeklerle yarışa girerek dışarıda zor ve riskli işler yapmaya kalkışmazlar.<br />
<br />
Âyetin son bölümünde ise, dik kafalılık yaparak kendisini taciz ve tecavüz riskine atmasından korktuğunuz kadınlara da, öğüt verin ve yan gelip yattıkları yerlerde; kendi ülkeniz sınırları içerisinde göç ettirin ve de baskı yapın. Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa, artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, çok büyüktür buyrularak, bu kurala uymayan kadınlar hakkında baş vurulacak tedbirler ortaya konulmuştur.<br />
<br />
Birçok kitapta [tefsir, meâl, ilmihal], burada sözü edilen kadınların, erkeklerin kendi hanımları olduğu iddia edilir. Hâlbuki muhatap kocalar değil, tüm insanlardır [toplumdur]. Öyleyse, nüşûzundan [dik kafalılık yaparak kendisini taciz, tecavüz, dövülme, sövülme ve üzülme riskine atmasından] korkulan kadın da, toplumdaki herhangi bir kadındır; bu, bir eş, bir anne, bir kız kardeş veya dul ve kimsesiz bir kadın olabilir.<br />
NÜŞÛZ:<br />
<br />
النشوز - nüşûz sözcüğü, نشز - neşz kökünün türevlerindendir. Sözcüğün kök anlamı, "yeryüzünün yüksek bir yeri" demektir. Bir vadinin içinde bulunan kimseye nispetle yukarı bölümlerine, النشز - neşz denir. نشوز - nüşûz ise mastar anlamı olarak, "aşağıdan yukarıya doğru yükselmek, bulunduğu konumdan bir üst konuma çıkmak, dikleşmek" demektir. <a href="http://www.tebyinulkuran.com/#92_34">(Lisânu'l-Arab; c. 8, s. 557.</a>)<br />
<br />
<br />
<br />
Kadına Sigorta: MEHİR<br />
MEHİR:<br />
<br />
"Evlilik esnasında koca tarafından kadına ödenen mal veya para" –ki "mehir" ismiyle yaygınlık kazanmıştır– için bazı âyetlerde, أجر - ecr = ücret; bir şeyin karşılığı kelimesi kullanılır. Bunun da, "kadının onurundan feda ettiklerinin karşılığı" olarak anlaşılması mümkündür.<br />
<br />
Aslında, evlenecek erkeğin kıza-kız tarafına para veya mal vermesi geleneği, değişik din ve kültürlerde bilinmekte ve bu uygulamanın geçmişi çok eskilere dayanmaktadır. Bu, değişik kültürlerde "başlık parası, mohar, drahoma, kalın, ağırlık, namzetlik akçesi" gibi isimlerle anılmıştır. Bunun Kur'ân'daki örneği, Mûsâ Peygamberin Medyen'deki evliliğidir: Ki bu, Kasas: 27, 28. âyetlerinde konu edilir.<br />
<br />
Bu geleneğin İslâm'a kadarki uygulamalarında dikkat çeken husus, yapılan ödemelerin daima kızın ailesine yapılmasıdır. Nitekim İslâm öncesi Araplarda da mevcut olan uygulamada da mehir, kıza değil, kızın ailesine verilirdi. İslâm'da ise mehir, evlenecek kadının bizzat kendisine verilir; verilen mal ya da para bizzat kadına ait olur.<br />
KUR'ÂN'DA MEHİR:<br />
<br />
Kur'ân'da mehir Bakara: 236–237, Nisâ: 4, 23–25, Mâide: 5 ve Ahzâb: 50’da konu edilir. Bu âyetlerden açıkça anlaşılacağı üzere Kur'ân'da konu edilen mehir, diğer din ve kültürdeki "başlık, mahor, drahoma"ya benzememektedir.<br />
<br />
Mehir konusunun doğru anlaşılabilmesi için, İslâm dininin kadına bakışının iyi bilinmesi gerekir:<br />
Kadın, beden ve cesaret yönünden erkeğe göre zayıf, cinsel organ yönünden savunmasız (<a href="http://www.tebyinulkuran.com/index.php?page=nisa#s92a34">Nisâ Sûresinin 34.</a> Âyeti ) olmakla birlikte, öz benlik olarak erkekten farklı değildir. Çünkü öz benliğin cinsiyeti yoktur. Herkesin öz benliğinin iyi ve kötü tarafları, kişilerin özgür iradeleri ile oluşmuş inanç ve amelleri sonucu ortaya çıkar. Diğer taraftan ise kadın, şefkat, merhamet, eğiticilik, öğreticilik gibi hissî konularda erkekten daha güçlüdür.<br />
Kadın tarladır, kültürdür (<a href="http://www.tebyinulkuran.com/index.php?page=bakara#s87a223">Bakara Sûresinin 223.</a> Âyeti). Toplumların, maddî ve manevî varlıklarını sürdürmeleri kadına bağlıdır.<br />
Kadınların geçimleri, erkekler üzerine yüklenmiştir. Böylece kadınların dağ-taş geçim temini peşinde koşmaları ve tek başlarına seyahate çıkmaları neticesinde taciz ve tecavüze uğrama riski ve istismar edilme olasılığı ortadan kaldırılmıştır. ( <a href="http://www.tebyinulkuran.com/index.php?page=nisa#s92a34">Nisâ Sûresinin 34.</a> Âyeti )<br />
Kadının dul kalması hâlinde hemen evlenmesine izin verilmemiş, "iddet" kuralı getirilmiştir. (<a href="http://www.tebyinulkuran.com/index.php?page=bakara#s87a228">Bakara Sûresinin 228</a>, <a href="http://www.tebyinulkuran.com/index.php?page=ahzab#s90a49">Ahzâb Sûresinin 49</a>, <a href="http://www.tebyinulkuran.com/index.php?page=talak#s99a4">Talâk Sûresinin 4.</a> Âyetleri)<br />
<br />
Bütün bu hususlar dikkate alındığında, İslâm dinindeki mehirin mahiyeti daha iyi anlaşılır. Kur'ân'a göre mehir; kadının "geçim sigortasıdır”. Bu kural, kadının zayıflığından değil, –kadının sosyal ve kültürel yönden önemine binaen– korunması gerektiğindendir. Dul kalması durumunda "iddet" süresince geçinebileceği bir mal ya da paranın kadına peşinen; evlilik öncesi verilmesi, onun geçimini sağlamak için uğraşmasına, yuvasından uzaklaşıp sıkıntılara katlanmasına gerek bırakmayacaktır. Böylece kadın, taciz ve tecavüz riskinden uzak olacaktır. Kısacası Allah, kadını onurlandırmak, korumak ve mağduriyetini engellemek için ona mehir verilmesini emretmiştir.<br />
<br />
Kur'ân'da mehirin miktarı belirlenmemiş; özüne uygun olarak her çağda, o çağın şartlarına uygun olarak belirlenmesi için toplumlara bırakılmıştır.<br />
<br />
Mehirin amacı kadını himaye etmek olduğuna göre, ideal olanın; ekonomik açıdan kadının kocasına muhtaç olmayacak ölçüde ve sosyal açıdan özgüvene sahip nitelikte yetiştirilmesinin gerektiği ortaya çıkar. Nitekim Allah kocalara Ve o kadınlara [yetimlerin kadınlarına] mehirlerini seve seve veriniz. Artık kendileri ondan[alacaklarından] bir kısmını size hoş ederlerse [ikramda bulunurlarsa] de onu afiyetle, çekinmeden yiyiniz(<a href="http://www.tebyinulkuran.com/index.php?page=nisa#s92a4">Nisâ Sûresinin 4.</a> Âyeti) ve Zorunlu ödemenizden sonra, rızalaştığınız şeyde size bir sorumluluk yoktur. Şüphesiz Allah en iyi bilen ve hikmet sahibi olandır (<a href="http://www.tebyinulkuran.com/index.php?page=nisa#s92a25">Nisâ Sûresinin 25.</a> âyeti) buyurmuş ve ancak mehire muhtaç olmayan kadınların mehiri kocalarına bağışlamalarına izin vermiştir. <br />
<br />
<br />
Sosyal Açıdan Kadın: <br />
<br />
<br />
Madem ki, toplum kadın ve erkek iki cinsten oluşuyor ve bunlar üreme sistemlerinin dışında birbirleriyle aynı özellikleri taşıyorlar ve hayat denen şey ev, çarşı, işyeri, okul vs., kadınlar da kimliklerini yitirmeden erkekler gibi hayattaki yerlerini almalıdırlar. Ev hanımlığının yanı sıra İş kadını, Bilim kadını da olmalıdırlar. Cahil kültürsüz içine kapanık, yaşadığı dünyadan haberi olmayan, doğurganlıktan başka üretkenliği bulunmayan silik, pasif kadının İslâm dininde yeri yoktur.<br />
<br />
Asr-ı saadette İslâm diniyle müşerref olan her kadın, İslâm inanç ve terbiyesiyle toplumla iç içe yaşar, her türlü siyasal ve toplumsal olaylarda kendini gösterir ve tüm olaylarda belirleyici rol üstlenirdi. Cemaate katılır, mescitten; musalladan, sosyal aktivitelerden uzak kalmazlardı. Gerektiğinde devlet başkanının hatalı icraatını cesurca eleştirir, hatanın düzeltilmesini sağlardı. Peygamberimiz ve ondan sonraki halifeler de bunları engellemez, aksine teşvik ederlerdi. Ayrıca her konuda onlarla da istişare eder, biat olaylarında onlardan da biat alırdı yani onların da oyuna başvururdu. Bunlar hem tarihte sabit hem de Kur’an’da yer almıştır.<br />
<br />
Bu gün ise Müslüman geçinenlerin terâvih namazları dışında kadın cemâate katılmıyor.Cuma namazları, bayram namazları, cenaze namazları kadınlar katılmadan kılınıyor. Dernek, parti, vakıf gibi sivil toplum örgütlerinde ise dindar geçinen kesimlerin kadınları hiç yer almıyor. Siyasi oy yönünden ise kocasının, babasının reyi ne ise onun reyi de o oluyor. Kendisi kesinlikle rey sahibi bir birey değildir. Böyle olunca da bu gün toplumda kadının yeri, İslâm öncesi dönemlerdekinden daha da geri ve kötü durumdadır. <br />
<br />
<br />
Haremlik – Selamlık <br />
<br />
<br />
Peki, ne oldu da, toplumdaki doğallık ve ahenk kayboldu? Yaşayan nüfusun yarısı olan kadın nasıl, neden ve kimler tarafından toplumdan uzaklaştırıldı? Nasıl oldu da kadınsız bir din ve toplum modeli ortaya çıktı? Neden kadınlar yatak odası ile mutfak arasına sıkıştırıldı? <br />
<br />
<br />
Yukarıdaki soruların cevabını vermeden önce şu âyeti dikkatlice anlayalım. <br />
<br />
<br />
Sonra, bunların izinden art arda elçilerimizi gönderdik. Meryem oğlu Îsâ'yı da arkalarından gönderdik; kendisine İncîl'i verdik ve o'na uyan kimselerin kalplerine bir şefkat ve merhamet koyduk. Uydurdukları ruhbanlık; onu, onların üzerine Biz yazmadık. Sadece Allah rızasını kazanmak için ortaya çıkardılar. Sonra da buna gereği gibi riâyet etmediler. Sonra da Biz, onlardan iman eden kimselere karşılıklarını verdik. Onlardan pek çoğu da hak yoldan çıkmış olanlardır. (Hadid; 27) <br />
<br />
<br />
<br />
Âyette görüyoruz ki, Hıristiyanlar, Ruhbanlığı, akılları sıra daha dindarca bir hayat yaşayacağız ve Allah’ın rızasını kazanacağız diye uydurmuşlar. Ama ağızlarına yüzlerine bulaştırmışlar. Allah’ü Teâla Müslümanları uyarıyor; sakın onlar gibi olmayın diyor. Bu âyetin Kur’ân’da yer almasının amacı budur. Ama maalesef Müslüman geçinenlerin de kınanan Hıristiyanlardan farkı yok. Kadını, fitne, bela, uğursuz, şeytan, necis, akılsız, dini noksan, şehvet malzemesi, seks objesi vs. sayınca bu olumsuz niteliklerle yaşamadan, daha dindar olacağız ve Allah’ın rızasını kazanacağız diye kadınla dünya arasına kalın bir duvarlar örüldü. Bu hususta Allah’ın koyduğu, Rasülünün uygulayıp bize gösterdiği ölçülere uyulmadı. Sonuçta da bir sürü çelişki ve çarpıklıklar ortaya çıktı. Kısacası Müslüman geçinenler de Hıristiyanlar gibi bu işi ellerline yüzlerine bulaştırdı.<br />
<br />
Evlerine gelen akraba hısıma, eşe dosta kadınlar, kızlar gösterilmezken yani haremlik-selamlık uygularken, çarşıda pazarda ne idiği belirsiz adamlarla konuşmalarında, alış veriş etmelerinde aralarında dolaşmalarında, hatta, toplu taşıma araçlarında balık istifi bulunmalarında, örtülü çıplaklar sürüsü oluşturmalarında sakınca görülmemektedir. <br />
<br />
<br />
Kadın ve erkeklerin aynı mekanda, başkalarının gözü önünde terbiye ve ahlak kurallarına aykırı davranışlarda bulunmamaları, onurlu duruşlarıyla görüşmelerinde ve konuşmalarında bir sakınca yoktur.<br />
<br />
Kadın, MUTLAKA TOPLUMDAKİ YERİNİ ALMALIDIR. Kadın artık uyanmalıdır; kendini tanımalıdır: toplumdaki yerini, bedeniyle; saçıyla, gözüyle, göğsüyle, makyajıyla değil beyniyle almalı, vitrin ve imaj olmaktan kendini kurtarmalıdır. Kendini riske atmadan fıtratlarına aykırı olmayan her işte çalışmalı, her türlü okulda okumalı, her türlü sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik ve eğitim faaliyetlerine katılmalıdır. Özetle, Allah’ın “Kadın Kültürdür” diye taçlandırmasına layık olmalıdır. <br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Mîrasta Kadın <br />
<br />
<br />
Kadının İslâm dinindeki miras durumu, sürekli tartışılan ve eleştiri yöneltilen konuların başında gelmektedir. Bu durum, hem Müslümanlarca hem de eleştirmenlerce konuyla ilgili âyetlerin iyi anlaşılmamasından kaynaklanmaktadır. İlmihal ve fıkıh kitaplarındaki anlatıma göre İslâm’daki miras hukuku, kadın-erkek mirası bir yana, erkekler arasında, kız kardeşler arasında da sorun olarak gözükmektedir.<br />
<br />
Yüce Allah şöyle buyurur:<br />
<br />
Allah, size evlatlarınız hakkında Allah'tan bir taksim olarak yükümlülük ulaştırır: Erkek için, iki kadın payı kadardır. Eğer hepsi kadın olmak üzere ikiden fazla iseler, o zaman geride bırakılmış şeylerin üçte-ikisidir. Ve eğer bir tek kadın ise o zaman ona yarısıdır. Eğer ölen, ana ve baba ile birlikte çocuklar da bırakmışsa ana-babanın her birine altıda-bir; şâyet ölenin çocuğu yok da, mirasçı olarak ana ve babası kalmışsa, o zaman anası için üçte-birdir. Eğer ölenin kardeşleri varsa anası için altıda-birdir. Bu paylar, ölenin yaptığı vasiyet ve borçlardan sonradır. Babalarınız ve çocuklarınız; hangisinin size yarar bakımından daha yakın olduğunu, siz bilemezsiniz. Şüphesiz Allah, en iyi bilendir, en iyi yasa koyandır. (Nisa; 11)<br />
<br />
Kur'ân'da miras ilkeleri böylece açıklandıktan sonra, “Şüphesiz Allah, her şeye en iyi şahittir. Babalarınız ve çocuklarınız; hangisinin size fayda bakımından daha yakın olduğunu, siz bilemezsiniz. Şüphesiz Allah en iyi bilendir, en iyi yasa koyandır. Allah, sapmayasınız diye açığa koyuyor ve Allah her şeyi en iyi bilendir. Bunlar, Allah tarafından size ulaştırılan bir yükümlülüktür. Ve Allah en iyi bilen ve çok yumuşak davranandır” diye uyarılarda bulunulmuş ve sonra pasaj: “İşte bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve Elçisi'ne itaat ederse Allah onu, içinde sürekli kalanlar olarak altlarından ırmaklar akan cennetlere girdirir. İşte bu da, çok büyük kurtuluştur. Ve kim Allah'a ve O'nun Elçisi'ne karşı gelir ve O'nun sınırlarını aşarsa, onu, içinde sürekli kalmak üzere cehenneme girdirir. Ve alçaltıcı azap onun içindir” tehdidi ile bitirilmiştir.<br />
<br />
Eskiden mîras, nesep ve sözleşmeye dayandırılmıştı, tarih kayıtlarına göre Araplar arasında da veraset, nesep ve sözleşmeye dayalı olarak tatbik edilmekteydi.<br />
<br />
Allah, mirastan evvel, miras taksiminde haksızlık olabileceğinden hareketle vasiyete itibar edilmesini emretmiştir:<br />
<br />
Sizden birinize ölüm hazır olduğu vakit, eğer bir hayır [mal] bıraktıysa, muttakiler üzerine bir hak olarak, babası-anası ve en yakın akrabası için, ma'rûf ile vasiyet etmek yazıldı [farz kılındı]. Artık her kim, bunu duyduktan sonra onu değiştirirse, onun günahı ancak onu değiştirenlerin üzerinedir. Şüphesiz Allah en iyi işitendir, en iyi bilendir. Artık her kim vasiyet edenin bir hata işlemesinden veya bir günaha girmesinden korkar da onların arasını düzeltirse, ona hiç bir günah yoktur. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. (Bakara: 180–182)<br />
<br />
Ey iman etmiş kişiler! İçinizden birine ölüm hazır olduğu zaman, vasiyet sırasında aranızdaki şahitlik, kendi içinizden adalet sahibi iki kişidir yahut yeryüzünde yolculuğa çıkmış iseniz, sonra da ölümün musibeti size gelip çatmışsa, sizden olmayan iki kişidir. Eğer şüpheye düşerseniz, salâttan sonra onları alı korsunuz. Sonra da onları, "Akraba bile olsa, yemini bir çıkar karşılığı satmayacağız, Allah'ın şahitliğini gizlemeyeceğiz. Aksi hâlde günahkârlardan oluruz" diye Allah'a yemin ettirirsiniz. Sonra da eğer o ikisinin [şahitlerin] bir günah işledikleri anlaşılırsa, ölene daha yakın olan hak sahiplerinden diğer iki kişi onların yerine geçerler de, "Bizim şahitliğimiz, o ikisinin [önceki iki kişinin] şahitliğinden daha doğrudur ve biz kimsenin hakkına tecavüz etmedik. Aksi hâlde biz zalimlerden olurduk" diye Allah'a yemin ederler. İşte bu [böyle bir yemin], şahitliklerini usulüne göre yapmaları yahut yeminlerinden sonra yeminlerinin kabul edilmemesinden korkmaları için en yakın [iyi] yoldur. Allah'a takvâlı davranın ve kulak verin. Ve Allah, fâsıklar topluluğuna kılavuzluk etmez. (Mâide: 106–108)<br />
<br />
Ve sizden eşler bırakarak vefat edecek olanlar, eşleri için senesine kadar evlerinden çıkarılmaksızın kendilerine yetecek bir malı vasiyet ederler. Artık onlar, çıkarlarsa, ma'rûf ile kendilerinin yaptıklarında sizin için bir günah yoktur. Ve Allah Azîz'dir Hâkim'dir. (Bakara: 240)<br />
<br />
Allah, bu ilkeleri, Arap aile yapısındaki kıst [hakkaniyet] ölçülerine göre koymuştur. Zira babanın bıraktığı malın iktisabında, erkek çocukların katkıları vardı. O nedenle de erkek evlâdın kız evlâda göre daha fazla alması normaldir. Ancak aile, kazanç ve birikimini erkek evlâdı okutup meslek edindirmek için harcadığında, geriye kalan az miktardaki malın taksiminde okutulup doktor veya mühendis yapılmış, üst düzey gelir sahibi olmuş bulunan erkek kardeş iki, baba evinde bağda-bahçede ırgat olarak çalışan kız kardeş bir pay mı almalıdır? Görüldüğü gibi bazı durumlarda ikiye-bir hükmü ile hak tecelli etmiyor. Hakkın yerini bulması için ek maddeler gerekir ki Allah da böyle yaparak vasiyet ilkesini koymuştur<br />
<br />
Bu ölçüler çerçevesinde örneklediğimiz aile bireyleri arasında kız evlâda 2 ya da daha fazla, erkek evlâda ise 1 ya da daha az verilebilir veya ailenin mal varlığı harcanarak okutulan erkek evlâda hiç pay verilmeyip, terekenin hepsi kıza verilebilir. Bütün bunlar, vasiyet ile gerçekleştirilir. Baba vasiyet etmediyse, kamu devreye girerek hakkaniyeti sağlar. Yani mirası, mirasçı kağıt üzerinden veraset ilamı vermez, hakkaniyeti sağlamak için terekenin iktisâbını ve daha evvelki servetin azaltılmasını araştırır, varislerin durumunu araştırır ona göre veraset belgesi verir.<br />
<br />
Yukarıdaki âyetlerde, Bu paylar, onun [ölenin] yaptığı vasiyet ve borçlardan sonradır buyrularak, önce vasiyetin yerine getirilmesi ve borçların ödenmesi istenmiştir. <a href="http://www.tebyinulkuran.com/index.php?page=bakara#s87a180">Bakara Sûresinin 180.</a> âyetinde ise, Sizden birinize ölüm hazır olduğu vakit, eğer bir hayır [mal] bıraktıysa, muttakiler üzerine bir hakk olarak, babası-anası ve en yakın akrabası için, ma'rûf ile vasiyet etmek yazıldı [farz kılındı] buyrularak, miras taksiminden doğacak haksızlıkların vasiyetlerle telafi edilmesi; diğer âyette ise hakkaniyetin sağlanması için hâkimin terekeyi paylaştırması hükme bağlanmıştır:<br />
<br />
Artık her kim, bunu duyduktan sonra onu değiştirirse, onun günahı ancak onu değiştirenlerin üzerinedir. Şüphesiz Allah en iyi işitendir, en iyi bilendir. Artık her kim vasiyet edenin bir hata işlemesinden veya bir günaha girmesinden korkar da onların arasını düzeltirse, ona hiç bir günah yoktur. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. (Bakara: 181–82)<br />
<br />
Âyetlerden anlaşıldığı üzere mirasta hakkaniyetin sağlanması için "vasiyet" müessesesine ihtiyaç vardır. Ne yazık ki, Veda Hutbesine, "Vârise vasiyet yoktur" ilavesi yapılıp, Rasûlullah'ın ağzından vasiyet ortadan kaldırılmak istenmiştir.<br />
<br />
Ayrıca Nisa suresinin 7. âyetinde “Ana-baba ve akrabaların ölüp de geride bıraktıkları şeylerde erkek yetimlere bir pay vardır. Ana-baba ve akrabaların ölüp de geriye bıraktıklarından az olsa da çok olsa da farz kılınmış bir nasip olarak kız yetimlere de bir pay vardır.” buyrularak yetimlik çağındaki çocuklara erkek, kız ayırımı yapılmadan mirasın eşit olması hükmü getirilmiştir. <br />
<br />
<br />
Emek vererek, alnı terleterek kazanılanlara gelince, herkes, kadın erkek kendi hak ve nasibini alır. <br />
<br />
<br />
<br />
Ve Allah'ın bazınıza, diğerlerinizden fazla verdiği şeyleri temenni etmeyin. Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır. Kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Ve Allah'ın fazlından isteyin. Şüphesiz Allah her şeyi en iyi bilendir. (Nisa; 32) <br />
<br />
<br />
<br />
Kadının Şahitliği: <br />
<br />
<br />
Kadının şahitliği meselesi çok eleştiri alan bir konudur. Çünkü şahitlikte iki kadının bir erkek yeri tuttuğuna inanılır. Buna da müdâyene âyeti dediğimiz Bakara; 282. âyeti delil gösterilir. Halbuki, bu alacak borç ilişkisini ve bunun adil bir katip (noter) tarafından yazılmasının esaslarını bildiren bu âyet, iyi anlaşılsa, konu hem tartışılmaz hem de İslâm’ı eleştirmek dost düşman kimsenin haddine düşmez.<br />
<br />
Şahitlik meselesi İslâm dinin hassasiyetle üzerinde durduğu bir konudur. Önce konunun ciddiyetini gösteren birkaç âyete göz atalım. <br />
<br />
<br />
<br />
…. De ki: “Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı? Kendi yanındaki, Allah'tan gelen bir şâhitliği saklayandan daha zalim, kendisine daha haksızlık eden kim olabilir? …. (Bakara; 140 ) <br />
<br />
<br />
Ey iman etmiş kimseler! Kendiniz, ana-babanız ve yakın akrabanız aleyhine de olsa, Allah için tanıklık eden kimseler olarak hakkaniyeti tümden ayakta tutanlar/ gözetenler olun. İster zengin olsun, ister fakir olsun, bilin ki Allah, ikisine de daha yakındır. Artık adaleti yerine getirebilmek için boş-iğreti arzunuza uymayın. Eğer eğip bükerseniz veya geri durursanız, biliniz ki şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır. (Nisa; 135) <br />
<br />
<br />
Ey iman etmiş kişiler! Allah için, hakkaniyeti ayakta tutan tanıklar olunuz. Ve bir topluma olan kininiz, sizi adaletsizlik yapmaya sürüklemesin. Adaletli olun, adaletli olmak, Allah'ın koruması altına girmeye daha yakındır. Allah'ın koruması altına girin. Şüphesiz Allah, yaptıklarınıza haberdardır. (Maide; 8) <br />
<br />
<br />
Âyetleri okuyunca izaha gerek kalmıyor, şahitliğin ne kadar ciddi ve hassas bir konu olduğu anlaşılıyor. Bu âyetlere dikkat edildiyse muhatap kadın erkek ayrılmıyor, insanlar, Müslümanlar hepsi muhatap alınıyor. Erkek ve kadın ayrışımı yapılmıyor.<br />
<br />
Şimdi gelelim müdâyene; borçlaşma âyetlerine. <br />
<br />
<br />
Ey iman etmiş kimseler! Adı konmuş bir süreye borçla borçlaştığınız zaman onu hemen yazın. Aranızda bir kâtip de adaletle yazsın. Ve o kâtip, Allah'ın, kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın da yazsın. Hak kendi üzerinde olan kişi de söyleyip yazdırsın ve Rabbi olan Allah'a takvâlı davransın ve ondan [haktan] bir şey eksiltmesin. Şâyet hak kendi aleyhine olan kişi [borçlu] bir aklı ermez veya zayıf biri veya bizzat söyleyip yazdıramaya güç yetiremeyen biri ise, velîsi adaletle söyleyip yazdırsın. Erkeklerinizden iki de şahit yapın. Şâyet o ikisi [iki erkek şahit] olmazsa, o zaman razı olacağınız şahitlerden bir erkekle iki kadın –bunlardan birisi yanılırsa, şaşırırsa, öbürü hatırlatsın diye– olsun. Şahitler de çağırıldıklarında kaçınmasınlar. Siz, küçük veya büyük, onu vadesine kadar yazmaktan üşenmeyin. Bu, Allah nezdinde daha hakkaniyetlidir, şahitlik için daha sağlam ve şüpheye düşmemenize daha elverişlidir. Aranızda hemen devredeceğiniz bir ticaret hariçtir; o zaman bunu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Alım-satım yaptığınız vakit yine şâhitlendirin. Yazan ve şahitlik eden bir zarar görmesin. Eğer yaparsanız [onlara zarar verirseniz], şüphesiz o, size dokunacak bir fısk [günah] olur. Allah'a da takvâlı davranın. Allah, size öğretiyor ve Allah, her şeyi en iyi bilendir.<br />
<br />
Ve eğer siz, bir yolculuk üzere olur da bir kâtip de bulamazsanız, o vakit alınmış bir rehin! Yok, eğer birbirinize güveniyorsanız kendisine güvenilen adam üzerindeki emaneti ödesin. Ve Rabbi olan Allah'a takvâlı davransın. Şahitliği de gizlemeyin. Onu kim gizlerse artık, şüphesiz onun kalbi günahkârdır. Ve Allah, yaptıklarınızı çok iyi bilendir. (Bakara; 282, 283)<br />
<br />
Bu âyetlerde, borca dayalı alış-veriş usulü belirlenmektedir. Her türlü işlemin söze dayandığı bir ortamda bu ilkelerin konulması, insanlar arasındaki ihtilafları ve hak gasplarını gidermeye yöneliktir. Gâyet net ve açık olan âyetteki ilkeleri şöyle sıralayabiliriz:<br />
Vadeli borçlanma durumlarında, borç büyük de olsa küçük de olsa yazılmalıdır.<br />
Yazan kişi, taraflardan ayrı üçüncü bir şahıs olmalı ve taraf tutmadan yazmalıdır.<br />
Borçlu, gerçeği yazdırmalı, en ufak bir şeyi gizlememelidir.<br />
Borçlu, aklı ermez [çocuk, bunak, deli], zayıf, konuşamayan biri ise, velîsi, adaletle yazdırmalıdır<br />
Bu işleme iki erkek şahit tutulmalıdır. İki erkek yoksa, bir erkek, iki kadın şahit tutulmalıdır.<br />
Şahitler çağırıldıklarında şahitlik etmekten kaçınmamalıdırlar.<br />
Küçük veya büyük olsun borç vadesine kadar yazılmalıdır, üşenilmemelidir. Bu, Allah nezdinde daha hakkaniyetlidir, şahitlik için daha sağlam ve şüpheye düşülmemesine daha elverişlidir.<br />
Peşin alış-verişlerde yazmaya ve şahit tutmaya gerek yoktur.<br />
Alım-satım işleri de şahitlendirilmelidir.<br />
Yazan ve şahitlik eden kimseye zarar verilmemelidir. Onlara zarar vermek, büyük suçtur.<br />
Yolculukta olup da bir kâtip bulunamazsa rehin alınabilir.<br />
Kendisine güvenilen kişi, üzerindeki emaneti ödemelidir.<br />
Şahitlik gizlenmemelidir. Konu mahkemeye intikal ederse şahitler şahitlik yapmalı, bildiklerini söylemelidir.<br />
<br />
Biz bu âyetlerdeki tanıklık hükmü üzerinde açıklama yapılmasının faydalı olacağı kanaatindeyiz.<br />
<br />
Âyetteki, Erkeklerinizden iki de şahit yapın. Şâyet o ikisi [iki erkek şahit] olmazsa, o zaman razı olacağınız şahitlerden bir erkekle iki kadın –bunlardan birisi yanılırsa, şaşırırsa, öbürü hatırlatsın diye– olsunifadelerinden anlaşılıyor ki, borçlaşma protokollerindeki şahitlerin, öncelikle iki erkek olması gerekir. Eğer iki erkek bulunamıyorsa, bir erkek ile iki kadın şahit tutulmalıdır.<br />
<br />
Bir erkek ile iki kadın şahit tutulmasının gerekçesi, bunlardan birisi yanılırsa, şaşırırsa, öbürü hatırlatsın diyeşeklinde açıklanmıştır. Burada, o dönemde kadınların, aile içi işlerle, kültürel faaliyetlerle meşgul olmalarından dolayı, ticarî konu ve ilişkilere aşina olmadıkları, bir ihtilaf vukuunda, yıllar evvele ait bir ticarî konuyu karıştırabilecekleri bildirilmektedir. Ayrıca bu konuda o dönem kadınlarının özel halleri dönemlerinde yokluk, kıtlık nedeniyle, hayız elbiselerinin oluşu ve bu dönemlerde evden çıkmayışları, kadınların ekserisinin okur-yazar olmayışı da dikkate alınmalıdır. Ayrıca bu âyetin indiği dönemin sözlü kültürden yazılı kültüre geçiş süreci olduğunu da akıldan çıkarılmamalıdır. Kur’an’da onlarca yerde “ma meleket eymanüküm” der. Yani yeminlerinizin sahip olduğu şeyler demektir ki, o günün örfünde, töresinde sözlü yeminle yapılan sözleşmeler kastedilir.<br />
<br />
Bu işin başka bir yönü de, bu âyetin indiği zamanda, tarafların ve tanıkların genellikle okuma-yazma bilmemeleridir. Ayrıca, yazı bilen ve yazı malzemesi kıt olduğundan yazışmalar tek nüsha yazılırdı.<br />
<br />
Dikkat edilirse bu âyette geçen tanıklık, mutlak olarak genel tanıklık olmayıp, özel borçlanma olaylarına (noterde) akit anında işleme tanıklıktır. Eğer bu noterde yapılmış bir sözleşme ihtilafa neden olursa buradaki tanıklar mahkemede tanıklık edeceklerdir.<br />
<br />
Mahkemede ise ya iki erkek, ya da bir erkek ile bir kadın şahitlik edecektir. Noterde şahit olan ikinci kadın, şahit olan arkadaşının yanlışlarını düzeltecektir. Diğer bir ifadeyle mahkemeye çağrıldıklarında, hakimin huzuruna çıkmazdan evvel iki kadın noterde yapılan borç sözleşmesi hakkında, konu ne idi, neler olmuştu, sözleşmenin içeriği ne idi, bunları kendi aralarında görüşüp, yanılma şaşırma gibi adaleti engelleyici sebepleri ortadan kaldırıp, ikisinden birisi hakimin huzuruna şahitlik etmeye gidecektir. Kadının ikisi birlikte mahkemeye şahitliğe gitmeyecektir. Gelelim âyette geçen: <br />
<br />
<br />
“... Bu kadınlardan biri şaşırırsa ötekisi ona hatırlatsın diyedir.” <br />
<br />
<br />
ifadesinin hikmetine.<br />
<br />
Bu durum kadının akıl ve melekeleri ile ilgili bir husus değildir. Bu farklılık, genel olarak kadınların ticari usullere erkeklerden daha az ilgi duymaları ve ilgi alanları dışındaki bir konuya yatkın olamayacakları gerçeğinden dolayıdır.<br />
<br />
Yukarıdaki âyetlerde şahitliğin ne kadar ciddi bir mesele olduğunu görmüştük. Böyle ciddi bir konunun, ale-l âde; sıradan bir biçimde geçiştirilmesi beklenemez.<br />
<br />
Alacak verecek konularının tarafsız bir katibe iki şahitle yazdırılması ilkesi, bilindiği kadarıyla tarihte ilk kez bu âyetler ile konulmuştur. <br />
<br />
<br />
<br />
Rivâyetlerde Kadının Şahitliği <br />
<br />
<br />
Bu konudaki tek rivâyet, Sahih-i Buhari’den yukarıda metin ve meâlini verdiğimiz ve kritiğini yaptığımız, Hayız Kitabı, 7. Bab. 9 numaralı rivâyettir. Yukarıda açıkladık ki bu rivâyet ya da başkaları hangi hadis kitabından alınmış olursa olsun, Allah’ın âyetleriyle ve bilimsel gerçeklerle çelişen söylentilerdir, dikkate alınmamalıdır. Hatta bu rivâyet de, her tartışmalı konuların râvisi olan Ebu Hüreyre patentlidir. Ama ne yazık ki Müslümanlar bu martavalları dini hayatlarından atıp çıkaramamışlardır.<br />
<br />
Evet bu konuda da netice şudur ki: Genel tanıklıkta kadın ve erkek ayırım ve farklılığı yoktur. Kadın ve erkek eşittir. <br />
<br />
<br />
<br />
Boşanma / Talak : <br />
<br />
<br />
Talak/boşanma Arapçada sözlük anlamı olarak, ‘bağı çözme’ anlamına gelir. Terim olarak ise, kadınla erkek arasındaki evlenme akdi ile kurulan nikâh bağının çözülmesi demektir. <br />
<br />
<br />
Pratik hayata baktığımızda görüyoruz ki, boşanmadaki uygulamalar kadının aleyhinedir. İpin ucu erkeğin elinde, hanımına ‘boş ol’ dedi mi, mesele bitiyor, hemen yuva yıkılıyor. Böyle bir hakkın elinde olduğunu bilen erkek sürekli eşini sömürüyor ya da ona zulmediyor. Bu bölümde İslâm’daki boşanma konusuna kısaca bir göz atalım.<br />
<br />
Biz burada bu konuya iki açıdan kısa kısa değineceğiz. Birincisi, boşanmada kadın ve erkeğin durumu, kincisi ise konunun toplumdaki yanlış uygulanmasıdır.<br />
<br />
Halk arasındaki kabule ve fıkıh ve ilm-i hal kitaplarındaki yer alan anlatımlara göre, boşama yetkisi erkeğe verilmiştir. Erkek bu yetkisini dilediği zaman ve dilediği şartlarda kullanabilir. Yani ne zaman isterse karısını boşayabilir. İpin ucu elindedir. Bu yetki Demokles’in kılıcı gibi kadının başının üstündedir. ‘Boş ol’, ‘şart olsun’, ‘boş olsun’ dedi mi, bitti gitti, yuva yıkıldı, çoluk çocuk perişan oldu, gitti. Elinde böyle bir yetkisi olan erkek eşini sürekli sömürür ona zulüm yapar. Toplumda asırlardan beri süregelen uygulama da maalesef budur.<br />
<br />
Evlilik/nikâh, kadın ve erkek her iki tarafın hür iradeleriyle, rızalarıyla ve şahitler huzurunda açık beyanlarıyla (akit) oluşmasına rağmen, nasıl oluyor da, bu evliliği yürütüp yürütmeme yetkisi, tek taraflı erkeğe bırakılabiliyor. Ve ortak bir irade ve kararla oluşturulan evlilik kurumunu tek taraflı olarak erkek sona erdirebiliyor? Tüm insani işlere beşeri münasebetlerdeki sözleşme ve sözleşmenin sona erdirilmesi kurallarına da ters olan bu uygulama, erkeğin tarafını tutmak ve kadın tarafına zulüm değil mi? Tabii öyle. Ayrıca bu durum, hiç tartışılmayacak kadar din, vicdan ve akıl ölçülerine aykırıdır.<br />
<br />
Ama bakın bunun gerekçesi ne imiş!? Efendim, kadın, erkeğe göre daha duygusal, kapılgan, alıngan, zayıf olduğundan, ayrıca evlilik kurumunun oluşmasında mehir-başlık parası gibi herhangi bir maddi harcama yapmadığından, kadına boşama yetkisi verilirse bu yetkiyi, düşüncesizce, çarçabuk ve çok kullanırmış ve bu evlilik için sürekli bir tehdit unsuru olurmuş. İşte bu nedenle kadına ‘boşama yetkisi’ verilmemiş.<br />
<br />
Gördüğünüz gibi, kadına boşama yetkisi vermeyen, İslâm dini değil, yukarıdaki arz ettiğim mantığın sahipleri. Bu görüşü yerleştirmiş olmalarına rağmen, “Kadın nikâh anında nikâh senedine kendisinin de boşama yetkisinin olacağını/tefviz) yazdırırsa kadının da boşama yetkisi olabilir. Ayrıca kocasıyla geçinemeyeceğine karar verirse(hul’) aldığı mehiri geri vermek sûretiyle, gerekirse üste kocasının memnun olacağı miktarda para, mal vermek sûretiyle (bir nevi haraç)de kocasını boşayabilir.” tarzında yine erkeği taraf tutan fetvalar üretmişlerdir. Yapılan ve yapılabilecek eleştirileri bu hükümlerle bertaraf etmeye çalışmışlardır. Ama nikâh anında bu pazarlığı yapamayanlar ve kocasına haraç verecek imkâna sahip olmayanlar, isteseler de istemeseler de boşanamayacaklar ve işkenceye katlanacaklardır. <br />
<br />
<br />
Şimdi gelelim İslâm dininin aslındaki, yani Kur’ân’daki Talak/boşanma konusuna. Biliyorsunuz Kur’ân’ı kerimde Talak Sûresi/Boşanma sûresi adıyla bir sûre vardır.. Şimdi o sûrenin giriş âyetlerine bir bakalım: <br />
<br />
<br />
Ey Peygamber! Kadınları boşadığınız zaman onları iddetleri için boşayın ve iddeti sayın. Ve Rabbiniz Allah'ın koruması altına girin. Apaçık bir aşırılık, iffetsizlik yapmaları hâli dışında, onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Artık kim Allah'ın sınırlarını aşarsa, kesinlikle kendine haksızlık etmiş olur. Bilmezsin, olur ki Allah, bundan sonra bir iş ortaya çıkarıverir.<br />
<br />
Artık sürelerinin sonuna vardıklarında onları örfe uygun/herkesçe kabul gören bir şekilde tutun yahut örfe uygun/herkesçe kabul gören bir şekilde onlardan ayrılın. Ve sizden adalet sahibi iki kişiyi şâhit tutun. Şâhitliği de Allah için ayakta tutun. İşte bu, Allah'a ve son güne inanan kimseye öğütlenendir. Ve kim Allah'ın koruması altına girerse, Allah ona bir çıkış yolu sağlar ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim de Allah'a işin sonucunu havale ederse, O ona yeter. Şüphesiz Allah, Kendi emrini yerine getirip gerçekleştirendir. Allah, kesinlikle her şey için bir ölçü koymuştur, belirlemiştir. (Talak: 1- 2) <br />
<br />
<br />
<br />
Dikkat ettiniz mi? Hitap kime? Nida/ünlem kime yapılıyor?<br />
<br />
PEYGAMBERE Yani devlet başkanına. Diğer bir ifadeyle, KAMU OTORİTESİNİN BAŞINA.<br />
<br />
Şimdi de Kur’an’a müracaat edelim: <br />
<br />
<br />
<br />
Ve eğer karı-kocanın arasının açılmasından korktuysanız, o zaman bir hakem erkeğin yakınlarından, bir hakem de kadının yakınlarından kendilerine gönderin. Bu karı-koca gerçekten barışmak isterlerse, Allah karı-kocanın arasında geçim verir. Şüphesiz Allah, çok iyi bilendir, her şeyin iç yüzünü, gizli taraflarını da iyi bilendir.( Nisa; 35) <br />
<br />
<br />
Bu âyetin muhatapları kimler? Buradaki muhataplar, kendilerine seslenilenler ise, İNSANLAR. Sûrenin ilk âyetini hatırlayın: Ey insanlar! Rabbinizden sakının. O Rabbiniz ki ........ <br />
<br />
<br />
Bu âyette de hitap insanlığadır. Yani kamu otoritesinedir. Herhangi bir bireye değildir. <br />
<br />
<br />
Âyetlerde görüldüğü gibi, boşama yetkisi kamu otoritesine aittir. Kadın ve erkeğin boşama yetkileri yoktur. Onların boşanma hakları vardır. Boşanacak eş kamu otoritesine başvurur, gerekçelerini bildirir. Onların tetkiki ve karar ise kamu otoritesine, yetkilendirilmiş mahkemeye aittir. <br />
<br />
<br />
Şimdi gelelim boşanma konusundaki ikinci toplumsal yanlışa: Yani üç talak meselesine ve bu üç talakın birden kullanılmasına. Önce bu konuyu düzenleyen âyetlere bir bakalım. <br />
<br />
<br />
<br />
Boşamak iki defadır. Bundan sonrası ya örfe uygun/herkesçe kabul gören bir şekil ile tutmak veya iyileştirmekle salmaktır. Onlara verdiklerinizden birşey almanız da sizin için helâl olmaz. Ancak ikisinin de Allah'ın sınırlarını yapamamaktan korkmaları başkadır. Artık eğer siz kamu görevlileri, bunların, Allah'ın sınırlarını yapamayacaklarından korkarsanız, kadının fidye/ayrılma bedeli vermesinde ikisine de vebal yoktur. İşte bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Artık bunları aşmayın. Her kim de Allah'ın sınırlarını aşarsa, artık işte onlar, kendi benliklerine haksızlık edenlerin ta kendisidir.<br />
<br />
Eğer o, kadını boşarsa, artık bundan sonra o kadın, ondan başka bir koca ile nikâhlanmadıkça ona helâl olmaz. Sonra eğer ikinci koca onu boşarsa, Allah'ın sınırlarını yapabileceklerini zannettilerse, birbirlerine dönmelerinde her ikisine de vebal yoktur. Allah'ın, bilip duran bir toplum için ortaya koyduğu sınırlar, işte bunlardır.(Bakara; 229, 230)<br />
<br />
Birinci âyete dikkat ettiyseniz, boşanma üç değil iki keredir. Bu ne demektir? Açıklayalım. Evli eşler boşanırlar. Olabilir. Bunlar düşünür taşınır, ölçer biçerler yeniden nikâhlanırlar. Ama yürütemezler ve yine boşanırlar. Böylece bu çift iki kere evlenmiş ve iki kez boşanmış olurlar. Bunun böyle yapılmasına hiçbir engel yok. Bu Allah’ın koyduğu bir kural ve sınırdır. Peki, üçüncü kez evlenemezler mi?<br />
<br />
Onun cevabı 230. âyette, yani yukarıdaki sunduğum ikinci âyettedir. Âyette gördüğünüz gibi ikinci kez boşanmış eşler üçüncü kez normal şartlarda hemen evlenemezler. Ancak zaman içerisinde, eşlerden bayan olanı bir başkasıyla daha evlenir daha sonra yeni kocasından da boşanmak sûretiyle dul kalacak olursa, eski kocası da evliliğe müsait olursa bunlar üçüncü kez evlenebilirler. Yoksa ilk iki kez evlendikleri gibi evlenemezler.<br />
<br />
Burada şu konuya iyice dikkat edilmelidir. Bayanın bu evliliği muvâzaalı olmayacaktır. Hayatın normal akışı içerisinde yaşanmış bir evlilik ve boşanma olacaktır. Yoksa halk arasında Hülle tabir edilen tarz maskaralık cinsinden olmayacaktır. Halk arasında uygulanan maskaralık insanların kendilerini aldatmasından başka bir şey değildir. <br />
<br />
<br />
Bir de bu konudaki toplumun yanlışı, bu üç boşanma hakkının bir kerede kullanılır anlayışıdır. Yani ‘ben eşimi üç talakla boşadım’ ya da ‘eşim üç talakla boş olsun’ demiş birisinin artık eşiyle evlenemeyecek bir duruma düşmüş olması kabulüdür. Ki Allah’ın verdiği haklar eşlere kullandırlmıyor. Böylece Allah’ın çizdiği sınırlara rağmen taraflar mağdur oluyorlar. İlm-i Hal ve fıkıh kitaplarında bununla ilgili gerekli teferruat mevcuttur. Ama bu anlayış, Kur’ân’a zıt bir anlayıştır. Bu anlayış, Peygamberimiz ve Ebu Bekr dönemlerinde de yoktu Bu içtihat, insanları tedbirli olmaları için, evliliklerine özen göstermeleri gerekçesiyle maalesef Halife Ömer tarafından ortaya atılmış o zamandan bu güne kadar da devam edip gelmiştir.<br />
<br />
(Allah Ömer’i affetsin ve ondan razı olsun. Bu talak meselesinde olduğu gibi, Müellefe-i kulup, Recm âyeti, peygamberimiz dönemindeki ezanı bozma ve de cemaatle Teravih namazı kılmayı icat etme gibi konularda yetkiyi ve maksadı aşan uygulamaları olmuştur) <br />
<br />
<br />
Üç boşama hakkının tek bir uygulamada kullanılacağı Kur’ân’a ters olduğu gibi akıl ve mantığa da ters bir durumdur. Şöyle ki; eline bir ip alıp bir düğüm yapan insan, o düğümü çözse ve ‘Ben bu düğümü üç kere çözdüm’ dese, o düğüm üç kere çözülmüş olmaz. O düğüm bir kere çözülmüştür. Üç kere çözdüm diyen yalan söylemiş olur. O düğümün üç kere çözülmesi için iki kez daha düğümlenmiş olmalıdır. Aynen bunun gibi ikinci ve üçüncü boşanmaların olabilmesi de ikinci ve üçüncü nikâhların yapılmasına bağlıdır. Yapılmamış bir evliliğin boşanması da olmaz.<br />
<br />
Boşanma ile ilgili Sahih rivâyet kitapları dediğimiz eserlerde farklı yollarla ve farklı ifadelerle elli altı rivâyet vardır. Bunların kendi içerisindeki çelişkiler bertaraf edilince ve de hepsi bir bütünlük içerisinde değerlendirilince, aslında hepsinin de Kur’ân ile uyumlu oldukları görülecektir. <br />
<br />
<br />
Boşanan Kadının Sonu <br />
<br />
<br />
Boşanmış kadınlarla ilgili çok özel ilkeler Kur’an’da yer almış ve hepsinde de kadına ma’ruf; herkesçe kabul gören iyi şeyler” ile muamele edilmesi hükme bağlanmıştır. Bunları yorumsuz olarak sunuyoruz:<br />
<br />
Boşanmış kadınlar da, kendi kendilerine üç âdet dönemi süresi beklerler. Eğer Allah'a ve âhiret gününe inanıyorlarsa Allah'ın rahimlerinde yarattığını gizlemeleri, kendilerine helâl olmaz. Ve onların kocaları, barışmak isterlerse o süre içersinde onları geri almaya daha çok hak sahibidirler. Ve onların zararlarına olanlar gibi, örfe uygun/herkesçe kabul gören bir şekilde kendi yararlarına olanlar da vardır. Erkekler için de, onların üzerinde bir derece vardır. Ve Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.<br />
<br />
Boşamak iki defadır. Bundan sonrası ya örfe uygun/herkesçe kabul gören bir şekil ile tutmak veya iyileştirmekle salmaktır. Onlara verdiklerinizden birşey almanız da sizin için helâl olmaz. Ancak ikisinin de Allah'ın sınırlarını yapamamaktan korkmaları başkadır. Artık eğer siz kamu görevlileri, bunların, Allah'ın sınırlarını yapamayacaklarından korkarsanız, kadının fidye/ayrılma bedeli vermesinde ikisine de vebal yoktur. İşte bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Artık bunları aşmayın. Her kim de Allah'ın sınırlarını aşarsa, artık işte onlar, kendi benliklerine haksızlık edenlerin ta kendisidir.<br />
<br />
Eğer o, kadını boşarsa, artık bundan sonra o kadın, ondan başka bir koca ile nikâhlanmadıkça ona helâl olmaz. Sonra eğer ikinci koca onu boşarsa, Allah'ın sınırlarını yapabileceklerini zannettilerse, birbirlerine dönmelerinde her ikisine de vebal yoktur. Allah'ın, bilip duran bir toplum için ortaya koyduğu sınırlar, işte bunlardır.<br />
<br />
Kadınları boşadığınız zaman iddetlerini de bitirdiklerinde, artık onları ya ma‘rûf ile tutun veya ma‘rûf ile salın, haklarına tecavüz için zararlarına olarak onları tutmayın. Her kim bunu yaparsa kendi benliğine haksızlık etmiş olur. Allah'ın âyetlerini oyuncak da edinmeyin, Allah'ın üzerinizdeki nimetini, size kendisiyle öğüt vermek üzere indirdiği kitabı ve haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri hatırlayıp düşünün. Hem de Allah'ın koruması altına girin ve şüphesiz Allah'ın her şeyi en iyi bilen olduğunu bilin.<br />
<br />
Ve siz kadınları boşayıp da onlar, sürelerinin sonuna geldikleri zaman, eşleriyle aralarında örfe uygun/ herkesçe kabul gören bir şekil ile rızalaştıkları zaman, kendilerini kocalarıyla nikâhlanacaklar diye sıkıştırıp engellemeyin. İşte bu, sizden Allah'a ve âhiret gününe iman eden kimselerin kendisi ile öğütleneceğidir. İşte bu, sizin için daha uygun ve daha nezihtir. Ve Allah bilir, siz bilmezsiniz.<br />
<br />
(87/2, Bakara/228-232) <br />
<br />
<br />
<br />
Ey Peygamber! Kadınları boşadığınız zaman onları iddetleri için boşayın ve iddeti sayın. Ve Rabbiniz Allah'ın koruması altına girin. Apaçık bir aşırılık, iffetsizlik yapmaları hâli dışında, onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Artık kim Allah'ın sınırlarını aşarsa, kesinlikle kendine haksızlık etmiş olur. Bilmezsin, olur ki Allah, bundan sonra bir iş ortaya çıkarıverir.<br />
<br />
Artık sürelerinin sonuna vardıklarında onları örfe uygun/herkesçe kabul gören bir şekilde tutun yahut örfe uygun/herkesçe kabul gören bir şekilde onlardan ayrılın. Ve sizden adalet sahibi iki kişiyi şahit tutun. Şâhitliği de Allah için ayakta tutun. İşte bu, Allah'a ve son güne inanan kimseye öğütlenendir. Ve kim Allah'ın koruması altına girerse, Allah ona bir çıkış yolu sağlar ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim de Allah'a işin sonucunu havale ederse, O ona yeter. Şüphesiz Allah, Kendi emrini yerine getirip gerçekleştirendir. Allah, kesinlikle her şey için bir ölçü koymuştur, belirlemiştir.<br />
<br />
Ve kadınlarınızdan aybaşından kesilenler ve ay hâli olmayanlar; eğer şüphe ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Gebe olanların da bekleme süresi, yüklerini bırakmaları; doğum yapmaları veya düşük yapmalarıdır. Kim Allah'ın koruması altına girerse, Allah ona işinde bir kolaylık sağlar.<br />
<br />
İşte bu, Allah'ın size indirdiği buyruğudur. Kim de Allah'ın koruması altına girerse, Allah onun kötülüklerini örter ve onun için ödülü büyütür.<br />
<br />
O kadınları, gücünüz ölçüsünde oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun ve onları sıkıştırmak için onlarla birbirinizin zararına olacak herhangi birşey yapmayın. Şâyet gebe iseler, yüklerini bırakıncaya kadar onlara harcama yapın/nafaka verin. Sonra sizin için emzirirlerse, onlara ücretlerini verin ve aranızda örfe uygun/ herkesçe kabul gören bir şekilde müşavere yapın. Ve eğer güçlük çekerseniz, artık ücreti babaya ait olmak üzere, başka bir kadın emzirecektir.<br />
<br />
Geniş imkânları olanlar, geniş imkânlarına göre harcasınlar/ nafaka versinler. Rızkı kısıtlı tutulan da, artık Allah'ın kendisine verdiğinden versin. Allah, hiçbir kişiye ona verdiğinden başkasıyla yükümlülük koymaz. Allah, bir güçlüğün ardından bir kolaylık sağlayacaktır.<br />
<br />
(99/65, Talâk/1-7)<br />
<br />
Kadına Yapılan Haksızlığın Kaynağı <br />
<br />
<br />
Aşağıdaki âyetlerden anlaşılacağı üzere kadınla ilgili İslâm dini dışı, akıl ve mantık dışı, bilimsel gerçekler dışı uygulamaların kaynağında ilkel töreler vardır. Cahiliye dönemindeki, sakal, sarık, çarşaf, peçe, şalvar gibi Arap töreleri, peygamberimizin vefatının hemen ardından dinleştirilerek Müslümanlara kabul ettirilmiştir. Bu törelerin dinleştirilmesinin amacı da kadının bedenini, başını örtmesi değil, beynini örtmesidir. Arap törelerini Kur’an’dan görebiliriz: <br />
<br />
<br />
<br />
Ve ortak koşanlar, kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden bilmedikleri şeylere pay ayırıyorlar. –Allah'a and olsun ki siz uydurageldiğiniz bu şeylerden kesinlikle sorgulanacaksınız.–<br />
<br />
Ve onlar, Allah'a kızlar isnat ediyorlar. –Allah, bundan arınıktır.– Kendileri için de iştahlandıkları oğlan çocukları vardır.<br />
<br />
Ve onlardan biri kız doğum haberi ile müjdelendiği zaman içi öfkeyle dolarak yüzü kapkara kesilir.<br />
<br />
Kendisine verilen haberin kötülüğü dolayısıyla toplumundan gizlenir; aşağılık ve horluğa rağmen kızı yanında mı tutsun yoksa toprağa mı gömsün! Dikkat edin, onların verdikleri hüküm/töreleri ne kötüdür!<br />
<br />
Ve beğenmediklerini Allah için ayırırlar. Ve dilleri, en güzelin kendilerine ait olduğunu, yalan yere söyler durur. Hiç şüphesiz onlar için ancak ateş vardır ve onlar, önden itileceklerdir.(Nahl: 57-59, 62:)<br />
<br />
Bu âyet gurubunda, cahiliye Araplarının, evlatları ve malları ile ilgili sapık inançları, gelenekler, cehalet ve küstahlıkta ne kadar ileri gittikleri anlatılmaktadır. O günkü Arap müşrikleri güya kendi kafalarınca taksimat yaparak bazı yiyecekleri putlara, sözde ilahlarına ayırıyorlardı. Üstün gördükleri oğlan çocuklarını kendileri sahiplenip hor gördükleri kız çocuklarını da Allah'a isnat ediyorlardı. İçlerinden birine kız çocuğu doğduğu haber verildiğinde bu habere öfkelenir, kızarmak bir yana, öfkesinden yüzü kapkara kesilirdi. Kız çocuğu oldu diye toplumdan saklanır, "bu rezillik karşısında çocuğu tutsam mı, toprağa gömsem mi" diye kendi içinde gelgitli bir savaş yaşardı.<br />
<br />
Bu âyetler insanlığın bir zamanlar ne halde olduğunu ve İslâm'ın insanlığı hangi sosyal çukurlardan çıkardığını göstermektedir.<br />
<br />
Onların bu inançları, Zuhruf: 19, Necm: 21–22’de de sergilenmiştir. <br />
<br />
<br />
Arap töresi işte böyleydi. Ama bir de ülkemizde henüz Medeni yasaların girmediği yörelerdeki töreler var. Bu töreye göre de, kadınlar mirastan, evlilikte, boşanmada söz hakkından mahrum. Okutulmaz, evlat yerine konmaz. Babaya kaç çocuğunun olduğu sorulunca oğlan çocuklarının sayısını söyler, kız çocuklarını hesaba katmaz.<br />
<br />
Kadınlar, yanlış yapınca orospu, kahpe ilan edilir, erkekler yanlış yaptığında, övgüyle, çapkınlık, zamparalık, hovardalık, kazanovalık kabul edilir. İşte bizim 21. asırdaki toplumumuz. <br />
<br />
<br />
Allah’ın Uyarısı <br />
<br />
<br />
…. İnim inim inletilenlere, diri diri toprağa gömülen kıza “Hangi günahtan dolayı öldürüldüğü/hayatı mahvedildiği?” sorulduğunda,…. (Tekvir, 8, 9)<br />
<br />
Âyetin orijinalinde geçen موؤدة - mev'ûde ,"küçükken diri diri toprağa gömülen kızcağız" demektir ki وئد - ve'dkökünden türemiştir. وئد - ve'd aslında اود - evd sözcüğü gibi, "ağır basmak, üzerine basınçla bastırmak" anlamında olup cahiliye Araplarının kız çocuklarını diri diri toprağa gömme şeklindeki insanlık dışı âdetlerine denmektedir.<br />
<br />
Arapların kimisi bunu kızları yüzünden ileride başlarına utanç verici bir olay gelebilir korkusuyla, kimisi de "melekler Allah'ın kızlarıdır" inanışına uygun olarak kızlarını meleklere katmak üzere yaparlardı. Fakat onları bu zulme iten başlıca nedenin fakirlik ve çocuğu besleyememek korkusu olduğu daha güçlü bir olasılıktır. Bu konu<a href="http://www.tebyinulkuran.com/index.php?page=enam#s55a151">En'âm sûresi'nin 151</a>; <a href="http://www.tebyinulkuran.com/index.php?page=isra#s50a31">İsrâ Sûresi'nin 31.</a> <a href="http://www.tebyinulkuran.com/index.php?page=vakia#s46a7">âyetlerinde</a> olduğu gibi başka âyetlerde de yer almaktadır.<br />
<br />
Bu âyetlerde dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta da, diri diri gömmek sûretiyle işlenen cinâyetin nedeni hakkında öldürene değil de öldürülen suçsuz kızcağıza soru yöneltilmiş olmasıdır. Hesap gününde sorunun suçsuz, koruyucusuz, mazlum kıza sorulacak olması, cinâyeti işleyen katile hiç söz hakkı verilmeyecek olması anlamına gelmektedir ki, bu ifade ile hem "Tariz" sanatı sergilenmiş, hem de bu katillere mahşerde düşecekleri durumla ilgili olarak çarpıcı bir uyarı yapılmıştır.<br />
<br />
Âyetlerde, diri diri gömmek sûretiyle işlenen cinâyetler örnek gösterilerek aslında şekli ne olursa olsun, çocukların kasten öldürülmelerinin büyük bir günah olduğu anlatılmaktadır.<br />
<br />
Bahsedilen suçun çocukların fizikî ölümlerinin yanında onların eğitim ve öğretimden uzak tutulmalarıyla oluşan sosyal ölümlerini de kapsadığı, bu tip sosyal cinâyetlerin de aynı suç kapsamında olduğu, hesabı sorulacak ilk suçun da bu suç olduğu unutulmamalıdır.<br />
<div>
<br /></div>
<div>
<a href="http://www.istekuran.com/index.php?page=islam-dininde-kadin">http://www.istekuran.com/index.php?page=islam-dininde-kadin</a></div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/10437862137581062930noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3979988320728172816.post-40554793445014246662014-03-06T05:56:00.000+02:002014-03-06T06:31:58.779+02:00TARİKAT VE TASAVVUF 2Selam millet kesinlikle izlenilmesi gereken bir ultimatom program daha.<br />
<br />
<a href="http://www.youtube.com/watch?v=Bwtb3fi2V8I&list=UUp7hPzsO6MymihB5KkVH59Q&feature=c4-overview">http://www.youtube.com/watch?v=Bwtb3fi2V8I&list=UUp7hPzsO6MymihB5KkVH59Q&feature=c4-overview</a><br />
<br />
Fötr şapka ve voltran olaylarına ayrıca bittim :D<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/10437862137581062930noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-3979988320728172816.post-32488771272065354722014-03-05T02:32:00.001+02:002014-03-06T00:48:46.587+02:00BAĞIRSAK NÖRONLARI, MİDE, BEYİN İLİŞKİSİSelam insanlar önce makaleyi paylaşayım;<br />
<br />
<br />
Gastroenteroloji alanındaki çalışmalarda 1998'de piyasaya çıkan "İkinci beyin" adlı kitabıyla yeni bir vizyon açan ABD'nin Columbia Üniversitesi'den Michael Gershon'un bağırsaklarda bulunan nöronların (sinir hücresi) işleyişi ile ilgili çalışması Fransa'da hazırlanan bir belgeselle yeniden gündeme geldi. Belgeselde bağırsaklardaki 200 milyon nöronun kedi ve köpeklerin beynindeki sinir hücreleriyle aynı sayıda olduğu ve bu nöronların da insan beyniyle ikincil bir beyin olarak iletişime geçtiğine dikkat çekildi. Gershon'un 'ikinci beyin' yakıştırması yaptığı bu kompleks yapı, kişinin sindirim ve boşaltım sisteminin kontrolünün ve işleyişin düzenlenmesinin üst beyinden yarı bağımsız şekilde yürütülmesini sağlıyor. İnsanın karın bölgesinde bulunan 100 milyar bakteri de bu nöronların baş bölgesindeki beyinle iletişiminde uyarıcı olarak işlev görüyor. Yani Gershon "Stres mideme vurdu", "Midem zil çalıyor" gibi halk arasında kullanılan deyişlerin bilimsel bir açıklaması olduğuna inanıyor. Çalışmanın ortaya koyduğu tezlerle ilgili akla gelen soru 'ikinci beynin' düşünce yapısına etki edip etmediği... Gershon bu soruya "İkincil beyin kişinin edebiyat, felsefe gibi konularda üretkenliğine katkı sağlamıyor. Ancak kişinin stres ve mutluluk gibi durumlarına dolaylı olarak etkisi bulunuyor" yanıtını veriyor. <br />
<br />
26 DENEKLİ TEST KANITLADIDean Radin ve Marilyn Schlitz isimli iki araştırmacı 26 denekle yapıkları EGG testlerinde karın bölgesindeki sinir uçlarının duygu değişimlerine etkisini kanıtladılar. Gershon aç kalmanın kişinin ruh haline etkilerini de çalışmasındaki tezlere bağlıyor. Araştırmasının sonuç raporunda, bağırsak ve mideyi yöneten 'ikinci beynin', beyinden bağımsız olarak pek çok işlevi yerine getirdiğini de belirtiyor. Bu bulgular sinir sisteminin işleyişi ve hastalık tanı ve tedavilerinde pek çok sorunun cevaplanması için yol gösterici olarak görülüyor. <br />
<br />
ALMAN ANATOMİST KEŞFETTİBağırsak bölgesindeki nöronların varlığı ilk olarak Alman anatomist Leopold Auerbach'ın çalışmasıyla 1876'da kanıtlanmıştı. Ancak Auerbach o dönem bu nöronların kendi içinde bir beyin gibi işlediğini sağlayan bir tez ortaya atmamıştı. Bununla birlikte Çin kültürünün parçası olan yoga türü Çigong'un temel hareketlerinin bağırsaklardaki nöronların uyarılmasına dayanması aslında bu işleyişin binlerce yıl önce fark edilmesinin kanıtı olarak gösteriliyor. Gershon, Maya ve diğer pek çok uygarlıkta da gastroenteroloji ile ilgili çalışmalar olduğunu söylüyor. Belgeselin dikkat çektiği bulguları yorumlayan Fransız uzmanlar "Biz bağırsakları basit refleksi olan organlar olarak düşünürdük. Ancak ikincil bir beyin olarak çalışacakları kimsenin aklına gelmezdi" diyor. <br />
<br />
<br />
Şimdi ben biraz dalayım. Bir iki haftadır fırsat buldukça bu konuya ait bilgileri derleyerek bir çoğunu okudum. Genel kanıya göre ikinci beyin gibi çalışıyor. Benim okuduklarımdan kıyaslamalarım ile fark ettiğime göre bunu söyleme nedenleri midenin kendi başına yürüttüğü işlerden dolayı. Aslına bakarsanız ikinci bir beyin yok piyasada iç içe çalışan bir sistem mevzu bahis. Bakın mesela şu çok dikkatimi çekti;<br />
<br />
'Doğulular daha sinirli çünkü...'<br />
<br />
Aysel Bozyel olayın tamamen sinir uçlarının uyarılmasıyla ilgili olduğunu söylüyor: "Yoğun acılı ve yağlı yemek mideye indiği anda beynin duyguları ölçen kısmı harekete geçer. Bu da depresyona neden olur. Bu yüzden Doğu ve Güneydoğulular daha sinirli ve gergindir. Akdenizliler kesinlikle daha mülayim çünkü sağlıklı besleniyorlar." Bozyel'in bir saptaması daha var: "Mesela Konyalılar yavaş hareket ederler çünkü çok fazla unlu gıda tüketiyorlar."<br />
<br />
Hep diyoruz ya bilgi herşeydir diye. Bu durum aslında onu anlatıyor. <br />
<br />
<br />
Olay şöyle işliyor; Kendisini hayvanlığa teslim etmiş olan insan aklını kullanmayarak öküz gibi tüketiyor neticesinde bilgi, mide ve bağırsaklar ile etkileşim içinde olan beyine gidiyor bu ona yalandan bir mutluluk veriyor. Ve sığ yaklaşıp aklını kullanmadan hareket eden insan kendisine geniş bazda büyük zararlar veriyor. Hem sosyal yaşamında bu zararlar ile karşı karşıya kalıyor hem de yalancı bir mutluluk ile kendisini uyutmuş oluyor.<br />
<br />
Peki ama bütün bunlar ne sikime yarıyor. Düşünmeyi engelliyor, sorgulamanın önüne geçiyor. Basit cevaplarla tatmin eder hale getiriyor insanı. Bütün bunlar iblise çalışıyor, iblis de zaten bunlarla birlikte çalışıyor. Sonuçta da kontrol altına alınmış yönetilebilir insan ortaya çıkıyor. <br />
<br />
<br />
<br />
Michael Gershon; ‘‘Bağırsak beyin kendi “nöronlarını” geliştiriyor. Kısa zaman önce bilim adamları<br />
<br />
bağırsaktan beyine giden sinir hatlarının, beyinden karına gidenlerden çok daha fazla olduğunu,<br />
<br />
öyle ki, bu bağlantıların %90 ının aşağıdan yukarı doğru (bağırsak beyinden-kafa beyine) gittiğini buldular. Peki bu neden böyle? Çünkü o yöndeki bağlantılar çok daha önemlidir. Bağırsaktan<br />
<br />
gelen sinyaller her yerde mevcuttur, fakat biz bunları bilinçli olarak algılayamıyoruz.<br />
<br />
Ancak bulantı, kusma veya ağrı gibi alarm işaretleri ile farkına varabiliyoruz. Ama bütün bu<br />
<br />
bilinçaltı, bağırsaklardan kafadaki beyne gönderilen sinyaller organik manalarla yüklüdür.’’<br />
<br />
şeklinde açıklamalarda bulundu<br />
<br />
<br />
Beyniniz yemeden evvel kararı vermelidir, yedikten sonra gördüğünüz gibi bağırsaklar %90 oranında etki altına alacak sizi ve siz bu iblis denen şeyinizin eğer farkında değilseniz onu bastırmanız ve 'siz' olmanız imkansız hale gelecektir. Zira onun etkisinde hareket edecek kararlar vereceksinizdir. Bu ibine beynin korku ve duygu denetiminden sorumlu amigdalası ile direkt bir mesajlaşma içinde bulunuyor. Çok sinirlendiğiniz bir anı düşünün bak harbiden diyorum nefes almayı unutursunuz (otomatik işleyen bir sistemin bile anasını sikebiliyor iblis öyle bela bir götveren bu), bu iblis ibinesi vücutta kontrolü ele geçirir ve sizin sağlam düşünmenizi engellemek adına nefes almamanızı sağlar. Yapılacak her türlü şuursuz davranışa ardına kadar kapıları açar. Kendinize geldiğiniz o anı hatırlayın şimdi ardı arkası kesilmeyen şekilde nefes alıp verirsiniz yeni yeni mantıklı düşünceler üretmeye başlarsınız. Sonuç ise pişmanlıktan başka bir bok değildir. Tebrikler iblise uydunuz.<br />
<br />
<br />
Michael gershon abimiz bu duruma bütün bunlar organik manalarla yüklüdür açıklamasını yapma gereğini neden hissetti acaba? Biri bu herifi kuran ile tanıştırsın.<br />
<br />
<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/10437862137581062930noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-3979988320728172816.post-28320287100763211992014-03-04T04:27:00.000+02:002014-03-05T19:38:29.711+02:00ŞEYTANSelam insanlar bu şeytan olayını kavramak aslında o kadar basit ki aklınız durur, yapılacak tek şey çalışmak çalışmak ve de çalışmak. Bütünlüğü görmeye başladığınız andan itibaren şahit olacaksınız her birine. Hepsini de bir kenara bırakın kendinizden gözlemleyebileceğiniz bir zımbırtı bu ya. Bu karışıkmış gibi görünen yığınla şey o kadar basit ki.<br />
<br />
Manitan: Mutfaktan, Osmaaaaaaaaaaaaaaaaannnn<br />
Sen: ............ (derinlerden ne var amg ama sesli yansıma yok henüz şu an iblis sakin)<br />
Manitan: Osmaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaannnn<br />
Sen: Ne var (kısık bir sesle ama öyle kısık ki kendin zor duyuyorsun amk)<br />
Manitan: Ya osmaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaannnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnn<br />
Sen: Ne var lan ne var amk duğum sidiklisi ne var. (iblis kudurdu)<br />
<br />
İyi de götüne koyduğum evladı kız adam gibi sesleniyor, sen göt gibi kendi duyabileceğin tonla cevap veriyorsun, utanmadan duymadı diye atarlanıyorsun.<br />
<br />
Sonra ne oluyor küslük müslük, tripleşmeler zaman kayıpları vs... Ömür ne oluyor? Akıyor kanka. Bunların bütünü senin biriktirdiğin pişmanlıkların.<br />
<br />
Ve hepsinin sebebi o ham fikir, düşünce aşamasına geçemeyen göt iblis yüzünden.<br />
<br />
Artık tam bir klasik oldu bu dünya'yı yönetenler söylemi. Eee onlar şeytani planlarını ham fikirle mi yapıyorlar. İşte tuğyan burada başlıyor, evet kardeşim o devasa zeka'da insanlar müthiş zekalarını dev bir cehaletle değerlendirmeye alıyorlar. Gerçi bunlarınkine zeka denmez para sayesinde bilgiyi bilimi yönlendirebilme denir.<br />
<br />
Ben çocuktum bisiklet pedalı çevirip tekerlekten enerji elde ederdik. Ama merak işte amk bu güzelim bilimimizi solucan götü közlemekte kullanırdık :D Benim arkadaşlar çok psikopattılar amk ya hepsi de odtü itü mezunu bir ben mal kaldım. Onlar elektrik üretirken ben yaldır yaldır bakkaldan bulvar gazetesi çalmaya çalışıyordum ee haliyle sonuç bu oluyor.<br />
<br />
Diyeceğim ortada bir teknoloji bir bilgi bir güç oluşursa bu amk dünyasında bunu solucan közlemek için kullanacak insanlar mutlaka olacaktır. Garip ama bilimin gelişmesinde büyük payı var :D<br />
<br />
Ama artık cidden eşeğin amıan suyu saldılar. Artık Allah'ın arşım dediği alanla uğraşıyorlar. Şimdi birçoğumuzun kafasını vaktiyle sikmiş bir soru vardır. Allah varsa sakat bebek neden doğuyor. Ulan bu kitaba göre Allah evreni on numara 5 yıldız yaratmış ve insan hayvani bir yiyişle yediği için bu hale gelmiş iş. Şimdiye kadarkiler hiçbir şey değil ben acayip canlılar bekliyorum önümüzdeki dönemlerde.<br />
<br />
<br />
Neyse bak bolca sigaranızı kahvenizi alın ondan sonra ağır ağır sindire sindire kavramaya bakın. Ben kaçar.<br />
<br />
<br />
Şunu da ekleyelim sindirimi kolaylaştırır.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/CZIa4cCyRc4?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
“KUR’ÂN’DA ŞEYTAN<br />
<br />
“Şeytan”, halk kültüründe, eli çatal mızraklı, kuyruklu, boynuzlu, bize görünmeyen, aldatan, kandıran, kötülük aşılayan, acâip, soyut; uzayda cismi olmayan bir yaratık olarak tanınır. Herkes şeytandan korkarken ve Allah’a sığınırken işte bu mevhum varlığı itibare alır. Ve bu varlık, her türlü kötülük ona izafe edildiğinden şamar oğlanı gibi kullanılır. Tabii böyle bir varlık olmadığından da bu kötü varlık gelip de kendisini suçlayanları, kendisine iftira atanları sorgulamaz ve onlarla yüzleşmez. Yani sözde herkese kötülük yapan bu yaratık kendine yapılan kötülüklere, sövgülere, lanetlere karşı ise duyarsızdır, kendini hiç savunmaz, intikam almaz.<br />
<br />
Öyleyse nedir bu şeytan denilen yaratık?<br />
<br />
“Şeytan” sözcüğünün Arapça olmayıp Habeşçe ve İbranice olduğu ileri sürülmüştür. Şeytan, İbranice ve Latince’de “Satan” olarak ifade edilir. Bu dillerde “Rakip, karşıt” anlamlarına geliyormuş. Şeytandan, Kitabı Mukaddes; Sayılar, 22/22′de “Rabbin meleği”,, Eyyüb kitabı 1/6, 2/7′de “şeytan”, Yuhanna, 16/11′da “bu dünyanın reisi”, Efesoslulara Mektup, 2/2′de “hava kuvvetlerinin reisi” olarak söz edilir.<br />
<br />
Arap dilinde “şeytan” sözcüğüne kök olabilecek iki tane sözcük vardır; bunlar, “ştn” ve “şyt” sözcükleridir. Biz, “şeytan” sözcüğünün Arapça olduğu kanaatini taşıyoruz. Zaten tüm lüğatlarda da “ştn” maddesinde ele alınır.<br />
<br />
“Şeytan” sözcüğü, “ştn” kökünden gelir. “Ştn” sözcüğü, “ip; derin kuyulardan kovaya bağlanılarak su çekilen, hayvanların bağlandığı ip” demektir. Bu ip uzak ve derin işlerde kullanıldığından bunun fiili olan “şatana” fiili, “baude (uzak oldu)” anlamında kullanılmıştır. “Fey’alün” kalıbındaki “şeytan” sözcüğü, “iyiden, güzelden uzak olan her şey” için kullanılır olmuştur. Nitekim başında yelesi olan çirkin bir yılan cinsine de “şeytan” adı verilmiştir. Saffat suresinde geçen “sanki şeytanların başı gibi…” ifadesindeki “şeytanlar”, sözü edilen çirkin yılanlardır.<br />
Bu sözcüğün, “yanma” özellikle de zeytin yağının ve işlem görmüş üzümün yanması” anlamındaki “şyt” kökünden geldiği de varsayılsa da birincisi asıl olandır. (Lisan; 5/114, 115)<br />
<br />
Yukarıdaki açıklamalardan sonra Kur’an ayetlerini de dikkate aldığımız zaman “şeytan”: “Hakka ve akla aykırı hareket eden, uzak olan her türlü kişi, güç ve kurumun karakteristik adı”dır. Onun için şeytan ya insandır ya da insanın içindeki düşünce yetisidir; İblis’tir. Kesinlikle başka boyuttan bir varlık değildir. Zaten başka bir boyuttan bir varlığın başımıza musallat edilip onunla mücadelemizin istenmesi Allah’ın adalet ilkesine de terstir.<br />
“Şeytan” sözcüğü, Kur’an’da 70 tekil, 18 çoğul olmak üzere 88 kez geçmektedir.<br />
<br />
Şeytanın, kimler ve neler olabileceğini, bunların özelliklerini, niteliklerini, alâmet-i fârikalarını (ayırt edilecek işaretlerini) aşağıdaki ayetlerden tespit edelim:<br />
<br />
Bakara; 168, 169:<br />
<br />
Ey insanlar! Yeryüzündeki helâl ve tayyib (temiz, hoş, yararlı) şeylerden yiyin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Şüphesiz o, sizin için apaçık bir düşmandır.<br />
O, size yalnızca kötülüğü, aşırılığı (çirkin-hayasızlığı) ve Allah üzerine bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.<br />
<br />
Bakara; 268:<br />
<br />
Şeytan, sizi fakirlikle korkutur ve size aşırılığı ( çirkin-hayasızlığı) emreder. Allah ise, size kendisinden bağışlama ve bol ihsan vâdeder. Ve Allah Vâsi’dir (ilmi ve rahmeti sonsuz geniş olandır), en iyi bilendir.”<br />
<br />
Furkan; 27- 29<br />
<br />
27-29 – Ve o gün, o zalim kimse ellerini ısırarak, “Eyvah, keşke elçi ile beraber bir yol tutsaydım! Eyvah, keşke falancayı izdaş edinmeseydim. Hiç şüphesiz bana geldikten sonra, beni Zikir’den o saptırdı. Ve şeytan insan için bir rezil edenmiş!” der.<br />
<br />
Nisa; 117-120:<br />
<br />
117 – Onlar, Allah’ın astlarından, yalnızca dişilere yakarırlar. Ve onlar ancak inatçı şeytana yakarırlar.<br />
118-119 – Allah ona (şeytana) lanet etti. Ve o, “Elbette senin kullarından belirli bir pay alacağım, onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara sokacağım, ve onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredeceğim de Allah’ın yaratışını bozacaklar” dedi. Ve her kim Allah’ın astından şeytanı veli edinirse, şüphesiz o, apaçık bir ziyan ile ziyana uğrar.<br />
120 – O (Şeytan) onlara vaad eder ve onları kuruntulandırır. Oysa şeytan onlara aldatmadan başka bir şey vaadetmez.<br />
<br />
Nisa; 60:<br />
<br />
İnkar etmekle emrolundukları tâğutu aralarında hakem yapmak isteyerek kendilerinin, sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını ileri süren şu kişileri görmedin mi Şeytan da onları uzak (geri dönülmez) bir sapıklıkla sapıttırmak istiyor.<br />
<br />
Enam; 43<br />
<br />
43- Onlara, zorlu azabımız geldiği zaman yalvarmaları gerekmez miydi? Ama onların kalpleri katılaştı ve şeytan onlara yapmakta olduklarını çekici gösterdi (süsledi).<br />
<br />
Enam; 112, 113:<br />
<br />
Ve işte öyle. Biz her peygamber için cinn ve ins şeytanlarını düşman kıldık. Ki dünya malına aldanmaktan bunların bazısı bazısına sözün süslüsünü vahyeder (gizlice telkinde bulunur, fısıldar) . -Ve şayet Rabbin dileseydi onu yapmazlardı. Öyleyse onları bırak uydurdukları şeyleri de.-<br />
Âhirete inanmayan kimselerin kalplerine ona kansın, ondan memnun olsunlar ve de yapmakta olduklarını yapsınlar diye de.”<br />
<br />
Hacc; 52:<br />
<br />
52- Biz senden önce hiçbir elçi ve hiçbir peygamber göndermedik ki o bir şey arzuladığı zaman, şeytan onun arzusuna bir şeyler atmış olmasın. Bunun üzerine Allah şeytanın attığı şeyleri şüpheyi giderir. Sonra da Allah, ayetlerini tahkim eder (güçlendirir). Ve Allah Alîm`dir (en iyi bilen), Hakîmdir (yasalar koyan).<br />
<br />
Nur; 21:<br />
<br />
Ey iman etmiş kişiler! Şeytanın adımlarını izlemeyin. Ve kim şeytanın adımlarını izlerse, hiç şüphesiz o, fahşayı (çirkin utanmazlıkları) ve kötülüğü emreder. Ve eğer ki üzerinizde Allah’ın fazlı ve rahmeti olmasaydı, sizden hiç biri ebedi olarak temize çıkamazdı. Ama Allah, dilediği kimseyi temize çıkarır. Allah, en iyi işitendir, en iyi bilendir.<br />
<br />
Enfal; 48: O zaman şeytan onlara amellerini çekici göstermiş ve onlara: “Bu<br />
gün sizi insanlardan bozguna uğratacak kimse yoktur ve ben de sizin<br />
yardımcınızım” demişti. Ne zaman ki, iki topluluk birbirini görür oldu o,<br />
iki topuğu üstünde geri döndü ve: “Şüphesiz ben sizden uzağım. Çünkü<br />
ben sizin görmediğinizi görmekteyim, ben Allah’tan da korkmaktayım”<br />
dedi. Allah sonuçlandırması pek şiddetli olandır.”<br />
<br />
Haşr; 16:<br />
<br />
(Onların durumu), Tıpkı, hani, insana “küfret” deyip, de o küfür edince inkara sapınca da “Kesinlikle ben senden uzağım; Şüphesiz ben, âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.” diyen şeytanın durumu gibidir.<br />
<br />
Mücadele; 19:<br />
<br />
19 – Şeytan onları istilâ etmişti de onlara Allah’ı anmayı terkettirmişti. Onlar, şeytanın hizbidir (gurubudur). İyi bilin ki şeytanın hizbi kesinlikle kaybedenlerdir.<br />
<br />
İsra; 27:<br />
<br />
27: Şüphesiz saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür.<br />
<br />
İbrahim; 22:<br />
<br />
22 – Ve iş bitince şeytan onlara, “Şüphesiz ki Allah size gerçek va’dı vaad etti, ben de size vaad ettim, hemen de caydım. Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ancak ben sizi çağırdım, siz de icabet ettiniz. O nedenle beni kınamayın, kendi kendinizi kınayın! Ben sizi kurtaramam, siz de benim kurtarıcım değilsiniz! Ben, önceden beni Allah’a ortak koşmanızı da kabul etmemiştim.” dedi. Kesinlikle zalimler için acı bir azab vardır!<br />
<br />
Maide; 90, 91:<br />
<br />
Ey iman etmiş kişiler! Hamır (İçki, uyuşturucu), kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytan işlerinden pisliklerdir. Öyleyse bunlardan kaçının; umulur ki, kurtuluşa erersiniz.<br />
Gerçekten şeytan, içki ve kumarda sizin aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi, Allah’ın zikrinden ve salattan (namazdan ve sosyal destekten) alıkoymak ister. Öyleyse sona erdirmişler (vazgeçmişler) misiniz?<br />
<br />
Ayetlerde görülüyor ki, ŞEYTAN:<br />
<br />
- Haramın yenmesini, haksız kazanç elde edilmesini emreden ve öneren,<br />
- Kötülük, hayasızlık ve Allah’a karşı bilmediğimiz şeyleri söylememizi emreden,<br />
- Bizi fakirlikle korkutan,<br />
- Bizi kuruntulara düşüren,<br />
- Allah’ın yarattıklarını değiştirmeyi emreden,<br />
- Bizleri kandırmak için bizlere yaldızlı sözler fısıldayan,<br />
- Bize vesvese verip, kışkırtıp kafa bulandıran,<br />
- Yaptığımız amellerimizle bizi şımartan,<br />
- Bizi azdıran,<br />
- İçki/uyuşturucu ve kumarla, aramıza düşmanlık ve kin sokmak isteyen,<br />
- Allah’ı anmaktan ve namazdan, sosyal destekten bizi geri durdurmak isteyen,<br />
KİŞİLER ve GÜÇLERDİR.<br />
<br />
Kur’an’da “şeytan” ifadesi, ins şeytan (bilinen tanınan görünen şeytan; insan şeytan) ve cinn şeytan (gizli kapalı şeytan; İblis ve ajan kimseler) olmak üzere ikiye ayrılır.<br />
<br />
Enam; 112:<br />
<br />
Ve işte öyle. Biz her peygamber için cinn ve ins şeytanlarını düşman kıldık. Ki dünya malına aldanmaktan bunların bazısı bazısına sözün süslüsünü vahyeder (gizlice telkinde bulunur, fısıldar)…….<br />
<br />
Nass suresi:<br />
<br />
1-6: “Cinn ve insten, insanların akıllarında, sinsice kötülük fısıldayan hannasın kötü fısıltılarının şerrinden, insanların ilâhına, insanların hükümdarına ve insanların Rabbine sığınırım” de!<br />
<br />
Kur’an’da insanlar için kullanılmış olan “şeytan” ve “şeytanlar” sözcükleri:<br />
<br />
Furkan; 27- 29:<br />
<br />
27-29 – Ve o gün, o zalim kimse ellerini ısırarak, “Eyvah, keşke elçi ile beraber bir yol tutsaydım! Eyvah, keşke falancayı izdaş edinmeseydim. Hiç şüphesiz bana geldikten sonra, beni Zikir’den o saptırdı. Ve şeytan insan için bir rezil edenmiş!” der.<br />
<br />
Enfal; 48: O zaman şeytan onlara amellerini çekici göstermiş ve onlara: “Bu<br />
gün sizi insanlardan bozguna uğratacak kimse yoktur ve ben de sizin<br />
yardımcınızım” demişti. Ne zaman ki, iki topluluk birbirini görür oldu o,<br />
iki topuğu üstünde geri döndü ve: “Şüphesiz ben sizden uzağım. Çünkü<br />
ben sizin görmediğinizi görmekteyim, ben Allah’tan da korkmaktayım”<br />
dedi. Allah sonuçlandırması pek şiddetli olandır.”<br />
<br />
Bu ayette geçen “şeytan” kelimesi, o gün Mekke’lileri kışkırtan Beni kenâne kabilesi, Müdlic oğullarından Sürâka b. Mâlikb. Cu’şum için kullanılmıştır. Tarih kitaplarından ve siyer kitaplarından tetkik edilebilir. Bedir savaşı ayrıntılarıyla göz önüne alınmalıdır. Biz burada ayette işaret edilen en hassas noktayı size sunuyoruz. Ki Şeytan herifin de dikkatini çeken o özellik idi. O özellik, Peygamber efendimizin askerlerinin, “Ya Muhammed! Cennet ile bizim aramızda hakikaten sadece ölüm mü var?” deyip savaşa girmeleri ve rüzgar ve yağmurun sürpriz olarak ortaya çıkıp dengeleri bozması, babanın oğlunu, oğulun babasını ve kardeşin kardeşi öldürmeye azmetmesiydi”<br />
Eski tefsirciler bu ayette geçen Şeytan kelimesinin Süraka olduğunu ama hakiki Süraka olmayıp Süraka kılığına girmiş şeytan olduğunu yazarlar. Bu Sürakanın kendisidir demezler. Çünkü o gün yüzlerce Mekke’li, Süraka ile el ele tutuştuğunu bildirirler. Peki neden Süraka demezler de Süraka suretine girmiş Şeytan derler? Ortaya atılan gerekçe ve delilleri şudur: Rivayete göre bozguna uğrayan Mekkeliler bedirden dönüşün yenilgilerinin nedenini Süraka’ya bağlamışlardır; korkup kaçtığını, Mekkelilerin moralini bozduğunu ileri sürmüşlerdir. Bunu duyan Süraka da : Kendisinin bırakın hezimete neden olduğunu, savaşa gitmediği gibi Mekkelilerin savaşa gittiğinden haberinin bile olmadığını söylemiştir. Olay işte bu. Süraka Bedir’e gitmediyse Bedir’deki Süraka kimdi, neydi? O, Süraka kılığındaki şeytandı! Bu olay ve kişi Haşr suresinde de konu edilir ve Haşr suresinin 16. ayetinde bu kişiye yine “şeytan” yaftası vurulur.<br />
Bu rivayetin inandırıcılığı söz konusu olamaz. O günün Mekke’sini bir düşünün. 300-400 hane yerleşik halk. Hepsi savaşa hazırlanır. Mehter takımı gibi cenk havası çalan gruplar, özellikle de şair kadınlar herkesi tahrik eder, ya da motive eder. Ama bu olayların tümünden askeri otorite sayılan, kumandan Süraka’nın haberi bile olmaz.<br />
<br />
Kısacası söylentiler bir yana bu ayette söz edilen “şeytan”, Süraka’dır.<br />
<br />
Bakara; 14:<br />
<br />
14- Ve inananlara rastladıkları vakit “inandık” dediler. Şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise, “biz kesin olarak sizinleyiz ve onlarla yalnızca alay ediyoruz” dediler.<br />
<br />
Bu ayette de söz konusu edilen şeytanlar, ikiyüzlüleri o duruma düşüren akıl hocalarıdır. Mücerred (soyut), halk kültüründeki şeytanlar değildir.<br />
<br />
Al-i Imran; 175:<br />
<br />
“Âl-i Imran; 175: Şüphesiz ki o şeytan kendi yakınlarını korkutur. Onlardan korkmayın, eğer mümin iseniz Benden korkun.<br />
<br />
Burada konu edilen şeytan da klasik eserlerde yer aldığına göre Nuaym ibn Mes’ud adında bir kafirdir. Klasik kaynaklarda bunun Rasülühha’ı ziyarete gelen Ebu Süfyan’ı caydırmak isteyen gurup olduğuna dair nakiller olsa da ayette “şeytan” tekil olarak geçtiğinden söz konusu gurubun olması mümkün değildir.<br />
<br />
Bakara;102:<br />
<br />
Ve onlar (Yahudiler) Süleyman mülküne dair şeytanların okuyup durdukları şeylere uydular. Halbuki Süleyman kâfir değildi. Ama o şeytanlar kâfir idiler; insanlara sihri ve Babil’de iki meleğe/ iki krala; Harut ve Marut’a indirileni öğretiyorlardı. Halbuki o ikisi (Harut ve Marut), “Biz fitneyiz, sakın kâfir olma!” demedikçe hiç kimseye hiçbir şey öğretmezlerdi. İnsanlar o ikisinden erkekle eşinin arasını açtıkları şeyleri öğreniyorlardı. -Ne var ki, onlar onunla Allah’ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler- Onlar kendilerine zarar vereni, yarar vermeyeni öğreniyorlardı. Ant olsun ki, onu satın alanın ahirette hiçbir nasibi olmayacağını da kesinlikle biliyorlardı. Ve öz benliklerini sattıkları şey ne çirkin bir şeydi! Keşke bilmiş olsalardı.<br />
<br />
Bu ayette de geçen Süleyman ile ilgili şeytanlar, halk kültüründeki şeytan olmayıp Süleyman’ın emri altında zoraki çalışan yabancı işçilerdir. Ki bunlar Süleyman’ın sultasından kurtulabilmek için her türlü çabayı harcıyorlardı ve her yolu deniyorlardı. İşte bu yollarından bir tanesi de Süleyman’ın kafir olduğunu yaymaktı. Olay ehli kitabın elinde bulunan muharref Tevrat (Ahdi Atik) ta 1. Krallar X1. 7. de açıklanmaktadır. Bu ayette işte buna işaret edilip işin aslı insanlığa dolayısıyla da ehlikitaba bildirilmektedir.<br />
<br />
Süleyman peygambere tuzak kuran, iftira edenlerin “şeytan” diye adlandırılmaları Enbiya; 82 ve Sad; 38′de de yer alır.<br />
<br />
Enam; 112, 113:<br />
<br />
Ve işte öyle. Biz her peygamber için cinn ve ins şeytanlarını düşman kıldık. Ki dünya malına aldanmaktan bunların bazısı bazısına sözün süslüsünü vahyeder (gizlice telkinde bulunu, fısıldar). -Ve şayet Rabbin dileseydi onu yapmazlardı. Öyleyse onları bırak uydurdukları şeyleri de.-<br />
Âhirete inanmayan kimselerin kalplerine ona kansın, ondan memnun olsunlar ve de yapmakta olduklarını yapsınlar diye de.”<br />
<br />
Bu ayette konu edilen “şeytanlar” yine Rasülüllah’ın karşıtı olan Mekkelilerdir.<br />
<br />
Şeytanların gücü yoktur<br />
<br />
Kur’an’da şeytanın yaptırım gücü olmadığı, onların sadece vesvese, iğva; teşvik, kışkırtma telkin ettikleri, zorlamadıkları ve zorlayamadıkları açık açık vurgulanır. Buna dünya ve ahıretten örnekler verilir.<br />
Şeytanlar ancak, ham, cahil olgunlaşmamış kişileri etkilerdir.<br />
<br />
Sad; 82, 83:<br />
<br />
82- (İblis): “Öyle ise izzet ve şerefine yemin ederim ki, ben onların hepsini mutlaka azdıracağım,<br />
83- ancak içlerinden arıtılmış kulların müstesna” dedi.<br />
<br />
Nahl; 98, 100 :<br />
<br />
98- Öyleyse Kur’an okuduğun zaman Racim şeytandan (İblis’ten) Allah’a sığın.<br />
“99 – Şüphesiz ki iman edip de Rablerine tevekkül edenler üzerinde o şeytanın hiçbir gücü yoktur.<br />
<br />
100 – Onun gücü, ancak onu Veli (yakın yardımcı ve kılavuz) edinenler ve Allah’a ortak koşanlar üzerinedir.<br />
<br />
İbrahim; 22:<br />
<br />
22 – Ve iş bitince şeytan onlara, “Şüphesiz ki Allah size gerçek va’dı vaad etti, ben de size vaad ettim, hemen de caydım. Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ancak ben sizi çağırdım, siz de icabet ettiniz. O nedenle beni kınamayın, kendi kendinizi kınayın! Ben sizi kurtaramam, siz de benim kurtarıcım değilsiniz! Ben, önceden beni Allah’a ortak koşmanızı da kabul etmemiştim.” dedi. Kesinlikle zalimler için acı bir azab vardır!<br />
<br />
Nisa; 76:<br />
<br />
İman etmiş kimseler Allah yolunda savaşırlar. Küfür etmiş kişiler de tâğut yolunda savaşırlar. O halde siz şeytanın velileri ile savaşın. Hiç kuşkusuz şeytanın tuzağı çok zayıftır.<br />
<br />
Şeytan-ı Raciym<br />
<br />
Lanetlenmiş, kovulmuş şeytan:İblis<br />
<br />
Bir çok kişiler Şeytan ile Şeytan-ı Racim’i birbirine karıştırmaktadır. Şeytan-ı Racim, İblis’tir. Konuyu daha evvel Tekvir suresinde detaylı açıklamıştık. Ve yine Sad suresinde de açıkladık. Ayrıca A’raf suresinde de açıklanacaktır. Kısacası Şeytan-ı Racim bizim zihinsel faaliyetlerimizden “Düşünme yetisi”dir. Şeytan ise bir kötülük karakter ve sembolüdür. İblis’te de Şeytanî karakterler mevcut olduğundan bir çok ayette “şeytan” diye nitelenmiştir. Bu ayetlerle ilgili geniş açıklama İblis konusunda verilmiştir. İblis Kehf; 50′de beyan edildiği üzere şeytanın cinn gurubundandır.<br />
<br />
“Şeytan” sözcüğüyle Kur’an’da İblis’in kastedildiğine birkaç örnek:<br />
<br />
İsra; 64 :<br />
<br />
64 – “Onlardan gücünü yetirdiklerini sesinle sars. Atlıların ve yayalarınla onların üzerine yaygara kopar! Mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol! Ve onlara vaadlerde bulun.” Ve şeytan onlara aldatmadan başka bir şey vaad etmez.<br />
<br />
A’raf; 27:<br />
<br />
27- Ey âdemoğulları! Şeytan, ana-babanızı, kendi çirkinliklerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sakın sizi de bir fitneye düşürmesin! Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz, şeytanları, inanmayanlara veliler (yol gösteren, yardım eden ve koruyan yakınlar) yaptık.<br />
<br />
Yusuf; 42:<br />
<br />
Ve o (Yusuf) o iki kişiden, kurtulacağını düşündüğüne: “Rabbinin (efendi, hükümdar edindiğin kişinin) yanında beni an” dedi. Sonra şeytan ona, hatırlatmayı terk ettirdi. Böylece o (Yusuf) yıllarca zindanda kaldı.<br />
<br />
Ayette Yusuf’tan bahsetmeyi o adama terk ettiren şeytan, o kişinin kötü düşüncesidir. Yusuf’un saraya gelmesini kıskanmış, istememiş olmalıdır. Yine Yusuf; 100′de konu edilen; Yusuf ile kardeşlerinin arasını bozan şeytan da İblis’tir; kardeşlerinin içindeki kötü düşüncelerdir.<br />
<br />
Kehf; 63 :<br />
<br />
(Genç adam) Dedi ki: “Bak sen şu işe, hani kayaya sığınmıştık ya, işte o sırada ben kesinlikle hûtu terk ettim. Onu anmamı bana sadece şeytan terk ettirdi. O (hut) denizin içinde acaip bir biçimde yolunu tuttu.<br />
<br />
Burada hûtu terk ettiğini söylettirmeyen şeytan, bu gencin kötü düşüncesidir, yani İblis’idir.<br />
Görülüyor ki İnsanların kendi arzuları ile yaptıkları kötülükleri şeytanın üzerine atmaları çok eskilere dayanmaktadır. İnsanlar kendilerinin şeytana uyduklarını, kendilerine o kötülükleri şeytanın yaptırdığını ileri sürerler. Halbuki onu yaptıran kendilerinin kontrolsüz ham düşünceleridir.<br />
<br />
Eyyüb’e zarar veren şeytan<br />
<br />
Sad; 41:<br />
<br />
41- Kulumuz Eyyüb’ü de hatırla! Bir zaman o, Rabbine seslenmişti: “Meşakkat ve acı ile bana şeytan dokundu (şeytan bana acı ve meşakkat dokundurdu).”<br />
<br />
Burada Eyyüb’ün şikayet ettiğ şeytan birinci planda kendindeki İblistir. Eyyüb’ü aldatan ve zararına neden olan şeytan, Eyyüb’ün bir arkadaşı, iş ortağı da olabilir.<br />
<br />
Hıcr; 16-18 ve Saffat; 6-10. ayetlerde konu edilen şeytanlar da İblis’tir. Bu konuya dair “Kulak Hırsızlığı Yapan şeytanlar” adlı makalemizin okunmasını öneriyoruz. Ayrıca bu konuya dair detay ilgili ayetlerde verilecektir.<br />
<br />
Kimler şeytanın arkadaşlarıdır<br />
<br />
Mücadele; 19:<br />
<br />
19 – Şeytan onları istilâ etmişti de onlara Allah’ı anmayı terkettirmişti. Onlar, şeytanın hizbidir (gurubudur). İyi bilin ki şeytanın hizbi kesinlikle kaybedenlerdir.<br />
<br />
Nisa; 38:<br />
<br />
Nisa; 38: Ve Allah’a ve ahiret gününe inanmadıkları halde mallarını insanlara gösteriş yapmak için harcayan kimseleri (Allah sevmez). Şeytan kim için arkadaş olursa, o ne kötü arkadaştır!<br />
<br />
Fussılet; 25:<br />
<br />
Ve Biz onlara birtakım karinler (yakın arkadaşlar) musallat ettik de onlar kendilerine önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini güzel gösterdiler. Kendilerinden önce gelip, geçmiş olan cin ve insan toplulukları (herkes) hakkındaki, Söz onlar için de hak oldu. Doğrusu onların hepsi de kendilerine yazık etmiş olanlardır.<br />
<br />
Zuhruf; 36-38:<br />
<br />
36 – Ve her kim Rahman’ın zikrinden yüz çevirirse biz ona bir şeytan musallat ederiz. Artık o onun için karindir (yaştaş, yakın arkadaştır);<br />
<br />
37 – Ve şüphesiz ki onlar, onları yoldan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.<br />
<br />
38 – Nihayet Bize gelince: “Keşke seninle benim aramda doğu ile batı arasındaki kadar bir uzaklık olsaydı.” der. -Öyleyse bu ne kötü bir karindir (yaştaş, yakın arkadaştır). -<br />
<br />
Kur’an’da şeytan iyiden iyiye tanıtılıp onun bize verebileceği zararlar bildirilmiştir. Rabbimiz öyle birilerinin arkasına düşmememizi ve ona kul olmamamızı emretmiştir. Bunların bazıları:<br />
<br />
Enam; 121:<br />
<br />
Ve üzerine Allah’ın adı anılmayan şeylerden yemeyin. Ve şüphesiz o fısktır (tam bir yoldan çıkıştır). Ve şüphesiz şeytanlar kendi velilerine sizinle mücadele etmeleri için vahyederler (gizlice telkinde bulunurlar). Ve eğer onlara boyun eğerseniz şühesiz siz müşrikler oldunuz demektir.<br />
<br />
Meryem; 44, 45:<br />
<br />
42-45 -Bir zaman o, babasına, “Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir faydası olmayan şeylere niçin ibadet ediyorsun? Babacığım! Şüphesiz sana gelmeyen bir ilim bana geldi. O halde bana uy da, sana dosdoğru bir yolu göstereyim. Babacığım! Şeytana kulluk etme. Şüphesiz şeytan Rahmân’a âsî oldu. Babacığım! Şüphesiz ben, sana Rahman’dan bir azap dokunur da şeytan için bir veliy (yardımcı) olursun diye korkuyorum” demişti.<br />
<br />
Yasin; 60-63:<br />
<br />
60-62- Ben, “Ey Âdemoğulları! Şeytana kulluk etmeyin, kesinlikle o size apaçık bir düşmandır ve Bana kulluk edin, işte bu dosdoğru yoldur ve ant olsun ki o (şeytan) sizden bir çok nesilleri saptırdı diye size ahd vermedim mi?” Hala aklını kullananlar değil miydiniz!<br />
63 – İşte bu, sizin va’d olunmuş olduğunuz cehennemdir.<br />
<br />
A’raf; 27:<br />
<br />
27- Ey âdemoğulları! Şeytan, ana-babanızı, kendi çirkinliklerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sakın sizi de bir fitneye düşürmesin! Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz, şeytanları, inanmayanlara veliler (yol gösteren, yardım eden ve koruyan yakınlar) yaptık.<br />
<br />
En’am; 142:<br />
<br />
142 – ….. Ve hayvanlardan da yük taşıyan, yününden döşek yapılan (yaratandır). Allah`ın sizi rızıklandırdığı şeylerden yiyin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Şüphesiz o, sizin için apaçık bir düşmandır.<br />
<br />
Zuhruf; 62:<br />
<br />
62 – Ve sakın şeytan sizi doğru yoldan alıkoymasın. Şüphesiz o sizin için apaçık bir düşmandır.<br />
<br />
Fatır; ayet 6:<br />
<br />
6 – Şüphesiz o şeytan sizin için düşmandır. Onun için siz de onu düşman edinin. Şüphesiz o (Şeytan)kendi taraftarlarını alevli ateşin ashabından olmaları için çağırır.<br />
<br />
Nisa; 38: Ve Allah’a ve ahiret gününe inanmadıkları halde mallarını insanlara gösteriş yapmak için harcayan kimseleri (Allah sevmez). Şeytan kim için arkadaş olursa, o ne kötü arkadaştır!<br />
<br />
Bakara; 208:<br />
<br />
Ey iman etmiş kişiler! Hepiniz toptan silme (İslâm’a, barışa, güvenliğe) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Şüphesiz o, sizin için apaçık bir düşmandır.<br />
<br />
Nur; 21:<br />
<br />
Ey iman etmiş kişiler! Şeytanın adımlarını izlemeyin. Ve kim şeytanın adımlarını izlerse, hiç şüphesiz o, fahşayı (çirkin utanmazlıkları) ve kötülüğü emreder. Ve eğer ki üzerinizde Allah’ın fazlı ve rahmeti olmasaydı, sizden hiç biri ebedi olarak temize çıkamazdı. Ama Allah, dilediği kimseyi temize çıkarır. Allah, en iyi işitendir, en iyi bilendir.<br />
<br />
Şeytana karşı önlem:<br />
<br />
A’raf; 200:<br />
<br />
Eğer sana şeytandan bir vesvese gelirse de hemen Allah’a sığın. Muhakkak ki O, en iyi işiten, en iyi bilendir.<br />
<br />
Müminun; 96-98: Sen, kötülüğü en güzel bir tutumla sav, Biz onların yakıştırmakta oldukları şeylerin çok iyi biliriz.<br />
Ve de ki: Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım!<br />
Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.<br />
<br />
Fussılet; 34-36: Hem iyilik de bir değildir, kötülük de. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. O zaman seninle kendi arasında bir düşmanlık olan kişinin, sanki samimî bir dost gibi olduğunu görürsün.<br />
Bu olgunluğa ancak sabredenler kavuşturulur, buna ancak hayırdan büyük bir pay sahibi olan kavuşturulur.<br />
Ve eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa hemen Allah’a sığın. Şüphesiz ki O, en iyi duyan ve en çok bilendir.<br />
<br />
Nahl; 98-100: Öyleyse Kur’an okuduğun zaman, kovulmuş şeytandan Allah’a sığın.<br />
Gerçek şu ki, iman edenler ve Rabblerine tevekkül edenler üzerinde onun hiçbir zorlayıcı gücü yoktur.<br />
Onun zorlayıcı gücü ancak onu dost edinenlere, onunla Allah’a ortak koşanlar üzerindedir.<br />
<br />
Bu ayetlerde konu edilen şeytan “İblis” olup, bundan herkesin Allah’a sığınması istenmiştir.<br />
<br />
Şeytandan Allah’a sığınmak:<br />
<br />
Şeytandan Allah’a sığınmak; “Euzu billahi mineşşeytanirracim (Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım / Allah’ım şeytandan sana sığınırım, beni ondan koru)” demek değildir.<br />
<br />
Şeytandan Allah’a sığınmak:<br />
<br />
- Şeytan tipler ve güçler tarafından dayatılan düşünce ve amelleri, hemen, Allah’ın bizlere gönderdiği Kur’an terazisinde tartmaktır.<br />
- Şeytanın aklımıza, fikrimize zerk ettiği zehirleri, Allah’ın Kur’an’da bize ikram ettiği panzehirle tedavi etmektir.<br />
- Doğruyu Allah’tan öğrenip, şeytanın bizi saptırmasına engel olmaktır.<br />
- Fırtınaya tutulan geminin hemen limana sığındığı gibi, hemen Kur’an’a sarılıp problemleri Kur’an ile çözmektir. (Anlamadan Kur’an okumak bu problemleri çözmez!)<br />
Günümüzde, bu konuya örnek olabilecek şeytanî vesveseler insanların hayatlarına o kadar çok yönden sokulmak istenmektedir ki, bunlardan bir tanesini somutlaştırarak burada sunmak boynumuzun borcudur:<br />
Yüzyıllardır Müslümanlara birileri tarafından telkinde bulunulmakta ve şunlar söylenmektedir: “Şu kandil gecesinde şu kadar rekât namaz kılar, şu kadar sayıda tespih çekersen, bütün günahların affolur ve cennete gidersin!” Bu teklif, ilk bakışta insanların hoşuna gitmekte, daha doğrusu işine gelmektedir. Çünkü insanın dünyaya gelişinden itibaren onun “karin”i olarak faaliyet gösteren şeytan (İblis), bu teklif ile hemen harekete geçip bir ham düşünce üretmekte ve bu söylenen kolay davranışları yaparak cenneti ucuza kapatma fikrini insana “süslü” göstermektedir. Yani, yapılan teklif (telkin) ile insan, hem Allah’ın bildirdiği dışında bir yolla cennet vadeden şeytanların, hem de bu yolu kendinse süslü gösteren beynindeki İblis’in vesveseleri ile karşı karşıya kalmaktadır. İşte, Rabbimizin kendisine sığınılmasını istediği şeytan vesvesesi, buna benzer kuruntulardan oluşmaktadır. Ancak, bu sığınma, ayetteki ifadelerden anlaşıldığına göre lâfla olmamaktadır. Zira ayette “Allah’a sığınırım de!” veya “Allah’a sığınmak istiyorum de!” değil, “Allah’a sığın!” denmektedir.<br />
O hâlde yapılacak iş, yukarıda da söylediğimiz gibi, insanın kendisini sadece Allah’ın sözlerine teslim etmesidir. Nitekim yukarıda verdiğimiz örnek için insan “Cennetin bedeli nedir Ya Rabbi!” diye Allah’a sığınmak isterse, Allah’ın cevabını Kur’an’da bulacak ve bu bedelin “mütteki olmak, ebrardan olmak, malını ve canını Allah’a satmak” olduğunu öğrenerek, hem o teklifi yapan yalancı şeytanların, hem de beynindeki İblis’in vesvesesinden kendini kurtarabilecektir.<br />
Sonuç olarak insan, aklını çalıştırmalı ve bu tarz yalanlarla sürekli vesvese veren şeytanlardan korunmak için Allah’a, yani O’nun kitabına sığınmalıdır ki, Âdem ve eşi gibi hataya düşmesin.<br />
<br />
Şeytanın çarpması:<br />
<br />
Enam; 71:<br />
<br />
De ki: “Allah’ın astlarından bize ne yarar sağlamayan ve zarar vermeyen şeylere mi yakaralım? Ve Allah bizi doğru yola ilettikten sonra, kendisinin “bize gel” diye doğruya ve güzele çağıran arkadaşları varken şeytanların kendisini ayartıp yeryüzünde şaşkın dolaşır hale getirdiği kimseler gibi gerisin geri mi döndürelim? De ki: “Şüphesiz Allah’ın doğru yolu, gerçek doğru yolun ta kendisidir. Ve biz âlemlerin rabbine teslim olmakla emrolunduk.”<br />
<br />
Meryem; 83:<br />
<br />
83 – Görmedin mi? Şüphesiz Biz şeytanları o kâfirler üzerine gönderdik. Onları kışkırttıkça kışkırtıyorlar.<br />
<br />
Bakara; 275:<br />
<br />
O, ribayı yiyen kişiler, şeytanın bir dokunuşuyla çarptığı kişinin kalkışından başka türlü kalkamazlar. Bu, şüphesiz onların, “Alış-veriş, riba gibidir” demeleriyledir. Oysa ki Allah, alış-verişi helal, ribayı haram kılmıştır. Kendisine rabbinden bir öğüt gelip de yaptığından vazgeçenin geçmişi kendisine, işi Allah’adır. Ve kim ki yeniden dönerse, işte o dönenler ateşin dostlarıdır. Onlar orada sürekli kalacaklardır.<br />
<br />
Ayetin orijinalindeki ‘kellezî yetehabbetühüşşeytanü minel messi’ ifadesi aslında ‘şeytanın dokunuşyla düşürdüğü, aklını azalttığı, normal durumunu bozduğu kimse gibi’ demektir. Ama bunu tefsirciler kısaca ‘şeytanın çarptığı kimse’ olarak meallendirip geçmişlerdir. Halbuki orijinal anlamı açılırsa daha iyi olur ve iyi anlaşılır. İnsanlar düşünür; nedir bu şeytanın aklı azaltması, düşürmesi, normal durumu bozması?<br />
Halk dilinde şeytan çarpması diye kişinin, ağzının yüzünün eğilmesine derler. Yani yüz felci olana şeytan çarpmış derler. Halbuki Kur’ân’da bahsedilen şeytan çarpmasıyla halk anlayışındaki şeytan çarpmasının bir alakası yoktur. Şeytan sözcüğü yanlış anlaşıldığından şeytan çarpması da doğal olarak yanlış anlaşılmıştır.<br />
<br />
Öyleyse nedir bu şeytan çarpması? Yukarıda şeytanî karakterleri bir hatırlayınız. Ve bu karakterleri taşıyan şeytanların/insanların bu olumsuzlukları bir kişiye telkin edip kontrol altına aldığını düşünün. İşte o kişiyi şeytan çarpmış olur. Yani şeytan o kişiyi kontrolü altına almış olur. O kişi o zaman:<br />
<br />
- Allah’a karşı gelir,<br />
- Hayasızdır, edepsizdir, kötüleşmiştir<br />
- Haksız kazanç peşinde koşar,<br />
- Bilmediği şeyleri konuşur,<br />
- Fakirlikten, fakir düşmekten korkar,<br />
- Savurgandır,<br />
- Kuruntuludur, şımarıktır, kışkırtılmıştır,<br />
- Aldanmıştır,<br />
- Azmıştır, çevresiyle arası bozulmuştur,<br />
- Dönektir,<br />
- Bilgilenmeye, aydınlanmaya kapalıdır.<br />
<br />
İşte normal olması lazım gelen bir kişi bu hale şeytan tarafından getirilmiştir. Bu duruma onu şeytan çarpmış, Onu şeytan oyununa getirmiş, aklını azaltmış, düşürmüş diyoruz.<br />
Geçimini faiz yiyerek (tefecilik yaparak) kazanan kimseler işte bu şeytanın kontrolüne girerek anormal duruma düşmüş kimseler gibi varlıklarını sürdürürler. Öyle ayakta dururlar. Bu kişiler 279. ayetteki ifadesiyle de Allah ve Rasülü’ne savaş açmış tiplerdir. Tüm pasajı (261-281. ayetler) bir bütünlük içerisinde okuyup anlarsanız konuyu iyi anlamış olursunuz. Konu muhtaçlara karşılıksız yardım; sadaka, infak ve muhtaçları sömürü; riba tezat ilişkisi metoduyla açıklanıyor.<br />
Tefsircilerin pek çoğu ayetin ihtarını kıyamet gününe hamledip, ‘faiz yiyenler kıyamet günü, saralılar gibi dengeleri bozulmuş (şeytan çarpmış) gibi kalkarlar, faiz yiyenler oldukları bu hallerinden belli olur‘ diye açıklamışlar. Halbuki ayetin zahiri manası, harfî ifadesi böyle değildir. Olay tamamen dünya ile ilgilidir. Bu yorumlar, Şeytan ve şeytan çarpması ifadelerinin Kur’ân dışı kabullerinden kaynaklanmıştır.<br />
<br />
<a href="http://istekuran.net/2013/06/seytan-seytan-i-racim-iblis-seytandan-korunma-seytan-carpmasi/">http://istekuran.net/2013/06/seytan-seytan-i-racim-iblis-seytandan-korunma-seytan-carpmasi/</a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/10437862137581062930noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-3979988320728172816.post-57616629767021052912014-03-01T22:37:00.000+02:002014-03-01T22:37:30.559+02:00BESMELE NEDİR? E=MC2Selam insanlar başlığı görüp oha amk ne alaka demeyesiniz çünkü bir alakası yok 2 ayrı konu ile ilgili birşeyler paylaşacağım. Fakat baştan diyeyim oldukça sert 2 konu bu defa karşınızdaki haberiniz olsun.<br />
<br />
Şimdi bismillahirrahmanirrahim ne demek? Önce buna bir açıklık getirmek durumundayız.<br />
<br />
Rahman: Allah'ın yaratılmış olan herkese olan merhametini ifade eder,<br />
<br />
Rahim: Rahim ise düzelticilere müslümanlara olan merhametini anlatan sözcüktür.<br />
<br />
Bu bağlamda bismillahirrahmanirrahim demek.<br />
<br />
''Rahman ve Rahim olan Allah adına'' demektir. Şu halde bunu bir insanın söylemesi şirktir, tabi bu konular malumunuz niyetin de içinde olduğu konular, vay efendim ben bunu dedim diye cehenneme mi giderim? Bu insanların kafalarında çocukluktan öğretilmiş olan klasik cehennem kavramından kaynaklanmaktadır. Böyle bir din yaklaşımı olmaz ama ne var cehalet zaten başlı başına bir cehennemdir. Kuran adına bilmediğimiz her şey de insanın cehennemi olabilir. Ne zaman olabilir? Kalpler ve gözlerin yer değiştirdiği günde olabilir mesela. Peki benim niyetim kötü değil demek insanı bu vicdan azabından veya cehaletten kurtarır mı? Bence kurtarmaz. Çünkü sen işin aslını araştırmayarak, kafirlik yaparak mesajın örtülü kalmasına aracılık edip niyetim kötü değildi diyerek sıyrılmak istiyorsun. Bunun mutlaka bir bedeli olur hiçbir şey olmasa gerçeği öğrendiğin an yaşayacağın; ''Ne salakmışım amk'' pişmanlığın olur. Benim hep cahil diye çemkirmemi genelde insanlar yanlış anlıyorlar ben herkesin cahil olduğunu düşünürüm, bana göre her insan cahildir ve birşeyler öğrendikçe cehaleti sadece biraz daha azalır. Atomu parçalayıp bunu insan öldürmek için kullanandan daha cahil kim olabilir? gibi...<br />
<br />
Benim asıl dikkat çekmek istediğim nokta şudur; Bu tarz şekilci ve takıntılı öğretiler mesajı gizliyor. Vay efendim besmelesiz dua okunmaz, vay efendim namazın ebesinin hörekesi şartlar olmadan geçerli olmaz, vay efendim osurunca abdest kaçar, kuran'a abdestsiz dokunulmaz, vay efendim kızlar adet dönemi kuran'a dokunamaz....<br />
<br />
Ardı arkası gelmeyen cehalet ürünü yorumlamalar ve sıçmıklardır bunlar ve insanları kuranın hakikat mesajlarını almaktan alı koyar. Eğer vahyi gereği gibi kavramaya başlarsanız toplum içinde bolca görebileceğiniz bu herifler sizin için ibret pozisyonuna girerler. Kuran onların hiç anlamadığı şekilde sizinle iletişime geçer ve onların size ne tür komik durumlarda olduğunu gösterir ve resmen Kuran ile bir sohbet içinde olursunuz. Defalarca denk gelirsiniz buna resmen şahit olursunuz.<br />
<br />
Bak şu salağı (kafiri) görüyor musun.... diye başlar anlatır da anlatır ben bazen gülme krizlerine giriyorum lan:D<br />
<br />
<br />
Besmele konusunu kavrayabilmeniz için sizlere şu makaleyi öneriyorum.<br />
<br />
http://istekuran.net/page/6/<br />
<br />
<br />
Şunu unutmayın kitap Allah'tan olduğuna göre insanların araya girmeleri nihai sonucu değiştirmez. Allah onların elleriyle yaptıklarını da kendi planı dahilinde kullanacağını söyler. Nitekim 19 olayı buna güzel bir delildir.<br />
<br />
<br />
<br />
Bu arada beyler diğer konuya geçmeden belirteyim amigdala (beynin korku ve duygu denetiminden sorumlu olan bölümü yani r-kompleks/iblis dediğimiz zımbırtının birlikte hareket ettiği aceleci ham fikirler, çevresel etkilere verilen tepkiler yani sağdan soldan önden arkadan yanaşan şeytan) bağırsak nöronlarından beslenmekte imiş, yani bağırsaktaki bakteriler düşüncelere etki edebiliyorlar özetle götüyle düşünmek = iblisle düşünmek.<br />
<br />
<br />
Şimdi gelelim izafiyet olayına burada can abinin bir makalesini olduğu gibi alıntılıyorum bir bakın derim, ben de bu konuda tefekkürdeyim şu sıra.<br />
<br />
<br />
ZAMAN İZAFİ DEĞİLDİR<br />
<br />
Öncelikle Kur’an’a bakalım:<br />
<br />
Haberci âyetler ve vahiy, miktarı elli bin yıl olan bir gün içinde O’na yükselir; yeryüzünden çekilir. (Mearic, 4)<br />
<br />
Bu ayet çoğunlukla zamanın izafiliğine delil olarak gösterilir. Ancak bu ayeti İsra 12 ile birlikte değerlendirdiğimizde ayetin zamanın izafiliğini değil, aksine her hal ve şartta zamanın değişmezliğini anlattığını göreceğiz.<br />
<br />
Dünyanın kendi etrafında dönmesi ile günler, güneş etrafında dönmesi ile de mevsimler ve yıllar meydana gelir. Bir an için dünyanın bu dönüş hareketlerini durduralım. Gece ve gündüz birbirini takip etmesin. Hep gündüz olsun. Mevsimler de oluşmasın, hep yaz ayında olduğumuzu varsayalım. İşte bu durumda dahi insan yaşamını devam ettirir. Hava aldığı ve ayakta durabilmek için beslendiği müddetçe yaşamını devam ettirir. Uyku, insan vücudunun çalışıp yorulduktan sonraki bir gereksinimidir. Verdiğimiz örneği düşünelim. Hep gündüzdeyiz; çalışıyoruz ve vücut yoruluyor, uyku gereksinimi ortaya çıkıyor. Uyuyoruz, kalkıyoruz gündüz. Tekrar çalışıyoruz, yoruluyoruz ve uyuyoruz, kalktığımızda gene gündüz. Bunu defalarca tekrar ettiğimizi düşünelim. Yaşadığımız şey nedir? Çalışmak ve uyumak. Ama hiç gece olmamakta ve mevsimler değişmemektedir. Hep aynı gök durumu vardır. Yaz ve gündüz. Dünya dönmese de insan doğar, büyür, yaşlanır ve ölür. Şimdi İsra 12:<br />
<br />
Ve Biz geceyi ve gündüzü iki Âyet kıldık. Sonra Rabbinizden bir lütuf aramanız, yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için gecenin Âyetini silip, bir gördürücü olarak, gündüzün Âyetini kıldık[getirdik]. Ve Biz her şeyi detaylandırdıkça detaylandırdık. (İsra, 12)<br />
<br />
Ayette de görüleceği üzere gece ve gündüzün yani günlerin yaratılmasının bir sebebi de “yılların sayısını ve hesabını bilmemiz için”dir. İşlerimizi görebilmemiz, dün, bugün, yarın, geçen yıl, gelecek yıl diyebilmemiz, yaptıklarımızı unutmayıp belgelememiz ve geleceği planlayıp yapacaklarımızı bir program dahilinde yapabilmemiz için vardır. Sosyal ve ticari hayatın varolması ve devam edebilmesi için vardır, gece ve gündüz.<br />
<br />
İşte “miktarı elli bin yıl olan bir gün içinde” cümlesindeki “miktar”, İsra 12’deki, günlerin ve yılların sayısını bilebilmemiz için yaratılan dünyanın hareketlerini anlatır. Yine “miktarı elli bin yıl olan bir gün içinde” cümlesindeki “bir gün”, sayarak elde ettiğimiz elli bin yılın aslında bir günden ibaret olduğunu anlatmaktadır. Buradaki “bir gün” 24 saatlik “bir gün” değil, elli bin yıllık bir gündür. Gece ve gündüzün olmadığı bir yerde yaşanan sadece bir gündür. Bu anlamda uzayda gece ve gündüz yoktur dolayısiyle sayılabilecek bir şey de yoktur. Bu ayetteki “bir gün”e uzay zamanı dersek, dünyanın da içinde bulunduğu uzayda yaşanan sadece bir günden ibarettir.<br />
<br />
Bunu daha iyi anlamak için, bir an dünyada olmadığımızı, dünyadan ayrıldığımızı ve uzay boşluğunda olduğumuzu varsayalım. Sayılacak bir şey var mıdır? Hayır. Bu uzay boşluğunda yaşanan sadece bir gündür. Ancak uzayda kaldığımız süreyi dünya dili ile ifade etmek istersek, Mearic 4’teki gibi, “üç aylık bir gün” ya da “bir senelik bir gün” deriz.<br />
<br />
Zaman dediğimiz, bizim yılların hesabını yapabilmemiz için yaratılan dünyanın kendi etrafında ve güneş etrafındaki hareketlerinin sayılmasından ibarettir. Bu açıdan zaman izafi/göreceli değil mutlaktır. Dünyanın da içinde bulunduğu uzayda yaşanan “bir gün”den ibarettir.<br />
<br />
Biz bugün "Gün" kelimesini sadece 24 saatlik zaman dilimini anlatmak için kullanıyoruz. Oysa ki Kur'an'da gün olarak çevrilen "Yevm" kelimesi iki nokta arasında geçen süreyi ifade eder. Güneşin doğmasından tekrar güneşin doğmasına kadar geçen süre "Yevm/Gün"dür. Ancak kelimenin anlamı bununla sınırlı değildir. Mesela; doğduğumuz günden, öldüğümüz güne kadar geçen süre "Yevm/Gün"dür. Ya da öldüğümüz günden, kıyamete kadar geçen süre de "Yevm/Gün"dür.<br />
<br />
Aralarında fısıldaşacaklar: “Siz dünyada sadece ‘on gün’ kaldınız.” —Biz aralarında ne konuşacaklarını daha iyi biliriz.- Yolca en üstün olan “Siz ancak yevmen/bir gün kaldınız” diyecektir. (Ta Ha, 103-104)<br />
<br />
Şimdi de izafiyet teorisine bir göz atalım:<br />
<br />
Einstein’ın bulduğu formül, E=mc2 (İzafiyet Teorisi)’dir. Formülün açık anlatımı şöyle:<br />
<br />
E= Enerji<br />
<br />
m= Cismin hareketsiz halindeyken kütlesi (kilogram)<br />
<br />
c= Işık hızı, metre/saniye (Kütleyi enerjiye dönüştürme katsayısı)<br />
<br />
Teoreme göre, bütün varlıklar ve varlığın fizikî olayları izâfidir/görecelidir. Zaman, mekan, hareket birbirlerinden bağımsız değildirler. Aksine bunların hepsi birbirine bağlı izafî olaylardır. Bunlardan hiçbiri müstakil değildir. Ve zaman izafidir. Newton fiziğinde zaman, mekan ve hareketten ayrı bir varlık olarak ele alınırken İzafiyet teorisinde zaman, mekan ve hareket birbirine bağlı olarak ele alınmaktadır. Birbirinden farklı olan bu iki teoremin ortak noktası evrende “zaman” diye bir oluşum olduğunu kabul etmesidir. Başka bir ifade ile tüm evrende işlemekte olan bir saat vardır, denmektedir.<br />
<br />
Zamanın izafiliğinin deneysel ispatı şöyle yapılmaktadır: Birbirine senkronize atom saatlerinden biri uçağa bindirilir diğeri yerde bırakılır ve dönüşte uçaktaki saatin çok küçük te olsa yerdekine göre geri kaldığı görülür. Bu saniyenin milyonda biri oranında bir zaman farkıdır. Bu bize hız ile zaman arasında bir ilişki olduğunu gösterir, denmektedir.<br />
<br />
Yukarıda da belirttiğimiz gibi evrende “zaman” diye işleyen saat olmadığı gibi, “zaman” farklı bir boyut da değildir. Uçağa konulan atom saati ile yerdeki atom saatinin farklılaşmasının sebebi hız zaman ilişkisi ve neticesinde zamanın izafiliğinden değil, atom altının Allah’ın arşı/tahtı olmasındandır. Bu alan kuşatma alanıdır. Bu açıdan izafilik bir yanılsamadır. İddia şudur ki: Atom saati "Rezonans frekanslarını" ölçmektedir. Normal bir saat bir saniyede bir "tık" dediğinde bu saat on milyon kez "tık" der. Yani o kadar hassastır. Ancak unutulan şudur ki: "Rezonans frekansı" denilen, varlık özellikleri itibariyle nesnel açıdan bilinemez. Maddenin kimyasal özelliğini taşıyan en küçük yapı taşı moleküldür. Molekül atomlardan oluşur. Atom altı/kuantum madde değildir. Bu itibarla "Frekans rezonansı" denilen de madde değil, atom altıdır. İnsan ancak nesnel olarak bildiği (beş duyusu ile bildiği) şeyleri kuşatabilir. Aklen “Var” olduğu sonucuna ulaştığı şeyleri kuşatamaz. Bu alanı bilemez. Bu itibarla "Rezonans frekanslarını" saymak bir yanılsamadır. Evrende işleyen bir “zaman” olmadığı gibi “zaman” gibi farklı bir boyut da söz konusu değildir. Zaman yıl, ay, gün ve sonunda bu günün de saat, dakika ve saniye gibi dilimlere ayrılarak sayılmasından ibaret bir sayma işidir. Ve yeryüzünde yaşayan bizlere özgü bir sayma işlemidir.<br />
<br />
Uçak saat örneğinden yola çıkılarak, hız zaman ilişkisi ikiz kardeş örneği ile bir adım daha ileri götürülür ve ikiz kardeşlerden biri ışık hızında hareket eden bir gemiye binse döndüğünde ikizini kendisinden daha yaşlanmış bulur, denir. Oysa ki bir geminin ışık hızına ulaşabilmesi için ışık olması gerekir. Bu da gerçekte mümkün değildir. Varolan herşey varlık özellikleri itibariyle birbirinden ayrılmıştır. Maddenin kimyasal özelliğini taşıyan en küçük yapı taşı moleküldür. Molekül atomlardan oluşur. Atom altı/kuantum madde değildir. Işık varlık özelliği itibariyle atom altı niteliği ile madde değildir. Bu sebeple varsayımsal olarak da olsa ışık üzerinden giderek nesnel dünyaya ilişkin sonuçlara varılamaz. Bu yanlış sonuçlar verir. Varolan her şey kendi varlık özelliklerinde kendi şartlarında değerlendirilir. http://www.kurandini.net/zaman-zafi-deildir-x-emc2.html<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/10437862137581062930noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-3979988320728172816.post-186739323345037722014-02-27T18:41:00.001+02:002014-02-27T18:44:33.344+02:00ÖLÜYE SURE OKUMAK, SARIMSAK İÇİN FİRAVUNA DOMALMAKSelam insanlar bu yazıda 2 farklı fakat hayati öneme sahip meseleye değinip yazıyı noktalayacağım.<br />
<br />
Önce ölülere okunan duadan girelim muhabbete. Nedir en bilindik ölüye okunan sure? Yasin suresidir dimi. Etrafınızdaki yaşlı kimselere bakın yeni ölen biri varsa aralarındaki diyalogda bende merhuma yasin okudum falan derler. Sizden ricam etrafınızdaki böyle kişileri gördüğünüz an deyin ki; ya teyze sana birşey diyeceğim 70'nci ayeti bana bir türkçe olarak okur musun? O size şöyle diyecek;<br />
<br />
Yasin 70: O (kuran), sadece diri olanları uyarmak ve kâfirlerin üzerine Söz'ün hak olması için bir öğüt ve apaçık bir Kur’ân'dır.<br />
<br />
<br />
Bir kere daha okumasını söyleyin zira ilk okuduğunda böyle güzel vurgularla yapacak bunu sanki bir kuyumcu edasıyla mal pazarlarmış gibi yapacak, siz onu bu tripten çıkarmak adına ikinci kez aynı şeyi isteyin. Yine benzer şekilde okuyacaktır. Üçüncü kez isteyin artık yavaş yavaş niye böyle diyor bu çocuk diye düşünmeye ve yavaş yavaş okuduğunun ne olduğunu anlamaya çalışacaktır. İşte o an teşekkür ederek kendisini ayet ile baş başa bırakın. Çünkü o an onun vahiy ile baş başa kaldığı an olacaktır.<br />
<br />
Peki bunun sakıncası nedir? Dikkat edin küçük çocuklara da 3 kulhuvallah 1 elham diye öğretirler. Büyüğü uzun olan yasin suresi ile, küçüğü de daha kısa olan ihlas ve fatiha suresi ile mayıştırırlar. Sizler bunun tesadüf olduğunu düşünüyor olabilirsiniz ama ben hiç öyle düşünmüyorum. Bu temelden insanları bükmektir bunun başka hiç bir açıklaması olamaz. İşte bugün yerleşen din algısını yıkmanın zorluğu taaa buralara dayanmaktadır.<br />
<br />
Bütün pisliğin başlangıç noktası bu yerleşik ezberci din anlayışıdır. Ulan çocuğun dini mi olur? Çocuk dediğin oyun oynar, şeker yer, zile basar kaçar çocuğun işi gücü budur. Sen bu yaşta bebenin beynine bunları soktuğun zaman bu çocuk ileride bu anlayışı yıkmakta zorlanacaktır. Halbuki piçi kendi haline bıraksan her çocuk mutlaka ama mutlaka 3-6 yaşlarında ''anne/baba ben nasıl oldum'' sorusunu sorar. Programlı aga bu bebeler. Bırakın rabbleri (programcıları) onları eğitsin neden kafasını sikiyorsunuz la bebenin. ''Yavrum seni leylek getirdi'' Bu ne lan amk geri zekalı mı sanıyorsunuz oğlum siz bu bebeleri? Ananı siktim sen oldun desen bundan elli kere daha iyi bir cevaptır.<br />
<br />
Kuran kendisini tanımlarken o sizi en doğru rüşde kılavuzlar der. Nedir rüşde kılavuzlama? Aklı olgunluğa eriştirme en doğru rüşd!<br />
<br />
Zira kuran ayetleri ve pasajları içinde ham fikirlerden sıyrılmak için kafa yoran insan, yani kuran çalışan insan karşılaştıkları karşısında gelişime başlar ve akli bir olgunluk seviyesine kadar bu süreç devam eder gider. Ben size bir örnekle göstereyim.<br />
<br />
Kuran'ı ilk okuduğum zamanlarda ben;<br />
<br />
Yolda yürürken aliye araba çarptı. (aliye adlı kadın arap bir adama çarptı)<br />
<br />
Kuran çalışıp kavramaya başladıkça ben;<br />
<br />
Yolda yürürken ali'ye araba çarptı. (ali kardeş geçmiş olsun)<br />
<br />
Altın kural eleştirel göz ile yaklaşmaktır. Bunu yapmadıkça/yapamadıkça bir adım ilerleyemezsiniz aga. Allah kendisi farklı bir anlatımla yapamaz mıydı bunu? Neden böyle diye hiç düşünmüyor musunuz. Seni yaratışı da böyle çünkü. Allah bu kuran'ı böyle indirerek bizzat kendisi tartışmaya açmıştır bu kitabı. Ve yanlızca aklını kullanan insanların mümin olacağını bildirmiştir. Ulan seni beni bırak koskoca peygamber ibrahim bile kuran'da demiyor mu Allah'ım inandım fakat kalbim mutmain olsun diye istiyorum! Şu ölüleri nasıl dirilttiğini bana bir göster diye?<br />
<br />
Allah'da ona diyorki al 4 tane kuş kendine alıştır onları, sonra 4 ünü ayrı ayrı tepelere koy ve çağır bak nasıl sana gelecekler. İşte Allah diriltme için bu örneği veriyor. Bunu da alıp sığırlar öyle bir israiliyat etkisinde yorumluyorlar ki yok efendim ibo bu kuşları parçalamış da sona Allah onları birleştirmiş de falan filan... Eee kanka sünnetullahın (Allah'ın değişiklik göremezsin dediği yasasının) içine ettin o nasıl olacak? Neyse bu kitapta herkese alacağı var sen, ben kafirim diyorsan devam et. Hiç bir mucizeye şahit olamadan hayal dünyan ile yaşa geber benden uyarması ''şahit olma'' denen şeyi sen tepiyorsun emin olabilirsin.<br />
<br />
<br />
Hani Allah muhammed'e diyor ya sen kitap nedir bilmezdin! İman nedir bilmezdin! Diye.<br />
<br />
İşte bu kitap nedir bilmeme kinaye, mecaz, fabl, ses benzerlikleri vs... dil sanatlarını muhammedin bilmemesidir. İman nedir bilmezdin de bunları kavrayarak mucizeye şahit olamamasıdır. Zaten bu sebeple çevresindeki millet bunu sana kim öğretiyor falan demiştir.<br />
<br />
<br />
Neyse diyeceğim Kuran-ı kerim'in köküne dinamit koymak bu ezberci afyoncu beyni uyuşuk kitlenin işidir.<br />
<br />
<br />
<br />
Gelelim bir başka embesil kiteleye.<br />
<br />
<br />
(Bakara 61). Ve hani bir zamanlar siz, "Ey Mûsâ! Biz tek yemeğe asla sabredemeyiz, artık bizim için Rabbine dua et de bize yerin yetiştirdiği şeylerden; sebzesinden, acurundan, sarımsağından, mercimeğinden ve soğanından çıkarsın" demiştiniz. O [Mûsâ] da size, "O üstün olanı daha aşağı olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? Bir kasabaya/ Mısır'a inin, o vakit istediğiniz şeyler sizin olacaktır" demişti. Ve üzerlerine zillet ve meskenet damgalandı ve nihayet Allah'tan bir gazaba uğradılar. İşte bu, Allah'ın Âyetlerini inkâr etmiş olmaları, Peygamberleri haksız yere öldürmüş olmaları nedeniyledir. İşte bu, isyan etmeleri ve aşırı gitmeleri nedeniyledir.<br />
<br />
<br />
<br />
Buradaki olay gerçekten muhteşem bir olaydır.<br />
<br />
Şimdi bu musanın kavmi musa'ya diyorlarki; musa biz böyle yaşamaktan sıkıldık. Yarı aç yarı tok yaşamak zor geliyor (ve inanmaz alaycı bir şekilde) diyorlarki; rabbine söyle de bize şundan bundan nimetlerden versin.<br />
<br />
Musa da cevap olarak diyorki; O size özgürlüğü verdi siz özgürlüğe karşı köleliği mi tercih ediyorsunuz? O zaman siktirin gidin mısıra inin, o zaman firavunun kölesi olarak yaşarsınız 3-5 yemek de yersiniz. İşte bu ayetin mesajı özgürlükten daha değerli hiçbir şeyin olmadığıdır. Ancak insan denen göt sikik boğazına öylesine bir önem verir ki köle olarak yaşar umurunda dahi olmaz. Vee tuğyanda nirvanayı gören firavunlar asla ve asla her zaman size o yiyecekleri vermezler :D Evdeki bulgurdan da olursunuz ebenizin amını görürsünüz sonra. Köleliğin bir sonu yok. Kula kulluğun bir sonu yok.<br />
<br />
Neyse ben biraz acur ve sarımsak yemeye gidiyorum :D<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/10437862137581062930noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3979988320728172816.post-56168780004065493002014-02-24T03:37:00.003+02:002014-02-24T03:37:45.361+02:00DİN NEDİR?Selam insanların en fazla ihtiyacı olan şeyin buradan başlamak olduğunu düşünüyorum. Çünkü en büyük kaos burada yaşanıyor öyleyse önce dinin ne olduğunun adını bir koyalım sonra hangi noktada kimin suçlanması gerektiğine karar verelim.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/rZ36IRBjFAg?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/10437862137581062930noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-3979988320728172816.post-60402365986846239742014-02-23T02:33:00.000+02:002014-02-23T02:41:41.239+02:00MUCİZE KAVRAMI VE ÖRNEKLERİSelam, evet arkadaşlar bu konu çok önemli bir konu kuran'a nasıl yaklaşmanız gerektiğini size gösterecek rehber konulardan birisi. Bak eğer gerçekten dürüstçe algılamak için araştırırsan emin ol çok acayip şeylere bizzat kendin şahit olacaksın, öylesine bir konu bu. Çünkü bu makaleden öğrendiklerin sana birçok konuda rehberlik edecek ve sen hiç kimseye ihtiyacın olmadan birçok şeyi yakalayacaksın, sonra heyecanla sağlamasını yapmak için başlıcaksın kurcalamaya. ilgili ayetlerin alayını bir kenara yığacaksın tek tek irdeleyeceksin emin ol şahit olacaksın lan. Ama bak en önemli nokta aldığınla kalmayacaksın bu seni ikna etmez böyle şahit olamazsın, kendin kuran ile sağlama yapman lazım, idrak etmen lazım. Çok zorlayacak noktalar gelecek karşına ama şunu asla unutmadığın zaman ne kadar basit olduğunu göreceksin;<br />
<br />
Sünnetullahın Allahın yasası olduğunu, bunda hiçbir değişim göremeyeceğimizi söylediğini beynine kazımalısın öncelikle. Çünkü bu, bu konuda inanılmaz önemli bir temel. Bunu bir an olsun unutttuğun an saçmalamaya başladığın andır. Şahsi önerim dünya ile iletişimini komple kopararak okuman yönünde. Her kelimeyi full konsantrasyonla kavrayarak ilerle ve gerçekte olanı gör. İnsanların ne tür bataklıklarda süründüklerini gör.<br />
<br />
Haydi kolay gelsin...<br />
<br />
<br />
<h2 style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 18pt; line-height: 32.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; page-break-after: avoid; text-align: center;">
MUCİZE KAVRAMI VE PEYGAMBERLERİN MUCİZELERİ</h2>
<ul style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin: 0px 0px 0px 2.1cm; padding: 0px;">
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;"><a href="http://www.istekuran.com/index.php?page=mucize-mucizeler#MucizeKavrami" style="color: #286ea0; font-weight: bold; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: none;" title="Mucize Kavramı">Mucize Kavramı</a></li>
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;"><a href="http://www.istekuran.com/index.php?page=mucize-mucizeler#MucizeninSartlari" style="color: #286ea0; font-weight: bold; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: none;" title="Mucizenin Şartları">Mucizenin Şartları</a></li>
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;"><a href="http://www.istekuran.com/index.php?page=mucize-mucizeler#PeygambereVerilenAyet" style="color: #286ea0; font-weight: bold; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: none;" title="Muhammed Peygambere Verilen Ayet">Muhammed Peygambere Verilen Ayet</a></li>
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;"><a href="http://www.istekuran.com/index.php?page=mucize-mucizeler#SozdeMucizelerMuhammed" style="color: #286ea0; font-weight: bold; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: none;" title="Muhammed Peygambere Atfedilen Mucizeler(!)">Muhammed Peygambere Atfedilen Mucizeler(!)</a></li>
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;"><a href="http://www.istekuran.com/index.php?page=mucize-mucizeler#SozdeMucizelerIsa" style="color: #286ea0; font-weight: bold; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: none;" title="İsa Peygambere Atfedilen Mucizeler(!)">İsa Peygambere Atfedilen Mucizeler(!)</a></li>
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;"><a href="http://www.istekuran.com/index.php?page=mucize-mucizeler#SozdeMucizelerMusa" style="color: #286ea0; font-weight: bold; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: none;" title="Musa Peygambere Atfedilen Mucizeler(!)">Musa Peygambere Atfedilen Mucizeler(!)</a></li>
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;"><a href="http://www.istekuran.com/index.php?page=mucize-mucizeler#AtesteYanmamakIbrahim" style="color: #286ea0; font-weight: bold; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: none;" title="Ateşte Yanmamak / İbrahim Peygamber">Ateşte Yanmamak / İbrahim Peygamber</a></li>
</ul>
<h3 style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 18pt 0cm 6pt; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<span style="margin: 0px; padding: 0px;"><a href="https://www.blogger.com/null" name="MucizeKavrami" style="color: #18507c; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;"></a>MUCİZE KAVRAMI</span></h3>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
“Mucize”, Arapça’da ‘Acz’ kökünden türemiş; İf’âl babından ismifâil, müfred müennes bir sözcük olup anlamı “aciz bırakan” demektir. Bununla “<strong style="margin: 0px; padding: 0px;">insan aklını ve kudretini aciz bırakan şey” kastedilir. </strong>Batı dillerine Latince ‘miraculum’ sözcüğünden ‘Le miracle’ olarak geçmiştir. “Harikulâde bir şey, fevkalâde (olağanüstü) bir hal” anlamına gelir.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Peki evrende “Mucize” diye bir olay söz konusu olabilir mi?</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Bunu evrendeki olaylar açısından ele alalım:</div>
<h3 style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 18pt 0cm 6pt; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">DOĞADA DETERMİNİZM</em></h3>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">Determinizmde</em> deney konusu olmayan esrarengiz hiçbir olay ve kuvvet yoktur. Evrende olaylar birbirini kovalarlar. Yani bir olay diğerini, o da başka birini meydana getirir. Evren bir olaylar zinciri olarak devam eder. Bir olayı meydana getiren yine başka bir olaydır, metafizik veya doğaüstü bir kuvvet değildir.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Evrende her şeyin bir sebebi vardır. Sebepsiz bir şey olmaz. Her şeyin sebebi de yine kendi cinsinden başka bir olaydır. Birinci olaya SEBEP, ikinci olaya SONUÇ denilir. Sebep ile sonuç arasında matematiksel bir oran vardır. Sebep ortaya çıkınca, sonuç da ZORUNLU olarak meydana gelir. Eserde sebepten fazla bir şey bulunmaz.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Bu kurala göre, evrende sıkı bir DETERMİNİZM hakim ise, yani her şey SEBEP-SONUÇ ilişkisinde ise, mucize diye bir şey olamaz.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Kimi de bu konuya <span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;">doğadaki</span> imkan ve izafilik açısından yaklaşarak böyle şeylerin olabileceğini kabullenmiştir.</div>
<h3 style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 18pt 0cm 6pt; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
2-<em style="margin: 0px; padding: 0px;">DOĞADA İMKAN (CONTINGENCE )</em></h3>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">Yukarıda görüldüğü gibi </em>determinizmde zaruret (zorunluluk) vardı. Yani A olayı meydana geldiğinde mutlak surette, zorunlu olarak B olayının meydana gelmesi gerekmektedir. Örneğin su 100 derece<span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;">ye</span> <span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;">kadar</span>ısıtılırsa, su mutlaka ve zorunlu olarak kaynar.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
İşte bu zorunluluğun zıddı, İMKAN = CONTINGENCE’ dir. Bu kanuna göre, A olayı meydana gelince B olayı meydana gelmeyebilir.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
<span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;">XVIII.</span> yüzyılda katı bir determinizm kabul görürken<span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;">,</span> çağımızda Leibniz, Emile Boutroux gibi bilim adamları tabiatta <span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;">d</span>eterminizmin değil, <span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;">i</span>mkanın= <span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;">c</span>ontigence bulunduğunu ispatlamışlardır. Bergson, Guenat, Reinke, Driesch, canlılar dünyasında determinizmin bulunmadığını ileri sürerek VİTALİZM akımını oluşturmuşlar ve bu konudaki düşüncelerini ’Tabiat Kanunlarının İmkanı’ adlı eserlerinde toplamışlardır.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Bu imkan = contingence prensiplerine göre, mucize veya doğal bir sebep olmadan; bir olayın, bir SONUCUN meydana gelmesi mümkündür.</div>
<h3 style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 18pt 0cm 6pt; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">2-DOĞADA İZAFİLİK</em></h3>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Fizik, kimya, matematik gibi ilimlerin Mayer Prensibi, Newton kanunları, Kepler Prensipleri gibi temel kavramlarıyla, cansız maddeler üzerinde incelemeler yapılmış; bu prensiplerin mutlak doğru olduğu noktasından yola çıkılmış ve neticede determinizmin zorunluluğu kabul edilmişti.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Oysa Fizik ve mekanik alanında meydana gelen yenilikler, katı determinizm bu anlayışını kökünden değiştirdi. Nitekim A.Einstein (1879-1958) yüksek matematikle ispat edilen İzafiyet Teorisiyle fizik, kimya ve matematikte büyük bir devrim yaptı. Bu teoriye göre:</div>
<ol style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; list-style-type: lower-alpha; margin: 0px 0px 0px 2.1cm; padding: 0px;">
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;"><span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Sabit kütle yoktur. Kütle cisimlerin hızına tabidir.</em></li>
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;"><span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Madde yoktur, enerji vardır.</em></li>
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;"><span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Evren N boyutludur, üç boyutlu değildir.</em></li>
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;"><span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Zaman ve mekan dışta objektif olarak yoktur. Bunlar cisimlerin hareketlerine ve görünüşlerine bağlıdır.</em></li>
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;"><span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Genel çekim bir kuvvet değil, mekanın eğriliğiyle açıklanan, evrenin geometrik bir özelliğidir.</em></li>
</ol>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Bu durumda doğadaki izafiliğe göre mucizenin olabileceği düşünülebilir.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Canlılar aleminde ise determinizmin yeri yok gibidir. Orada illet –eser, sebep–sonuç arasında zorunluluk yoktur. Her şey imkan = contingence çerçevesindedir. Etkiye eşit tepki hiç görülmez. Örneğin aynı şartlarda beslenen hayvanlar ve bitkiler, farklı farklı bünyeler alırlar.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Din terminolojisinde ise:</div>
<div style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; font-weight: bold; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
Mucize, Peygamberlik iddiasında bulunan kişinin, bu davasının doğru olduğunu ispat için Allah’ın izin ve kudretiyle gösterdiği harikulâde (olağanüstü, tabiat kanunlarına aykırı) şeylerdir</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">Mu’cizeye bir tanım getirildikten sonra Kelam bilginleri tarafından bunun şartları kuramsallaştırılmıştır.</em></div>
<h1 style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 24pt; line-height: 43.20000076293945px; margin: 12pt 0cm 3pt; padding: 0px; page-break-after: avoid;">
<span style="color: red; margin: 0px; padding: 0px;"></span></h1>
<h2 style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 18pt; line-height: 32.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; page-break-after: avoid; text-align: center;">
<a href="https://www.blogger.com/null" name="MucizeninSartlari" style="color: #18507c; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;"></a>MUCİZENİN ŞARTLARI</h2>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Mucize, onu gösteren kişinin kendi hüneri değildir. Kendisine Allah tarafından,görevini yapabilmesi, iddiasını ispat edebilmesi ve toplumu ikna edebilmesi için verilir</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Bir olayın mucize sayılabilmesi için :</div>
<ul style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin: 0px 0px 0px 2.1cm; padding: 0px;">
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;"><span style="font-family: Symbol; margin: 0px; padding: 0px;"> </span>Sebep ve illeti olmadan yapılmalıdır. (determinizme aykırı<span style="font-family: Symbol; margin: 0px; padding: 0px;"> </span>olmalıdır.)</li>
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;"><span style="font-family: Symbol; margin: 0px; padding: 0px;"> </span>Mutlaka harikulâde olmalıdır.</li>
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;"><span style="font-family: Symbol; margin: 0px; padding: 0px;"> </span>Peygamberlik iddiasındaki kişiden başkası yapamamalıdır.</li>
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;"><span style="font-family: Symbol; margin: 0px; padding: 0px;"> </span>Ortaya çıkan olay kendisini yalanlamamalıdır.</li>
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;"><span style="font-family: Symbol; margin: 0px; padding: 0px;"> </span>Amacına uygun olarak ortaya çıkmalıdır.</li>
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;"><span style="font-family: Symbol; margin: 0px; padding: 0px;"> </span>Peygamberlik sürecinde olup daha evvelki hayatında <span style="font-family: Symbol; margin: 0px; padding: 0px;"><span style="margin: 0px; padding: 0px;"></span></span>olmamalıdır.</li>
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;"><span style="font-family: Symbol; margin: 0px; padding: 0px;"> </span>Alenî olmalıdır. Yani herkesin gözü önünde olup herkes tarafından görülmelidir. İddiacının kendinden menkul olmamalıdır.</li>
</ul>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Buraya kadar yaptığımız açıklamalar doğrultusunda peygamberlere verildiği kabul edilen mucizelere (!) bir göz atalım. Tüm peygamberler ve onlara izafe edilen mucizeleri tek tek zikretmek konuyu çok uzatacağından çağımızda ümmetleri var olan Îsâ, Mûsâ ve Muhammed ve İbrahim as.lara izafe edilen mucizeleri Kur’ân’dan inceleyelim.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Kur’an’da mucize sözcüğü geçmez. Kur’an’da “ayet (alamet/gösterge)” sözcüğü yer alır.</div>
<br /><br />Mü’m in; 78: 78 – Ve ant olsun ki, Biz senin önünden nice elçiler gönderdik. Onlardan kimini sana anlattık onlardan kimini de anlatmadık. Hiçbir elçi, Allah'ın izni olmaksızın bir alamet/gösterge getiremez. Artık Allah'ın emri gelince de hak ile gerçekleştirilir. Batılcılar, işte burada hüsrana uğradılar.<br /><br /><br />Ra’d; 38: 38- Ant olsun ki, Biz senden önce de peygamberler gönderdik. Onlara da eşler ve zürriyet (nesil; oğlan- kız çocuklar) verdik. Hiç bir peygamber için Allah’ın izni olmadan herhangi bir alamet/gösterge getirmek de yoktur. Her ecel için bir yazı vardır.<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Rabbimiz kendi varlığına, birliğine alamet/ işaret olan her varlığı ve olayı ayet diye ifade buyurmuştur.</div>
<h3 style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 18pt 0cm 6pt; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<strong style="margin: 0px; padding: 0px;"><a href="https://www.blogger.com/null" name="PeygambereVerilenAyet" style="color: #18507c; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;"></a>Muhammed as.a verilen ayet (alamet/ gösterge)</strong></h3>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
İslam öncesi toplumlarda mitolojik olayların nakli yaygındı. Mitolojide yarı tanrı birçok insan konu edilir. Rasülüllah geldiği zamanda da toplum ondan mitolojideki gibi, altından evinin olması, göğe çıkması, gökten bütünce bir kitap alıp gelmesi, beraberinde kendi inançlarındaki gibi bir melek olması, yememesi- içmemesi, altından ırmaklar fışkıran bağlarının- bahçelerinin olması, göğü tepelerine düşürmesi vs. gibi hünerler göstermesini beklediler ve istediler. Fakat bunlara Allah tarafından, Muhammed’in elçiliğine kanıt olarak sadece vahyin; Kur’an’ın yeteceği bildirildi. Ve her zaman Rasülüllah’ın elçiliğine kanıt olarak, sadece vahiy; Kur’an gösterildi.</div>
<div class="aayet2" style="background-attachment: scroll; background-color: #dbe5f1; background-image: none; background-position: 0% 50%; background-repeat: repeat repeat; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; font-style: italic; font-weight: bold; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm 6pt 1.5cm; padding: 0.05em; text-align: justify;">
Necm; 1-4: <span style="margin: 0px; padding: 0px;">Par<span class="MsoNormal" style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span><span class="aayet2" style="margin: 0px; padding: 0px;"></span>ça parça inmiş ayetlerin her bir inişini kanıt gösteririm ki, arkadaşınız sapmamıştır, azmamıştır. O, hevasından da konuşmuyor. O, kendisine vahyedilen vahiyden başka bir şey değildir.</span></div>
<div class="aayet2" style="background-attachment: scroll; background-color: #dbe5f1; background-image: none; background-position: 0% 50%; background-repeat: repeat repeat; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; font-style: italic; font-weight: bold; line-height: 23.400001525878906px; margin: -0.4cm 0cm 6pt 1.5cm; padding: 0.4cm 0.05em 0.05em; text-align: justify;">
Ya Sin; 1-6: Ya (10), Sin (60)- Babaları uyarılmamış bu yüzden de kendileri duyarsız bir kavmi kendisiyle uyarasın diye Aziz [çok güçlü], Rahîm’in<span style="color: olive; margin: 0px; padding: 0px;"> [</span>çok merhametlinin] indirdiği çok hikmetli Kur’an’a ant olsun ki sen, o elçilerdensin, hiç şüphesiz sen dosdoğru bir yol üzerinesin.</div>
<div class="aayet2" style="background-attachment: scroll; background-image: none; background-position: 0% 50%; background-repeat: repeat repeat; margin: -0.4cm 0cm 6pt 1.5cm; padding: 0.4cm 0.05em 0.05em; text-align: justify;">
<br /><br />Ankebut; 50, 51: 50- Ve onlar, “Ona Rabbinden alametler; göstergeler indirilmeli değil miydi?” dediler. De ki: “Alametler; göstergeler ancak Allah’ın katındadır. Ben ise ancak apaçık bir uyarıcıyım.” 51- Kendilerine okunan Kitap’ı şüphesiz Bizim sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi? Bunda, inanan bir toplum için elbette ki bir rahmet ve bir öğüt vardır.’<br /><br /><br /><span style="background-color: transparent; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; font-style: italic; font-weight: bold; line-height: 23.400001525878906px; text-indent: 1.5cm;">Rabbimiz “İndirilen yetmedi mi” buyrulurken, Allah’ın peygamberlere vahiy dışında bir gösterge vermediği yaratmadığı gerçeği de açıklanmaktadır.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Aslında Musa Firavunun karşısına çıktığında da Firavun Musa’da kanıt istemiş, Allah’ da Musa’ya kanıt olarak birikimini ortaya koydurmuştur:</div>
<br /><br />30- O [Musa]: “Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?” dedi.<br /><br /><br />31- O [Firavun]: “Haydi hemen getir onu, eğer doğrulardan isen” dedi.<br /><br /><br />32- Bunun üzerine o [Musa], birikimini ortaya koyuverdi; bir de bakmışsın ki o [Musa’nın birikimi], apaçık bir silip süpürendir.<br /><br /><br />33- Gücünü de çekti çıkardı; bir de bakmışsın ki o [güç], izleyenlere çok mükemmel, hiç kusursuzdur.<br /><br /><br />Kur’an’ın birçok ayetinde vahyin “kendisineA’raf; 103-108:<br /><br /><br />103. Sonra onların [o elçilerin/o toplumların] arkasından Mûsâ'yı alametlerimizle; göstergelerimizle Firavun'a ve ileri gelenlerine gönderdik de onlar, onlara (alametlere; göstergelere) zâlimlik ettiler. Hele bir bak, o bozguncuların âkıbetleri nasıl oldu!<br /><br /><br />104, 105. Ve Mûsâ, “Ey Firavun! Ben kesinlikle âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim. Allah hakkında hakta n başkasını söylememek bana bir yükümlülüktür. Gerçekten ben size Rabbinizden apaçık bir delil ile geldim. Bu nedenle İsrâil oğullarını gönder benimle” dedi.<br /><br /><br />106. O (Firavun,) “Eğer bir alamet; gösterge ile geldiysen, getir hemen onu, tabii eğer doğrulardan isen” dedi.<br /><br /><br />107-108. Bunun üzerine o (Mûsâ), birikimini ortaya attı, o da birdenbire apaçık bir “SİLİP SÜPÜREN” kesiliverdi. Gücünü de sıyırıp açığa koydu; artık gücü, izleyenler için mükemmel, tam kusursuzca idi.<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
<span style="background-color: #dbe5f1; font-size: 13pt; font-style: italic; font-weight: bold; text-indent: 0px;">Şuara; 31- 33:</span> özgü” olduğu, vahyi kendisinden başka kimsenin yapamadığı- yapamayacağı gerçeğini ifade ediyor.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
<strong style="margin: 0px; padding: 0px;">Allah elçi seçer</strong></div>
<br /><br />Hacc; 75, 76:<br /><br /><br />75, 76- Allah meleklerden, elçiler seçer, insanlardan da.. Şüphesiz Allah en iyi işiten, en iyi görendir, ellerinin arasında olanı ve arkalarında olanı bilir. Ve işler yalnızca Allah’a döndürülür.<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
<strong style="margin: 0px; padding: 0px;">Ruh ilkası (vahyetmek), Allah’a özgü bir iştir ve Allah ruhu dilediği kuluna ilka eder.</strong></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
<br /></div>
<br /><br />Mü’min; 15:<br /><br /><br />15- O, dereceleri yükseltendir, Arş’ın sahibidir: O, buluşma günü hakkında uyarmak için kendi emrinden/ kendi işinden olan ruhu [vahyi] kullarından dilediğine ilka eder [bırakır].<br /><br /><br />İsra; 85:<br /><br /><br />85 - Ve sana ruhtan soruyorlar. De ki: “Ruh Rabbimin emrindendir/ işindendir. Size ise az bilgiden başka, bir şey verilmemiştir.”<br /><br /><br />Şura; 52, 53:<br /><br /><br />52, 53- İşte böylece Biz sana da kendi emrimizden/ kendi işimizden olan ruhu vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat Biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nur/ışık yaptık. Hiç kuşkusuz sen de dosdoğru bir yola, göklerde ve yerde bulunanlar kendisi için olan O Allah’ın yoluna kılavuzluk etmektesin. Gözünüzü açın bütün işler yalnız Allah'a döner.<br /><br /><br />Duhan; 2- 7:<br /><br /><br />2- 7- Apaçık/açıklayan Kitap’a yemin olsun ki, şüphesiz Biz, Kendi katımızdan bir iş olarak, onu, hikmetle dolu/sağlam her işin/oluşun kendisinde ayırt edildiği, mübarek [bolluklu] bir gecede indirdik. Şüphesiz Biz uyarıcılarız. Şüphesiz Biz, Rabbinden; göklerin, yeryüzünün ve ikisi arasındakilerin Rabbinden -eğer kesin inanan kimseler iseniz- bir rahmet olarak elçi gönderenleriz. Şüphesiz O, en iyi duyanın, en iyi görenin ta kendisidir.<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Bu ayetlere göre vahiy de ilk yaratma gibi Allah’a özgü bir hadisedir. Vahyin en büyük alamet; gösterge oluşu işte buradan gelir. Vahyin alametliğinin; göstergeliğinin nasıllığını, evrendeki kuramlarla anlamaya çalışmak havanda su dövmekten başka bir şey değildir. Allah’ın “bana özgü bir iştir” demediği her olayı ise bilimsel ilkelerle değerlendirmek gerekmektedir.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
İşte bu noktada durup düşünülmesi gerekiyor.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Durum böyle olmasına rağmen, geçmiş ilahi kitapların tahrif edilmesi, Kur’an’ın yanlış anlaşılması sonucu, insanlar peygamberlere birçok olağanüstü nitelikleri izafe etmişlerdir. Öyle ki diğer peygamberlere izafe edilen mucizeler(!) bine katlanarak son nebi Muhammed as.a adapte edilmiştir. Böylece son nebi ilahlar ilahı haline getirilmiştir. Bunları ibret-i alem için takdim ediyoruz:</div>
<h3 style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 18pt 0cm 6pt; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;"><a href="https://www.blogger.com/null" name="SozdeMucizelerMuhammed" style="color: #18507c; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;"></a>MUHAMMED As’a izafe edilen sözde MUCİZELER (!)</em></h3>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">Aşağıdaki yazılar, Mir’ât-ı Kâinat kitabından alınmıştır. Bu kitapta, mucizelerin (!) çoğunun kaynakları da bildirilmiş ise de, biz bu kaynakları yazmadık. Mucizelerin çoğunu da kısaltarak yazdık.</em></div>
<div class="Icerlek2" style="background-attachment: scroll; background-color: #ddd9c3; background-image: none; background-position: 0% 50%; background-repeat: repeat repeat; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt; line-height: 19.80000114440918px; margin: 0px 0px 0px 1.5cm; padding: 0.05em; text-align: justify;">
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">1-<span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Muhammed Aleyhisselâmın mucizelerinin en büyüğü Kur’ân-ı kerimdir.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">2-<span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Muhammed aleyhisselâmın meşhur mucizelerinin en büyüklerinden birisi de, ayı ikiye ayırmasıdır.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">3-<span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Muhammed aleyhisselâm, bâzı gazâlarında, susuz kalındığı zaman, mübârek elini bir kaptaki suya sokmuş, parmakları arasından su akarak, suyun bulunduğu kap devamlı taşmıştır. Bazen seksen, bazen üç yüz, bazen bin beş yüz, Tebuk gazâsında ise yetmiş bin kimsenin hepsi ve hayvanları, bu sudan içmişler ve kullanmışlardır. Mübârek elini sudan çıkarınca akması durmuştur.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">4-<span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Bir gün amcası Abbas’ın evine gidip, onu ve evlâdını yanına oturtup üzerlerine ihrâmı ile örterek: “Ya Rabbî! Bu benim amcam ve babamın kardeşidir. Bunlar da benim ehl-i beytimdir. Şu örtümle onları örttüğüm gibi, sen de cehennem ateşinden kendilerini ört, koru!” buyurdu. Duvarlardan üç kere âmin sesi işitildi.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">5-<span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Bir gün kendisinden mucize isteyenlere karşı, uzaktaki bir ağacı çağırdı,. Ağaç, köklerini sürüyerek gelip selâm verip: “eşhedü enlâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve rasülüh.” dedi. Sonra, gidip yerine dikildi.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">6-<span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Hayber gazâsında, önüne zehirlenmiş koyun kebabı koyduklarında: “Ya Rasülüllah! Beni yeme, ben zehirliyim.” sesi işitildi.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">7-<span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Bir gün, elinde put bulunan kimseye:” Put bana söylerse, iman eder misin?” dedi. Adam, “ben buna elli senedir ibâdet ediyorum. Bana hiçbir şey söylemedi. Sana nasıl söyler?” dedi. Muhammed As. : “Ey put ben kimim?” deyince, “Sen Allah’ın peygamberisin.” sesi işitildi. Putun sahibi, hemen imana geldi.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">8-<span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Medine’de, mescitte dikili bir hurma kütüğü vardı. Rasülüllah hutbe okurken, buna dayanırdı. Buna Hannâne denirdi. Minber yapılınca, Hannane’nin yanına gitmedi. Ondan ağlama seslerini, bütün cemaât işittiler. Minberden inip, Hannâne’ye sarıldı. Sesi kesildi. “ Eğer sarılmasaydım, benim ayrılığımdan kıyamete kadar ağlardı.” buyurdu.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">9-<span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Eline aldığı çakıl taşlarının ve tuttuğu yemek parçalarının arı sesi gibi, Allahü teâlayı tesbih ettikleri çok görülmüştür.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">10-<span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Bir kâfir gelip, senin peygamber olduğunu ben nereden bileyim? dedi. Rasülüllah, “Şu hurma ağacındaki salkımı çağırsam, oda gelse iman eder misin?” buyurdu. Kâfir, evet iman ederim, dedi. Rasülüllah hurma salkımını çağırdı, sıçrayarak geldi. Rasülüllah, “yerine git.” buyurdu. Ağaçtaki yerine çıkıp asıldı. Bunu gören kâfir iman etti</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">11-<span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Mekke’de birkaç kurt bir sürüden koyun kapıp götürdüler. Çoban hücum edip, kurtardığında, kurtların birisi, Allahü teâlânın gönderdiği rızkımızı elimizden alırken, Allahü teâlâdan korkmadın mı? dedi. Çoban: “Çok şaşırdım, kurt konuşur mu?” deyince, kurt: “Bundan daha şaşılacak şeyi haber vereyim mi? Medine’de Allahü teâlânın peygamberi olan Muhammed as. mucizeler gösteriyor.” dedi. Çoban gelip bunu Rasülüllah’a anlattı ve Müslüman oldu.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">12-<span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Muhammed as. bir çayırda giderken, üç kere, “Ya Rasülallah!” sesini işitti. O tarafa bakıp, bağlı bir geyik gördü. Yanında bir adam uyuyordu. Geyiğe ne istediğini sordu. O da: “Bu avcı beni avladı. Karşıki tepede iki yavrum var. Beni salıver! Gidip, onları emzirip geleyim.” dedi. Rasül as. “Sözünü tutar mısın, gelir misin?” dedi. “ Allahü teâla için söz veriyorum, gelmezsem Allahü teâlânın azabı benim üzerime olsun.” dedi. Rasülüllah geyiği bıraktı. Biraz sonra geldi. Rasülüllah onu bağladı. Adam uyanıp: “Ya Rasülallah, bir emrin mi var? dedi. “Bu geyiği azat et!” buyurdu. Adam geyiğin ipini çözüp bıraktı. Geyik sevincinden iki ayağını yere vurup, “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve enneke Rasülüllah” dedi ve gitti.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">13-<span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Bir gün bir köylüyü imana davet etti. Müslüman bir komşumun vefat etmiş kızını diriltirsen, iman ederim, dedi. Mezarına gittiler. İsmini söyleyerek kızı çağırdı. Kabir içinden ses işitildi ve dışarı çıktı. “Dünyaya gelmek ister misin? buyurdu. “Ya Rasülallah, dünyaya gelmek istemem. Burada babamın evindekinden daha rahatım. Müslüman’ın âhreti, dünyasından daha iyi.” dedi. Köylü bunu görünce, hemen imana geldi.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">14-<span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Cabir bin Abdullah bir koyun pişirdi. Rasülüllah ashâbı ile yediler. “Kemiklerini kırmayınız!” buyurdu. Kemikleri toplayıp, mübârek ellerini üstüne koyup duâ etti. Allahü teâlâ koyunu diriltti.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">15-<span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Rasülüllah’a büyüdüğü halde hiç konuşmayan bir çocuk getirdiler. “ben kimim?” diye sordu. Sen Rasülüllahsın diye cevap verdi. Ölünceye kadar konuştu.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">16-<span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Bir kimse yılan yumurtasına basarak iki gözü kör oldu. Rasülüllah’a getirdiler. Mübârek tükürüğünden gözlerine sürmekle görmeye başladı.Hatta seksen yaşında olduğu halde, iğneye iplik geçirirdi.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">17-<span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Muhammed bin Hatib diyor ki: Küçük idim. Üstüme kaynar su döküldü. Vücudum yandı. Babam beni Rasülüllah’a götürdü. Mübârek elleri ile tükürüğünü yanan yerlere sürdü ve duâ buyurdu. Hemen yanıklar iyi oldu.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">18-<span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Bir kadın, kel oğlunu getirdi. Rasülüllah, mübârek elleri ile başını sıvadı. Şifa buldu. Saçları uzamaya başladı.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">19-<span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Tirmizi ve Nesâî’nin Sünen kitaplarında diyor ki, iki gözü âma bir kimse gelip: “Ya Rasülellah Allahü teâlâya duâ et, gözlerim açılsın.” Dedi. “Kusursuz bir abdest al. Sonra Ya Rabbi, sana yalvarıyorum. Sevgili peygamberin Muhammed aleyhisselâmı araya koyarak,senden istiyorum. Ey çok sevdiğim Peygamberim Muhammed aleyhisselâm! Seni vesile ederek, Rabbime yalvarıyorum. Senin hatırın için kabul etmesini istiyorum. Ya Rabbi! Bu yüce Peygamberi bana şefâatçi eyle! Onun hürmetine duâmı kabul et!” duâsını okumasını söyledi. Adam, abdest alıp duâ etti. Hemen gözleri açıldı.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">20-<span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Ebu Talip ile bir çölde gidiyordu. Ebu Tâlib, çok susadığını söyledi. Rasülüllah, hayvandan yere inip, “Susadın mı?” buyurdu ve mübârek ayaklarının ökçesini yere vurdu. Su fışkırdı. “Amcam, bu sudan iç!” buyurdu.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">21-<span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Hudeybiye Gazâsında susuz bir kuyunun yanına kondular. Asker susuzluktan şikâyet etti. Bir kova su istedi, içinden abdest alıp tükürdü.Bunu kuyuya döktürdü. Bir ok alıp kuyuya attı. Kuyunun ağzına kadar su ile dolduğunu gördüler.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">22-<span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Bir gazâda, asker susuzluktan şikâyet etti. Rasülüllah, iki askeri su aramaya gönderdi. İki kırba dolusu su ile deve üstünde bir kadını gördüler, getirdiler. Rasülüllah, kadından bir miktar su istedi. Bir kap içine döktürdü. Bütün asker gelip sıra ile kaplarını, tulumlarını doldurdular. Kadına bir miktar hurma verip su tulumlarını da doldurdular. “Senin suyundan eksiltmedik. Bize suyu Allahü teâlâ verdi.” buyurdu.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">23-<span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Medine’de minberde hutbe okurken, bir kimse: “ Ya Rasülellah! Susuzluktan çocuklarımız, hayvanlarımız, tarlalarımız helâk oluyor. İmdadımıza yetiş!” dedi. Ellerini kaldırıp, duâ eyledi. Gökte hiç bulut yokken, mübârek ellerini yüzüne sürmeden, bulutlar toplandı. Hemen yağmur başladı. Birkaç gün devam etti. Yine minberde okurken, o kimse: “Ya Rasülellah! Yağmurdan helak olacağız!” deyince, Rasülüllah tebessüm etti ve “Ya Rabbi! Rahmetini başka kullarına da ihsân eyle!” buyurdu. Bulutlar açılıp, güneş göründü.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">24-<span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Câbir bin Abdullah diyor ki, çok borcum vardı. Rasülüllah’a haber verdim. Bahçeme gelip, hurma yığınının etrafında üç kere dolaştı. “alacaklılarını çağır, gelsinler!” buyurdu. Her birine hakları verildi. Yığından bir şey eksilmedi.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">25-<span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Bir kadın hediye olarak bal gönderdi. Balı kabul edip, boş kabı geri gönderdi. Kap bal ile dolu olarak geri geldi. Kadın gelerek: “Ya Rasülellah, hediyemi niçin kabul etmediniz? Acaba günahım nedir?” dedi. “Senin hediyeni kabul ettik. Gördüğün bal, Allahü teâlânın hediyene verdiği berekettir.” dedi. Kadın çocukları ile aylarca yediler. Hiç eksilmedi. Bir gün yanılarak balı başka bir kaba koydular. Oradan yiyerek bitirdiler. Bunu, Rasülüllah’a haber verdiler. “Gönderdiğim kapta kalsaydı, dünya durdukça yerlerdi, hiç eksilmezdi.” buyurdu.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">26-<span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Ebu Hüreyre diyor ki: Rasülüllah’a birkaç hurma getirdim. Bunlara bereket verilmesi için duâ etmesini söyledim. Bereketli olmaları için duâ buyurdu ve “Bunları al, kabına koy. Ondan almak istediğin zaman elinle içinden al, onları boşaltıp saçma!” buyurdu. Hurmaların bulunduğu çantamı gece gündüz yanımdan ayırmayıp Osman zamanına kadar hep yedim. Yanımdakilere de yedirdim ve avuç dolusu sadakalar verdim. Osman şehit olduğu gün çantam kayboldu.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">27-<span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Rasülüllah, Süleyman (AS.) gibi bütün hayvanların dilinden anlardı. Gelecek sahibinden veya başkalarından şikâyet eden hayvanlar çok görüldü. Rasülüllah bunu Ashâbı kirama haber verdi. Huneyn Gazâsında, binmiş olduğu “Düldül” ismindeki ak katıra, “Yere çök!” dedi. Düldül, hemen çökünce, yerden bir avuç kum alıp, kâfirlerin üzerine saçtı.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">28-<span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Rasülüllah’ın gaipten haber verdiği çok görüldü. Bu mucizesi üç kısımdır.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">Birinci kısmı, kendi zamanından evvel olan ve kendisine sorulan şeylerdir ki bunlara verdiği cevaplar, çok kâfirlerin, katı kalpli düşmanlarının imana gelmelerine sebep olmuştur.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">İkinci kısmı, kendi zamanında olmuş ve olacak şeyleri haber vermesidir.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">Üçüncü kısmı, kendisinden sonra kıyamete kadar dünyada ve âhrette olacak şeyleri bildirmesidir. Burada ikinci ve üçüncü kısımlardan bir kaçı aşağıda bildirilmiştir.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">(İslâm’a davetin başlangıcında, müşriklerin eziyetlerinden, sıkıntılarından dolayı, ashâbı kiramın bir kısmı Habeşistan’a hicret etmişlerdi. Rasülüllah Mekke-i Mükerreme’de kalan ashâbı kiramla beraber, üç sene her türlü görüşme, alış veriş yapma, Müslümanlardan başka bir kimse ile konuşmama gibi bütün içtimâî muamelelerden men olundular.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">Kureyş müşrikleri, bu karar ve ittifaklarını bildiren bir ahitnâme yazarak, Ka’be-i muazzamaya asmışlardı. Her şeye kâdir olan Allahü teâlâ, Arza denilen bir çeşit kurdu (ağaç kurdu) o vesikaya musallat etti. Yazılı bulunan “ Bismikellahümme” ibaresinden başka, ne yazılı ise, hepsini o kurtçuk yedi, bitirdi. Allahü teâla bu hâli Cibril-i emin vasıtasıyla Peygamberimize bildirdi. Peygamberimiz de bu hâli amcası Ebu Talib’e anlattı.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">Ertesi gün Ebu Talib müşriklerin ileri gelenlerine gelerek: “Muhammed’in Rabbi O’na şöyle haber vermiş. Eğer söylediği doğru ise, bu hâli kaldırıp eskiden olduğu gibi dolaşmalarına, başkaları ile görüşmelerine mâni olmayınız. Eğer söylediği doğru değilse, ben de O’nu artık himâye etmeyeceğim.” dedi.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">Kureyş’in ileri gelenleri, bu teklifi kabul ettiler. Herkes toplanarak Ka’be’ye geldiler. Ahitnâmeyi Ka’be’den indirerek açtılar ve Rasülüllah’ın buyurduğu gibi “Bismikellahümme” ibaresinden başka, bütün yazılanların silinmiş olduğunu gördüler.)</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">Acem padişahı Hüsrev’den Medine’ye elçiler geldi. Bir gün, bunları çağırıp, “Bu gece, Kisra’nızı kendi oğlu öldürdü.” buyurdu. Bir müddet sonra, oğlunun babasını öldürdüğü haberi geldi.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">29-<span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Bir gün, zevcesi Hafsa’ya ,”Ebu Bekir ile baban, ümmetimin idaresini ellerine alacaklardır.” Buyurdu. Bu sözle Ebu Bekir’in ve Hafsa’nın babası Ömer’in halife olacaklarını müjdeledi.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">30-<span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Ebu Hüreyre’yi Medine’de zekat olarak gelmiş olan hurmaların muhafazasına memur etmişti. Bir kimseyi hurma çalarken yakaladı. Seni Rasülüllah’a götüreceğim dedi. Hırsız, fakirim, çoluğum çocuğum çoktur, diyerek yalvarınca, bıraktı. Ertesi gün, Rasülüllah Ebu Hüreyre’yi çağırıp, “Dün gece bıraktığın adam ne yapmıştı?” dedi. Ebu Hüreyre anlatınca, “Seni aldatmış. Yine gelecektir.” buyurdu. Ertesi gece yine geldi ve yakalandı. Tekrar yalvarıp, Allah aşkına bırak dedi ve kurtuldu. Üçüncü gece, tekrar gelip yakalanınca, yalvarmaları fayda vermedi. Beni bırakırsan, birkaç şey öğretirim, sana çok faydası olur, dedi. Ebu Hüreyre kabul etti. Gece yatarken, Âyetel kürsi’yi okursan Allahü teâla seni korur, yanına şeytan yaklaşmaz, dedi ve gitti.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">Ertesi gün, Rasülüllah, Ebu Hüreyre’ye tekrar sorup cevap alınca: “Şimdi doğru söylemiş. Halbuki kendisi çok yalancıdır. Üç gecedir kiminle konuştuğunu biliyor musun?” dedi. Hayır bilmiyorum deyince, “O kimse şeytan idi.” buyurdu.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">31-Rum imparatorunun orduları ile harp için Mûte denilen yere asker gönderdikte, sahâbeden dört emîrin arka arkaya şehît olduklarını, kendisi, Medine’de minber üzerinde iken, Allahü teâlânın göstermesi ile görerek yanındakilere haber verdi.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">32-Muaz bin Cebel’i vâli olarak Yemen’e gönderirken, Medine’nin dışına kadar uğurlayıp ona çok nasihatler verdi. “Seninle kıyamete kadar artık buluşamayız.” dedi. Muaz Yemende iken Rasülüllah Medine’de vefât etti.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">33- Vefat ederken, kızı Fâtıma’ya, “Akrabam arasında bana evvelâ kavuşan sen olacaksın.” dedi. Altı ay sonra Fâtıma vefât etti. Akrabasından ondan evvel kimse vefât etmedi.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">34-Kays bin Şemmas’a “Güzel olarak yaşarsın ve şehît olarak ölürsün.” buyurdu. Ebu Bekir halife iken Yemame’de Müseylemet-ül- Kezzab ile yapılan muharebede şehît oldu.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">35- Acem padişahı Kisra’nın ve Rum padişahı Kayser’in memleketlerinin Müslümanların eline geçeceğini ve hazinelerinin Allah yolunda dağıtılacağını müjdeledi.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">36-Ümmetinden çok kimselerin denizden gazâya gideceklerini ve sahâbeden olan Ümmü Hirâm’ın o gazâda bulunacağını haber verdi. Osman halife iken Müslümanlar, gemiler ile Kıbrıs adasına gidip harp ettiler. Bu hanım da berâber idi. Orada şehît oldu.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">37-Rasülüllah bir gün yüksek bir yerde oturuyordu. Yanındakilere dönerek: “Benim gördüğümü siz de görüyor musunuz? Yemin ederim ki, evlerinizin arasında, sokaklarda meydana gelecek fitneleri görüyorum.” buyurdu. Osman’ın şehît edildiği günlerde ve sonra Yezit zamanında, Medine’de büyük fitneler meydana geldi. Sokaklarda çok kimselerin kanı döküldü.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">38-Bir gün kendi zevcelerinden birinin halifeye karşı isyan edeceğini haber verdi. Âişe bu söze gülünce: “Ya Humeyra! Bu sözümü unutma! Bu kadın sen olmayasın.” buyurdu. Sonra, Ali’ye dönüp. “Bunun işi senin eline düşerse, kendisine yumuşak davran!” dedi. Otuz sene sonra, Âişe, Ali ile harp etti ve ona esir düştü. Ali, O’nu ikram ve ihtiram ile Basra’dan Medine’ye gönderdi.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">39- Muâviye, “Bir gün ümmetimin üzerine hâkim olursan iyilik yapanlara mükafat et! Kötülük edenleri de affeyle!” buyurdu. Muâviye, Osman zamanında Şam’da yirmi sene vâlilik, sonra yirmi sene de halifelik yaptı.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">40-Bir gün, “Muâviye hiç mağlup olmaz.” buyurdu. Ali, Sıffîn muharebesinde, bu hadisi işitince, eğer önceden işitseydim, Muâviye ile harp etmezdim dedi.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">41-Sa’d bin Muaz, Uhud gazâsında yaralandı. Bir zaman sonra vefat etti. Namazında yetmiş bin meleğin bulunduğunu Rasülüllah haber verdi. Kabri kazılırken, her tarafa misk kokusu yayıldı.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">42-Kızı Fâtıma’nın oğlu Hasan için: “Bu oğlum çok hayırlıdır. Allahü teâlâ, Müslümanlardan iki büyük ordunun sulh etmesine bunu sebep yapacaktır.” buyurdu. Büyük bir ordu ile Muâviye’ye karşı harp edeceği zaman, fitneyi önlemek, Müslümanların kanının dökülmemesi için hakkı olan halifeliği Muâviye’ye teslim etti.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">43-Abdullah bin Zübeyr, Rasülüllah’ın hacâmat edilirken çıkan kanını içti. Bunu görünce: “İnsanlardan senin başına neler gelecek biliyor musun? Senden de insanlara çok şey gelecek. Cehennem ateşi seni yakmaz.” Buyurdu. Abdullah bin Zübeyr Mekke’de halifeliğini ilan edince, Abdülmelik bin Mervân, Şam’dan Haccâc’ı büyük bir ordu ile Mekke’ye gönderdi. Abdullah’ı yakalayıp öldürdüler.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">44- Abdullah ibni Abbas’ın annesine bakıp: “Senin bir oğlun olacak. Doğduğu zaman bana getir.” dedi. Çocuğu getirdiklerinde, kulağına ezân ve<span style="color: red; margin: 0px; padding: 0px;"> </span>Kâmet okuyup, mübârek tükürüğünden ağzına sürdü. İsmini Abdullah koyup annesinin kucağına verdi. “Halifelerin babasını al, götür!” dedi. Abbas bunu işitti ve gelip sorduğunda: “Evet, böyle söyledim. Bu çocuk halifelerin babasıdır. Onlar arasında seffâh, Mehdi ve İsâ aleyhisselâmla namaz kılan bir kimse bulunacaktır.” dedi. Abbasiye devletinin başına çok halifeler geldi. Bunların hepsi, Abdullah bin Abbâs’ın soyundan oldu.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">45-Bir gün, “Ümmetim arasında, râfızî denilen çok kimseler meydana gelecektir. Bunlar, İslâm dininden ayrılacaklardır.” buyurdu.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">46-Ashâbından çok kimseye hayır duâlar etmiş, hepsi kabul olunarak faydalarını görmüşlerdir.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">47- Rasülüllah’ın cennete gideceklerini müjdelediği on kimseye ‘Aşere-i mübeşşere’ denir. Bunlardan Sa’d bin ebi Vakkas’a Uhud gazâsında: “ Ya Rabbi! Bunun oklarını hedeflerine ulaştır ve duâlarını kabul eyle!” dedi. Bundan sonra Sa’d’ın her duâsı kabul oldu. Ve her attığı ok düşmana isâbet etti.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">48-Amcasının oğlu Abdullah bin Abbas’ın alnına mübârek ellerini koyup: “Ya Rabbi! Bunu dinde derin ve âlim yap, hikmet sahibi eyle! Kur’ân’ı kerimin bilgilerini kendisine ihsan eyle!” buyurdu. Bundan sonra, bütün ilimlerde ve bil hasa tefsir,hadis ve fıkıh bilgilerinde zamanının bir tanesi oldu. Sahâbe ve tâbiîn her şeyi bundan öğrenirlerdi. “Tercüman-ül Kur’ân, Bahr-ül-ilm, ve Reîs-ül müfessirîn” isimleriyle meşhur oldu. İslâm memleketleri bunun talebeleri ile doldu.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">49-Hizmetçilerinden Enes bin Mâlik’e: “Ya Rabbî! Bunun malını ve çocuklarını çok eyle. Ömrünü uzun eyle. Günahlarını affeyle!” duâsını yaptı. Zaman geçtikçe malları, mülkleri çoğaldı. Ağaçları, bağları her sene meyve verdi. Yüzden ziyade çocuğu oldu. Yüz on sene yaşadı.. ömrünün sonunda . “ Ya Rabbî! Habibinin benim için yaptığı duâlardan üçünü kabul ettin, ihsan ettin! Dördüncüsü olan günahların affedilmesi acabâ nasıl olacak!” deyince . “Dördüncüsünü de kabul ettim. Hatırını hoş tut!” sesini işitti.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">50-Mâlik bin Rebia’ya “Evlâdın bereketli olsun! diyerek duâ buyurdu. Seksen oğlu oldu.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">51-Nâbiga ismindeki meşhur şâir, şiirlerinden birkaçını okuyunca, Araplar arasında meşhur olan, “ allahü teâlâ dişlerini dökmesin!” duâsını söyledi. Nâbiga yüz yaşına gelmişti. Dişleri ak ve berrak, inci gibi dizilmiş dururdu.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">52- Urve bin Cu’d için: “Ya Rabbi! Bunun ticaretine bereket ver!” buyurdu. Urve diyor ki, bundan sonra yaptığım ticaretlerin hepsi kârlı oldu. Hiç zarar etmedim.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">53-Kendi kızı Fâtıma, bir gün yanına geldi. Açlıktan benzi sararmıştı. Elini onun göğsüne koyup: “Ey açları doyuran Rabbim! Muhammed’in kızı Fâtıma’yı aç bırakma!” buyurdu. Fâtıma’nın yüzü hemen kanlandı, canlandı. Ölünceye kadar hiç açlık duymadı.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">54- Aşere-i mübeşşereden Abdürrahman bin Avf’a bereket ile duâ etti. Malı o kadar çoğaldı ki, dillerde destân oldu.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">55- “Her peygamberin duâsı kabul olur. Her peygamber, ümmeti için dünyada <span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;">dua</span> etti. Ben ise, kıyamet günü ümmetime şefâat izni verilmesi için duâ ediyorum. İnşaallah duâm kabul olacak. Müşrik olmayanların hepsine şefâat edeceğim.” buyurdu.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">56- Mekke’de bâzı köylere gidip iman etmeleri için çok uğraştı. Kabul etmediler. Yusuf Peygamber zamanında Mısır’da görülen kıtlık gibi sıkıntı çekmeleri için duâ etti. O sene oralarda öyle kıtlık oldu ki, leş yediler.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">57- Amcası Ebu Leheb’in oğlu Uteybe, Rasülüllah’ın damadı olduğu halde, Rasülüllah’a iman etmedi ve O serveri çok üzdü. Mübârek kızı Ümmü Gülsüm Hatunu boşadı. Çirkin şeyler söyledi. Buna çok üzülüp: “Ya Rabbi! Buna köpeklerinden birini Mûsâllat et!” buyurdu. Uteybe, Şam’a ticaret için giderken bir gece arkadaşlarının arasında yatıyordu. Bir aslan gelip arkadaşlarını koklayıp bıraktı. Sıra Uteybe’ye gelince, kaptı parçaladı.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">58-Bir kimse, sol eliyle yemek yiyordu. “sağ elinle ye!” buyurdu. Sağ kolum hareket etmiyor, diyerek yalan söyledi. “Sağ elin artık hareket etmesin!” buyurdu. Ölünceye kadar sağ elini ağzına götüremez oldu.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">59- Acem Padişahı Husrev Perviz’e iman etmesi için mektup gönderdi. Ancak Husrev, mektubu parçaladı ve getiren elçiyi şehît eyledi. Rasülüllah bunu işitince, çok üzüldü ve “Ya Rabbî! Benim mektubumu parçaladığı gibi, onun mülkünü parçala!” buyurdu. Rasülüllah hayatta iken Husrev’i oğlu Şireveyh hançerle parçaladı. Ömer halife iken, Acem memleketinin tamamını Müslümanlar fethedip, Husrev’in nesli de mülkü de kalmadı.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">60-Rasülüllah, çarşıda emr-i mâruf ve nehy-i münker ederken, nasihat verirken, Mervan’ın babası olan Hakem bin Âs ismindeki alçak, Rasülüllah’ın arkasından gelerek, gözlerini açıp kapar ve yüzünü buruşturur, böylece alay ederdi. Rasülüllah, arkaya dönüp, onun bu çirkin hâlini görünce: “Kendini gösterdiğin şekilde kal!” buyurdu. Ölünceye kadar, yüzü gözü oynak kaldı.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">61-Allahü teâlâ habibini belalardan korurdu. Ebu Cehl, Rasülüllah’ın en büyük düşmanı idi. Büyük bir taşı başına vurmak için kaldırdıkta, Rasülüllah’ın iki omzunda birer yılan görerek taş elinden düştü ve kaçtı.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">62-Ka’be-i Muazzama yanında namaz kılarken, yine alçak Ebu Cehl, tam zamanıdır diyerek, bıçakla üzerine yürümek isterken, hemen geri dönüp kaçtı. Arkadaşları, niçin korktun dediklerinde: “ Muhammed ile aramızda ateş dolu bir hendek gördüm. Bir çok kimse beni bekliyorlardı. Bir adım atsaydım, yakalayıp ateşe atacaklardı.” Bunu Müslümanlar işitip Rasülüllah’a sorduklarında: “ Allahü teâlânın melekleri, onu yakalayıp parçalayacaklardı.” buyurdu.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">63-Hicretin üçüncü senesinde, Rasüllüllah Katfân gazâsında, bir ağaç dibinde yalnız yatarken, Da’sur isminde bir pehlivan kâfir, elinde kılıçla gelip. “Seni benden kim kurtarır?” dedi. Rasülüllah: Allah kurtarır.” Dedikte, Cebrail ismindeki melek, insan şeklinde görünüp, kâfirin göğsüne vurdu. Yıkılıp kılıç elinden düştü. Rasülüllah, kılıcı eline alıp: “seni benden kim kurtarır?” dedi. “beni kurtaracak senden daha hayırlı kimse yoktur.” diye yalvardı. Af buyurup, serbest bıraktı. İmana gelip, çok kimselerin de imana gelmesine sebep oldu.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">64- Hicretin dördüncü senesinde, Beni Nadir’de Rasülüllah, Yahudilerin kale duvarları altında Ashâbı ile konuşurken, bir Yahudî büyük bir değirmen taşını yukarıdan atmak istedi. Taşa elini uzatınca, iki eli çolak oldu.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">65-Hicretin dokuzuncu senesinde uzaklardan akın akın gelip iman ediyorlardı. Âmir ile Erbed isminde iki kâfir, gelenler arasına katıldı. Âmir Rasülüllaha imana geldiklerini söylerken Erbed, arkaya geçip kılıcını kınından çıkarmak istedi. Eli tutmaz oldu. Âmir, karşıdan ne duruyorsun? diye işaret edince, Rasülüllah: “Allahü teâlâ, ikinizin zararından beni korudu.” buyurdu. Oradan ayrıldıklarında, Âmir, Erbed’e: “Niçin sözünde durmadın?” dedi. O da“Kaç kere kılıcı çekmek istedim. Hep seni ikimizin arasında gördüm.” dedi. Birkaç gün sonra hava açıkken ansızın bulutlar kapladı. Erbed’e yıldırım düşerek devesi ile birlikte öldü.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">66- Rasülüllah bir gün abdest alıp, mestlerinden birini giyip, ikincisine elini uzatırken, bir kuş geldi. Bu mesti kapıp havada silkti. İçinden bir yılan düştü. Sonra kuş mesti yere bıraktı. Bugünden sonra, ayakkabı giyerken, önce silkelemek sünnet oldu.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">67-Rasülüllah gazâlarda ve çöllerde, kendini muhafaza için ashâbdan bekçiler ayırmıştı. Mâide suresindeki: “Allah seni insanların zararından korur.” Meâlindeki 67. âyeti kerime gelince, bundan vazgeçti. Düşmanlar arasında yalnız dolaşır, yalnız yatar, hiç korkmazdı.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">68- Enes bin Mâlik’te, Rasülüllah’ın bir mendili vardı. Bununla mübârek yüzünü silmişti. Enes, bununla yüzünü siler, kirlendiği zaman, ateşe bırakırdı. Kirler yanıp, mendil yanmaz, tertemiz olurdu.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">69- Bir kuyunun suyunu kova içinden içip kalanını kuyuya döktüler. Kuyudan her zaman misk kokusu çıkardı.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">70- Utbe bin Firkad’in bedeninde kurdeşen denilen hastalık çıktı. Rasülüllah, onu soyup ve kendi mübârek ellerine tükürüp, elleriyle gövdesini sıvadı. Hasta şifa buldu. Bedeni, misk gibi kokardı. Bu hal uzun zaman devam etti.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">71-Selmân-ı Fârisî, hak din aramak için, İran’dan çıkıp çeşitli memleketleri dolaşmaya başladı. Benî Kelb kabilesinden bir kervan ile Arabistan’a gelirken Vâdi-ül Kurâ denilen mevkide hainlik edip bir Yahudi’ye köle diye sattılar. Bu da akrabası, Medineli bir Yahudi’ye köle olarak sattı. Hicrette Rasülüllah’ın Medine’ye teşriflerini işitince, çok sevindi. Çünkü, kendisi Nasrânî âlimdi. En son rehberi büyük bir âlimin tavsiyesi ile, âhir zaman peygamberine iman etmek için Arabistan’a gelmişti. O âlim, Rasülüllah’ın vasıflarını öğretmiş, O’nun hediye kabul edip sadaka kabul etmediğini, iki omuzu arasında mühr-ü nübüvvet olduğunu ve pek çok mucizeleri olduğunu Selman’a bildirmişti.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">Selman-ı Farisî, Rasülüllah’a sadakadır diyerek hurma getirdi. Rasülüllah onlardan hiç yemedi. Hediyedir diye bir tabakta yirmi beş kadar hurma getirdi. Rasülüllah ondan yedi. Bütün Ashâb-ı kiram da yediler. Yenilen hurma çekirdekleri bin kadardı. Rasülüllah’ın bu mucizesini de gördü. Ertesi gün bir cenaze defninde mühr-ü nübüvveti görmek arzu etti. Rasülüllah, bunu anlayıp mübârek gömleğini sıyırarak mühr-ü nübüvveti gösterdi. Selman hemen imana geldi.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">Birkaç sene sonra 300 hurma ağacı ile bin altı yüz dirhem altın ödemek şartı ile âzât edilmesine söz kesildi. Rasülüllah bunu işitti. Mübârek elleri ile iki yüz doksan dokuz hurma ağacı dikti. Ağaçlar o sene meyve vermeye başladı. Birini Ömer dikmişti. Bu ağaç meyve vermedi. Rasülüllah, bunu çıkarıp mübârek elleri ile tekrar dikti. Bu da hemen meyve verdi.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">Bir gazâda, ganimet alınan, yumurta kadar altını Selmân’a verdiler. Rasülüllah’a gelip bu gâyet azdır, bin altı yüz gram çekmez dedi. Mübarek ellerine alıp tekrar Selmân’a verdi. Bunu sahibine götür dedi. Yarısı ile efendisine olan borcunu ödedi. Yarısı da Selmân’a kaldı.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">72- Rasülüllah, namaz kılarken şeytan gelip namazını bozmak istedikte, mübârek elleri ile yakaladı. Bir daha gelip namazı bozdurmayacağına dair ondan söz alıp serbest bıraktı.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">73- Medine’de münafıkların reîsi olan Abdullah bin Übey bin Selül, öleceğine yakın Rasülüllah’ı çağırdı Arkanızdaki gömleği bana kefen yapınız, diye yalvardı. Her istenileni vermek âdeti olduğu için, gömleğini ihsan eyledi. Cenaze namazını dahi kıldı. Medine’de bulunan bin münafık, Rasülüllah’ın bu ihsanına hayran kalıp, hepsi imana geldiler.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">74-Kureyş kâfirlerinden Velîd bin Muğire , Âs bin Vâil, Hâris bin Kays, Esved bin Yagus ve Esved bin Muttalb, Rasülüllah’a cefa ve eziyet etmekte başkalarından aşırı gidiyorlardı. Cebrâil gelip, “Seninle alay edenlere cezâlarını veririz ...” meâlindeki Hicr suresinin 95. âyetini getirip, Velid’in ayağına, ikincisinin ökçesine, üçüncüsünün burnuna, dördüncüsünün başına, beşincisinin gözlerine işaret etti. Velid’in ayağına bir ok battı. Çok kibirli olduğundan, eğilerek oku çıkarıp atmak, kendine ağır geldi. Demiri topuk damarına batıp, siyatik hastalığına yakalandı. Âs’ın ökçesine diken battı. Tulum gibi şişti. Haris’in burnundan devamlı kan geldi. Esved bir ağaç altında neşeli otururken, kafasını ağaca vurup, diğer Esved de, âmâ olup, hepsi helak oldular.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">75- Devs kabilesinin reisi Tufeyl, hicretten önce, Mekke’de imana gelmişti. Kavmini imana davet için Rasülüllah’tan bir alâmet istedi. “Ya Rabbî! Buna <span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;">bir</span> âyet ihsan eyle.” buyurdu. Tufeyl kabilesine gidince, iki kaşı arasında bir nûr parladı. Tufeyl, Ya Rabbî! Bu alâmeti yüzümden giderip başka yerime koy. Bunu yüzümde görenlerden bâzısı, kendi dinlerinden çıktığım için cezalandırıldığımı zannederler, dedi. Duâsı kabul olup nûr yüzünden gitti. Elindeki kamçının ucunda kandil gibi parladı. Kabilesindekiler zamanla imana geldiler.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">76- Medine’de Beni Neccâr kabilesinden hüsn-ü cemal sahibi bir kadın vardı. Bir cinni buna âşık olup, dâima gelirdi. Rasülüllah Medine’ye geldikten sonra, bir gün bu cinnî, kadının evinin önündeki duvarda otururken, kadın onu tanıdı. “Niçin bana gelmez oldun?” dedi. Cin, Allahü teâlânın peygamberi zinayı ve bütün haramları yasak etti, dedi.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">77-Bi’r-i Mâûne denilen muharebede kâfirler verdikleri sözü bozarak yetmiş sahâbeyi şehît ettiler.Bunlar arasında Ebu Bekir’in kölesi iken âzât ettiği ve ilk iman edenlerden Âmir bin Füheyre’yi süngülediklerinde, kâfirlerin gözü önünde, melekler onu göğe kaldırdılar. Bunu Rasülüllah’a haber verdiklerinde. “Onu cennet melekleri defnettiler ve ruhu cennete çıkarıldı.” buyurdu.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">78-Sahâbeden Hubeyb bin Adiy’yi kâfirler yakalayıp Mekke’ye götürdüler, idam ettiler. Kâfirler görsün de sevinsinler diye sehpadan indirmediler.. Kırk gün sehpada kaldı. Bedeni çürüyüp, kokmadı. Hep taze kan aktı.Rasülüllah, bunu haber alıp onun cesedini getirmek üzere, Zübeyr bin Avvam ve Mikdâd bin Esved’i gönderip gece ağaçtan aldılar. Medine’ye getirirken, arkalarından yetmiş atlı yetiştiler. Bu iki Müslüman, kendilerini korumak için Hubeyb’i yere bıraktılar. Yer yarılıp Hubeyb kayboldu. Kâfirler bu hali görüp döndüler, gittiler.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">79-Hicretin yedinci senesinde Rasülüllah, Habeş Padişâhı Necâşi’ye ve Rum imparatoru Herakliyus’e ve Acem padişâhı Husrev’e ve Bizans’ın Mısır’daki vâlisi Mukavkas’a ve Şam’daki vâlisi Hâris’e ve Umman sultânı Semâme’ye mektuplar göndererek, hepsini imana dâvet etti. Mektupları götüren elçiler, gittikleri yerin dillerini bilmiyorlardı. Ertesi sabah, o dilleri söylemeye başladılar.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">80-Sahâbenin büyüklerinden Zeyd bin Hârise uzak bir yere gidiyordu. Kira ile tuttuğu katırcısı, tenha bir yerde bunu öldürmek istedi. İzin isteyip iki rekat namaz kıldı. Sonra üç kere “ Ya Erhamerrahimin” dedi. Her birini söylerken “ Onu öldürme!” sesi geldi. Dışarıda adam var sanarak, katırcı dışarı çıkıp içeri girdi. Üçüncüsünde, elinde kılıç bulunan bir süvari içeri girip katırcıyı öldürdü. Sonra Zeyd’e dönerek: “ Sen Ya Erhamerrahimin” duâsına başlarken, ben yedinci gökte idim. İkincisini söylerken birinci göğe yetişti. Üçüncüsünde yanınıza geldim, dedi. Bunun melek olduğunu anladı.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">81- Rasülüllah’ın zevcelerinden Ümmü Seleme’nin âzât ettiği Sefine ismindeki sahabe, Rasülüllahın hizmetinden hiç ayrılmazdı. Rumlara karşı yapılan gazâda askerden ayrılıp kâfirlere esir düştü. Kaçıp gelirken karşısına korkunç bir aslan çıktı. Ben Rasülüllah’ın hizmetçisiyim deyip başından geçenleri aslana anlattı. Aslan buna yüzünü gözünü sürüp yanında yürüdü. Düşmanlardan bir zarar gelmesin diye yanından ayrılmadı.İslâm askeri görülünce dönüp gitti.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">82- Cehcâhi Gaffari isminde birisi halife Osman’a isyan etti. Rasülüllah’ın her zaman elinde taşıdığı âsâyı dizi ile kırdı. Bir sene sonra dizinde şir pençe hastalığı hâsıl olarak ölümüne sebep oldu.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">83- Muâviye Şam’dan hacca gelip, Rasülüllah’ın Medine’deki minberi şerifini bereketlendirmek için Şam’a götürmek istedi. Minberi yerinden oynattıklarında, güneş tutuldu. Her taraf kararıp, yıldızlar göründü. Bu arzusundan vazgeçti.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">84-Uhud Gazâsında Ebu Katâde’nin bir gözü çıkıp yanağı üzerine düştü. Rasülüllah’a getirdiler. Mübârek eli ile gözünü yerine koyup, “Ya Rabbi! Gözünü güzel eyle!” dedi. Bu gözü diğerinden güzel oldu. Ondan daha kuvvetli görürdü. Ebu Katâde’nin torunlarından biri halife Ömer bin Abdülaziz’in yanına gelmişti. “Sen kimsin?” dedi. Bir beyit okuyarak, Rasülüllah’ın mübârek eli ile gözünü yerine koymuş olduğu zâtın torunu olduğunu bildirdi. Halife bu beyitleri işitince, kendisine ziyâde ikramda ve ihsanda bulundu.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">85- Iyas bin Seleme diyor ki: Hayber Gazâsında, Rasülüllah beni gönderip Ali’yi istedi. Ali’nin gözleri ağrıyordu. Elinden tutup, güçlükle getirdim. Mübârek parmaklarına tükürüp Ali’nin gözlerine sürdü. Sancağı eline verip Hayber kapısında dövüşmeye gönderdi. Çok zamandır açılamayan kapıyı Ali yerinden <span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;">söktü ve Ashâb-ı kiram kaleye girdi.</span></em></div>
</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Görülüyor ki peygamberler yarıştırılıyor. <span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;">Futbol fanatikleri gibi: “En büyük takım benim takım, en büyük peygamber benim peygamberim!”</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Peygamberimize yukarıda saydıklarımızın dışında daha binlerce mucize (!) <span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;">uyarladılar</span>. Hepsi de ifrat ölçülerindedir. Ciltlerce kitap yazdılar, roman gibi hayal ürünlerini ortaya koydular. Bunlardan, kayda değerlerinin bir listesini veriyoruz. İlgilenenler bakabilirler.</div>
<ul style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin: 0px 0px 0px 2.1cm; padding: 0px;">
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;">Huccetüllahi alel âlemin/ İsmâil ibn Yûsuf Nebhânî</li>
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;">Delâil-ün Nübüvvet /Hâfız Ebu Bekr el-Beyhâkî</li>
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;">Delâil-ün Nübüvvet /Hâfız Ebu Nuaym el Asbhânî</li>
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;">A’lâm-ün Nübüvvet /İmam Ebu-l hasan el Mâverdî</li>
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;">El vefa Fi fadâil-i Mustafâ/ Ebul Ferec İbn el Cevzî</li>
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;">Şeref-ül Mustafâ / Ebu Sa’d en Nisâburî</li>
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;">Eş Şifâ /imam el Kâdı İyâd</li>
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;">El Mevâhib-ü Ledünniye /İmam el Kastalânî</li>
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;">Es-Siyret-ün Nebeviyye / Seyyid Ahmed Dahlân</li>
</ul>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Yukarıda Rasülüllah’a vahyedilen Kitap’ın ayet (alâmet; gösterge) olarak yeteceği belirtilmesine rağmen maalesef bu uydurmalar yapılmıştır. Kur’ân alamet; göstergelerin EN BÜYÜĞÜ olmasına rağmen bunu kavrayamayan güdük akıllılar, mucize (!) uydurarak, hatta ifrat boyutunda, İLAHİ SIFATLARI Rasülüllah’a yakıştırarak sapıklığa düşmüşlerdir.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Kur’ânı kerim, EDEBÎ SANATLAR, İÇERDİĞİ KONULAR, YENİ YENİ ANLAYABİLDİĞİMİZ FİZİK, KİMYA, BİYOLOJİ ve ASTRONOMİ konusunda verdiği bilgiler yönüyle başlı başına birer alamet; göstergedir. Bu nedenle sürekli insanlığa ‘<strong style="margin: 0px; padding: 0px;">SİZDE ONUN BİR MİSLİNİ, BİR SURESİNİ, BİR ÂYETİNİ GETİRMEYE ÇALIŞSANIZ DA GETİREMEZSİNİZ’</strong> diye meydan okumaktadır. Bu meydan okuyuşları, Bakara;23, İsra 88, Yunus 54, Hud 13, Tur 33,34’te görebiliriz.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Bu meydan okuyuş on beş asırdır devam etmekte ve kıyamete kadar da devam edecektir. Kur’ânı kerim, ilk inişinden bu güne kadar ve gelecekte de trilyonlarca insanı etkileyecek özelliğiyle ayetlerin (alâmetlerin; göstergelerin) EN BÜYÜĞÜDÜR.</div>
<h3 style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 18pt 0cm 6pt; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<a href="https://www.blogger.com/null" name="SozdeMucizelerIsa" style="color: #18507c; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;"></a></h3>
<h3 style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 18pt 0cm 6pt; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
İSA’NIN MUCİZELERİ (!)</h3>
<div class="MsoListParagraph" style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 42.55pt; padding: 0px; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Bilindiği üzere İsa peygamber ile ilgili de Müslümanlar ona <strong style="margin: 0px; padding: 0px;">beşikteyken konuşması, ölüleri diriltmesi, anadan doğma kör olanları sağlamlar gibi gördürür hale getirmesi, bir cilt hastalığı olan Baras illetini iyi etmesi, kavminin yedikleri veya yemek üzere sakladıkları şeyleri haber vermesi, babasız doğması, Allah'ın kutsal kitaplarını, Tevrat'ı, İncil'i ve Kur’an'ı bilmesi, çamurdan kuş biçiminde bir şey yapıp, nefesiyle canlandırıp uçurması, kendisinden sonra gelecek kutlu insanı, Peygamberimiz Muhammed As’ı haber vermesi gibi mucizeler atfederler.</strong> (!) Hıristiyanlar da onun <strong style="margin: 0px; padding: 0px;">suyu şaraba çevirmesi, fırtınayı durdurması hastalara şifa vermesi, körleri iyileştirmesi, felçlileri, cüzamlıları iyileştirmesi, cinleri çıkarması kovması, gelecekten haber vermesi, suretinin, şeklinin değişmesi, yiyecek ve içeceği artırması, malı bereketlendirmesi</strong> gibi mucizeleri olduğunukabul ederler.</span></div>
<h2 style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 18pt; line-height: 32.400001525878906px; margin: 12pt 0cm 18pt 42.55pt; padding: 0px; page-break-after: avoid; text-align: justify; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-family: 'Times New Roman', serif; margin: 0px; padding: 0px;">Biz Hıristiyanların Kitaplarında</span><span style="font-family: 'Times New Roman', serif; margin: 0px; padding: 0px;"> (</span><a href="http://www.hristiyan.net/kutsalkitap2/tr-mat8.html#23" style="color: #286ea0; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: none;"><span style="font-family: 'Times New Roman', serif; margin: 0px; padding: 0px;">Matta 8:23-27, </span></a><a href="http://www.hristiyan.net/kutsalkitap2/tr-john2.html" style="color: #286ea0; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: none;"><span lang="FR" style="font-family: 'Times New Roman', serif; margin: 0px; padding: 0px;">Yuhanna 2:1-11,</span></a><a href="http://www.hristiyan.net/kutsalkitap2/tr-mat8.html#14" style="color: #286ea0; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: none;"><span style="font-family: 'Times New Roman', serif; margin: 0px; padding: 0px;">Matta 8:14-15, </span></a><a href="http://www.hristiyan.net/kutsalkitap2/tr-john9.html" style="color: #286ea0; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: none;"><span style="font-family: 'Times New Roman', serif; margin: 0px; padding: 0px;">Yuhanna 9:1-41</span></a><span class="MsoHyperlink" style="color: #286ea0; margin: 0px; padding: 0px;">, </span><a href="http://www.hristiyan.net/kutsalkitap2/tr-luke5.html#17" style="color: #286ea0; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: none;"><span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;"><span style="color: blue; font-family: 'Times New Roman', serif; margin: 0px; padding: 0px;">Luka 5:17- 46</span></span></a><span class="MsoHyperlink" style="color: #286ea0; margin: 0px; padding: 0px;">, </span><a href="http://www.hristiyan.net/kutsalkitap2/tr-mark10.html#46" style="color: #286ea0; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: none;"><span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;"><span style="color: blue; font-family: 'Times New Roman', serif; margin: 0px; padding: 0px;">Markos 10:46-52</span></span></a><span class="MsoHyperlink" style="color: #286ea0; margin: 0px; padding: 0px;">,</span><span style="font-family: 'Times New Roman', serif; margin: 0px; padding: 0px;">Luka 17:11-19, Markos 4:39.) yer alan ifadelerin tahlilini yine Hıristiyanlara bırakarak, Kur’an’da İsa peygamberin mucizelerine malzeme yapılan ayetleri tahlil ediyoruz:</span></h2>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm 6pt 42.55pt; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Âl-i İmran; 45-51:</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm 6pt 42.55pt; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 21.25pt;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;"><sup style="margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">45-46</span></sup></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Hani bir zaman haberci ayetler: “Ey Meryem! Allah seni, Kendisinden bir kelimeyle müjdeliyor. Onun adı, Meryem oğlu İsa Mesih'tir. Dünya ve ahrette saygındır. Ve o yaklaştırılanlardan ve salihlerdendir. Yüksek mevkide bulunarak ve yetişkin biri olarak insanlarla konuşacaktır da. <sup style="margin: 0px; padding: 0px;">48</sup>Ve Allah, ona kitabı, haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri ve Tevrat ile İncil’i öğretecek.</span></em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm 6pt 42.55pt; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 21.25pt;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;"><sup style="margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">49-51</span></sup></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Ve onu İsrail oğullarına; ‘Şu bir gerçek ki, ben size Rabbinizden bir alâmet /gösterge getirdim/ gösterge ile geldim; şüphesiz ben, sizin için, çamurdan; kilden; seramikten kuş şekli gibi bir şey; “buhurdan (tütsülük”) tasarlarım. Sonra onun içine üflerim; aerosol oluştururum da Allah'ın izniyle hastalık yapan şeyler kuş oluverir/uçar gider. Ben, körü ve abraşı iyileştirir, sosyal ölüleri Allah'ın izniyle diriltirim. Yiyeceklerinizi ve evlerinizde zahire yapacaklarınızı; biriktirip sonra yiyeceklerinizi size haber veririm. -Eğer inananlarsanız bunda sizin için kesinlikle bir alâmet/gösterge vardır.- Tevrat’tan sadece İncil’de yer alanları doğrulayıcıyım. Size yasaklanmış olanların bir kısmını serbest edeceğim. Rabbinizden bir alâmet/gösterge de getirdim size. Artık Allah'ın koruması altına girin ve bana itaat edin. Şüphesiz Allah, benim Rabbimdir ve sizin Rabbinizdir. Onun için O'na kulluk edin! İşte bu, doğru yoldur’ diye bir elçi yapacak” demişlerdi.</span></em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm 6pt 42.55pt; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Maide; 110:</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm 6pt 42.55pt; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 21.25pt;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;"><sup style="margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">110</span></sup></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Hani Allah demişti ki: “Ey Meryem oğlu İsa! Senin üzerinde ve annenin üzerinde olan nimetimi hatırla! Hani Ben seni Allah'ın vahyi ile güçlendirmiştim. Yüksek mevkide olan biri olarak ve yetişkin biri olarak insanlara konuşuyordun. Hani sana Kitabı, haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri, Tevrat’ı ve İncil’i öğretmiştim.</span></em></div>
<div class="MsoBodyTextIndent2" style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 42.55pt; padding: 0px; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">İsa peygambere atfedilen mucizelerin kaynağı işte bu ayetlerdir. Aslında bu ayetlerde Rabbimizin elçi yetiştirmesi konu edilmektedir. Bu konu işlenirken de bir zamanlar, elçi Zekeriya ile Meryem’e iletilen mesajların içeriği açıklanmaktadır.</span></div>
<div class="MsoBodyTextIndent2" style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 42.55pt; padding: 0px; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Burada da konu edilen melekler; 42, 43. ayetlerde olduğu gibi, o vahiyler, meleklerin dedikleri de o vahiylerdeki mesajlardır. Burada intak (konuşturma; dile getirme) sanatı ile anlatım yapılmaktadır. Aslında bu mesajlar, Zekeriya’ya vahyedilmiş, Zekeriya da Meryem’e iletmiştir. Ahzab; 30- 34. ayetlerde de Rasülüllah vasıtasıyla Peygamber kadınlarına hitap edildiğini göreceğiz.</span></div>
<div class="MsoBodyTextIndent2" style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 42.55pt; padding: 0px; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;"></span></div>
<div class="MsoBodyTextIndent2" style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 42.55pt; padding: 0px; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Kırk altıncı ayette İsa ile ilgili “<strong style="margin: 0px; padding: 0px;">Yüksek mevkide bulunarak ve yetişkin biri olarak insanlarla konuşacaktır da.</strong>” bilgisi verilmektedir. Bu noktanın iyi anlaşılması için, Meryem suresi için yaptığımız bir tahlili burada naklediyoruz:</span></div>
<div class="MsoBodyTextIndent2" style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 42.55pt; padding: 0px; text-indent: 21.25pt;">
<strong style="margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;"></span></strong></div>
<div class="MsoBodyTextIndent2" style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 42.55pt; padding: 0px; text-indent: 21.25pt;">
<strong style="margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">İsa’nın ölüleri diriltmesi</span></strong></div>
<div class="MsoBodyTextIndent2" style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 42.55pt; padding: 0px; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;"></span></div>
<div class="MsoBodyTextIndent2" style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 42.55pt; padding: 0px; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Bu paragrafta İsa’nın İsrail oğullarına “<strong style="margin: 0px; padding: 0px;"><em style="margin: 0px; padding: 0px;">ölüleri Allah’ın izniyle diriltirim</em></strong>” diyeceği, İsa doğmadan evvel Meryem’e bildirilmiştir. Burada İsa’nın ölüleri diriltmesi, gerçek anlamda anlaşılarak bu konuda birçok menkıbe ortaya atılmıştır. Bunları burada nakli gereksiz görüyoruz.</span></div>
<div class="MsoBodyTextIndent2" style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 42.55pt; padding: 0px; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;"></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm 6pt 42.55pt; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Hâlbuki Kur’an’a baktığımız zaman birçok ayette (Neml; 80, Fatır; 22, En’am; 122) “ölü” ifadesini, gerçek ölü anlamında değil de “yaşayan ölü (manevi açıdan ölü)” anlamında kullanıldığını görüyoruz. Bu ayetlerdeki “ölü” ifadesi, görüldüğü gibi, manevi açıdan ölü; şirke ve küfre batmış, akıl ve vicdanını yitirmiş kimseler için kullanılmıştır.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm 6pt 42.55pt; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Bu arada Kur’an’ın bu ölüleri diriltmek için gönderildiğini ve ruh olduğunu da hatırlamalıyız:</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm 6pt 42.55pt; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Şura; 52:</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm 6pt 42.55pt; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 21.25pt;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;"><sup style="margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">52,53</span></sup></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">İşte böylece Biz sana da Kendi emrimizden/Kendi işimizden olan ruhu/ Kur’ân'ı vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat Biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nûr/ışık yaptık. Hiç kuşkusuz sen de dosdoğru bir yola; göklerde ve yerde bulunanlar Kendisi için olan Allah'ın yoluna kılavuzluk etmektesin. Gözünüzü açın bütün işler yalnız Allah'a döner.</span></em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm 6pt 42.55pt; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Bu bilgilerden sonra şimdi şu ayete ve altı çizili ifadeye dikkat etmeliyiz:</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm 6pt 42.55pt; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Enfal; 24:</span></div>
<div style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 42.55pt; padding: 0px; text-indent: 21.25pt;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;"><sup style="margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">24</span></sup></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Ey iman etmiş kimseler! Elçi sizi, <strong style="margin: 0px; padding: 0px;"><span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;">size hayat verecek şeylere</span></strong> çağırdığı zaman, Allah'a ve Elçi'ye karşılık verin. Ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Ve siz kesinkes O'nun huzurunda toplanacaksınız.</span></em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm 6pt 42.55pt; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Demek oluyor ki İsa peygamberin getirdiği, topluma ulaştırdığı vahiyler de manevi hayatın kaynağıdır, manen ölü olan insanların dirilmelerini temin etmiştir.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm 6pt 42.55pt; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 21.25pt;">
<strong style="margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">İsa’nın hastaları iyileştirmesi</span></strong></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm 6pt 42.55pt; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Ayetlerdeki “ennî ehluku lekum minet tîni ke heyetit tayri fe enfuhu fîhi fe yekûnu tayran biiznillâhi, ve ubriul ekmehe vel ebrasa ve uhyîl mevtâ bi iznillâhi, ve unebbiukum bi mâ te’kulûne ve mâ teddehırûne, fî buyûtikum.” ifadeleri “Ben, size çamurdan kuş biçiminde bir yaratık yaparım, içine üflerim; Allah'ın izniyle hemen bir kuş olur. Yine Allah'ın izniyle, anadan doğma körü ve abraşı iyi eder, ölüleri diriltirim ve size evlerinizde yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi haber veririm.” Şeklinde çevrilerek İsa peygamber için söz konusu mucizeler oluşturulmaktadır. Hâlbuki metne ve teknik bilgilere, kurallara sadakatle çevrildiği zaman, ifadenin anlamının “<em style="margin: 0px; padding: 0px;">Şu bir gerçek ki, ben size Rabbinizden bir alâmet /gösterge getirdim/ gösterge ile geldim; şüphesiz ben, sizin için, çamurdan; kilden; seramikten kuş şekli gibi bir şey; “buhurdan (tütsülük”) tasarlarım. Sonra onun içine üflerim; aerosol oluştururum da Allah'ın izniyle hastalık yapan şeyler kuş oluverir/uçar gider. Ben, körü ve abraşı iyileştirir, sosyal ölüleri Allah'ın izniyle diriltirim. Yiyeceklerinizi ve evlerinizde zahire yapacaklarınızı; biriktirip sonra yiyeceklerinizi size haber veririm” </em>şeklinde olduğu ortaya çıkmaktadır.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm 6pt 42.55pt; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Burada İsa peygamberin İsrail oğullarına gönderilişi ve gönderiliş nedenleri açıklanıyor. Musa ve Harun peygamberler, hem İsrail oğullarına vahyi, tevhidi öğretmek hem de İsrail oğullarını Mısır’daki esaretten kurtarmak için gönderilmişlerdi. Buradaki pasajda İsa peygamberin vahyi tebliğ etmesiyle birlikte İsrail oğullarını salgın halde kuşatmış olan hastalıklardan kurtarmak, onlara karşı önceden önlem almak ve onlara rahat bir geçim sağlatmak için; koruyucu hekimlik, göz hekimliği, cilt hekimliği ve sağlıklı gıda tüketimi ve konserve, turşu, pekmez, salamura yapımı, arpa, buğday, kuru bakliyat stoklaması ve bunların nem ve haşereden korunmasının öğretilmesi gibi görevlerle gönderildiği özet olarak açıklanmaktadır.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 12pt 0cm 12pt 42.55pt; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Bizim "<em style="margin: 0px; padding: 0px;">şüphesiz ben, sizin için, çamurdan; kilden; seramikten kuş şekli gibi bir şey; "buhurdan (tütsülük") tasarlarım</em>" diye çevirdiğimiz ayetteki "tasarlarım" fiilinin tümleci ayetin orijinalinde yer almamış bu paragrafın söz akışı içinde okurun takdirine bırakılmıştır. Ayette "kuş figürü", " kuş maketi" yaparım denilmeyip "kuş şekli, kuş figürü, kuş maketi gibi bir şey" yaparım denilmektedir. Ki burada İsa’nın kuş şeklinde kilden buhurdanlık yapıp, içerisine koyduğu baharata üfleyerek, çıkan duman ve koku ile göz hastalığı <a href="http://vs.ye/" style="color: #286ea0; font-weight: bold; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: none;"><span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;"><span style="color: blue; margin: 0px; padding: 0px;">vs.ye</span></span></a> neden olan sivrisinek, karasinek gibi böcekleri çevreden uzaklaştırdığı açıklanmaktadır. Bu gün mevcut olan seramik buhurdanların çoğunun kuş şeklinde olduğu aşikârdır.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 12pt 0cm 12pt 42.55pt; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Yine ayette "feyekünü (oluverir)" fiilinin öznesi de yer almamış bu da söz akışından anlaşılmaya bırakılmıştır.</span></div>
<div style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 42.55pt; padding: 0px; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Ayetlerin lâfzî manalarından anlaşılan bu gerçekler yakın zamanda deşifre edilen Esseniler´e ait Kumran yazıtlarıyla da teyit edilmektedir. Anlaşılan o ki, İsa doğduğu toplumdan ayrılmış, Esseniler arasında tıp ve gıda üretim ve korunmasına yönelik eğitim almış ve olgunluk çağında İsrail oğullarına peygamber olarak gönderilmiştir.</span><a href="https://www.blogger.com/null" name="_ednref1" style="color: #18507c; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;"><span class="MsoEndnoteReference" style="margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">[1]</span></span></a><span style="margin: 0px; padding: 0px;"></span><span style="font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;"></span></div>
<h3 style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 18pt 0cm 6pt 42.55pt; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 21.25pt;">
Kuş yaratma (!)</h3>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm 6pt 42.55pt; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;"></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm 6pt 42.55pt; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Bu alametin; göstergenin ne olduğunu anlayabilmek için de “halk” fiilinin anlamını doğru bilmek gerekmektedir.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm 6pt 42.55pt; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">“<span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span><span lang="AR-SA" style="margin: 0px; padding: 0px;"><span style="margin: 0px; padding: 0px;"></span>الخلق</span>Halk” fiili</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm 6pt 42.55pt; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Bu sözcük ile ilgili şu bilgiler verilmektedir:</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm 6pt 42.55pt; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 21.25pt;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">“<span style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span><span lang="AR-SA" style="margin: 0px; padding: 0px;"><span style="margin: 0px; padding: 0px;"></span>خلق</span>Halk” sözcüğünün esas anlamı “takdir, ayarlama, ölçülendirme, biçimlendirmedir. Arap dilinde, örneksiz olarak, taklit olmayarak yapmaktır. Ebubekir ibn el Enbari: ‘“Halk” sözcüğü Arap dilinde, inşa ve “takdir” anlamlarında olmak üzere iki vecihte/şekilde kullanılır” der.<a href="https://www.blogger.com/null" name="_ednref2" style="color: #18507c; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;"><span class="MsoEndnoteReference" style="margin: 0px; padding: 0px;"><strong style="margin: 0px; padding: 0px;">[2]</strong></span></a></span></em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm 6pt 42.55pt; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Kur’an’a baktığımızda da “halk” fiilinin, birçok ayette (örneğin; Bakara; 21, 29, Fecr; 8, Mü'minûn; 14, Şuara; 137, Ankebût; 17, Sâd; 7 ) “takdir etme, biçimlendirme, ayarlama, şekil verme, uydurma; oluşturma” anlamlarında olduğunu görmekteyiz.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm 6pt 42.55pt; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">İsa'nın “Allah'ın izniyle” demesi, onun bir ilâh olduğuna inanan kimselerin, bu yanılgılarını ortadan kaldırmak içindir..<span class="MsoEndnoteReference" style="margin: 0px; padding: 0px;"></span></span></div>
<div class="MsoFootnoteText" style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 42.55pt; padding: 0px; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;"></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm 6pt 42.55pt; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 21.25pt;">
<strong style="margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">İsa’nın şifacılığı ve zahireciliği (Gaybı bilmesi)</span></strong></div>
<div class="MsoFootnoteText" style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 42.55pt; padding: 0px; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Ayetler metne sadakatle çevrildiği zaman görülecektir ki burada İSA peygamberin İsrail oğullarına gönderilişi ve gönderiliş nedenleri açıklanıyor. Musa ve Harun peygamberler, hem İsrail oğullarına vahyi, tevhidi öğretmek hem de onları Mısırdaki esaretten kurtarmak için gönderilmişlerdi. Buradaki pasajda İsa peygamberin vahyi tebliğ etmesiyle birlikte İsrail oğullarını salgın halde kuşatmış olan hastalıklardan kurtarmak, onlara karşı önceden önlem almak ve onlara rahat bir geçim sağlamak için; koruyucu hekimlik, göz hekimliği cilt hekimliği ve sağlıklı gıda tüketimi ve konserve, turşu, pekmez, salamura yapımı, arpa, buğday, kuru bakliyat stoklaması ve bunların nem ve haşereden korunmasının öğretilmesi gibi görevlerle gönderildiği özet olarak açıklanmaktadır.</span></div>
<div class="MsoFootnoteText" style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 42.55pt; padding: 0px; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;"></span></div>
<div class="MsoFootnoteText" style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 42.55pt; padding: 0px; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;"></span></div>
<div class="MsoFootnoteText" style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 42.55pt; padding: 0px; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Ayetlerin lâfzî manalarından anlaşılan bu gerçekler yakın zamanda deşifre edilen Esseniler’e ait Kumran yazıtlarıyla da teyit edilmektedir.</span><a href="https://www.blogger.com/null" name="_ednref3" style="color: #18507c; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;"><span class="MsoEndnoteReference" style="margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">[3]</span></span></a><span style="margin: 0px; padding: 0px;"></span><span style="color: red; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;"></span><a href="https://www.blogger.com/null" name="_Toc101095566" style="color: #18507c; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;"></a></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm 6pt 42.55pt; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;"></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm 6pt 42.55pt; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Ayetteki “<strong style="margin: 0px; padding: 0px;"><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Size yasaklanmış olanların bir kısmını serbest edeceğim</em></strong>” ifadesiyle de Yahudilerin kendi kendine haramlaştırdığı şeyleri ortadan kaldıracağını, işin doğrusunu ortaya koyacağını ifade etmektedir. Bunu iki açıdan ele alabiliriz:</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm 6pt 42.55pt; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">— Dikkat edilirse burada “<strong style="margin: 0px; padding: 0px;"><span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;">Tevrat’ta</span></strong> s<strong style="margin: 0px; padding: 0px;"><em style="margin: 0px; padding: 0px;">ize yasaklanmış olanların bir kısmını serbest edeceğim” dememiştir. İfadede “Tevrat’ta” ifadesi yoktur. Bu demektir ki İsrail oğullarının haramlaştırdıkları şeyler kendi ileri gelenlerinin haramlaştırdığı şeylerdir. Burada Tevrat’tan hüküm kaldırma vs. gibi bir şey söz konusu değildir.</em></strong></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm 6pt 42.55pt; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">— Normalde haram olmamasına rağmen İsrail oğullarına ceza olsun diye konulmuş yasakların varlığı da bir gerçektir. İsa peygamber ile bu cezalar ortadan kalkmaktadır.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm 6pt 42.55pt; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Nisa; 160, 161:</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm 6pt 42.55pt; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 21.25pt;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;"><sup style="margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">160,161</span></sup></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Sonra da Yahudileşen kimselerden olan haksız davranışlar, onların birçok kimseleri Allah yolundan alıkoymaları, yasaklandıkları hâlde riba almaları [emeksiz, hizmetsiz, risksiz kazanç sağlamaları] ve insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle kendilerine helâl kılınmış temiz şeyleri haram kıldık. Ve Yahudileşenlerden Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini örtmüş olanlara can yakıcı bir azap hazırladık.</span></em></div>
<div class="MsoBodyTextIndent2" style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 42.55pt; padding: 0px; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Bu konu İsa peygamberin hayatını anlatan kaynaklarda yer alır. İsa da İncil’de, Tevrat’taki konulardan İncil’de yer alanları tasdik etmiş, gerisini toz, kir kabul edip silip atmıştır.</span></div>
<div class="MsoBodyTextIndent2" style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 42.55pt; padding: 0px; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;"></span></div>
<div class="MsoBodyTextIndent2" style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 42.55pt; padding: 0px; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Matta/ 5; 17:</span></div>
<div class="MsoBodyTextIndent2" style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 42.55pt; padding: 0px; text-indent: 21.25pt;">
<span style="color: red; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;"></span></div>
<div class="MsoBodyTextIndent2" style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 42.55pt; padding: 0px; text-indent: 21.25pt;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;"><sup style="margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">17</span></sup></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">«Kutsal Yasa'yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim.</span></em></div>
<div class="MsoBodyTextIndent2" style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 42.55pt; padding: 0px; text-indent: 21.25pt;">
<span style="color: red; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;"></span></div>
<div class="MsoBodyTextIndent2" style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 42.55pt; padding: 0px; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Matta/ 23; 1-7:</span></div>
<div class="MsoBodyTextIndent2" style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 42.55pt; padding: 0px; text-indent: 21.25pt;">
<span style="color: red; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;"></span></div>
<div class="MsoBodyTextIndent2" style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 42.55pt; padding: 0px; text-indent: 21.25pt;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Bundan sonra İsa halka ve öğrencilerine şöyle seslendi: «Din bilginleri ve Ferisiler<a href="https://www.blogger.com/null" name="3" style="color: #18507c; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;"></a>, Musa'nın kürsüsünde otururlar. Bu nedenle size söylediklerinin tümünü yapın ve yerine getirin, ama onların yaptıklarını yapmayın. Çünkü söyledikleri şeyleri kendileri yapmazlar. Ağır ve taşınması güç yükleri bağlayıp başkalarının omuzlarına koyarlar da, kendileri bu yükleri taşımak için parmaklarını bile kıpırdatmak istemezler.</span></em></div>
<div class="MsoBodyTextIndent2" style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 42.55pt; padding: 0px; text-indent: 21.25pt;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Yaptıklarının tümünü gösteriş için yaparlar. Örneğin, muskalarını büyük, giysilerinin püsküllerini uzun yaparlar. <sup style="margin: 0px; padding: 0px;">6</sup>Şölenlerde başköşeye, havralarda en seçkin yerlere kurulmaya bayılırlar. Meydanlarda selamlanmaktan ve insanların kendilerini `Rabbi' diye çağırmalarından zevk duyarlar.</span></em></div>
<div class="MsoBodyTextIndent2" style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 42.55pt; padding: 0px; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;"></span></div>
<div class="MsoBodyTextIndent2" style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 42.55pt; padding: 0px; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Rabbimiz, Rasülüllah aracılığı ile de Yahudilerin kendilerine yasakladıklarını ve onlara konulmuş cezaları kaldırmıştır.</span></div>
<div class="MsoBodyTextIndent2" style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 42.55pt; padding: 0px; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;"></span></div>
<div class="MsoBodyTextIndent2" style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 42.55pt; padding: 0px; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">A’raf; 157:</span></div>
<div class="MsoBodyTextIndent2" style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; margin-left: 42.55pt; padding: 0px; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;"></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm 6pt 42.55pt; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 21.25pt;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;"><sup style="margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">156,157</span></sup></em><em style="margin: 0px; padding: 0px;"><span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Allah diyor ki: “Benim azabım var; onu dilediğime dokundururum, rahmetim de var; o ise her şeyi kuşatmıştır. Onu da özellikle Allah'ın koruması altına girenlere, zekâtını; vergisini verenlere ve ayetlerimize inananlara; kendilerine iyiyi emreden ve onları kötülüklerden alıkoyan, temiz ve hoş şeyleri kendilerine serbestleştiren, kirli, pis ve kötü şeyleri de üzerlerine yasaklayan, sırtlarından ağır yükleri, üzerlerindeki bağları ve zincirleri indiren, yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılmış bulacakları o Anakentli/Mekkeli Peygamber, o Elçi'ye uyan kimselere yazacağım. O hâlde, ona iman eden, o'na kuvvetle saygı gösteren, ona yardımcı olan ve onun ile birlikte indirilen nuru izleyen kimseler var ya, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.”</span></em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm 6pt 42.55pt; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">İsa As’ın kendisinden sonraki elçiyi müjdelemesi, kendisine yapılan vahiy ile ve babasız (babasız olsa da yine meni ve yumurta ile) dünyaya gelmesi de Allah’ın bir ayetidir.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm 6pt 42.55pt; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 21.25pt;">
<span style="font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 14pt; margin: 0px; padding: 0px;">Bu durumda İsa peygamberin de vahiy alma; kendisine kitap indirilmesinin dışında bir sergilediği bir mucize yoktur. Bunlar da zaten Allah’a ait mucizelerdir.</span></div>
<div style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<br /></div>
<h3 style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 18pt 0cm 6pt; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<a href="https://www.blogger.com/null" name="SozdeMucizelerMusa" style="color: #18507c; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;"></a>MÛSÂ’YA VERİLEN MUCİZELER (!)</h3>
<div class="MsoBody2" style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
Mûsâ’ya Kur’ân’da dokuz tane ayet; alamet, gösterge verildiği bildirilir.</div>
<br /><br />İsra; 101:<br /><br /><br />Ve ant olsun Biz Musa’ya apaçık dokuz ayet/ alamet; gösterge verdik -işte İsrail oğullarına soruver-. Hani o [Musa], kendilerine geldi de Firavun ona “Ey Musa! Ben senin büyülenmiş olduğunu kesinlikle biliyorum” demişti.<br /><br /><br />Neml; 12:<br /><br /><br />Ve koynundaki gücünü devreye sok; dokuz ayet/ alamet; gösterge içinde Firavun’a ve onun kavmine hiç kusursuz, mükemmel çıkacaksın. Şüphesiz onlar yoldan çıkmış bir kavim olmuşlardır<div class="MsoBody2" style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
Klasik anlayışta bu “dokuz ayet”, dokuz mucize olarak ele alınır. Ve bunların, kayadan su çıkarma, asanın yılan- ejderha olması, elinin ışık saçması, tufan, bit salgını, kurbağa, çekirge istilası, suyun kana dönmesi ve denizin yarılması olarak sayılır. Halbuki Musa ile ilgili kıssalarda İsrail oğullarına uyarı amaçlı yapılan, tufan, bit salgını, kurbağa, çekirge istilası, suyun kana dönmesi gibi cezai gösterimlerin dokuzdan pek çok olduğu görülmektedir. Onlar, Rabbimizin uyarı amaçlı cezadan bir nebze tattırmasından başka bir şey değildir. Musa’nın elçiliğine kanıt olmakla alakası yoktur.</div>
<br /><br />Rum; 41:<br /><br /><br />41- İnsanlar dönerler diye; kendilerinin elleriyle kazandıkları şeyler yüzünden, yaptıklarının bir kısmını onlara tattırmak için karada ve denizde fesat/kargaşa ortaya çıktı.<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
O zaman bu “dokuz ayet” ifadesini nasıl anlayacağız sorusu ortaya çıkmaktadır.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Bunun cevabı şudur:</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Burada konu edilen “dokuz” sayısını çokluktan kinaye olarak anlamak da mümkün olduğu gibi, Musa’nın şeriatındaki ünlü “on emir” ilkesinin dokuz ayet (Tevrat cümlesi) içinde verilmişliği de anlaşılabilir.:</div>
<div class="MsoNormal Icerlek2" style="background-attachment: scroll; background-color: #ddd9c3; background-image: none; background-position: 0% 50%; background-repeat: repeat repeat; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt; line-height: 19.80000114440918px; margin: 6pt 0cm 6pt 1.5cm; padding: 0.05em; text-align: justify; text-indent: 1cm;">
PROF DR. BAKİ ADAM'IN DOKTORA TEZİ OLAN "YAHUDİ KAYNAKLARINA GÖRE TEVRAT" İSİMLİ SEBA YAYINLARI ARASINDA 1997 YILINDA ÇIKAN KİTABIN 104. SAYFASINDA ŞÖYLE YAZAR.</div>
<div class="MsoNormal Icerlek2" style="background-attachment: scroll; background-color: #ddd9c3; background-image: none; background-position: 0% 50%; background-repeat: repeat repeat; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt; line-height: 19.80000114440918px; margin: -0.4cm 0cm 6pt 1.5cm; padding: 0.4cm 0.05em 0.05em; text-align: justify; text-indent: 1cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">"Yahudi Tevrat'ında iki ayrı emir cümlesi halinde zikredilen "Karşımda başka ilahların olmayacak" ifadesi ile "Kendin için oyma put yapmayacaksın" ifadesini Samiri Tevrat'ı tek emir cümlesi halinde toplamıştır. Böylece, "Komşunun evine tamah etmeyeceksin " de dahil, emirlerin sayısı, Yahudi nüshasında on, Samiri nüshasında ise dokuzdur.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Rasülüllah’a verilen peygamberlik göstergesinden sonra şimdi Musa peygambere verildiği kabul edilen mucizeleri (!) Kur’an ile tahlil edelim.</div>
<h3 style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 18pt 0cm 6pt; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<strong style="margin: 0px; padding: 0px;">Asa mucizesi: (!)</strong></h3>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
<span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;">Kur’an’da Musa ile ilgili pasajlarda asadan söz edilir. Pasajlarda geçen bu sözcük, Musa’nın elindeki “baston” olarak kabul edilir </span>ve bu asanın, yılana, ejderhaya dönüşmesi, sihirbazların değneklerini, iplerini yutması, denizi yarması, kayadan su çıkarması gibi hünerleri nakledilir. Şimdi bu asanın ne olduğunu tahlil edelim.</div>
<h3 style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 18pt 0cm 6pt; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<strong style="margin: 0px; padding: 0px;">ASA</strong></h3>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Kur’an’daki Musa kıssalarını doğru anlamak için, israiliyatın etkisiyle oluşmuş peşin kabulleri aşıp Rabbimizin bu kıssalarda kullandığı sözcüklerin gerçek anlamını bulmak gerekiyor. Bunlardan birisi de asa sözcüğüdür. Nüzul sırasına göre ilk asa sözcüğü burada geçtiğinden bu sözcüğü burada tahlil etme ihtiyacı duyuyoruz.</div>
<h3 style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 18pt 0cm 6pt; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
Asa</h3>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">“Asa” sözcüğü aslında, “İçtima (toplanma) ve i’tilaf (uyuşma)” demektir. Asa sözcüğü, el ve parmaklar üzerinde toplandığı için “Ud’a (telli çalgılardan Ud) isim olmuştur. Esmai, Bazı Basralılardan şöyle nakleder:</em></div>
<div class="MsoNormal Icerlek2" style="background-attachment: scroll; background-color: #ddd9c3; background-image: none; background-position: 0% 50%; background-repeat: repeat repeat; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt; line-height: 19.80000114440918px; margin: 6pt 0cm 6pt 1.5cm; padding: 0.05em; text-align: justify; text-indent: 1cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">“Bastona “Asa” ismi verilmesinin nedeni, el ve parmakların üzerinde toplanmasıdır. Bu sözcük Arapların toplumu hayır ya da şer bir şey üzerine topladıkları zaman dedikleri “asavtü’l kavme, e’suhüm (toplumu bir araya getirdim, onları bir araya getirin)” deyişlerinden gelmektedir.”</em></div>
<div class="MsoNormal Icerlek2" style="background-attachment: scroll; background-color: #ddd9c3; background-image: none; background-position: 0% 50%; background-repeat: repeat repeat; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt; line-height: 19.80000114440918px; margin: -0.4cm 0cm 6pt 1.5cm; padding: 0.4cm 0.05em 0.05em; text-align: justify; text-indent: 1cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">“Asanın bırakılması” ifadesi, mecaz olarak, “yolculuğun bitmesi yolcunun gideceği yere varıp direklerini dikip, çadırını kurması; yerleşmesi” demektir.</em> <span style="color: red; margin: 0px; padding: 0px;">(Lisan; “asa” mad. Tac. “Asa” mad)</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Bu açıklamalara göre asa sözcüğünün tam karşılığı “BİRİKİM/ sıkı tutulan” demektir. Bu anlamıyla da tam tamına “Kur’an” sözcüğünün de karşılığıdır. Bu sözcüğü Musa’ya izafe ettiğimiz zaman, “Musa’nın birikimi” demektir.<span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;">Ayetlerden anlaşılacağı üzere bu da “Musa’ya yapılan vahiyleri ve Musa’nın deneysel bilgi birikimi”ni ifade eder.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
<span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;">Musa’ya vahyedilenlerle kendi birikiminin özeti ise Ta Ha sûresinin girişinde</span>; 11-16. ayetlerde özet halinde “<em style="margin: 0px; padding: 0px;">Musa! Ben, senin Rabbin olan Ben’im. Hemen iki nalınını çıkar, şüphesiz sen temizlenmiş vadide, Tuva’dasın / iki kere temizlenmiş bir vadidesin. Ve Ben seni seçtim. O hâlde vahyedilecek olan şeye; “Hiç şüphesiz ki Ben, Allah’ın ta kendisiyim. İlâh diye bir şey yoktur Benden başka. O hâlde Bana kulluk et ve Beni anmak için salâtı ikame et. Şüphesiz ki o saat [kıyamet] gelecektir. Onu Ben herkes emeğinin karşılığını alsın diye neredeyse gizleyeceğim. O nedenle ona [kıyamete] inanmayan ve kendi hevasına uyan kimse seni, ondan [kıyamete iman etmekten] alıkoymasın; sonra helâk olursun</em>” şeklinde verilmiştir. Anlaşılan o ki Musa bu ilkeleri tebliğ etmiş ve bunların kabulü için tartışma yapmıştır.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Bunun bastona isim olması da sadece el ve parmakların üzerinde toplanması değil “üzerine dayanmak, yaprak silkeleme, silah, kazma olarak kullanma vs. gibi birçok yararın da toplanması”dır</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
“Asa” sözcüğü Kur’an’da altı kez geçer.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Şimdi Kur’an’da geçen asa sözcüklerini tahlil edelim.</div>
<h3 style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 18pt 0cm 6pt; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<strong style="margin: 0px; padding: 0px;">Çoban Asası</strong></h3>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Çoban asası olarak geçen asa, Ta Ha 18’de geçen asa sözcüğüdür.Bu ayette geçen asa, çoban asasıdır. Bildiğimiz bastondur ki Rabbimiz, Musa’ya bu asayı ilk vahiy anında bıraktırmıştır.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Diğerleri ise “Musa’nın vahiy ve deneysel olarak öğrenmiş olduğu bilgi birikimi”dir. Musa’nın Firavun’a karşı, sudan geçmek için, taş kalpli İsrail oğullarını adam etmek için kullandığı asa, Musa’nın bilgi birikimi; kendisine yapılan vahiyler ve o zamana kadar öğrendikleri ve edindiği deneyimlerdir.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Ayetler bu ölçüler çerçevesinde okunacak olursa doğru anlaşılacağı kanaatindeyiz.</div>
<h3 style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 18pt 0cm 6pt; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<strong style="margin: 0px; padding: 0px;">Yılana Dönüşen Asa</strong></h3>
<br /><br />Ta Ha; 20-23:<br /><br /><br />20- O da onu hemen bıraktı/ yerleşik hayata geçti, bir de ne görürsün! O (sağ elindeki), koşan bir candır.<br /><br /><br />21–23- O [Allah]: “Sana en büyük ayetlerimizden göstermemiz için tut onu, korkma! Biz onu ilk durumuna çevireceğiz. Diğer bir ayet olmak üzere de GÜCÜNÜ / kanadına ekle, çirkinlik olmadan hiç kusursuz, mükemmelce ÇIKACAKSIN” dedi.<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Bu ayetlerde Musa’ya verilen iki ayetten bahsedilmektedir. Bu ayetlerden ilki sağ eline çoban asasının yerine verilen vahiydir, kitaptır, Tevrat’tır. İkincisi de gerektiği zaman gücüne güç katacak olan yedek gücü; Harun’dur. Aşağıdaki ayetlerde Musa’nın ifade yeteneğinin yeterli olmadığı, meramını iyi anlatması için kardeşi Harun’u kendisine yardımcı istediği ve bu isteğinin Musa’ya verildiğini göreceğiz.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Bu konuyla ilgili yani asa ve kusursuz güç ile ilgili daha evvel A’raf suresinde ki Musa ile ilgili pasajlarda detay verilmiştir. Burada başka sözcükler üzerinde duracağız.</div>
<h3 style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 18pt 0cm 6pt; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<strong style="margin: 0px; padding: 0px;">Hayye</strong></h3>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
“Hayye” sözcüğü de Musa pasajını doğru anlamadaki kilit sözcüklerden biridir. Bu nedenle bu sözcük ile ilgili ayrıntıları veriyoruz.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">“Hayye” sözcüğü “Hayat” sözcüğünden gelmekte olup anlamı “bir kere yaşam” demektir. Bu sözcük Araplarda bir çok örneğiyle söylenir:</em></div>
<ul style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin: 0px 0px 0px 2.1cm; padding: 0px;">
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;"><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Yılana uzun ömürlü olmasından dolayı “Hayye” denir.</em></li>
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;"><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Gözü keskin olana o, hayyeden daha iyi görür derler.</em></li>
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;"><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Hain sinsi olana o hayyeden daha zalim derler.</em></li>
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;"><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Çevrensine, toplumuna yararlı olanlara <span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;">ve onları koruyanlara,bölgenin,</span> yeryüzünün hayyesi denir.</em></li>
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;"><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Kadın erkek uzun yaşayana “o hayyenin tekidir” derler.</em></li>
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;"><em style="margin: 0px; padding: 0px;">Kişi akıl zeka ve dehada zirvede olduğu zaman “o, vadinin hayyesidir” denir.</em></li>
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;"><em style="margin: 0px; padding: 0px;">“Hayye”, teşbih olarak Büyük Ayı yıldız kümesinin İkizleri ile Alkaid (ölü sönük yıldız) arasındaki yıldızlara denir.</em> (<span style="color: red; margin: 0px; padding: 0px;">Lisan Hayye mad. Tac; “hayye” mad.)</span></li>
</ul>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
<span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;">Tahiyye /selamlama,(Allah sana ömür versin.) sözcüğü de yine aynı kökten gelir.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Özetlersek bu sözün açıkça anlamı, “hayat ve canlılık” demektir. Yılana “hayye” sözcüğü, yılan demek olmayıp, varlığın uzun ömürlü oluşunu nitelemektedir. Ta Ha’da “hayyetün tes’a (koşup duran tes’a) denilmiştir. Bunun Türkçemizdeki tam karşılığı, “Yedi canlı” deyimidir ki bu deyimin anlamı “Defalarca ölüm tehlikesiyle karşılaşmasına rağmen her seferinde sağ kurtulmak” demektir. Bu sözcük, birçok hastalıktan, beladan felaketten kurtulan kişiler için kullanıldığı gibi, kedi ve yılan için de kullanılır.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Bu ayetteki “hayye” sözcüğünü anlamak için Rabbimizin Musa’nın sağ elindekini bir başka nitelemesini daha dikkate almak gerekiyor. Rabbimiz Musa’nın sağ elindekini Neml; 10 ve Kasas; 31’de “<strong style="margin: 0px; padding: 0px;">sanki görünmeyen bir varlık gibi, hareket ettirir</strong>” diye nitelemiştir. Yani Musa’nın sağ elindeki şey “Hareket ettiren görünmez bir varlığa” benzemektedir. Peki bu hareket sağlayan görünmez varlık nedir? Bu insanların ve hayvanların CANIDIR.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Bu ifade, vahyin; ilahi kitapların “RUH” niteliğidir. Kur’an’ın bir adı da Ruh olduğu gibi Musa’nın sağ elindekinin (Kitabının) adı da Ruh’tur. Kur’an da hayat veren bir kitaptır.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Mü’min; 15:</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
15- O, dereceleri yükseltendir, Arş’ın sahibidir: O, buluşma günü hakkında uyarmak için kendi emrinden/ kendi işinden olan ruhu [vahyi] kullarından dilediğine ilka eder [bırakır].</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Şura; 52-53:</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
52, 53- İşte böylece Biz sana da kendi emrimizden/ kendi işimizden olan ruhu vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat Biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nur/ışık yaptık. Hiç kuşkusuz sen de dosdoğru bir yola; göklerde ve yerde bulunanlar kendisi için olan <span style="color: red; margin: 0px; padding: 0px;">o</span> Allah’ın yoluna kılavuzluk etmektesin. Gözünüzü açın bütün işler yalnız Allah'a döner.</div>
<br /><br />Enfal; 24:<br /><br /><br />24. Ey iman etmiş kimseler! O [Elçi] sizi, size hayat verecek şeylere çağırdığı zaman, Allah'a ve Elçi'ye icabet edin. Ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Ve siz kesinkes O'nun huzurunda toplanacaksınız.<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Yirminci ayetteki “hayye” sözcüğü, yılan olarak algılanınca, doğal olarak 21. ayetteki “korkma” sözcüğü de “yılandan korkma” olarak anlaşılacaktır.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Halbuki burada konu edilen korku, bu surenin 45 ve 46. ayetleri ile Şuara; 10- 15, Neml 10 ve Kasas 30. ayetlerde konu edilen Musa’nın görevden korkmasıdır, kaçmasıdır.</div>
<br /><br />Şuara; 10-17:<br /><br /><br />10, 11- Bir vakit de Rabbin, Musa’ya: “Git o zalim kavme; Firavun kavmine, hâlâ takvalı davranmayacaklar mı?” diye nida etmişti.<div class="MsoTitle" style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<span style="margin: 0px; padding: 0px;"></span></div>
<br /><br />12–14- O [Musa]: “Rabbim! Şüphesiz ben, beni yalanlamalarından korkarım. Göğsüm de daralır, dilim konuşmaz, onun için Harun’a da elçilik ver. Hem onlara ait benim üzerimde bir suç var. Ondan dolayı beni öldürmelerinden korkarım” dedi.<br /><br /><br />15–17- O [Allah]: “Hayır… Hayır… Haydi, ikiniz ayetlerimizle gidin. Şüphesiz ki, Biz sizinle beraberiz, işitenleriz. Haydi ikiniz Firavun’a gidin de ‘Biz kesinlikle, İsrail oğullarını bizimle beraber gönderesin diye’ âlemlerin Rabbinin elçisiyiz deyin” dedi.<br /><br /><br />Neml; 10, 11:<br /><br /><br />10, 11- Ve birikimini ortaya koy!” - Onu sanki görünmeyen bir varlık gibi, hareket ettirir görüverince dönüp arkasına bakmadan kaçtı.- Ey Musa korkma! Şüphesiz ki Ben; Benim yanımda elçiler korkmaz. - Ancak, kim zulüm yapar, sonra kötülüğün sonunda iyiliğe çevirirse, şüphesiz Ben, çok bağışlayıcıyım, çok merhamet sahibiyim.-<br /><br /><br />Kasas; 30- 32:<br /><br />30- 32- Sonra oraya vardığında o bereketli toprak parçasındaki vadinin sağ tarafından, bir ağaçtan seslenildi: “Ey Musa! Hiç şüphesiz ki Ben, âlemlerin Rabbi Allah’ın ta kendisiyim! Ve birikimini ortaya at! – Onu (birikimini sanki görünmeyen bir varlık gibi, hareket ettirir görünce de dönüp arkasına bakmadan kaçtı.- Ey Musa! Beri gel, korkma. Kesinlikle sen emniyette olanlardansın. Koynundaki gücünü devreye sok, kusursuz bembeyaz çıkacaksın.. Korkudan kanadını kendine çek. İşte bu ikisi Firavun ve onun adamlarına karşı Rabbin tarafından iki kesin delildir. Şüphesiz ki onlar, yoldan çıkan bir kavim olmuşlardır.”<br /><br /><br />Ta Ha; 45, 46:<br /><br /><br />45- O ikisi [Musa ile Harun]: “Rabbimiz! Onun bizim aleyhimize aşırı gitmesinden veya azgınlığından korkarız” dediler.<br /><br /><br />46- O [Allah]: “Korkmayınız, şüphesiz Ben ikinizle beraberim, işitirim ve görürüm.<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Yirmi ikinci ayetteki “Tahrücü (çıkacak)” filinin öznesi “El” <span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;">değil, “</span>Sen” dir. Bu ifade, fiil kalıbının” ikinci eril tekil şahıs” kalıbı ile, “üçüncü dişil tekil şahıs” kalıplarının aynı kalıp olmasından karıştırılmıştır. Burada kastedilen de kendisine yedek güç olarak verilmiş Vezir Harun’u devreye sokması, onun sayesinde ifadeleri kusursuzca, lekesizce, eksiksiz olarak tebliğ edeceğidir.</div>
<h3 style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 18pt 0cm 6pt; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<strong style="margin: 0px; padding: 0px;">Ejderhaya dönüşen asa</strong></h3>
<br /><br />A’raf; 106- 108:<br /><br /><br />106. O (Firavun,) “Eğer bir alamet; gösterge ile geldiysen, getir hemen onu, tabii eğer doğrulardan isen” dedi.<br /><br /><br />107-109. Bunun üzerine o (Mûsâ), BİLGİ BİRİKİMİNİ ortaya attı, o da birdenbire apaçık bir “SİLİP SÜPÜREN” kesiliverdi. Gücünü de sıyırıp açığa koydu; artık gücü, izleyenler için mükemmel, tam kusursuzca idi.<br /><br /><br />Şuara; 32:<br /><br /><br />30- O [Musa]: “Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?” dedi.<br /><br /><br />31- O [Firavun]: “Haydi hemen getir onu, eğer doğrulardan isen” dedi.<br /><br /><br />32- Bunun üzerine o [Musa], birikimini ortaya koyuverdi; bir de bakmışsın ki o [Musa’nın birikimi], apaçık bir silip süpürendir.<h3 style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 18pt 0cm 6pt; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<strong style="margin: 0px; padding: 0px;">Sü’ban</strong></h3>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
“Sü’ban” sözcüğü, “su ve kan akması anlamındaki “seab” sözcüğünden gelir. Vadide sel yataklarının kıvrım kıvrım olması, bu kıvrım kıvrım dere yataklarından suyun akması, sevgilinin uzun saçlarının kıvrım kıvrım oluşu da şairlerin gözünde bu sözcükle ifade edilir. Bu sözcüğün çoğulu da “sü’ban” şeklindedir. “Sü’ban” sözcüğü tekil olarak da “uzun, güçlü, fare avlayan yılan anlamında kullanılır.<span style="color: red; margin: 0px; padding: 0px;">(Lisan “sab” mad. Tac; “sab” mad.)</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Demek oluyor ki “Süb’an” sözcüğünün esas anlamı, “selin, önüne gelen her şeyi içine alıp sürüklemesi” demektir. Fareleri avlayıp yutan yılana da bu ismin verilmesi yılanın şekil, uzunluk ve kıvrımlığı itibariyle dereye benzemesi ve önüne çıkan fareyi sel gibi yutmasındandır. Musa’nın birikiminin buna benzetilmesi de İlahi vahyin, her türlü beşeri plan ve desiseleri; batılı yok edip yutmasındandır.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
<span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;">Bu ayetlerde Musa’nın birikimini ortaya koyması ile, hasımlarına ait ipsiz sapsız</span> <span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;">görüşlerin, tezlerin ve batılın ortadan kaldırıldığı, hakkın ortaya çıktığı açıklanmaktadır.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Ayetteki “Sü’ban” sözcüğünü ister önüne geleni sürükleyen sel anlamında; ister fare avlayan yılan anlamında ele alalım, burada konu edilen, Musa’nın birikiminin, önünde olan ne varsa silip süpürdüğü, yutup geçtiği anlatılmaktadır. Musa’nın ortaya koyduğu fikirlerin, bilgilerin firavun ve halk huzurunda ziynet günü “Açık Oturum”a benzer bir üslup ile yapılan müsabakada sihirbazlarının tezlerini çürüttüğü, iptal ettiği anlatılmaktadır. Çünkü vahyin önünde hiçbir şey durmaz, duramaz. Bu nitelik Kur’an için de birçok yerde konu edilmiştir.</div>
<br /><br />Mürselat; 1-7:<br /><br /><br />1- 7- küme küme gönderilip de önüne geleleri devirdikçe deviren, toplumları canlandırdıkça canlandıran, canlandırdıkça da hakkı batılı ayıran özür ? veya uyarı olarak öğüt bırakan Kur’an ayetleri kanıttır ki kesinlikle tehdit olunduğunuz şey elbette meydana gelecektir.<br /><br /><br />Saffat; 1-5:<br /><br /><br />1 – 5 - O saflar halinde dizilenlere/ dizenlere, sonra da haykırıp sürükleyenlere, sonra da (haykırıp sürükleyince de) öğüt okuyanlara kasem olsun ki, [bunlar, o saflar halinde dizilenler kanıttır ki,] sizin İlahınız kesinlikle Bir Tek’tir. O, göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbidir. Doğuların da Rabbidir.<br /><br /><br />Zariyat; 1-6:<br /><br /><br />1- 6 - O tozuttukça tozutanlara, arkasından ağırlığı taşıyanlara, sonra kolaylıkla akanlara, sonra da bir emri paylaştıranlara kasem olsun ki şüphesiz tehdit olunduğunuz o şey, kesinlikle doğrudur. Şüphesiz “Din [yapılanların karşılıklandırılması]” de kesinlikle gerçekleşecektir.<br /><br /><br />Naziat;1-3,26:<br /><br /><br />1 -3, 26- o, suya batırırcasına/batırarak söküp çekenlere, o, zorlamadan yumuşaklıkla çekenlere ve o, yüzdükçe yüzüp gidenlere, derken, öne geçtikçe geçip de bir iş çevirenlere kasem olsun ki, şüphesiz bunda, haşyet (saygı) duyacak kimseler için bir ibret vardır.<br /> Batıl yok olucudur.<br /><br /><br />İsra; 81:<br /><br /><br />81 – Ve de ki: “Hakk geldi, batıl yok oldu. Şüphesiz batıl yok olup gider.”<br /> Batıl hakla yok edilir.<br /><br /><br />Enbiya; 18:<br /><br /><br />18 – Bilakis Biz hakkı batılın başına çarparız da onun beynini parçalar. Bir de bakarsın o [batıl], yok olup gitmiştir. Ve Allah'a yakıştırdığınız vasıflardan dolayı size yazıklar olsun!<br /><br /><br />Musa’ya zaferin ne ile kazandırıldığı, Musa’nın asasının (birikiminin) ne olduğu ise Yunus suresinde Rabbimizce tefsir edilmiştir.<br /><br /><br />Yunus; 79- 82:<br /><br /><br />79 – Ve Firavun “Bana en bilgili sihirbazların tümünü getirin!” dedi.<br /><br /><br />80 - Nihayet sihirbazlar gelince, Musa onlara “Ne atacaksanız atın!” dedi.<br /><br /><br />81, 82 - Onlar ortaya atınca da Musa “Sizin getirdiğiniz şey sihirdir. Şüphesiz, Allah onu iptal edecektir [boş ve asılsızlığını ortaya çıkaracaktır]. Şüphe yok ki, Allah fesatçıların işini düzeltmez. Ve Allah, günahkârların hoşuna gitmese de, hakkı, Kendi kelimeleriyle ortaya koyup gerçekleştirir” dedi.<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Görüldüğü gibi bu ayetlerde asa, “Allah’ın kelimeleri” olarak tefsir edilmiştir.</div>
<h3 style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 18pt 0cm 6pt; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<strong style="margin: 0px; padding: 0px;">Musa pasajlarında geçen Deniz</strong></h3>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Kur’an’da geçen Musa pasajlarını doğru anlayabilmenin bir başka önemli unsuru da pasajlarda geçen “bahr” ve “yemm” sözcüklerinin doğru bilinmesidir.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Bu iki sözcük genellikle “deniz” diye çevrildiğinden doğal olarak Musa’nın İsrail oğullarını Kızıldeniz’den geçirdiği ve Firavun ve avenesinin de Kızıldeniz’de boğulduğu kabul edilir.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Yalnız Kur’an ve Arap dili aslında buna izin vermemektedir. İşin doğrusunu kavrayabilmemiz için bu sözcüklerin gerçek anlamını takdim ediyoruz.</div>
<h3 style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 18pt 0cm 6pt; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<strong style="margin: 0px; padding: 0px;">Bahr</strong></h3>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">“Bahr”, “ister tatlı ister tuzlu olsun çok su” demektir. Bu sözcük “kara parçası” sözcüğünün karşıtıdır. Bu sözcüğün aslı “yarmak” demektir. Su, kara parçasını yardığı için bu isimle isimlenmiştir. Eski Arap şiirlerinde de Fırat nehri “bahr” sözcüğüyle yer almaktadır. Büyük, tuzlu sulara (denizlere) “bahr” denmesi yaygındır.</em> <span style="color: red; margin: 0px; padding: 0px;">(Lisan Bhr” mad, Tac. Bhr Mad.)</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
“Bahr” sözcüğü, Musa ile ilgili ayetlerde: Bakara; 50, A’raf; 138, Yunus; 90, Ta Ha; 77, Şuara; 63 ve Duhan; 24’te geçer.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
<strong style="margin: 0px; padding: 0px;">Yemm</strong></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
“<em style="margin: 0px; padding: 0px;">Yemm”, bahr; çok su demektir. Leys bu sözcüğü “derinliği ve kıyıları bilinemeyen deniz olarak tarif etmiştir. Ama Kur’an’da Ta Ha 39.ayette “Musa’nın annesine bebeği “Yemm”e bırakması vahyedildiği ve Musa’nın sandığı Yemm’de sahile vurması açıkça açıklandığına göre bu iddia doğru olmaz. Zira Musa Nil nehrine bırakıldı ve sandık nehrin kenarına yanaştı.</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">Bu sözcüğün Süryaniceden Arapçalaştırıldığına da inanılır<span style="color: red; margin: 0px; padding: 0px;">. </span></em><span style="color: red; margin: 0px; padding: 0px;">(Lisan “yemm” mad. Tac “yemm” maddesi.)</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Bu sözcük, A’raf; 136, Ta Ha; 39 (iki kez), 78, 97, Kasas; 7, 40 ve Zariyat; 40’ta geçer.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Musa’nın ailesinin ve Firavun’un yaşadığı yerler dikkate alındığında Musa pasajlarında geçen “Bahr ve Yemm” kelimelerini “bol su, nehir” olarak çevirmek gerekmektedir. Buna göre de Firavun’un, kesinlikle Musa’nın bebek iken bırakıldığı <span style="color: red; margin: 0px; padding: 0px;">suda boğulduğu,</span> denizde<span style="color: red; margin: 0px; padding: 0px;">(Cümlenin buraya kadar olan kısmı anlaşılmadı)</span>; Kızıldeniz’de boğulmadığı anlaşılmaktadır.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Yukarıda, kadim <span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;">lügatlerde</span> “yemm” sözcüğünün Süryaniceden Arapçalaştırılmış olduğunun da yer aldığını belirtmiştik. Bunun böyle olmasının büyük bir ihtimal olduğunu, İbranicede “denize”, “yam” denişinden de anlıyoruz. Yani “İbranicede “yam” sözcüğü, deniz demektir. Zaten ömründe deniz görmemiş bedevilerin denize isim vermesi de beklenemez. Eşyaya ismi, o nesneyle haşir neşir olanlar verirler. Tüm dünyadaki doğal veya yapay nesnelerin adlarına bakıldığı zaman bu açıkça görülür.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Eldeki Kitab-ı mukaddeslerde de bazı yerlerde “deniz, bazı yerlerde, Kızıldeniz bazı yerlerde de “kamış denizi olarak çevrilmiştir. Örneğin:</div>
<div class="Icerlek2" style="background-attachment: scroll; background-color: #ddd9c3; background-image: none; background-position: 0% 50%; background-repeat: repeat repeat; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt; line-height: 19.80000114440918px; margin: 0px 0px 0px 1.5cm; padding: 0.05em; text-align: justify;">
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; font-weight: bold; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
Mezmurlar; 136. mezmur, 11- 16. cümleler</div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">11, 12 Güçlü eli, kudretli koluyla, sevgisi sonsuzdur; İsrail'i Mısır'dan çıkarana, sevgisi sonsuzdur;</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">13 <strong style="margin: 0px; padding: 0px;"><span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;">Kamış Denizi'ni</span></strong> ikiye bölene, sevgisi sonsuzdur;</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">14 İsrail'i ortasından geçirene,s Sevgisi sonsuzdur;</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">15 Firavun'la ordusunu <strong style="margin: 0px; padding: 0px;"><span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;">Kamış Denizi'ne</span></strong> dökene, sevgisi sonsuzdur;</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">16 Kendi halkını çölde yürütene, sevgisi sonsuzdur;</em></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
Çıkış 14. Bab.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">14 RAB Musa'ya, "İsraillilere söyle, dönsünler" dedi, "Pi- Hahirot yakınlarında, Migdol ile deniz arasında, Baal-Sefon'un karşısında deniz kıyısında konaklasınlar.</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">3 Firavun şöyle düşünecek: 'İsrailliler ülkede şaşkın şaşkın dolaşıyorlardır, çöl onları kuşatmıştır.'</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">4 Firavun'u inatçı yapacağım. Onların peşine düşecek. Böylece Firavun'la ordusunu yenerek yücelik kazanacağım. Mısırlılar bilecek ki, ben RAB’bim." İsrailliler söyleneni yaptılar.</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">5 Halkın kaçtığı Mısır Firavunu'na bildirilince, Firavun'la görevlileri onlara ilişkin düşüncelerini değiştirdiler: "Biz ne yaptık?" dediler, "İsraillileri salıvermekle kölelerimizi kaybetmiş olduk!"</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">6 Firavun savaş arabasını hazırlattı, ordusunu yanına aldı.</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">7 Seçme altı yüz savaş arabasının yan sıra, Mısır'ın bütün savaş arabalarını sorumlu sürücüleriyle birlikte yanına aldı.</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">8 RAB Mısır Firavunu'nu inatçı yaptı. Firavun sevinçle ilerleyen İsraillilerin peşine düştü.</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">9 Mısırlılar Firavun'un bütün atları, savaş arabaları, atlıları, askerleriyle onların ardına düştüler ve deniz kıyısında, Pi-Hahirot yakınlarında, Baal-Sefon'un karşısında konaklarken onlara yetiştiler.</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">10 Firavun yaklaşırken, İsrailliler Mısırlıların arkalarından geldiğini görünce dehşete kapılarak RAB'be feryat ettiler.</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">11 Musa'ya, "Mısır'da mezar mı yoktu da bizi çöle ölmeye getirdin?" dediler, "Bak, Mısır'dan çıkarmakla bize ne yaptın!</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">12 Mısır'dayken sana, 'Bırak bizi, Mısırlılara kulluk edelim' demedik mi? Çölde ölmektense Mısırlılara kulluk etsek bizim için daha iyi olurdu."</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">13 Musa, "Korkmayın!" dedi, "Yerinizde durup bekleyin, RAB bugün sizi nasıl kurtaracak görün. Bugün gördüğünüz Mısırlıları bir daha hiç görmeyeceksiniz.</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">14 RAB sizin için savaşacak, siz sakin olun yeter."</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">15 RAB Musa'ya, "Niçin bana feryat ediyorsun?" dedi, "İsraillilere söyle, ilerlesinler.</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">16 Sen değneğini kaldır, elini denizin üzerine uzat. Sular yarılacak ve İsrailliler kuru toprak üzerinde yürüyerek denizi geçecekler.</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">17 Ben Mısırlıları inatçı yapacağım ki, artlarına düşsünler. Firavun'u, bütün ordusunu, savaş arabalarını, atlılarını yenerek yücelik kazanacağım.</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">18 Firavun, savaş arabaları ve atlılarından ötürü yücelik kazandığım zaman, Mısırlılar bilecek ki, ben RAB'bim."</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">19-20 İsrail ordusunun önünde yürüyen Tanrı'nın meleği yerini değiştirip arkaya geçti. Önlerindeki bulut sütunu da yerini değiştirip arkalarına, Mısır ve İsrail ordularının arasına geldi. Gece boyunca bulut bir yanı karartıyor, öbür yanı aydınlatıyordu. Bu yüzden, bütün gece iki taraf birbirine yaklaşamadı.</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">21 Musa elini denizin üzerine uzattı. RAB bütün gece güçlü doğu rüzgarıyla suları geri itti, denizi karaya çevirdi. Sular ikiye bölündü,</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">22 İsrailliler kuru toprak üzerinde yürüyerek denizi geçtiler. Sular sağlarında, sollarında onlara duvar oluşturdu.</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">23 Mısırlılar artlarından geliyordu. Firavun'un bütün atları, savaş arabaları, atlıları denizde onları izliyordu.</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">24 Sabah nöbetinde RAB ateş ve bulut sütunundan Mısır ordusuna baktı ve onları şaşkına çevirdi.</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">25 Arabalarının tekerleklerini çıkardı; öyle ki, arabalarını zorlukla sürdüler. Mısırlılar, "İsraillilerden kaçalım!" dediler, "Çünkü RAB onlar için bizimle savaşıyor."</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">26 RAB Musa'ya, "Elini denizin üzerine uzat" dedi, "Sular Mısırlıların, savaş arabalarının, atlılarının üzerine dönsün."</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">27 Musa elini denizin üzerine uzattı. Sabaha karşı deniz olağan haline döndü. Mısırlılar sulardan kaçarken RAB onları denizin ortasında silkip attı.</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">28 Geri dönen sular savaş arabalarını, atlıları, İsraillilerin peşinden denize dalan Firavun'un bütün ordusunu yuttu. Onlardan bir kişi bile sağ kalmadı.</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">29 Ama İsrailliler denizi kuru toprakta yürüyerek geçmişlerdi. Sular sağlarında, sollarında onlara duvar oluşturmuştu.</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">30 RAB o gün İsraillileri Mısırlıların elinden kurtardı. İsrailliler deniz kıyısında Mısırlıların ölülerini gördüler.</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">31 RAB'bin Mısırlılara gösterdiği büyük gücünü görünce korkan İsrail halkı, RAB'be ve kulu Musa'ya güvendi.</em></div>
</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
<strong style="margin: 0px; padding: 0px;">Asa ile denizin yarılması</strong></div>
<br /><br />Şuara; 63:<br /><br /><br />63- Sonra Musa’ya: “Vur birikimini o bol suya; nehre!” diye vahyettik. Sonra o [ bol su; nehir) yarıldı; barajlar yapıldı da, her bir parça (baraj) ulular ulusu bir dağ gibi oluverdi.<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; font-style: italic; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Not: bu ayet Mushaf’ta aslında 50, 51. ayetlerin arkasında tertip edilmelidir. Altmış üçüncü sırada tertibi hem ayetin yanlış anlaşılmasına hem de yanlış inançların oluşmasına sebep olmaktadır.</div>
<br /><br />Bakara; 50:<br /><br /><br />50. Hani bir zamanlar da Biz, bol suyu; nehiri size yarıp da sizi kurtarmıştık ve siz bakıp dururken Firavun'un yakınlarını suda boğmuştuk.<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Bu ayetlerde Musa’ya bilgi birikimini kullanarak Nil nehri üzerinde barajlar kurmasının vahyedildiği, sonra da suyun dağlar gibi parçalara ayrıldığı; yani yüksek barajların yapıldığı açıklanmaktadır. Yani Musa mucize olarak kızıl denizi yararak iki tarafta dağ gibi sular oluşmamıştır. Musa birikimiyle Nil nehri üzerine barajlar kurmuş ve her bir baraj dağ gibi yüksek imiş. Burada açıklanan işte budur. Daha sonra bu baraj patlatılarak Firavun ve yakınları baraj selinde öldürüleceklerdir.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Bilinen en eski baraj İ.Ö. 2900 yılında Nil nehri üzerinde kurulmuş 15 m. yüksekliğindeki barajdır. Kur’an’ın açık ifadesine göre baraj birden çoktur.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Diğer ayetlerden de anlaşıldığı üzere Musa, Mısır’da kaldığı süre içinde esas niyetini saklayarak nehri barajlarla kesmiş ovada kanallar oluşturmuş ve eski su yataklarını tarıma açmıştır. Bu nedenledir ki Firavun “Bu altımdaki nehirler benim değil mi” demektedir.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Bu ayette İsrail oğullarının geçmişinden başka safhalar hatırlatılmaktadır. Bu dönemler:</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Suyun yarılması; baraj kurulması, İsrail oğullarının kurtulması, Firavunun yakınlarının, İsrail oğullarının gözü önünde suda boğulmasıdır. Daha sonra Musa, kavmini ve Kıptilerden kendisine inananları yanına alarak bu yerlerden toplumunu geçirmiş kendilerini takip eden Firavun ve ordusunu bu tarım arazilerine çekmiş, onlar arazide iken barajları yıkarak Firavun ve ordusunun boğulmasını sağlamıştır.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Burada bu olaylar kısa bir cümle ile ifade edilmiştir. Biz bunları hemen birkaç saat içinde olup bittiğini sanmıyoruz. Bu olay yıllarca süren bir süreçte gerçekleşmiştir.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Burada dikkat çeken bir nokta, Firavunun yakınlarının boğuluşunu İsrail oğullarının, seyretmiş ve görmüş olmalarıdır ki bu Kitab-ı mukaddeste şöyle anlatılır.</div>
<div class="Icerlek2" style="background-attachment: scroll; background-color: #ddd9c3; background-image: none; background-position: 0% 50%; background-repeat: repeat repeat; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt; line-height: 19.80000114440918px; margin: 0px 0px 0px 1.5cm; padding: 0.05em; text-align: justify;">
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">Çıkış 14. Bab. 25-31. cümleler</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;"><a href="http://kutsal-kitap.net/25" style="background-color: inherit; color: #286ea0; font-weight: bold; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: none;"><span style="color: windowtext; margin: 0px; padding: 0px;">25</span></a> Arabalarının tekerleklerini çıkardı; öyle ki, arabalarını zorlukla sürdüler. Mısırlılar, "İsraillilerden kaçalım!" dediler, "Çünkü RAB onlar için bizimle savaşıyor."</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">26 RAB Musa'ya, "Elini denizin üzerine uzat" dedi, "Sular Mısırlıların, savaş arabalarının, atlılarının üzerine dönsün."</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">27 Musa elini denizin üzerine uzattı. Sabaha karşı deniz olağan haline döndü. Mısırlılar sulardan kaçarken RAB onları denizin ortasında silkip attı.</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">28 Geri dönen sular, savaş arabalarını, atlıları, İsraillilerin peşinden denize dalan Firavun'un bütün ordusunu yuttu. Onlardan bir kişi bile sağ kalmadı.</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">29 Ama İsrailliler denizi kuru toprakta yürüyerek geçmişlerdi. Sular sağlarında, sollarında onlara duvar oluşturmuştu.</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<strong style="margin: 0px; padding: 0px;"><em style="margin: 0px; padding: 0px;"><span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;">30 RAB o gün İsraillileri Mısırlıların elinden kurtardı. İsrailliler deniz kıyısında Mısırlıların ölülerini gördüler.</span></em></strong></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">31 RAB'bin Mısırlılara gösterdiği büyük gücünü görünce korkan İsrail halkı, RAB'be ve kulu Musa'ya güvendi.</em></div>
</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Buradan da anlaşılıyor ki bu boğulma olayı Kızıldeniz’de olmamıştır. Çünkü yüz kilometre civarındaki bir mesafeden; denizin bir ucundan diğer ucunda olanların boğuluşunu ve cesetlerini görme imkanı yoktur.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
<strong style="margin: 0px; padding: 0px;">Asa ile taştan on iki pınarın fışkırması</strong></div>
<br /><br />A’raf; 160:<br /><br /><br />160- Ve Biz onları on iki torun liderleri olan oymak topluluğa ayırdık. Ve kavmi kendisinden su istediği zaman Mûsâ'ya, “Birikimini o taş kalpli kavmine uygula” diye vahyettik. Hemen ondan (o taş kalpli kavimden) on iki toplum, belde halkı oluşuverdi. Halkın her biri su alacağı yeri iyice öğrendi. Ve bulutu da üzerlerine gölge yaptık. Onlara kudret helvası ve bal/bıldırcın indirdik; size rızk olarak ihsan ettiğimiz nimetlerin temizinden yiyiniz! Onlar Bize zulüm yapmadılar, kendi kendilerine zulmediyorlardı.<br /><br /><br />Bakara; 60:<br /><br /><br />60. Ve hani bir zamanlar Mûsâ, kavmi için su istemişti de, Biz, “Birikimini taş kalpli kavmine uygula!” demiştik. Bunun üzerine ondan (o taş kalpli kavimden) taştan on iki toplum- belde halkı ayrışmıştı. Her kısım insan kendi su alacağı yeri kesinlikle öğrendi. –Allah'ın rızkından yiyin-için ve bozgunculuk yaparak yeryüzünde taşkınlık yapmayın.–<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Buradaki tahlilimiz her iki ayet için de geçerlidir.</div>
<h3 style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 18pt 0cm 6pt; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
Taş</h3>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Yukarı ki ayetlerde “Asa”nın Musa’nın birikimi olduğunu iyice öğrenmiş idik. Burada Musa’nın birikimin kullanacağı, vuracağı “taş” ifadesini ele alalım. Bilindiği gibi “taş” sözcüğü, sertliğin, katılığın sembolü olan bir sözcüktür. Rabbimiz İsrail oğullarının kalplerini taşlar gibi, hatta daha da katı olduğunu bildirmiştir. O nedenle burada taş ifadesiyle de, dağlardaki taş, kaya değil, “taş kalpli İsrail oğulları” kastedilmiştir.</div>
<br /><br />Bakara 74<br /><br /><br />74. Sonra da kalpleriniz katılaştı; işte onlar, taş gibidir, hatta daha katıdır. Ve şüphesiz taşlardan öyleleri vardır ki, onlardan ırmaklar fışkırır, öyleleri vardır ki yarılır da ondan su çıkar, öyleleri vardır ki Allah'ın haşyetinden düşerler. Allah yaptıklarınızdan habersiz- duyarsız değildir.<h3 style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 18pt 0cm 6pt; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
Darb</h3>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Lisanü’l Arab ve Tacü’l Arus’ta açıklandığına göre “Darb” sözcüğünün “hakikat” manası, “<em style="margin: 0px; padding: 0px;">Bir şeyin üzerinde bir şey oluşturmak</em>” demektir. Bu asıl anlamdan hareketle, bu sözcük, “vurmak, çarpmak, yarmak, sıkıştırmak, yola gitmek, kalp atışı, nabız vuruşu, örnek vermek vs. gibi yüzlerce anlamda kullanılır. Biz bunu Tebyin’de Sad suresi kapsamında Eyyüb peygamber ile ilgili bölümün tahlilinde detaylıca verdik.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Bu sözcüğün buradaki anlamı gerçek anlamı olan “bir şey üzerinde bir şey oluşturma”dır.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Bu ayette bir diğer mesele de “ayn” sözcüğüdür. Bu sözcük ile ilgili kadim <span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;">lügatlerde</span> şu bilgiler verilir:</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
<strong style="margin: 0px; padding: 0px;">Ayn</strong></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">Yine </em>Lisanü’l Arab ve Tacü’l Arus’ta açıklandığına göre b<em style="margin: 0px; padding: 0px;">u sözcüğün, görme, göz, güneş, pınar, yağmur, mal, altın, insan, hayat, TOPLUM, BELDE HALKI …. gibi yüzden çok anlamı vardır.</em><span style="color: red; margin: 0px; padding: 0px;"></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Bu ayetlerdeki “ayn” sözcüğü her nedense hep “pınar” anlamıyla çevrile gelmiştir. Halbuki Musa pasajındaki “ayn” sözcüklerinin “toplum, “belde halkı” anlamı tercih edilmeliydi. Zira Rabbimiz böyle anlaşılması gerektiğini ayetin başındaki “<strong style="margin: 0px; padding: 0px;">Ve Biz onları on iki torun liderleri olan oymak topluluğa ayırdık</strong>” ifadesiyle işaret buyurmuştur.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Bunu Maide suresinde de açıkça görmekteyiz.</div>
<br /><br />Maide; 12:<br /><br /><br />12 – Ve ant olsun ki Allah, İsrail oğullarının misakını almıştı. Ve Biz, kendilerinden on iki kaymakam göndermiştik. Ve Allah demişti ki: “Ben, muhakkak sizinle beraberim. Salatı ikame eder, zekatı verir, elçilerime iman eder, onları destekler ve Allah’a güzelce ödünç verirseniz ant olsun ki sizden kötülüklerinizi örteceğim ve sizi altından ırmaklar akan cennetlere girdireceğim. İşte sizden her kim de, bundan sonra küfrederse, artık kesinlikle yolun doğrusunu kaybetmiş olur.”<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
İsrail oğullarının on iki guruba, topluma ayrılışı ve her birinin başına bir kaymakam dikiliş olayı Kitab-ı mukaddeste de yer alır. Bu demektir ki, Kitab-ı mukaddesin bu bölümünü Kur’an tasdik etmektedir.</div>
<div class="Icerlek2" style="background-attachment: scroll; background-color: #ddd9c3; background-image: none; background-position: 0% 50%; background-repeat: repeat repeat; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt; line-height: 19.80000114440918px; margin: 0px 0px 0px 1.5cm; padding: 0.05em; text-align: justify;">
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
Sayılar; 1. Bab, 1- 16. cümle:</div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<strong style="margin: 0px; padding: 0px;"><em style="margin: 0px; padding: 0px;">İsrail'de Yapılan İlk Sayım</em></strong></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">1 İsraillilerin Mısır'dan çıkışının ikinci yılı, ikinci ayın birinci günü RAB Sina Çölü'nde, Buluşma Çadırı'nda Musa'ya şöyle seslendi:</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">2-3 "Sen ve Harun İsrail topluluğunun bütün boylarıyla ailelerinin sayımını yapın. Bütün erkekleri bir bir sayıp adlarını yazın. İsraillilerden savaşabilecek durumda yirmi ve daha yukarı yaştaki bütün erkekleri sayıp bölüklere ayırın.</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">4 Size yardım etmek için yanınızda her oymaktan birer adam bulunsun; bu kişiler aile başı olmalı.</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">5 Size yardımcı olacak adamların adları şunlardır:</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">Ruben oymağından: Şedeur oğlu Elisur,</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">6 Şimon oymağından: Surişadday oğlu Şelumiel,</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">7 Yahuda oymağından: Amminadav oğlu Nahşon,</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">8 İssakar oymağından: Suar oğlu Netanel,</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">9 Zevulun oymağından: Helon oğlu Eliav,</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">10 Yusuf oğullarından Efrayim oymağından: Ammihut oğlu Elişama,</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">Manaşşe oymağından: Pedahsur oğlu Gamliel,</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">11 Benyamin oymağından: Gidoni oğlu Avidan,</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">12 Dan oymağından: Ammişadday oğlu Ahiezer,</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">13 Aşer oymağından: Okran oğlu Pagiel,</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">14 Gad oymağından: Deuel oğlu Elyasaf,</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">15 Naftali oymağından: Enan oğlu Ahira."</em></div>
<div style="font-size: 1em; line-height: 1.4em; margin-bottom: 1.5em; padding: 0px;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">16 Bunlar İsrail topluluğundan atanmış adamlardı; atalarının soyundan gelen oymak önderleri, İsrail'in boy başlarıydı.</em></div>
</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Bu ayetlerde konu edilen “birikimini taş kalpli toplumuna vur” ifadesi üzerinde de durmamız gerekiyor. Ayetlerin her ikisindeki “Ve kavmi kendisinden su istediği zaman”, “Halkın her biri su alacağı yeri iyice öğrendi”, “hani bir zamanlar Mûsâ, kavmi için su istemişti de” ifadelerden açıkça anlaşıldığına göre Musa’nın kavmi su sıkıntısı çekmiştir. Su yüzünden aralarında problemler oluşmuştur. Bu dönemde de Rabbimiz Musa’ya birikimini, deneyimini kullanmasını vahyetmiştir.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Hatırlanacağı üzere Musa, su sıkıntısının nelere mâl ocağını daha evvel Mısır’dan kaçıp Medyen’e varırken Medyen suyunun başında yaşamış idi; su yüzünden tartışmaların, kavgaların olduğunu görmüş idi. Bu konuda tecrübesi vardı. Bu konu Kasas suresinde detaylıca açıklanmıştır:</div>
<br /><br />Kasas; 23-25:<br /><br /><br />23 – Ve o [Musa], Medyen suyuna varınca, orada hayvanlarını sulayan insanlardan bir ümmet buldu. Ve o [Musa], onların astlarından, hayvanlarını geri çeken iki kadın buldu. Dedi ki: “Hâliniz nedir?” Dediler ki: “Çobanlar sulayıp çekilmeden biz sulamayız; babamız da şeyh-i kebirdir [çok yaşlı bir ihtiyardır].”<br /><br /><br />24 - Bunun üzerine o [Musa], ikisi için suladı. Sonra gölgeye çekildi de “Rabbim! Şüphesiz ki ben, hayırdan [iyilikten] bana indirdiğin şeye muhtacım” dedi.<br /><br /><br />25 - Derken, o iki kadından biri utana utana yürüyerek ona [Musa’ya] geldi. Dedi ki: “Şüphesiz babam, bizim yerimize sulamanın ücretini karşılamak için seni çağırıyor.” O [Musa], ona [kızın babasına] geldi ve kıssaları ona anlattı. O [kızın babası]; “Korkma, o zalim kavimden kurtuldun” dedi.<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Demek oluyor ki Musa, bu kadar halkın bir arada yaşamasının, sorunlara yol açacağı gerekçesiyle İsrail oğullarını on iki yere, on iki toplum halinde dağıtmıştır. Ve susuzluk problemini böyle çözmüştür. Bilindiği gibi yerleşim <span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;">alanları</span> hep subaşlarına, nehir kenarlarına kurulur.</div>
<h3 style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 18pt 0cm 6pt; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<strong style="margin: 0px; padding: 0px;">Denizde kuru yol açmak</strong></h3>
<br /><br />Ta Ha; 77-79:<br /><br /><br />77- Ve ant olsun, Musa’ya “Yetişilmekten korkmayarak ve haşyet duymadan kullarımı geceleyin yürüt de kendileri için bol suda; nehirde kuru bir yol aç!” diye vahyettik.<br /><br /><br />78- Firavun ordularıyla hemen onları takip etti de bol sudan; NEHİRDEN kendilerini kaplayan şey kaplayıverdi.<br /><br /><br />79- Ve Firavun kavmini saptırdı ve doğru yolu göstermedi.<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Bu ayetlerde Musa’nın kavmini gece çalıştırarak suda; saygı<span style="color: red; margin: 0px; padding: 0px;"> </span>duymadan; firavun için hatır-gönül tanımadan, yakalanma korkusu olmadan Nil nehrinde kuru yollar oluşturmasının vahyedildiği, sonrada onları izleyen Firavunun ordusuyla birlikte o nehirde boğulduğu safhalar nakledilmektedir.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Ayette dikkat edilmesi gereken nokta bol suda açılacak yolun gece yürüyüşü sayesinde yapılacağıdır. Bu ifade açıkça, insanları gece çalıştırmak suretiyle, kimseye sezdirmeden, göze batmadan bu işi yavaş yavaş hallet demektir.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Kur’an’daki ifadelere göre bu olaylar uzun bir süreçte gerçekleşmiştir. Hemen birkaç dakika veya saatte olmuş işler değildir. Musa Peygamber Mısır’a dönüşünde Firavun mülkünde toplumu içerisinde yıllarca güven içinde faaliyet göstermiştir.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Kasas; 14’teki <span style="color: red; margin: 0px; padding: 0px;">“</span>Ve Musa yiğitlik çağına girip oturaklaşınca, Biz ona hüküm ve ilim verdik” ifadeleri dikkate alındığında ve de bu olgunluk yaşı, Ahkaf; 15’te “kırk yaş” olarak belirtildiğine göre ve de tevatürle tarihte yer alışına göre Rasülüllah’ın da kırk yaşında peygamber olduğu bilindiğine göre Musa’ya peygamberlik kırk yaşında verilmiş olmalıdır.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Çıkış; 7. Bab’ın yedinci cümlesinde de Musa’nın kavmini ve inananları Mısır’dan çıkarmak için Firavuna başvurduğu (bu, ilk başvurusu değildir) zamanki yaşı, seksendir. Demek oluyor ki Musa, Mısır’a döndükten sonra Mısır’da, çıkışa kadar kırk sene gibi bir süre kalmış olmalıdır. Tensiye; 34. Babın 7. cümlesine, göre de Musa 120 yaşında vefat etmiştir.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Ayetteki “haşyet duymadan” ifadesi de, bu yaptıklarının, yapacaklarının Firavun’a hainlik, nankörlük olduğunu düşünmemesi yönünde bir ihtardır. Nitekim Şuara suresinde Firavun’un Musa’yı nankörlükle hainlikle suçladığını, Musa’dan saygı, minnet duygusu göstermesini istediğini görmekteyiz.</div>
<br /><br />Şuara; 18, 19:<br /><br /><br />18, 19- O [Firavun]: “Biz seni çocukken içimizde terbiye etmedik mi? Hayatından birçok yıllar içimizde kalmadın mı? Sonunda o yaptığın işi de yaptın. Sen inkârcılardan / nankörlerden birisin de...” dedi.<h3 style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 18pt 0cm 6pt; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
Beyaz el</h3>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Musa’ya ayet olarak verilenlerden bir tanesi de “yed-i Beyza”dır. Bu tamlama <span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;">klasik</span> anlayışta “bembeyaz, ışık saçan el” olarak kabul edilip geldi. Bu ifade A’raf 107, 108, Ta Ha 23, Şuara 33,Neml 12 ve Kasas 32’de geçer. Bunların tahliline gelince:</div>
<h3 style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 18pt 0cm 6pt; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
Yed</h3>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Ayetin orijinalindeki “yed” sözcüğü genellikle “el” diye çevrilir. “Yed” sözcüğü mecaz olarak, “kuvvet, zenginlik, iktidar, saltanat, nimet, yay,.. elle yapılan işlerin tümü “anlamında kullanılır.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Burada konu edilen güç, diğer ayetlerde; Neml 12, Kasas; 32’de “cebindeki/ koynundaki güç” olarak nitelenmektedir. Bu güç, Harun’dur.</div>
<h3 style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 18pt 0cm 6pt; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
Beyza</h3>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Bu sözcük Türkçemizde kullandığımız “beyaz” sözcüğü ile aynı kökün türevlerindendir. Bu sözcükle ilgili de şu bilgiler verilmektedir:</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
<em style="margin: 0px; padding: 0px;">Biyz, yumurta demektir. Beyaz, sözcüğü de “yumurta rengi” demektir. Bu sözcüğün “Beyzae” kalıbı, aşırı beyazlığı, parlaklığı ifade eder. Güneşe, beyaz yüzlü lekesiz bayana, üzerinde hiç bitki olmayan toprağa, kameri ayların on dört on beşinci geceki görünümlerine “Beyza” denir. “yed-i Beyza”, tamlaması “ispatlanmış, kanıt” demektir.</em> <span style="color: red; margin: 0px; padding: 0px;">(Lisan)</span> Bu açıklamalardan anlaşıldığına göre biz bu sözcüğü “Bembeyaz” olarak ifade edebiliriz. Bu ifade, mükemmelliğin kusursuzluğun mecazi olarak ifade edilişidir.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
<span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;">Ayetlerdeki “güç”, görenlere karşı bembeyaz; kusursuz, mükemmel bir güç olup Harun’a ait ifade ve hitabet yeteneğinin mükemmelliğini ifade etmektedir</span>. Ta Ha; 28’den açıkça anlaşıldığına göre Musa peygamberin ifade yeteneği, İbraniceyi iyi bilememesi veya dilindeki bir özür nedeniyle zayıf idi. Musa’nın bu kusuru, kendisine kardeşi Harun’un vezir, sekreter, sözcü olarak verilmesiyle giderilmiştir. Bunu Ta Ha suresindeki pasajda açıkça görmekteyiz.</div>
<h3 style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 18pt 0cm 6pt; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
İsrail oğullarının sudan geçirilmesi--Firavun ile yakınlarının selde sürüklenerek boğulmaları--Denizi hızlı bırakmak</h3>
<br /><br />Duhan; 17- 24:<br /><br /><br />17 – 21- Ve ant olsun ki Biz onlardan önce Firavun kavmini fitnelendirdik. Ve onlara çok saygın bir elçi gelmişti: “Allah'ın kullarını bana geri verin. Şüphesiz ben sizin için gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Allah’a karşı üstünlük taslamayın. Şüphesiz ki ben size apaçık bir güç getiriyorum. Ve şüphesiz ben, beni taşlayarak öldürmenizden benim Rabbime, sizin Rabbinize sığındım. Ve eğer siz bana inanmazsanız hemen yanımdan uzaklaşın.”<br /><br /><br />22 – Sonra da o [Musa]: “Şüphesiz ki bunlar, suçlu bir kavimdir” diyerek Rabbine yalvardı.<br /><br />23, 24 - -“Hadi kullarımı geceleyin yürüt. Şüphesiz siz izlenenlersiniz. Bol suyu; nehri hızlı bırak. Şüphesiz onlar suda boğulmuş bir ordudur.<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Bu ayetlerde Musa <span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;">peygambere,</span> İsrail oğullarını Mısır’dan çıkarma planlarının genel olarak verildiği görülmektedir. Ayrıntıları yoktur. Musa, suda kuru yolları yapacak, firavun ve adamlarını suda boğup öldürecektir. Musa daha evvel de bir cinayet işlemiş onun da vicdan azabını çekmektedir. İşte bu noktada Musa çıkmaza girmiştir; bunalıma girmiştir.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Zihnindeki sıkıntıları gidermek için de yollara düşecek, bunalımdan kurtulmak için çare arayacaktır.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Bu bölümü Kehf suresinde görmekteyiz. Musa ve Alim kul kıssası bunları bildirmektedir.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
O kıssa da görmekteyiz ki <span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;">Musa</span> “Gemi olayı”ndan zalimlerin dikkatini çekmemenin; “delikanlı öldürme olayı”ndan Allah ile savaşanların öldürülebileceği, “Duvar olayı”ndan da çıkışta uzun süren yolculukta geçimlerini sağlayacak birikim yapmalarını, birikimlerini evlerinin duvarları içinde saklamalarını öğrenmiştir. Bu birikimi ile bunları Allah’ın izniyle gerçekleştirecektir.</div>
<br /><br />Yunus; 90- 92:<br /><br /><br />90- 92 - Ve İsrail oğullarını bol sudan, nehirden geçirdik. Ama Firavun ve askerleri azgınlık ve düşmanlıkla onları hemen takip etti. Nihayet boğulma ona yetişince, “Gerçekten, İsrail oğullarının inandığı Tanrı'dan başka tanrı olmadığına ben de inandım, ben de teslim olanlardanım” dedi. —Şimdi mi? Hâlbuki daha önce isyan etmiştin ve de bozgunculardan olmuştun.- Artık Biz senden sonra geleceklere ibret olasın diye, bugün seni zırhınla birlikte kurtaracağız. Ve şüphesiz insanlardan birçoğu kesinlikle Bizim ayetlerimizden gafildirler.<br /><br /><br />Bakara 50<br /><br /><br />50. Hani bir zamanlar da Biz, bol suyu; nehiri size yarıp da sizi kurtarmıştık ve siz bakıp dururken Firavun'un yakınlarını suda boğmuştuk.<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Bu ayetlerde İsrail oğullarının geçmişinden başka safhalar hatırlatılmaktadır. Bu dönemler:</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Suyun yarılması; baraj kurulması, İsrail oğullarının su arasındaki kuru alanlardan geçmesi ve firavun ve yakınlarının boğulması safhalarıdır. Burada bu olaylar kısa bir cümle ile ifade edilmiştir. Biz bunların yukarıda da belirttiğimiz gibi hemen birkaç saat içinde olup bittiğini sanmıyoruz. Bu olay yıllarca süren bir süreçte gerçekleşmiştir.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Kur’an’dan bu boğulma olayının nasıl gerçekleştiğini açıkça anlayabilmekteyiz. Daha evvel Musa’nın nehir üzerinde barajlar kurarak nehir sularını dağlar gibi ayırdığını görmüştük. İşte Musa bu barajları patlattırmış, Sebe halkının “Arim seli (baraj seli)” ile helak edildiği gibi (Sebe; 15- 19. ayetler) Firavun ve ordusu da baraj suyunda önce sürüklenmişler sonra da su tarafından örtülerek boğulmuşlardır.</div>
<br /><br />Duhan; 23, 24:<br /><br /><br />23, 24 - -“Hadi kullarımı geceleyin yürüt. Şüphesiz siz izlenenlersiniz. Bol suyu; nehri hızlı bırak. Şüphesiz onlar suda boğulmuş bir ordudur.<br /><br /><br />Kasas; 40:<br /><br /><br />40 - Biz de onu ve askerlerini yakalayıp o bol suda, nehirde fırlatıp atıverdik. Şimdi, zalimlerin sonunun nasıl olduğuna bir bak!<br /><br /><br />Zariyat; 40:<br /><br /><br />40 – Sonra da Biz, onu ve ordularını yakalayıverdik de onları bol suda, nehirde fırlatıp atıverdik. O ise ayıplanan/kınayan biridir.<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Duhan; 24. ayetin orijinalindeki “rehven” sözcüğü Ezdat’tan olup, “Sükünet ve aşırı hareket” anlamlarının her ikisini de içerir. Bizim te’vilimiz “Aşırı hareket; hızlı akıtma” anlamından yana olmuştur.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Zira şu ayetlerde, Firavun ve yakınları boğulmazdan evvel bir müddet suda sürüklenmişlerdir.</div>
<br /><br />Kasas; 40:<br /><br /><br />40 - Biz de onu ve askerlerini yakalayıp o bol suda; nehirde fırlatıp atıverdik. Şimdi, zalimlerin sonunun nasıl olduğuna bir bak!<br /><br /><br />Zariyat; 40:<br /><br /><br />40 – Sonra da Biz, onu ve ordularını yakalayıverdik de onları bol suda; nehirde fırlatıp atıverdik. O ise ayıplanan/kınayan biridir.<br /><br /><br />Ta Ha; 77- 79:<br /><br /><br />77- Ve ant olsun, Musa’ya “Yetişilmekten korkmayarak ve haşyet duymadan kullarımı geceleyin yürüt de kendileri için bol suda; nehirde kuru bir yol aç!” diye vahyettik.<br /><br /><br />78- Firavun ordularıyla hemen onları takip etti de bol sudan; NEHİRDEN kendilerini kaplayan şey kaplayıverdi.<br /><br /><br />79- Ve Firavun kavmini saptırdı ve doğru yolu göstermedi.<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Burada dikkat çeken bir nokta da bakara; 50’deki “<strong style="margin: 0px; padding: 0px;">ve siz bakıp dururken Firavun'un yakınlarını suda boğmuştuk</strong>” ifadesidir. Buradan anlaşıldığına göre, Firavunun ve yakınlarının boğuluşunu İsrail oğullarının, seyretmiş ve görmüş olmalarıdır. Bu konu Kitab-ı mukaddes’te şöyle anlatılır.</div>
<div class="Icerlek2" style="background-attachment: scroll; background-color: #ddd9c3; background-image: none; background-position: 0% 50%; background-repeat: repeat repeat; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt; line-height: 19.80000114440918px; margin: 6pt 0cm 6pt 1.5cm; padding: 0.05em; text-align: justify; text-indent: 1cm;">
Çıkış 14. Bab, 30. cümle:</div>
<div class="Icerlek2" style="background-attachment: scroll; background-color: #ddd9c3; background-image: none; background-position: 0% 50%; background-repeat: repeat repeat; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt; line-height: 19.80000114440918px; margin: -0.4cm 0cm 6pt 1.5cm; padding: 0.4cm 0.05em 0.05em; text-align: justify; text-indent: 1cm;">
<strong style="margin: 0px; padding: 0px;"><em style="margin: 0px; padding: 0px;"><span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;">30 RAB o gün İsraillileri Mısırlıların elinden kurtardı. İsrailliler deniz kıyısında Mısırlıların ölülerini gördüler.</span></em></strong></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Buradan da anlaşılıyor ki bu boğulma olayı Kızıldeniz’de olmamıştır. Çünkü yüz kilometre civarındaki bir mesafeden; denizin bir ucundan diğer ucunda olanların; firavun ve avenesinin boğuluşunu ve cesetlerini görme imkanı yoktur.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Özetle Musa’ya; elçiliğinin kanıtı olarak sadece kitap verilmiş ve kardeşi <span style="margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;">Harun</span> vezir yapılmıştır.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Buradaki 20- 23. ayetlerde konu edilen Musa’ya verilen iki alamet; gösterge Furkan suresinde de şöyle özet olarak verilmiştir:</div>
<br /><br />Furkan; 35, 36:<br /><br /><br />35- Ve ant olsun ki Musa’ya Kitap’ı verdik kardeşi Harun’u da onunla birlikte vezir kıldık.<br /><br /><br />36- Sonra da “Haydi ayetlerimizi yalanlayan o kavme gidin!” dedik. Sonunda da parçalayıp yok ettik.<h3 style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 18pt 0cm 6pt; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<strong style="margin: 0px; padding: 0px;"><a href="https://www.blogger.com/null" name="AtesteYanmamakIbrahim" style="color: #18507c; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: underline;"></a>İBRAHİM PEYGAMBER’İN ATEŞTE YANMAMASI</strong></h3>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Mucize konusunu işlerken zaruri olarak İbrahim peygamberin ateşte yanmaması, diğer bir ifade ile ateşin İbrahim peygamberi yakmaması olayını da burada zikretmek gerekir. Bu konu Tebyin çalışmamızda yeterince incelenmiştir. Biz Teybindeki pasajı burada naklediyoruz:</div>
<div class="Icerlek2" style="background-attachment: scroll; background-color: #ddd9c3; background-image: none; background-position: 0% 50%; background-repeat: repeat repeat; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 11pt; line-height: 19.80000114440918px; margin: 0px 0px 0px 1.5cm; padding: 0.05em; text-align: justify;">
<h3 style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 18pt 0cm 6pt; padding: 0px; text-align: left; text-indent: 1.5cm;">
İbrahim’in yakılması konusu</h3>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
Bu konunun birtakım rivayetlerin etkisinden çıkarılıp Kur’an’daki ifadelerin gerçek anlamları doğrultusunda tahlil edilmesi gerekir. Konu ile ilgili ayetler üç ayrı surede yer almaktadır:</div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
Onlar [kavmi]: “Eğer yapanlarsanız, şunu tahrik edin [yandırın] ve tanrılarınıza yardım edin” dediler.</div>
<ul style="line-height: 1.4em; margin: 0px 0px 0px 2.1cm; padding: 0px;">
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;">Biz: “Ey ateş! İbrahim'e karşı soğuk ve güvenli ol” dedik.Ve ona bir düzen kurmak istediler de Biz kendilerini daha fazla hüsrana uğramışlar kıldık. (Enbiya/68- 70)</li>
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;">Onlar: “Şunun için bir duvar yapın da bunu cahimin [çılgınca yanan ateşin] içine atın!” dediler.Onlar, ona [İbrahim’e] tuzak kurmak istediler de Biz onları aşağılıklar kılıverdik. (Saffat/97, 98)</li>
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;">Sonra onun [İbrahim’in] toplumunun cevabı, yalnızca: “Onu öldürün veya tahrik edin [yandırın]” demeleri oldu. Sonra da Allah onu ateşten kurtardı. Şüphesiz bunda, iman edecek bir toplum için ibretler vardır. (Ankebut/24)</li>
</ul>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
Enbiya/68 ve Ankebut/24’te “<span dir="rtl" lang="AR-SA" style="margin: 0px; padding: 0px;"> حرّقوه</span>harriqûhu” ifadesi yer almaktadır. Bu ifade genellikle “yakın!” olarak çevrile gelmiştir. Biz bu ifade üzerinde biraz tahlil yapacağız:</div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
“<span dir="rtl" lang="AR-SA" style="margin: 0px; padding: 0px;"> حرّقوا</span>Harrikû” sözcüğü “<span dir="rtl" lang="AR-SA" style="margin: 0px; padding: 0px;"> حرق</span>hrq” kökünden, tef’ıl babından çoğul emir kipidir. Bu sözcüğün mastarı olan “<span dir="rtl" lang="AR-SA" style="margin: 0px; padding: 0px;"> تحريق</span>tahriq” sözcüğü “ateşlendirme” anlamıyla Türkçeye de geçmiştir. (Bir de “hareket” kökünden gelen “harekete geçirme, kışkırtma” anlamında “<span dir="rtl" lang="AR-SA" style="margin: 0px; padding: 0px;"> تحريك</span>tahrik” sözcüğü vardır. Kaf ve Kef harfleri Türkçede sadece “k” harfiyle ifade edildiğinden karıştırılabilmektedir.)</div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
Sözcüğün kökü olan “<span dir="rtl" lang="AR-SA" style="margin: 0px; padding: 0px;"> ح ر ق</span>hrq”, “ ateşin alevi”nden gelmektedir. Tahrik, “ateşin bir şey üzerindeki etkisi” demektir. Hastalık nedeniyle gözdeki yanma, hastalıklar nedeniyle kalpteki sızı; soğuk, sıcak ve rüzgâr etkisiyle bitkilerin yanması, acı ve tuzlu şeylerle ağızda oluşan acılar da bu sözcükle ifade edilir. <span style="color: red; margin: 0px; padding: 0px;">(Lisanü’l Arab, c.2 , s. 404- 406)</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
Bu durumda bu sözcük “sıkıntı verme, eziyet çektirme, mahvetme” anlamlarında da kullanılabilir. Nitekim Türkçede belaya, sıkıntıya düşüldüğünde “ben yandım, bittim, mahvoldum” denildiği gibi, ani bir sıkıntı geldiğinde de “yandım anam!” denir.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
Ankebut/24’te “<em style="margin: 0px; padding: 0px;">Onu öldürün veya tahriq edin [yandırın]</em>” ifadesi dikkat çekmektedir. Bu ifadeye göre İbrahim’e iki cezadan biri verilecektir: Ya ölüm ya da “tahriq”. “Tahriq” eyleminde İbrahim’in öldürülmesi söz konusu değildir. Onu öldürmeyip mahvedeceklerdir.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
Enbiya/70 ve Saffat/98’e göre, toplumu İbrahim’i tahriq’ten sonra plan kurmuşlardır. İbrahim’i yakıp yok edecek olsalar İbrahim’e tuzak kurmalarına gerek kalmazdı. Onlar “İbrahim’e nasıl eza edebiliriz, sıkıntı çektirebiliriz ve mahvedebiliriz?” diye plan kurmuş olmalıdırlar.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
“Cahim” ve “Nar” sözcükleri de her zaman gerçek anlamı olan “ateş” anlamında kullanılmaz. Mecazen aşırı sıkıntı anlamlarında da kullanılır.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<span style="margin: 0px; padding: 0px;">Kesinlikle sizin düşündüğünüz gibi değil! Eğer ki ılmelyakin [kesin bilgi] ile bilirseniz <em style="margin: 0px; padding: 0px;">cahimi [çılgınca yanan ateşi]</em> mutlaka görürsünüz.</span> (Tekasür/5, 6)</div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">
Ve Yahudiler, “Allah’ın eli sıkıdır” dediler. —Söyledikleri şeyler sebebiyle onların elleri bağlandı ve onlar lanetlendi.- Aksine O’nun [Allah’ın iki eli açıktır; dilediği gibi harcar. Ve ant olsun ki Rabbinden sana indirilen, onların çoğunda azgınlık ve küfürce artış yapar. Ve Biz, onların aralarına kıyamete kadar düşmanlık ve kin attık. <em style="margin: 0px; padding: 0px;">Ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa, Allah onu söndürmüştür</em>. Ve onlar yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar. Oysa Allah bozguncuları sevmez. (Maide/64) (TEBYİN 7. cilt, s. 484-486)</div>
</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/10437862137581062930noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-3979988320728172816.post-24704925158750824712014-02-22T02:55:00.002+02:002014-02-22T02:59:16.367+02:00HURİLER VE BİR ÖNEMLİ KONUSelam bu paylaşacağım mutlaka bilinmesi gereken bir kural. Yani öyle bir kural ki temel kurallardan bunu bilmedikçe sadece saçmalarsınız. Kuranın arapça indirilmiş olduğunun bildirilmesi asla bir boş sözden ibaret değildir. Bunu araştırma sürecinde iyice kavramış durumdayım. Öyle durumlar var ki mecbursunuz arapça bilen birisinin açıklayıp öğretmesine. Arapça bildiği halde saçmalayanlar ise harbiden taktire şayan bir davranış sergiliyorlar. İnanç öyle birşey ki imanın falan önüne geçiyor hacı. Çocuk istismar eden şeyh şıh tayfası bunun en bariz örneğidir. Onların yaslandıkları bir ayet var biliyor muydun? Bu yazıda onu da göreceksin. Neyse zaten yeterince uzun bir yazı ben daha fazla girişi uzatıp kafa götürmeden sözü Hakkı YILMAZ'a bırakıyorum.<br />
<br />
VAKIA <span class="bosluk1" style="font-family: 'Courier New'; font-size: 0.45cm; font-weight: bold; line-height: 1.4em; margin: 0px; padding: 0px; text-indent: -2.9cm;">15–26. </span><br /><br />[Onlar] Yaptıklarına karşılık olarak; mücevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedirler. Karşılıklı onların üzerinde yaslanırlar. Üzerlerinde, [çevrelerinde] kaynağından doldurulmuş, testiler, ibrikler, kadehler -ki ondan ne başları ağrıtılır ne de akılları giderilir-, beğendiklerinden meyveler, canlarının çektiğinden kuş eti ile süreklileştirilmiş [hep aynı bırakılmış] çocuklar, saklı İncîler gibi iri gözlüler dolaşırlar. Orada lağv [boş söz, saçmalama] ve günaha sokan işitmezler. Sadece söz olarak: "Selâm Selâm!"<br /><br /><br /><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">Bu Âyet gurubundaki bazı ifadelerin anlamları çarpıtılmış ve kadınların adeta erkeklere sunulan birer zevk objesi oldukları yönünde kanaatler oluşturulmuştur. Bu nedenle ilgili Âyetler üzerinde yeteri kadar durmak ve anlamlarını dikkatlice incelemek gerekmektedir.</span><br />
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Klâsik eserlere bakıldığında, Allah'ın erkeklere iltimas yaptığı ve kadınları ikinci sınıf insan olarak yarattığı şeklinde yanlış bir izlenim verdikleri görülmektedir. Oysa Kur'ân'da böyle bir ayrımın, iltimasın yapıldığını düşündürecek herhangi bir anlam bulmak mümkün değildir. Dolayısıyla, erkek egemen kültürlerin penceresinden bakarak kadına düşük konumlar biçen dinî görüşler Kur'ân'la özdeşleştirilmemeli, İslâm'a aykırı bu tür görüşler ihtiva eden meal ve tefsirlere de son derece ihtiyatla yaklaşılmalıdır. Âyetlerin anlamlarında çarpıtmalar bulunan bu tür eserleri, meal ve tefsir çalışması yapanların tümüyle erkek oluşuyla ilişkilendirmek mümkündür. Mümin kadınların bu alanda ortaya koyacakları çalışmalar, kadın konusundaki yanlış değerlendirmelerin tashih edilmesinde önemli yararlar sağlayacaktır.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Konumuzla ilgili tahlile, kesin olarak bilinmesi ve hiç akıldan çıkarılmaması gereken bazı noktaların vurgulanmasıyla başlamayı gerekli görüyoruz:</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Fizikî ve biyolojik yapımız, üzerinde yaşadığımız dünya koşulları ile uyum hâlindedir. Meselâ, ışığı görebilmemiz için gözlere, yaşamımızı sürdürebilmemiz için akciğer, karaciğer, mide, böbrek gibi iç organlara, neslimizi devam ettirmek için de üreme organlarına sahibiz. Bütün bu sistemik yapılar, evrenin işleyiş yasalarına uygun olarak hayatımızı sürdürmeye hizmet eden bir tasarımı yansıtmaktadır. Oysa âhirette yaşam ve yaşam koşulları değişecektir. (<a href="http://www.istekuran.com/index.php?page=hicr#s54a48" style="color: #286ea0; font-weight: bold; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: none;">Hicr Sûresi'nin 48. Âyetine bkz.</a>) İster cennet ister cehennem olsun, âhiretteki koşulları, o yaşamın gerçeklerini bu dünya yaşamına uygun olan aklımızla, iz'anımızla, sezgimizle kavrayabilmemiz mümkün değildir. Bu sebeple, âhiretle ilgili olan hususlar <i style="margin: 0px; padding: 0px;">[meselâ cennetteki nimetler]</i> bize hep sembolik olarak, örnekleri gösterilmek suretiyle ifade edilmiştir (<a href="http://www.istekuran.com/index.php?page=rad#s96a35" style="color: #286ea0; font-weight: bold; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: none;">Ra'd Sûresi'nin 35</a>; <a href="http://www.istekuran.com/index.php?page=muhammed#s95a15" style="color: #286ea0; font-weight: bold; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: none;">Muhammed Sûresi'nin 15. Âyetlerine bkz</a>.) Zaten ahreti tasvir eden Âyetlerin tümüyle incelenmesinden, bizim oradaki yaşama uyumlu bir yapıda olacağımız, yani yeniden diriltildiğimizde bilmediğimiz başka bir şekilde inşa edilmiş olacağımız anlaşılmaktadır.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Kur'ân'ın açık ifadelerine göre; ölüm, hastalık, yorgunluk, açlık, susuzluk gibi kavramların hiçbirinin varlığı cennette söz konusu olmayacaktır. Orada nimetlerin yenmesi, içilmesi ihtiyaçtan değil zevkten, sefadan olacaktır. Rabbimiz oradakilere hiçbir kısıtlama getirmeyecek ve istedikleri her şeyi lütfedecektir (<a href="http://www.istekuran.com/index.php?page=fussilet#s61a31" style="color: #286ea0; font-weight: bold; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: none;">Fussılet Sûresi'nin 31. Âyetine bkz.</a>) Cennette hiçbir yasağın olmadığını, oraya girmeye hak kazanmış müminlere istedikleri her şeyin verileceğini bildiren Âyetlere dayanarak denilebilir ki, cennette cinsel haz ve zevk isteyenlere de bu isteklerinin verileceğini düşünmek elbette ki mümkündür. Ama bu haz ve zevklerin tatmin aracı olarak orada da dünya hayatındaki eşler gibi, erkekler için kadın cinsinden, kadınlar için erkek cinsinden eşler verileceğini düşünmek yanlıştır. Çünkü <a href="http://www.istekuran.com/index.php?page=nisa#s92a57" style="color: #286ea0; font-weight: bold; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: none;">Nîsâ Sûresi'nin 57. Âyetinde</a> âhirette verileceği belirtilen eşler, konumuz olan Âyetlerde ve <a href="http://www.istekuran.com/index.php?page=tur#s76a20" style="color: #286ea0; font-weight: bold; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: none;"><b style="margin: 0px; padding: 0px;">Tûr</b><b style="margin: 0px; padding: 0px;">Sûresi'nin</b> <b style="margin: 0px; padding: 0px;">20. Âyetinde</b></a> bahsedildiği gibi, âhirete özgü ve orada yaratılacak olan eşler olup o eşlerin dünya hayatındaki eşlerle karıştırılmaması gerekir. Dünya hayatında birbirinden farklı inanç ve amelleri olan eşler, eğer hak etmişlerse, evlâtları, ana babalarıyla beraber cennete gireceklerdir (<a href="http://www.istekuran.com/index.php?page=rad#s96a23" style="color: #286ea0; font-weight: bold; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: none;">Ra'd Sûresi'nin 23. Âyetine bkz.</a>) Ama cennetten sahnelerin anlatıldığı pasajlar iyi tetkik edildiğinde, cennetteki bu beraberliğin dünyadaki eş, ana, baba, evlât konumları ile değil, ahbap, arkadaş konumu ile gerçekleşeceği anlaşılır.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Ahretle ilgili Kur'ânî bilgilerin özet olarak tazelenmesinden sonra, konu ile ilgili tahlil çalışmalarındaki ikinci aşama Arap dilindeki bazı teknik ayrıntıların incelenmesi olmalıdır. Diğer birçok dil gibi, Arapça da sözcüklerinde müzekker <i style="margin: 0px; padding: 0px;">[eril]</i> ve müennes <i style="margin: 0px; padding: 0px;">[dişil]</i> ayrımı olan bir dildir. Meselâ Türkçede, ister kadın ister erkek olsun, üçüncü kişiler sadece <b style="margin: 0px; padding: 0px;"><i style="margin: 0px; padding: 0px;">O</i></b> zamiri ile ifade edilirken, sözcüklerinde eril ve dişil ayrımı olan Arapçada üçüncü şahıs zamiri olarak erkekler için <b style="margin: 0px; padding: 0px;"><i style="margin: 0px; padding: 0px;">hüve</i></b>, kadınlar için <b style="margin: 0px; padding: 0px;"><i style="margin: 0px; padding: 0px;">hiye</i></b> sözcükleri kullanılır. Sözcüklerdeki eril dişil ayrımı Arapçada sadece şahıs zamirlerine mahsus olmayıp isim, fiil ve edat cinsinden tüm sözcüklerin yapısında görülmektedir. Ayrıca Arapçada eril dişil ayrımlı sözcükler kapsamında ele alınabilecek başka genel ilkeler de mevcuttur.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Bu ilkeler şunlardır:</div>
<ul style="font-family: Arial, Helvetica, Verdana, Geneva, sans-serif; font-size: 16px; line-height: 1.4em; margin: 0px 0px 0px 2.1cm; padding: 0px;">
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;">Tüm çoğul sözcükler dişil yapı ile ifade edilirler.</li>
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;">Cansız nesneler genellikle mecâzen dişil kalıpla ifade edilirler.</li>
<li style="margin: 0px 0px 0.25em 3em; padding: 0px;">Kanun, tüzük, yönetmelik gibi toplumu ilgilendiren resmî yazılar hep eril ifadelerle yazılırlar.</li>
</ul>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Arapçanın bu kuralları, Arapça inmiş olan Kur'ân'da da aynen uygulanmış ve tüm çoğul sözcükler ve çoğul eşya isimleri dişil yapılarla ifade edilirken, topluma yönelik hükümlerde hep eril sözcükler kullanılmıştır. Ancak Kur'ân'da geçen bu ifadelerdeki erillik veya dişillik, sözcüklerin sadece dil tekniği bakımından gerekli olan bir şekil şartını ifade etmektedir. Bundan dolayı da o sözcüklerle ifade edilen varlıkların gerçek cinsiyetlerini göstermemektedir.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Meselâ, aşağıdaki Âyette "<i style="margin: 0px; padding: 0px;">korunup sakınanlar</i>" olarak çevirdiğimiz <b style="margin: 0px; padding: 0px;"><i style="margin: 0px; padding: 0px;">muttakîn </i></b>sözcüğü "<i style="margin: 0px; padding: 0px;">cem'i</i><i style="margin: 0px; padding: 0px;">müzekker [çoğul eril]"</i> bir sözcüktür:</div>
<div class="aayet2" style="background-attachment: scroll; background-image: none; background-position: 0% 50%; background-repeat: repeat repeat; margin: 6pt 0cm 6pt 1.5cm; padding: 0.05em; text-align: justify;">
<br /><br />(Bakara: 2–3)... bir kılavuzdur o, muttakîn [korunup sakınan erkekler] için. Ki onlar, gaybe inananlar ve namaz kılanlardır. ...<br /><br /><br /><span style="background-color: transparent; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; font-style: italic; font-weight: bold; line-height: 23.400001525878906px; text-indent: 1.5cm;">Eğer Arapçanın yukarda belirttiğimiz "topluma yönelik hükümlerin eril sözcüklerle ifade edilme kuralı" bilinmez veya dikkate alınmazsa, bu Âyetten </span><b style="background-color: transparent; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; font-style: italic; font-weight: bold; line-height: 23.400001525878906px; margin: 0px; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">korunup sakınanların, gaybe inananların ve namaz kılanların</b><span style="background-color: transparent; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; font-style: italic; font-weight: bold; line-height: 23.400001525878906px; text-indent: 1.5cm;"> “hep erkekler olduğu" yolunda yanlış bir anlam çıkarılabilir. Aynı şekilde, yine bu kural bilinmeden veya dikkate alınmadan </span><a href="http://www.istekuran.com/index.php?page=muminun#s74a1" style="background-color: transparent; color: #286ea0; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; font-style: italic; font-weight: bold; line-height: 23.400001525878906px; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: none; text-indent: 1.5cm;">Müminûn Sûresi'nin 1–11. Âyetleri</a><span style="background-color: transparent; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; font-style: italic; font-weight: bold; line-height: 23.400001525878906px; text-indent: 1.5cm;"> de yanlış değerlendirilebilir:</span></div>
<div class="aayet2" style="background-attachment: scroll; background-image: none; background-position: 0% 50%; background-repeat: repeat repeat; margin: 6pt 0cm 6pt 1.5cm; padding: 0.05em; text-align: justify;">
<br /><br />(Müminün: 1–11) Kesinlikle müminler kurtulmuşlardır; onlar namazlarında huşu içinde olanlardır; onlar boş şeylerden yüz çevirenlerdir; onlar zekâta ilişkin görevlerini işleyenlerdir ve onlar ırzlarını koruyanlardır; ancak eşleri ya da sahip oldukları cariyeler hariç. Bu konuda onlar kınanmış değillerdir. Fakat kim bundan ötesini ararsa, artık onlar sınırı çiğneyenlerdir. Onlar, emanetle rine ve ahitlerine riayet edenlerdir. Onlar namazlarını da koruyanlardır. İşte yeryüzünün hâkimiyetine ve ahiretin nimetlerine vâris olacak onlardır. Ki onlar Firdevs cennetlerine vâris olacaklardır; içinde de ebedî olarak kalıcıdırlar.<br /><br /><br /><span style="background-color: transparent; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; font-style: italic; font-weight: bold; line-height: 23.400001525878906px; text-indent: 1.5cm;">Görüldüğü gibi, 1. Âyette geçen </span><b style="background-color: transparent; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; font-style: italic; font-weight: bold; line-height: 23.400001525878906px; margin: 0px; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;"><i style="margin: 0px; padding: 0px;">müminler</i></b><span style="background-color: transparent; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; font-style: italic; font-weight: bold; line-height: 23.400001525878906px; text-indent: 1.5cm;"> sözcüğü eril ve çoğul bir yapıdadır. Sözcüğün eril ve çoğul bir yapıda olması sebebiyle Âyetten lâfız olarak "</span><i style="background-color: transparent; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; font-style: italic; font-weight: bold; line-height: 23.400001525878906px; margin: 0px; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">müminlerin erkek olduğu</i><span style="background-color: transparent; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; font-style: italic; font-weight: bold; line-height: 23.400001525878906px; text-indent: 1.5cm;">" yolunda yine yanlış bir anlam çıkarmak mümkündür. Diğer taraftan, aynı kural gereğince 2–11. Âyetlerde yer alan ve eril çoğul yapıdaki </span><b style="background-color: transparent; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; font-style: italic; font-weight: bold; line-height: 23.400001525878906px; margin: 0px; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;"><i style="margin: 0px; padding: 0px;">müminler</i></b><span style="background-color: transparent; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; font-style: italic; font-weight: bold; line-height: 23.400001525878906px; text-indent: 1.5cm;"> sözcüğüne gönderilmiş olan bütün </span><b style="background-color: transparent; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; font-style: italic; font-weight: bold; line-height: 23.400001525878906px; margin: 0px; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;"><i style="margin: 0px; padding: 0px;">onlar</i></b><span style="background-color: transparent; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; font-style: italic; font-weight: bold; line-height: 23.400001525878906px; text-indent: 1.5cm;"> sözcükleri ve </span><b style="background-color: transparent; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; font-style: italic; font-weight: bold; line-height: 23.400001525878906px; margin: 0px; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;"><i style="margin: 0px; padding: 0px;">onlar</i></b><span style="background-color: transparent; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; font-style: italic; font-weight: bold; line-height: 23.400001525878906px; text-indent: 1.5cm;"> sözcüğüyle ifade edilen kişilerin nitelikleri de eril sözcüklerle ifade edilmiştir. Dolayısıyla, eril ifadelere bakarak </span><a href="http://www.istekuran.com/index.php?page=muminun#s74a1" style="background-color: transparent; color: #286ea0; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; font-style: italic; font-weight: bold; line-height: 23.400001525878906px; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: none; text-indent: 1.5cm;">Müminûn Sûresi'nin 1–11. Âyetlerinden</a><span style="background-color: transparent; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; font-style: italic; font-weight: bold; line-height: 23.400001525878906px; text-indent: 1.5cm;"> oluşan pasajda açıklananların kadınlarla hiç ilgisi olmadığı kanaatine varılabilir.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Elbette ki bu yaklaşım yanlıştır ve dinimiz açısından son derece vahim sonuçlara yol açabilir bir mahiyettedir. Çünkü yukarıdaki örneklerin dışında, namaz, oruç, infak, sadaka, cihat, tövbe gibi Kur'ân'daki bütün emirler ve yasaklar eril kalıplarla ifade edilmiştir. Arapçadaki bu önemli kuralı bilmemek veya bu kuralı hiç dikkate almamak insanı Kur'ân'daki emir ve yasaklarla ilgili olarak kadınların Allah'ın muhatabı olmadığı veya kadınların mükellef kılınmadığı gibi yanlış kanaatlere götürebilir. Mesela aşağıdaki Âyetlere bakarak cennetin sadece erkeklere mahsus olduğu gibi çarpık bir anlayışa düşülebilir:</div>
<div class="aayet2" style="background-attachment: scroll; background-image: none; background-position: 0% 50%; background-repeat: repeat repeat; margin: 6pt 0cm 6pt 1.5cm; padding: 0.05em; text-align: justify;">
<br /><br />(Nebe': 31–36) Kesinlikle muttakiler için, Rabbinden bir karşılık ve yeterli bir bağış olarak korunaklar/kurtuluş mekânları; sulak bağlar, bahçeler, üzümler; hepsi bir seviye tomurcuklar;[çiçek bahçeleri] dolu dolu su kapları vardır. Orada boş bir söz ve yalan duymazlar.<br /><br /><br /><span style="background-color: transparent; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; font-style: italic; font-weight: bold; line-height: 23.400001525878906px; text-indent: 1.5cm;">Hâlbuki kadınların da Allah'ın emir ve yasaklarına muhatap oldukları ve mükellefiyetlerinin gereğini yerine getirmekten sorumlu tutulacakları tartışmasızdır. Bunun gibi, cennet de ödül olarak kadın ve erkek ayrımı olmadan Rabbimiz tarafından tüm hak edenler için hazırlanmıştır. Buna aykırı görüş ve kanaatlere sapmak, koyu bir cehaletten ve iz'anını kaybetmiş bir mantıktan başka bir şeyle açıklanamaz. Bu cehalet ve çarpık mantığın yol açabileceği en rezil sonuç ise, birilerinin çıkıp "</span><i style="background-color: transparent; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; font-style: italic; font-weight: bold; line-height: 23.400001525878906px; margin: 0px; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">Allah da erkektir</i><span style="background-color: transparent; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; font-style: italic; font-weight: bold; line-height: 23.400001525878906px; text-indent: 1.5cm;">" diyebilmesidir. Zira Yüce Rabbimizi tanıtan Âyetler de eril sözcüklerle ifade edilmiştir ve cehaletin karanlığında oluşmuş bir mantığın Kur'ân'daki eril sözcüklere bakarak böyle bir batağa saplanması çok uzak bir ihtimal değildir.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Konumuz olan Âyetlerin anlamlarının saptırılması da yine yukarıda belirttiğimiz kurallardan birinin bilinmemesinden ya da art niyetle ihmal edilmesinden kaynaklanmak tadır. Sözünü ettiğimiz bu kural, çoğul sözcüklerin dişil yapıyla ifade edilmesi kuralıdır. Konumuz olan Âyetlerdeki anlamsal saptırma, sözünü ettiğimiz kuralın bir gereği olarak dişil yapıda kullanılmış olan sözcüklerin anlamlarının da dişilleştirilmesi şeklinde gerçekleştirilmiştir. Oysa Âyetlerdeki sözcüklerin kural gereği olarak dişil yapıda olmaları onların gerçekte de dişil oldukları anlamına gelmemektedir. Bu çoğul sözcüklerin, görünüşteki dişillikleri dışında, anlam olarak dişillikle hiçbir alâkaları yoktur. Meselâ, Rahmân Sûresi'nin aşağıdaki Âyetlerinde sözü edilen eşler her ne kadar dişil sözcüklerle ifade edilmişlerse de, gerçekte cinsiyeti kadın olan eşler oldukları anlamına gelmemektedirler:</div>
<br /><br />(Rahmân: 56) Oralarda, daha önce ne bir insan ne de bir cinn tarafından dokunulmamış/elle, gözle değilmemiş, bakışlarını sadece eşlerine dikenler vardır.<br /><br /><br />(Rahmân: 70) Oralarda iyilikler, güzellikler vardır.<br /><br /><br />(Rahmân: 72) Çadırlara kapanmış parlak gözlüler. [eşler]<br /><br /><br />(Rahmân: 74) Onlardan önce onlara ins ve cinn dokunmamıştır.<div>
<br /><div class="MsoNormal" style="margin: 6pt 0cm; padding: 0px;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif;"><span style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px;">Bu eşlerin ne cinsiyetle ne de cinsellikle alâkası vardır. Âyetlerde geçen </span></span><b style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 0px; padding: 0px;"><i style="margin: 0px; padding: 0px;">dokunulmamış</i></b><span style="font-family: Arial, sans-serif;"><span style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px;"> sıfatından, Rabbimizin cennete girmeye hak kazananları âhirette kimsenin bilmediği yeni yaratılmış eşlerle eşleştireceği anlaşılmaktadır. Bu eşlerin insan tarafından bilinmeyen cinsten oldukları söylendiğine göre, "</span></span><i style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 0px; padding: 0px;">dişi</i><span style="font-family: Arial, sans-serif;"><span style="font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px;">" olarak nitelenmeleri de doğru bir yaklaşım değildir.</span></span> ( selam lan ben mark ahaha nası gidiyor hacı ne dicem bu kısmı özellikle rahman suresi 46-77 ayetleri birlikte okuyup değerlendirin zaten çok net göreceksiniz nasıl bir sapıklığa bulaştıklarını, neyse siz devam edin ben kaçar)</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Bilgisizlik veya art niyetlerle yapılan çarpıtmalardan biri de, bu eşlerle ilgili olarak dinî kültürümüze yanlış geçmiş olan <b style="margin: 0px; padding: 0px;"><i style="margin: 0px; padding: 0px;">huri</i></b> sözcüğü hakkındadır. <b style="margin: 0px; padding: 0px;"><i style="margin: 0px; padding: 0px;">Huri</i></b> sözcüğünün ne anlama geldiğinin iyi anlaşılması için öncelikle aşağıdaki Âyetlerin incelenmesi gerekir:</div>
<div class="aayet2" style="background-attachment: scroll; background-image: none; background-position: 0% 50%; background-repeat: repeat repeat; margin: 6pt 0cm 6pt 1.5cm; padding: 0.05em; text-align: justify;">
<br /><br />(Duhan: 54) İşte böyle: Onları parlak iri gözlülerle de eşleştirdik.<br /><br /><br /><span style="background-color: transparent; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; font-style: italic; font-weight: bold; line-height: 23.400001525878906px; text-indent: 1.5cm;">Bu Âyetin daha iyi anlaşılması için 51–55. Âyetlerden oluşan pasajın okunmasını öneriyoruz.</span></div>
<div class="aayet2" style="background-attachment: scroll; background-image: none; background-position: 0% 50%; background-repeat: repeat repeat; margin: 6pt 0cm 6pt 1.5cm; padding: 0.05em; text-align: justify;">
<br /><br />(Tur: 20) Art arda dizilmiş koltuklar üzerine yaslanmış olarak. Ve Biz onları parlak iri gözlülerle eşleştirdik.<br /><br /><br /><span style="background-color: transparent; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; font-style: italic; font-weight: bold; line-height: 23.400001525878906px; text-indent: 1.5cm;">Bu Âyetin daha iyi anlaşılması için 17–28. Âyetlerden oluşan pasajın okunmasını öneriyoruz.</span></div>
<div class="aayet2" style="background-attachment: scroll; background-image: none; background-position: 0% 50%; background-repeat: repeat repeat; margin: 6pt 0cm 6pt 1.5cm; padding: 0.05em; text-align: justify;">
<br /><br />(Sâffât: 48–49) Yanlarında gözlerini onlara dikmiş, iri gözlüler vardır. Korunmuş yumurtalar gibidir onlar.<br /><br /><br /><span style="background-color: transparent; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; font-style: italic; font-weight: bold; line-height: 23.400001525878906px; text-indent: 1.5cm;">Bu Âyetin daha iyi anlaşılması için 40–49. Âyetlerden oluşan pasajın okunmasını öneriyoruz.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Yukarıdaki Âyetlerde "<i style="margin: 0px; padding: 0px;">parlak iri gözlüler</i>" olarak çevirdiğimiz sözcükler <span class="arapca2" style="color: green; font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 16pt; font-weight: bold; margin: 0px; padding: 0px;"><span dir="rtl" lang="AR-SA" style="margin: 0px; padding: 0px;">حور</span></span> <b style="margin: 0px; padding: 0px;"><i style="margin: 0px; padding: 0px;">- hûr</i></b> ve <span class="arapca2" style="color: green; font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 16pt; font-weight: bold; margin: 0px; padding: 0px;"><span dir="rtl" lang="AR-SA" style="margin: 0px; padding: 0px;">عين</span></span> <b style="margin: 0px; padding: 0px;"><i style="margin: 0px; padding: 0px;">'ıyn</i></b>sözcükleridir.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
"<b style="margin: 0px; padding: 0px;"><i style="margin: 0px; padding: 0px;">Hûr</i></b>" sözcüğü "<i style="margin: 0px; padding: 0px;">parlak siyah göz</i>" demektir. Akı çok ak, karası da çok kara [parlak, ferli] olan ceylan gözü, sığırgözü gibi gözler için kullanılır. <a class="dipnot" href="http://www.istekuran.com/#46-4" style="color: #286ea0; font-size: 0.7em; font-weight: bolder; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: none; vertical-align: super;">[46-4] </a></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Yapı itibarıyla çoğul olan bu sözcük, hem eril yapıdaki <b style="margin: 0px; padding: 0px;"><i style="margin: 0px; padding: 0px;">haver</i></b> sözcüğünün, hem de dişil yapıdaki<span class="arapca2" style="color: green; font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 16pt; font-weight: bold; margin: 0px; padding: 0px;"><span dir="rtl" lang="AR-SA" style="margin: 0px; padding: 0px;">حوراء</span></span> <b style="margin: 0px; padding: 0px;"><i style="margin: 0px; padding: 0px;">- havrâ </i></b>sözcüğünün çoğuludur. Yani, hem erkeklerin hem de kadınların gözlerini ifade eder.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
<span class="arapca2" style="color: green; font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 16pt; font-weight: bold; margin: 0px; padding: 0px;"><span dir="rtl" lang="AR-SA" style="margin: 0px; padding: 0px;">عين</span></span> <b style="margin: 0px; padding: 0px;"><i style="margin: 0px; padding: 0px;">'ıyn </i></b>sözcüğü ise "<i style="margin: 0px; padding: 0px;">karası çok, geniş gözlüler</i>" <a class="dipnot" href="http://www.istekuran.com/#46-5" style="color: #286ea0; font-size: 0.7em; font-weight: bolder; margin: 0px; padding: 0px; text-decoration: none; vertical-align: super;">[46-5] </a>anlamındadır. Bu sözcük de hem eril yapıdaki <b style="margin: 0px; padding: 0px;"><i style="margin: 0px; padding: 0px;">a'yün</i></b> sözcüğünün, hem de dişil yapıdaki <b style="margin: 0px; padding: 0px;"><i style="margin: 0px; padding: 0px;">aynâ</i></b> sözcüğünün çoğuludur. <b style="margin: 0px; padding: 0px;"><i style="margin: 0px; padding: 0px;">'ıyn</i></b> sözcüğü, Arapların “<i style="margin: 0px; padding: 0px;">iri gözlü kadınlar”</i> için kullandıkları <span class="arapca2" style="color: green; font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 16pt; font-weight: bold; margin: 0px; padding: 0px;"><span dir="rtl" lang="AR-SA" style="margin: 0px; padding: 0px;">إمرئة عيناء</span></span> <b style="margin: 0px; padding: 0px;"><i style="margin: 0px; padding: 0px;">- imreetün</i></b> '<b style="margin: 0px; padding: 0px;"><i style="margin: 0px; padding: 0px;">aynâün</i></b> ve iri gözlü erkekler “<i style="margin: 0px; padding: 0px;">için kullandıkları</i>”<span dir="rtl" lang="AR-SA" style="margin: 0px; padding: 0px;"> </span><span class="arapca2" style="color: green; font-family: 'Times New Roman', serif; font-size: 16pt; font-weight: bold; margin: 0px; padding: 0px;"><span dir="rtl" lang="AR-SA" style="margin: 0px; padding: 0px;">رجل اعين</span></span> <b style="margin: 0px; padding: 0px;"><i style="margin: 0px; padding: 0px;">- racülün</i></b> <b style="margin: 0px; padding: 0px;"><i style="margin: 0px; padding: 0px;">a'yünün</i></b> ifadelerinin her ikisini de anlam olarak tazammun eder.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
Hem <b style="margin: 0px; padding: 0px;"><i style="margin: 0px; padding: 0px;">hûr</i></b> hem de <b style="margin: 0px; padding: 0px;"><i style="margin: 0px; padding: 0px;">'ıyn</i></b> sözcükleriyle ifade edilen gözler, Arapların çok beğendiği göz tipleridir ve hem kadının hem de erkeğin güzelliğini anlatmak için kullanılır.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
<b style="margin: 0px; padding: 0px;"><i style="margin: 0px; padding: 0px;">Hûr</i></b> ve <b style="margin: 0px; padding: 0px;"><i style="margin: 0px; padding: 0px;">'ıyn</i></b> sözcükleri birlikte <b style="margin: 0px; padding: 0px;"><i style="margin: 0px; padding: 0px;">hûrun 'ıynün</i></b> gibi kullanıldığında, anlam da "<i style="margin: 0px; padding: 0px;">iri, parlak, geniş gözlüler</i>" demek olur. Bu özellik, Âyetlerde cennette verilen eşleri nitelediğinden, "<i style="margin: 0px; padding: 0px;">iri parlak gözlü eşler</i>" anlamı kazanır. Bu sebeple, pek çok meal ve tefsirde geçen "<i style="margin: 0px; padding: 0px;">iri parlak gözlü huriler</i>" ifadesi yanlış bir çeviridir. Çünkü "<i style="margin: 0px; padding: 0px;">parlak gözlüler</i>" denince <b style="margin: 0px; padding: 0px;"><i style="margin: 0px; padding: 0px;">hûr</i></b> sözcüğünün lâfızdan yok edilmesi gerekmektedir. Bize göre<b style="margin: 0px; padding: 0px;"><i style="margin: 0px; padding: 0px;">hûri</i></b> sözcüğüyle ilgili bugünkü yanlış inanç da, sıfatların kişileştirildiği bu yanlış çeviriden kaynaklanmaktadır. Bu yanlış çevirinin dayandığı yanlış anlayış ise <b style="margin: 0px; padding: 0px;"><i style="margin: 0px; padding: 0px;">hûr</i></b> ve <b style="margin: 0px; padding: 0px;"><i style="margin: 0px; padding: 0px;">'ıyn</i></b> sözcüklerinin dişi olarak algılanmasıdır ki, eldeki bilgi ve belgelere göre bu algılama hatası ilk olarak Hasan Basrî ile başlamış, arkadan da yüzlerce yalan ve tutarsız rivayetle desteklenmiştir.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
<span style="font-size: 13pt; text-indent: 1.5cm;">Bu Âyet grubunda kimileri tarafından ileri sürülmüş olan bir yanlış anlayış daha vardır ki, ahlâk dışı olan bu anlayış 17. Âyette bizim "</span><i style="font-size: 13pt; margin: 0px; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">süreklileştirilmiş [hep aynı bırakılmış] çocuklar"</i><span style="font-size: 13pt; text-indent: 1.5cm;"> </span><span style="font-size: 13pt; text-indent: 1.5cm;">olarak çevirdiğimiz ifade ile ilgilidir. Maalesef bazıları bu ifadenin "</span><i style="font-size: 13pt; margin: 0px; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">sapık erkeklere homoseksüel ilişkileri için verilen oğlanlar</i><span style="font-size: 13pt; text-indent: 1.5cm;">” anlamına geldiğini ileri sürmüşler ve böyle bir ahlâksızlığı cennetin ödülü imiş gibi göstermişlerdir. Oysa bize göre "</span><i style="font-size: 13pt; margin: 0px; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">süreklileştirilmiş çocuklar</i><span style="font-size: 13pt; text-indent: 1.5cm;">" ifadesi "</span><i style="font-size: 13pt; margin: 0px; padding: 0px; text-indent: 1.5cm;">büyümeyen, yaşlanmayan, hastalanmayan, ölmeyen ve bir çocuğun en sevimli çağında, yani 3–5 yaşlarındaki hâlinde olan (robot benzeri) çocuklar</i><span style="font-size: 13pt; text-indent: 1.5cm;">" anlamına gelmektedir.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
25-26. Âyetlerden anlaşıldığına göre, cennette, içindeki müminleri mutlu edecek her türlü nimetin bulunmasından başka, onları orada rahatsız edecek boş söz, yalan, gıybet, sövgü, gürültü, alay gibi nahoş şeyler de bulunmayacaktır.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 13pt; line-height: 23.400001525878906px; margin: 6pt 0cm; padding: 0px; text-align: justify; text-indent: 1.5cm;">
26. Âyetin sonundaki <b style="margin: 0px; padding: 0px;"><i style="margin: 0px; padding: 0px;">selâm</i></b> ifadesinin anlamı “<i style="margin: 0px; padding: 0px;">selâm”</i> sözcüğü değil, bunun anlamı olan "<i style="margin: 0px; padding: 0px;">sağlam, selîm söz</i>" demektir.</div>
</div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/10437862137581062930noreply@blogger.com11tag:blogger.com,1999:blog-3979988320728172816.post-28351143241292208662014-02-21T17:11:00.000+02:002014-02-21T17:11:30.359+02:00KULAK HIRSIZLIĞI EDEN ŞEYTANLAR<br />Selam bu kulak hırsızlığı eden şeytanlarla ilgili bana göre tatmin edici bir özeti paylaşıcam. <br /><br />Bu konu Kur'an'da, Hıcr suresinin 16 - 18. ayetleri ile Saffat suresinin 6 - 10. ayetlerinde yer almaktadır. Piyasadaki meal ve tefsir kitaplarının hepsi bu konuyu aşağı yukarı aynı anlamda açıklamışlardır. Ancak günümüz teknolojisi, bu ayetlerdeki bazı ifadeleri müteşabih saymaktan çıkarmış ve bugüne kadar bu müteşabih ifadeleri açıklamak için uydurulmuş hikâyelere ters düşmesin diye bazı dil bilgisi kurallarını ihmal etmeye (veya bilerek yanlış kullanmaya) artık gerek kalmamıştır.<br /><br />Konu ile ilgili yorumlarıma başlamadan önce Şeytan-ı Racim'den Allah'a sığınıyor ve bu fırsatı, bu nimeti verdiği için Âlemlerin Rabb'ine sonsuz hamd ediyorum.<br /><br />Yukarıda sözünü ettiğimiz ayetler, eski tefsircilere göre müteşabih sayıldığı için iyi anlaşılamamış ve bu konuda mantıksız, akıl dışı, hatta din dışı açıklamalar ve inançlar ortaya çıkmıştır. Yanlışların görülmesi bakımından bu inançların özetlenmesinde yarar vardır:<br />Kur'an inmeye başlamadan önce şeytanlar diledikleri gibi göklerde dolaşırlar, meleklerin arasına sızarak meleklerin Allah'tan öğrendikleri geleceğe ait; gayba ait bilgileri kaparlar, bu bilgilerin içine biraz da yalan katarak kâhinlere anlatırlar, kâhinler de bu bilgileri halka anlatırlarmış. Böylece peygamberler ile şeytanlar arasında bir sürtüşmedir devam eder gidermiş. Bu zamanlarda bazılarına göre gökyüzünde yıldız yokmuş, bazılarına göre yıldızlar varmış ama kovalamaca işi yokmuş. Sonradan yıldızlar yaratılmış ve şeytanlar gökyüzüne sokulamaz olmuş. Fakat yine de içlerinden bazıları, meleklerden bir şeyler öğrenmek için onların aralarına sızmaya çalışırmış. İşte meleklerin arasına sızmaya çalışan bu şeytanlara yıldız fırlatılırmış ve alev topu halinde üzerilerine gelen yıldızı gören şeytanlar gerisingeri dünyaya kaçarlar, elleri boş kalırmış.<br />Yalnız bu inançta net olmayan bir nokta varmış. O da; acaba yıldızlar yeni mi yaratılmış yoksa eskiden beri varmışlar da şeytanlara karşı silâh olarak kullanılmaya mı yeni başlanmış? (!)<br />İbn-i Abbas'a göre, şeytanlar önceleri göğe çıkmaktan menedilmemişti. Bundan dolayı göklerde dolaşıyor, meleklerden gaybın haberlerini duyuyor ve haberleri kâhinlere ulaştırıyorlardı. Kâhinler de bu aldıkları kelimelere dokuz daha katarak bunları yeryüzündekilere anlatıyorlardı. Bu kelimelerin dokuzu batıl birisi hak idi. İsa peygamber doğunca, onlar üç kat gökten menedildiler. Peygamberimiz doğunca da, bütün göklerden menedildiler. Dolayısıyla bu şeytanlar, kulak hırsızlığı yapmak istediklerinde, ateş parçaları ile taşlanmakta, uzaklaştırılmaktadırlar. (Hıcr suresi tefsiri, Mefatih ul Gayb, İmam Razi ve Kurtubi, Cilt 10 s. 20,21) (!)<br />Bu konu en uzun teferruatlı anlatımıyla Kurtubi'de yer almıştır.<br /><br />Yukarıda özetlediğimiz inançlar ve özellikle İbn-i Abbas patentli açıklamalar doğrultusunda ayetlerin Türkçe'ye nasıl çevrildiğinin tipik örneği de malûm, meşhur, muteber sayılan Elmalılı'nın mealidir:<br /><br /><br />Hıcr; 16 - 18:<br /><br />16- Andolsun biz, gökte birtakım burçlar yarattık ve bakanlar için onu süsledik.<br />17- Ve göğü taşlanan bütün şeytanlardan koruduk.<br />18- Ancak kulak hırsızlığı eden şeytan hariç, onu apaçık bir alev sütunu takip eder.<br /><br /><br />Saffat; 6 - 10:<br /><br />6- Gerçekten biz dünya göğünü (o yakın göğü) bir zinetle, yıldızlarla süsledik.<br />7- Onu her inatçı şeytandan koruduk.<br />8- Onlar yüksek (melekler) topluluğunu dinleyemezler. Her taraftan kovulup<br />atılırlar.<br />9- Uzaklaştırılırlar. Onlara ardı arkası kesilmez bir azab vardır.<br />10- Ancak kulak hırsızlığı yapanlar olur. Onu da yakıcı bir alev takip eder.<br /><br /><br /><br />Bu ayetler hakkında bizim görüşlerimiz ve çevirimiz ise aşağıdadır:<br /><br /><br />Hıcr; 16 - 18:<br /><br />16- Hiç kuşkusuz, gökte burçlar oluşturduk ve seyredenler için onu süsledik.<br />17- Ve onu Şeytan-ı Racim'in hepsinden koruduk;<br />18- az da olsa vahye kulak veren ve kendisini açık bir alev takip edenler hariç.<br /><br />18. ayetin, 17. ayetin devamı olması münasebetiyle iki ayeti tek bir cümle halinde ifade dersek cümle şöyle şekillenir:<br />"Ve onu, az da olsa vahye kulak veren ve kendisini açık bir alevin takip ettiklerinin haricindeki tüm Şeytan-ı Racimlerden koruduk."<br />Yani sema "azıcık da olsa vahye kulak veren ve kendini açık alev takip edenlerin dışındaki tüm Şeytan-ı Racimlere" kapalıdır. Az da olsa vahye kulak kabartanlara açıktır, onlara serbesttir, onlardan korunmamıştır.<br /><br /><br />Saffat; 6 - 10:<br /><br />6- Gerçekten biz en alt semayı zinetlerle; yıldızlarla süsledik.<br />7- Asi inatçı şeytanın tümünden koruduk;<br />8- onlar mele-i a'lâya hiç kulak vermezler ve her taraftan taşlanırlar,<br />9- kovulmak için.... Ve onlara sürekli azab vardır,<br />10- ancak bir kırıntı kapan ve kendisini şihab-ı sakıp takip eden hariç.<br /><br />Burada da 7 - 10. ayetler tek bir cümle olduğu için bunları da tek cümle halinde ifade edelim:<br />"Biz semayı, mele-i a'lâdan bir bir kırıntı kapan ve kendisini şihab-ı sakıp takip edenler hariç, sürekli azap içinde olan, kovulmak için her taraftan taşlanan ve mele-i a'lâya hiç kulak vermeyen ‘şeytan-ı marid'in tümünden koruduk."<br />Ayetin özetini alırsak; "gök yüzü ‘şeytanı marid'e kapalı olup mele-i a'lâdan azıcık bilgi kırıntısı sağlayan ve kendini delici alevin takip ettiklerine açıktır. <br /><br />Ayetlerin daha iyi anlaşılabilmesi için, ayetlerde yer alan bazı sözcüklerin açılımları gerekmektedir:<br /><br />Büruc:<br />Ayette geçen "بروج büruc" sözcüğü, "برج burç" sözcüğünün çoğuludur. "Burç"; yüksek köşk demektir. Gökte toplanan yıldız kümelerine de "burç" adı verilmiştir. Ayette çoğul olarak kullanılmış olduğundan gökyüzünde birçok burcun olduğu anlaşılır. Bazı tefsirciler on iki burcun varlığını ileri sürmüş ve bunları koç, balık, kova... burçları olarak adlandırmışlardır. Henüz kozmoloji ve astronomi tam kemale ermediğinden burçların sayısını kesin ifade etmek doğru olmaz kanaatindeyiz.<br /><br /><br />Şeytanı-ı Racim ve Şeytan-ı Marid:<br /><br />Racim:<br />"رجيم Racim" sözcüğünün mastarı "رجم recm" olup, bu sözcüğün ilk anlamı; "قتل öldürmek" demektir. Öldürmeye "recm" denmesinin sebebi, Arapların öldürecekleri kimseyi taşlamak suretiyle öldürmeleri, öldürecekleri kimse taki ölene kadar taş atmalarıdır. Sonradan her öldürme işine "recm" denilir olmuştur. Kur'an'da yeri olmamasına rağmen zina suçlularına verilen cezanın adı da buradan gelir.<br />"Recm" ve türevleri Kur'an'da 14 kez yer almasına rağmen hiçbir yerde bu anlamda kullanılmamıştır.<br />"Öldürmek" anlamı dışında "recm" sözcüğü şu anlamlarda da kullanılır olmuştur: "taş atmak", "lânet etmek", "sövmek, yermek", "hicran", "tart etmek, kovmak", "zann ve zanna dayalı söz söylemek" (Lisan ül Arab Cilt 4 S.90).<br />Şeytan için bu anlamların hepsi uygun görülerek ism-i mef'ul anlamıyla "taşlanmış şeytan", "lânetlenmiş şeytan", "kovulmuş şeytan", "sövülmüş şeytan" ..." denilmiştir.<br />Bize göre ise, konumuz itibariyle şeytanı tanımlayan en uygun ifade; "zan ve zanna dayalı söz" anlamından hareketle, sözcüğün ism-i fail anlamıyla kullanılması sonucu ortaya çıkan; "katil şeytan, aslı astarı olmayan söz söyleyen şeytan, karanlığa taş atan şeytan, kafadan atan şeytan, palavracı şeytan" ifadeleridir.<br /><br />Marid:<br />"مارد Marid" sözcüğü; "azgın, inat ve isyanda benzerlerinden çok ileri giden, karşı çıkan" demektir. Bu sözcüğün mübalâğa kalıbı olan "مريد merid" sözcüğü, "şeytan-ı merid" olarak Hacc suresinin 3. ve Nisa suresinin 117. ayetlerinde, geçmiş zaman kipiyle de "مردوا على النّفاق mered-u alennifakı/ münafıklık üzerine inatlarını sürdürdüler" şeklinde Tövbe suresinin 101. ayetinde yer alır. "Marid" sözcüğünün mastarı olan "مرد merd" sözcüğünün türevleri, sözcüğün öz anlamı ekseninde farklı kalıplarda bir çok değişik anlam kazanmıştır. Bunlardan en önemlisi, "معرّى soymak -soyunmuşluk" anlamıdır. Araplar, yapraktan soyunmuş (yaprağı olmayan) ağaca "شجر امرد şecerün emred", bitki bitmeyen kumluklara "رملة مرداء remletin merdai", köseye (sakalı bitmeyen kimseye) de "امرد emred" derler. Detay Lisan ül Arab cilt 8, S. 247-250'de mevcuttur.<br />"تمرّد Temerrüt (uzun bir süre inat etme)" sözcüğü de aynı kökten türemedir.<br /><br />"Marid" sözcüğü, "soymak, soyunmuşluk, çıplaklık" anlamıyla değerlendirildiğinde "şeytan-ı marid"; ism-i mef'ul anlamıyla "hayırlardan, güzelliklerden soyunmuş şeytan"; ism-i fail anlamıyla "hayırlardan, güzelliklerden soyan şeytan" demek olur. Bu anlam, A'râf suresinin 27. ayetinde farklı bir üslûp ile kullanılmıştır.<br />"Marid" sözcüğü ile İblis'e (düşünce yetisi) yakıştırılan "inat ve isyanda çok ileri gitme" sıfatı, Kur'an'da anlatılan olaylardaki İblis'in (Şeytan-ı Racim'in) davranışları ile birebir örtüşmektedir. İblis'e (düşünce yetisi), Âdem'e secde et (Âdem'e boyun eğ) denildiğinde secde etmeyerek isyan etmiş, kendisine yapma denileni yapmış, yap denileni yapmamış, Âdem'i yaklaşılması yasaklanan ağaca yaklaştırmıştır.<br />Şihab-ı Mübin ve Şihab-ı Sakıp:<br />"شهاب Şihap" sözcüğü, bildiğimiz odun ve ot alevidir. Sözcük Hıcr suresinde "شهلب مبين şihab-ı mübin (açık, parlak alev)" şeklinde, Saffat suresinde ise "شهلب ثاقب şihab-ı sakıp (delici alev)" şeklinde kullanılmıştır. Her iki kullanış şekli birlikte değerlendirildiğinde, ayetlerde sözü edilen alevin "delici ve parlak" olduğu anlaşılmaktadır.<br />Bize göre bu delici, parlak alev; bu ifadelerin geçtiği ayetlerdeki "فأتبعه feetbeahü (kendisini izler, kendisinin arkasından gelir)" fiilinin de ipucu olmasıyla UZAY ROKETİ'dir.<br /><br />Geçmiş zaman tefsircileri ayetlerdeki bu ifadeleri "yıldız kayması", "meteor düşmesi" olarak açıklamışlar ve yıldızlar ile meteorların, ne olduğunu anlayamadıkları şeytanların arkasından bir top mermisi gibi fırlatıldığına inanmışlardır. Ama bu bombardımanın sonucu hakkında, şeytanların parlak, delici alevlerden kurtulup kurtulamadıklarına, ölüp ölmediklerine dair bir uydurma yapamamışlardır.<br /><br /><br /><br />Az da olsa Vahye kulak verme (Kulak hırsızlığı):<br />Hıcr suresinin 18. ayetindeki "استرق isteraka" fiili, genellikle "kulak hırsızlığı yapan" diye çevrilmiş olup, Kur'an'da sadece bu ayette geçer. Fiilin üç harfli hali olan "سرق seraka"nın anlamı; "çaldı, hırsızlık etti" demektir. Konumuz olan beş harfli kalıptan anlamı ise; "kulak kabarttı, kulak misafiri oldu, kaş altından baktı, çaktırmadan gözüyle izledi" demektir (Lisanül Arab cilt 4. S. 565). Yani "إستراق istirak", hem kulak hem de gözle sinsice bir şeyler öğrenmek demektir.<br />Bu fiil konumuz olan ayette "من استرق السّمع Men isteraka s sem'a (Sem'a kulak kabartan" cümlesi içinde yer almıştır. Burada "سمع sem'" sözcüğü tümleç yapılmış olduğundan, "استرق isteraka" fiili, (kulak kabartılarak ne kadar öğrenilebilirse) "dinleme yoluyla az bir bilgi edinen, az bir şey öğrenen" demektir.<br />Diğer taraftan cümlede geçen "sem'a"; Vahyi yani Kur'anı işaret etmektedir. Bu yargıya ise aşağıdaki ayetler delâlet etmektedir:<br /><br />Mülk; 10: Ve yine derler ki: "Eğer kulak vermiş olsaydık veya akletmiş<br />olsaydık, Sair/ cehennem halkı arasında olmazdık."<br /><br />Furkan; 44: "Yoksa onların çoğunu vahye kulak verir veya akleder mi<br />sanıyorsun? Onlar sırf hayvan gibidirler, hatta gidişatça daha<br />sapıktırlar."<br /><br />Bu konu ile ilgili olarak ayrıca, şu ayetler de tetkik edilebilr: A'râf; 100, Yunus; 67, Nahl; 65 - 69, Rum; 21 - 24, Secde; 26, Enfal; 21 - 22, Kehf; 101, Kaf; 37.<br /><br />Hıcr suresinin 18. ayetindeki "استرق isteraka" fiili, konumuz olan diğer sure Saffat'ın 10. ayetinde "من خطف الخطفة men hatıfel hatfete (bir kırıntı kapan)" diye açıklamıştır.<br /><br /><br /><br />Mele-i a'lâ:<br />"Dolmak" anlamına gelen "ملؤ mil" sözcüğünden türemiş olan "ملأ mele" sözcüğünün ilk anlamı "dolu olan (depo)" demektir. Sonraları reisler, başkanlar, bir toplumun ileri gelenleri, toplumun erdemlileri için de "mele" denilir olmuştur. Bunlara "ملأ mele" denilmesinin sebebi, kendilerinin ihtiyaç duyulan bilgi, deneyim ve anlayışla dolu olmalarıdır. Yani "boş adam" olmamalarıdır. Sözcük bu anlamıyla Kur'an'da 28 kez geçmektedir.<br />Araplar ayrıca "ahlâk"a da "mele" demektedirler (Lisanül Arab c. 8 S. 344-346).<br /><br />Eski tefsirciler "mele" sözcüğünün, yukarıda "reisler, ileri gelenler (konsey)" olarak açıkladığımız mecaz anlamını esas almışlar ve sözcüğün "أعلى a'lâ (yüce)" sıfatıyla birlikte kullanıldığı "الملأ الأعلى el mele-il a'lâ" deyimine "yüce konsey" demişlerdir. Ancak bu "yüce konsey"in ne olduğu ve kimlerden oluştuğu konusunda sağlam bir kanıt olmadığı için, bunun, "göklerdeki melekler", "Kerrubiyun/ mukarrebun (Allah'a en yakın olan melekler)" olduğunu söylemişlerdir. Böyle olunca da, kulak hırsızlığı yapmaya çalışan şeytanları, Allah'ın başucundaki meleklerin muhabbetlerini dinlemek için göklere çıkarmışlar ve onları oradan ancak yıldızlarla bombardımana tutmak suretiyle kovabilmişlerdir(!).<br /><br />Bize göre ise sözlük anlamı "yüce dolular (yüce depo)" olan "melei a'lâ" sözcüğü; vahydir, Kur'an ayetleridir. Çünkü Kur'an, insanlığın ihtiyaç duyduğu her şeyi içermektedir ve herkesin ihtiyaç duyacağı bilgiler ile dopdoludur. Kur'an'ın içindekiler önemsiz şeyler olmayıp, en değerli yüce şeylerdir. (Bu husus ile ilgili birçok ayet vardır.)<br />"Mele-ı a'lâ" ifadesi Kur'an'da bu ayetten başka bir de Sad suresinin 69. ayetinde geçmektedir. Bu ayetin iyi anlaşılabilmesi için önünü ve arkasını birlikte ele almak gerekir:<br /><br />Sad; 65 - 70:<br /><br />65- De ki: "Ben sadece bir uyarcıyım. O Vahid ve Kahhar Allah'tan başka<br />hiçbir ilâh yoktur.<br />66- Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin Rabb'idir O. Aziz ve<br />Gaffardır..."<br />67- De ki: " Büyük bir haberdir o (Kur'an).<br />68- Yüz çevirip duruyorsunuz ondan.<br />69- Tartışıp durdukları mele-i a'lâya dair benim hiç bir bilgim yoktu.<br />70- Bana sadece açık bir uyarıcı olduğum olduğum vahyediliyor."<br /><br />Görüldüğü gibi "mele-i a'lâ" ifadesi, bu ayette de Kur'an anlamında kullanılmıştır. Zira tartışılan Kur'an'dır. Ve kendisine vahy gelene kadar Peygamberimizin kur'an hakkında hiçbir bilgisi yoktu.<br /><br />Yukarıdaki bilgiler ışığı altında, her iki surenin ayetleri birlikte değerlendirilirse diyebiliriz ki; Sem'a kulak kabartmak, Melei a'ladan bir bir kırıntı kapmak Kur'an'dan azıcık da olsa istifade edebilmektir.<br /><br />Mele-i a'lâdan bir parça koparmakla, diğer bir ifadeyle vahye kulak kabartmakla elde edilenin ne olduğuna gelince: Kur'an'da kozmolojiye ve astronomiye ait bir çok ayet vardır. Çağımızda bunlar eski çağlara göre binlerce kat daha iyi anlaşılmakta ve her biri taze birer mucize olmaktadır. İşte bu ayetlerden bir tanesi de şudur:<br /><br />Rahman; 33: Ey ins ve cinn topluluğu! Göklerin ve yeriyüzünün çaplarından<br />aşıp geçmeye gücünüz yetiyorsa hemen aşın geçin. Ancak üstün<br />bir güçle (sultan ile) geçebilirsiniz."<br /><br />Ayette konu edilen "sultan/üstün güç" bilim ve teknolojidir. Şihab-ı sakıp, mübin /delici parlak alev (roket) de sultanın (üstün bir gücün eseridir. Bu ayet, istisnalı bir cümle ve devamı olan ayette "Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?" diye sorulmak suretiyle, "Gidin görün bakalım o gördükleriniz karşısında Rabbinizin hangi nimetini yalanlayabileceksiniz" denildiğinden insanlara acziyetlerini hatırlatan bir meydan okuma olmayıp, bir yol göstermedir. Yani bu üstün güce sahip olursanız semavat ve arzın çaplarından çıkabilirsiniz. Bu üstün güce sahip olmazsanız bunu başaramazsınız denilmektedir.<br /><br /><br /><br />İstisna:<br /><br />Konumuz olan pasajlardaki ayetler (Hıcr; 18 ve Saffat; 10. ayetler), "illâ" istisna edatıyla başlamaktadır. Böyle olunca istisna edatından sonraki bölüm, daha evvelki yargıdan dışlanmaktadır. Ayetleri birlikte değerlendirirsek ayetlerin anlamı; "semayı ... şeytandan koruduk ama, vahye kulak veren (mele-i a'lâdan bir parça alan) ve kendisini şihabın takip ettiği kişilerden korumadık." demek olur.<br />Dikkat ederseniz piyasadaki meal ve tefsirlerde olması lâzım gelen bu meal maalesef yoktur. Ayetlerdeki "illâ" edatı yokmuş gibi davranılmış ve "من men" ism-i mevsulu, şart edatı gibi değerlendirilmek suretiyle, cümle, şart cümlesi anlamıyla "kim kulak hırsızlığı yaparsa alev topu anu yakalayıverir" diye çevrilmiştir. Kısacası istisna cümlesinin anlanmını eski tefsirciler hafsalalarına sığıdıramamışlardır. Yani o dönemlerde bir insanın Kur'an'dan duyacağı bir ayetten, gökyüzüne geçebileceğini, kendine parlak delici bir alev makinası yaparak onunla gökyüzüne çıkabileceğini öğrenmesi düşünülemiyordu.<br /><br /><br /><br />Sonuç olarak açıklıyoruz:<br /><br />Ham fikir, uzay ile ilgili bir şey üretemez. Ama insan, Kur'an'dan bir şeyler kaparak ham fikri tefekkür boyutuna ulaştırırsa, kendisini uzaya götürecek bir alev topu yani ROKET yapabilir ve semaya gidebilir. Çünkü artık ona gökyüzü açıktır.<br /><br /><br />Not:<br />Konumuzda söz konusu olan Şeytan-Racim'dir. Cinn suresinin 8, 9. ayetlerinde, Mülk suresinin 5. ayetinde ve Şuara suresinin 222 ve 223. ayetlerinde konu edilenler ise; Cinnler, yani Medineli-Nusaybinli Yahudilerdir. Anlattıkları da astrolojidir. Yani yıldızlara bakarak yaşamlarını düzenleme konularıdır.Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/10437862137581062930noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-3979988320728172816.post-5733317839299700372014-02-19T23:09:00.000+02:002014-02-19T23:56:20.400+02:00KADERSelam kader ile ilgili biraz ayrıntılı bir yazı paylaşıcam dileyen okusun.<br />
<br />
Ekleme: Neyse amk burayı siliyorum sizin de kafalar taşağa dönmesin. Okuyun kendiniz karar verin (Evet burada birşeyler vardı artık yok).<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br />
KADER (ALIN YAZISI) (!)<br />
<br />
Kader konusu, geçmişten günümüze müslümanları bir hayli oyalamıştır. Rasülüllah ve sahabe döneminde de gündemde olan bu konu, daha sonra müslümanların hayatında yer almış, bilir bilmez herkes konuyu ağzına sakız yapmıştır. Öyle ki, imanın şartları diye ilkeler ortaya konmuş ve kadere inanmanın da imanın altıncı şartı olduğu kabullendirilmiştir. Şimdide millet, “Amentü billahi ve melâiketihi, ….. ve bilkaderi hayrihi şerrihi minellahi velbe’asü …..” diye okur durur.<br />
<br />
Konu edilen kader nedir?<br />
<br />
Bu kader, “alın yazısı” olarak Türkçeleşmiştir ve anlamı; “Cenab-ı Hakk’ın, kâinatta olmuş ve olacak her şeyi, bütün vasıflarıyla, bütün halleriyle daha onu yaratmadan önce, levh-i mahfuz denilen kader levhasında yazmış olmasıdır.” diye açıklanmıştır. Ki kul da bu defterde ne yazılı ise onu yapar, başına o yazılı olanlar gelir. Kötü işler işlemiş kullar kaderlerinin kurbanıdırlar. Başa gelen her kötü şey, kaderde yazılı olduğu için gelmiştir. İyi durumlar da yine kaderde yazılı olduğu için gerçekleşmiştir.<br />
<br />
Tarih incelenirse bu cebrî kader anlayışının, yönetimlerini meşrulaştırmak amacıyla Emevîlerin “Cebr” düşüncesinden yararlanmaya çalışmaları sonucu ortaya çıktığı anlaşılır. Bu anlayışla toplum uyutulmuş, kendi geleceklerini kurmaktan vazgeçirilmiş ve zalim ceberutlara boyun eğdirilmiştir.<br />
<br />
Bu anlayışa çok vahim bir olayı örnek veriyoruz:<br />
<br />
- Peygamberimiz rüyasında Emevileri kendi minberi üzerinde görmüş. [Bu rüya, Emevî hanedanlığının İslâm devletini idare ettiği anlamına geliyormuş.] Peygamberimiz bu ailenin iktidara gelmesine çok üzülmüş. Allah da “Üzülme Muhammed, ben sana Kevser verdim, bin aydan daha hayırlı Kadir gecesi verdim” demek suretiyle peygamberimizi gönüllemiş. Yani buradaki bin ay Emevilerin iktidar süreleri imiş.<br />
<br />
Bu safsataya peygamberimizin torunu Hasan’ın da adı karıştırılmıştır. Güya Muaviye’ye biat etmesi nedeniyle, birisi Hasan’a, “Ey inananların yüz karası, şu adama nasıl biat ettin?” diye sitem etmiş. Hasan da peygamberimize ait olduğu iddia edilen yukarıdaki rüyayı nakletmiş. Hasan bununla şunu demek istemiş: “Emevilerin iktidarı mukadderdir [ezelde Allah tarafından kader olarak yazılmıştır]. Bunu Peygamberimiz de görmüştü, öğrenmişti, biliyordu. Bizim de bu olaydan haberimiz vardı. Onun için ne yapsak faydasızdı. Biat etmek zorundaydım. Ama hiç önemi yok, bizim Kadir gecemiz Emevilerin bin aylık saltanatlarından daha hayırlıdır.”<a href="file:///C:/Users/koraygln/YandexDisk/MAKALELER-1/KADER.docx#_ftn1">[1]</a><br />
<br />
Yorum okurlarımıza bırakılmıştır.<br />
<br />
Yaşadığı olumsuzlukları, pısırıkları, zilleti, meskeneti kader diye yorumlayıp, azmi, gayreti, direnci bırakan nice müslümanların varlığı herkes tarafından görülebilmektedir.<br />
<br />
Geçmişte bu konular üzerinde bir hayli fikir yürütülmüş, Cebriye, Kaderiyye vs. gibi mezheplerde ortaya çıkmıştır. Bu konu Mu’tezile, Maturidiye ve Eşariyye gibi mezheplerde de önemli yer tutmaktadır. Kısaca bir delinin kuyuya attığı taşı binlerce akıllı insan çıkaracağız diye hala uğraşmaktadır.<br />
<br />
Kader konusunu izah edebilmek için Allah’a ait levhı mahfuz, levhı mahfı isbat (yaz-boz tahtası) icat edilmiştir. Bu anlayışta Allah’a yalan atma, iftira etme, ne yaptığını bilmezlik isnat etme söz konusu olmaz. Bu hezeyanların çoğu da maalesef Rasülüllah’a fatura edilmiştir. Örneğin; meşhur Cibril hadisi. Bu saçma rivayet delil sayılarak “Kaza ve Kadere İman, “İman Esasları” arasında altıncı esas kabul edilmiştir.<br />
<br />
Müslümanlar arasında ve Kelâm ilmi literatüründe bu terim, genellikle “Kaza ve Kader” şeklinde geçer.<br />
<br />
Kader ne demektir?<br />
<br />
“K, D, R” kökünden Araplar “kudret” eksenli birçok sözcük türetmişlerdir. Bunlar, “kudret, ölçmek, deve kesmek, çömlekte et pişirmek” gibi anlamlardır. (Lisan ve Tac)<br />
<br />
Kur’an’da geçen sözcükler genellikle “kudret” ve “ölçü/ ölçmek” anlamlarındadır. Bu sözcüklerden türemiş, Allah’ın iki tane ismi/ sıfatı vardır: “el Kadîr” ve “el Kâdir”. Allah’ın bu isimleri, hem çok güçlü hem de çok ölçülü davranan anlamlarını ifade ederler.<br />
<br />
Kur’an’da “kader” sözcüğü<br />
<br />
“K,d,r” harflerinden türeyen “kadr, kader” formları isim olarak kullanılıp anlamı “ölçü, miktar” demektir. Kur’an’da şu ayetlerde yer alır: Talak/ 3, Enam/ 61, Hac/ 74, Zümer/ 67, Ahzab/ 38, Bakara/ 236, Ra’d/ 17, Hıcr/ 21, Ta Ha/ 40, Müminun/ 18, Şûra/ 27, Zuhruf/ 11, Kamer/ 49, Mürselat/ 22.<br />
<br />
Kur’an’a göre Allah insanları yaratmış, onlara kitap ve elçi göndererek, akıl fikir vererek doğru yolu göstermiş ve inanç ve amel konusunda özgür bırakmıştır. Kimse robot değildir. Kimseye zorla bir şey yaptırılmamaktadır. Mesela, insan, elini kaldırmak istediğinde kaldırır, yürümek isteyince yürür… Hayra gitmek isteyen hayra, şerre gitmek isteyen de oraya gider. Ne hayra gidenin ayakları “Ben oraya gitmek istemiyorum!” der, ne de şerre gidenin…<br />
<br />
Konuyu tam kavramak için insanın fillerinin çeşitlerini dikkate almak gerekir.<br />
<br />
İnsanın fiilleri ikiye ayrılır:<br />
<br />
a) Kendi isteği dışında yaptığı fiiller:<br />
<br />
İnsanın elinde olmadan meydana gelen hareketlerdir. İnsanın kalbinin atması, düşünmesi, açlık hissetmesi, vücudundaki kanın dolaşımı, saçlarının uzaması v.s. gibi işler böyledir. İnsanlar bunlardan ne sevap kazanır, ne de günaha girerler. Dolayısıyla insan bu tür fiillerinden sorumlu değildir.<br />
<br />
b) Kendi isteği ile yaptığı fiiller:<br />
<br />
İnsanın yapıp yapmaması kendine kalmış fiillerdir. Burada insanın nasıl bir harekette bulunacağını seçme şansı vardır. Bu amelleri insan planlar ve yapar. İyi amellerde bulunursa sevap kazanır; kötü amellerde bulunursa günah kazanır.<br />
<br />
Bakara/ 256<br />
<br />
256Dinde zorlamak/ tiksindirmek yoktur; iman, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmekten; iyi kötüden, güzel çirkinden, doğruluk sapıklıktan kesinlikle iyice ayrılmıştır. O hâlde kim tâğûta küfreder; onu tanımaz Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, en iyi işitendir, en iyi bilendir.<br />
<br />
Bu âyette, dinde zorlamanın/ tiksindirmenin olmadığı ve olmaması gerektiği gerekçeleriyle açıklanmaktadır.<br />
<br />
Allah, insanlara irâde ve seçme hakkı tanımıştır. İnanç bir gönül işi olduğundan insanların kalplerine nüfuz etmek ve beyinlerini kontrol etmek mümkün değildir. İnanç konusunda insanları zorlamanın, ikiyüzlü kimseler üretmekten başka bir işe yaramadığı tecrübeyle sâbittir. İnsan yaptıklarına göre ya mükâfat ya da ceza görecektir. Elbette böyle bir mükâfat ve cezalandırmanın olması için de insanın hareketlerinde hür olması gerekir. Aksi bir durum adalet ilkesiyle bağdaşmaz. Ayrıca cebr/ zorlama ve baskı, imtihan esprisine de aykırıdır.<br />
<br />
O nedenle Yüce Allah insanları bu konuda özgür bırakmıştır. Bu konudaki onlarca âyetten bir kaçını nakletmekle yetiniyoruz:<br />
<br />
29Ve de ki: “O gerçek, Rabbinizdendir. O nedenle dileyen iman etsin, dileyen bilerek reddetsin / inanmasın.” Şüphesiz Biz, şirk koşarak yanlış, kendi zararlarına iş yapanlar için duvarları, çepeçevre onları içine almış bir ateş hazırladık. Ve eğer yağmur yağsın isterlerse, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su yağdırılır. O, ne kötü bir içecektir! Dayanma/ sığınma yeri olarak da ne kadar kötüdür!<br />
<br />
(Kehf/ 29)<br />
<br />
40Şüphesiz alâmetlerimiz/ göstergelerimiz hakkında doğruluktan ayrılıp inkâra sapan kimseler Bize gizli kalmazlar. O hâlde ateşe atılacak olan kişi mi daha hayırlıdır, yoksa kıyâmet günü güven içinde gelecek kişi mi? İstediğinizi yapın. Şüphesiz ki Allah, yaptığınız şeyleri en iyi görendir.<br />
<br />
(Fussilet/ 40)<br />
<br />
2,3Şüphesiz Biz, insanı karışık bir nutfeden oluşturduk. Onu yıpratacağız/ yükümlülükler vereceğiz. Bu nedenle onu çok iyi işitici, çok iyi görücü yaptık; iyiyi kötüyü ayıracak bilgileri yollayarak bilgilendirdik. Şüphesiz Biz, ona yolu gösterdik, ister kendisine verilen nimetlerin karşılığını ödeyen biri olsun, ister nankör.<br />
<br />
(İnsan/ 2-3)<br />
<br />
Benzer âyetler: Bakara/ 220; En‘âm/ 35; 104-107, 149; Ra‘d/31; Şu‘arâ/ 3-4; Hûd/ 15, 28; Kâfirûn/ 6; Yûnus/ 99, 108; Teğâbün/ 2; Zümer/ 7, 15; Nahl/ 9, 36, 93, 99; Secde/ 13; Mâide/ 48; İsrâ/ 15, 18; Şûrâ/ 20, 48; Ğâşiye/ 21-22; Nisâ/ 80; Beled/ 10.<br />
<br />
Görüldüğü gibi insan, Cenab-ı Hak tarafından hayır veya şer yollarından herhangi birine gitmesi için zorlanmamış, kendisine iki yol gösterilmiş ve istediği yola gitmek hususunda da serbest bırakılmıştır. Zaten her insan hareketlerinde serbest olduğunu vicdanen bilir. Hiç bir baskı ve tesir altında kalmadan istediğini yapabildiğine bizzat kendisi şahittir.<br />
<br />
Böyle olunca, helal yolda kullanılması sıkı sıkıya tembih edilen ve kendisine emanet olarak verilen vücut nimetini haramda kullanan kimsenin hiçbir mazereti yoktur. Kendi iradesini kötüye kullandığı için mesuliyetten kurtulamaz.<br />
<br />
Kimse kaderinin mahkûmu ve mağduru olmadığı gibi kaderinin güldürdüğü; mutlu, başarılı kıldırdığı da değildir. Artı, eksi herkesin durumu irade (istek, planlama), ihtiyar (seçim) ve kesbinin (eyleminin) sonucudur. Örneğin hapiste yatan hırsız, katil, fuhuş işlemiş biri kaderinin mahkûmu değildir. Yani bunların kaderine Allah, bu suçları işleyeceklerini yazmamıştır. Yine başarılı, sağlıklı, varlıklı mutlu birisi de kaderine Allah bunları yazdı diye bu konumda değillerdir. Bu kişilerin durumu da ihtiyarlarının, iradelerinin ve çalışmalarının bir sonucudur.<br />
<br />
Hem kulların işlerinde cebr olsaydı, Allah’ın peygamber yollamasının, kitap indirmesinin, iyiyi-kötüyü bildirmesinin, bir takım emirler, yasaklar koymasının ve tevbeye davet etmesinin bir anlamı olmazdı.<br />
<br />
Allah’ın takdiri (Allah’ın ölçülendirmesi)<br />
<br />
Kur’ân-ı Kerim’de “kader” kelimesi, iman esasları içinde sayılan yukarıda açıkladığımız anlamıyla kullanılmamaktadır. Kur’an, bu kelimeyi, evrenin Allah tarafından belirlenmiş kurallar ve ölçüler içerisinde yarattığı; rastgele ve tesadüfî bir şekilde yaratılmadığı anlamında kullanmaktadır.<br />
<br />
Kur’an’da birçok ayette Allah’ın takdirinden, yaratışından, müseahhar kılışından, kazasından, … kılmasından bahsedilmektedir. Ki işte bu, Allah’ın, varlıklar üzerindeki ayarlamasıdır. Burada varlıkların dahli; hiç irade ve etkisi yoktur, işte kader budur.<br />
<br />
Doğum, ölüm, erlik, dişilik, etnik durum, evrenin altı günde yaratılışı, her canlının sudan yaratılışı, her varlığı süreli, sonlu yaratması, varlıkların madde ve enerjiden yaratılışı, şekilleri suretleri, evreni insanın kontrolüne verişi, insanın anatomik ve fizyolojik özellikleri, sistemleri, suyun akışkanlığı, ateşin yakması …. Ay’ın, Güneş’in yörüngesi, dünyanın konumu ve dönmesinin ölçüsü, hayvanatın geliştirilmemesi, ecel takdiri, doğum, ölüm zamanı, ana-baba tespiti, beyazlık zencilik vs.<br />
<br />
Allah, kendi yaptıklarından ve varlıkların iradeleri dışında gerçekleştirdiklerinden varlıkları sorumlu tutmaz. Kimse zenciliğinden, cinsiyetinden, renginden, dilinden ve başkalarının yaptıklarından hesaba çekilmez.<br />
<br />
Bu anlamıyla “kader”; Allah’ın takdiri, birçok ayette yer alır:<br />
<br />
Fussılet/ 10, A’la/ 3, Rad/ 2, 26, Vakıa/ 60, Ya- Sin/ 39, Neml/ 57, Hıcr/ 60, Yunus/ 5, Furkan/ 3, Abese/ 19, İnsan/ 26, Müzzemmil/ 20, Sebe/ 11, İbrahim/ 22, 33, Nahl/ 13, 14, Hac/ 36, 61, Lokman/ 20, 29, Fatır/ 13, Zümer/ 5, Zuhruf/ 13, Casiye/ 12, 13, Enbiya/ 79, Sâd/ 13, 36.<br />
<br />
Allah’ın insanları olgunlaştırması için yaptığı müdahaleler<br />
<br />
Burada bir başka nokta daha dikkati çekmektedir. Rabbimiz insanları, olgunlaştırmak, saflaştırmak için bir takım, bela, musibet (doğal afetler, başkalarının tecavüzü; trafik kazası vs gibi şeyler) ile fitnelendirmekte, belalandırmaktadır. (Fitne ve Bela yazılarımızdan ayrıntılı olarak okunabilir) Bu musibetler, insanların eğitim-öğretim sürecindeki dersler ve uygulamalar gibidir. Dersler ve uygulamalar nasıl ki öğrencinin yararına olan şeyler ise insanın başına gelen bela ve musibetler de insanın yararına olan şeylerdir. İnsan belalarla, fitnelerle altın örneği saflaşıp değerli bir konuma gelirken Allah da ona sabrının karşılığını bolca ikram etmektedir.<br />
<br />
Bakara/ 155-157:<br />
<br />
155,156Ve de kesinlikle Biz, korkudan, açlıktan bir şeylerle ve mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile sizi zayıf düşüreceğiz/ imtihan edeceğiz. Kendilerine bir musibet geldiği zaman, “Biz şüphesiz Allah’a aidiz ve yalnız O’na döneceğiz” diyen şu sabredenlere de müjdele!<br />
<br />
157İşte onlar; Rablerinden, birtakım destekler ve rahmet kendilerinedir. İşte onlar, kılavuzlandıkları doğru yolu bulanların da ta kendisidir.<br />
<br />
Bu âyet gurubunda insanların, özellikle de mü’minlerin “korku, açlık, mal, can ve üründen eksiltme” ile sınanacakları bildirilmekte ve sabretmeleri istenmekte, sabrın karşılığının nasıl olacağı da, Rabb’lerinden, birtakım destekler ve rahmet kendilerinedir. İşte onlar, hidâyete erenlerin de ta kendisidir ifadeleriyle beyân edilmektedir.<br />
<br />
Âyette bahsedilen korkuyu, “düşman ve savaş korkusu”; açlığı, “kâfirlerle mücadele ederken sıkıntıya düşmek, kıtlık, kuraklık gibi nedenlerle ürünsüz kalmak”; mallardan eksiltmeyi, “zekât, sadaka, infak, yangın, deprem, hırsızlık, gasp gibi şeylerle eksiltmek”; canlardan eksiltmeyi,“ölmek, öldürmek, vücudun fonksiyonlarını ve organlarını yitirmesi, körlük, sağırlık, kısırlık, topallık, menapoz, antrapoz vs.”; ürünlerden eksiltmeyi, “meyve ve ürünlerin verimsizliği, ticarî zarar etme…” olarak anlamak mümkündür.<br />
<br />
Allah’ın ölçülendirmesi ile ilgili iki örnek verelim<br />
<br />
Kamer/ 49. Ayet:<br />
<br />
49Şüphesiz ki, Biz her şeyi; evet her şeyi bir ölçü, ayar ile oluşturduk.<br />
<br />
(Seyyid Kutub’un Kamer/49. âyet hakkındaki düşünceleri bu yazımızın sonunda ek olarak verilmiştir.)<br />
<br />
Zuhruf/11:<br />
<br />
11Ve O Allah ki, suyu gökten belli bir ölçü ile indirdi. Sonra Biz, onunla ölü bir beldeyi canlandırdık. İşte siz, böyle çıkarılacaksınız.<br />
<br />
(Zuhruf/ 11 ile ilgili yazımızın sonunda Kur’an araştırmaları gurubunun güzel bir açıklaması bulunmaktadır.)<br />
<br />
Bu ayetler, her şeyin Allah tarafından takdir edilmiş bir kader [ölçü] çerçevesinde meydana geldiğini bildirmektedir. Bu ayetlerden açıkça anlaşıldığına göre evrendeki hiçbir şey boşuna, amaçsız, plânsız, rastgele meydana gelmemiş, her şey belirli bir amaca yönelik olarak önceden yapılmış bir plân dâhilinde yaratılmıştır.<br />
<br />
<br />
<br />
Kulların özgürce işledikleri işlerinin Allah’a nisbeti<br />
<br />
Meşîet<br />
<br />
“مشيئة Meşîet”, Türkçeye de aynen Arapçadaki anlamıyla geçmiş olan bir sözcüktür. Sözlük anlamı “Bir şey üzerinde karar vererek onu yapmaya azmetmek” olup “إرادة irade” sözcüğü ile eş anlamlıdır. Sadece kullanım alanlarında ince bir fark vardır; İrâde uzun zamanda istemek, dilemek; planlamak için kullanılırken meşîet vücuda getirme anındaki isteği ifade eder. Bu durumda nasıl “İrade” Allah’ın sıfatlarından biri ise, “Meşîet” de Allah’ın ilim ve kudret sıfatlarından başka ayrı bir sıfatıdır. Ancak dinî gelenekte Allah’ın bu sıfatı belirtilirken “Meşiet” değil de daha çok “İrade” kullanılmış ve kullanılmaktadır.<br />
<br />
İrade sahibi bir varlığın, elindeki seçeneklerden birini tercih etmesi, elindeki seçeneklerden biri üzerinde karar vermesi demek olan irade/ meşîet sıfatı, Allah için şöyle ifade edilebilir: “Meşîet, Allah’ın olabilecek veya olmayabilecek her şeyi, dilediği zamanda ve dilediği niteliklerde yapması veya yapmaması”dır.<br />
<br />
Bu tanım, evrendeki olmuş veya olacak her şeyin Allah’ın dilemesiyle olduğunu ve olacağını, O’nun her dilediğinin mutlaka olacağını, dilemediğinin ise asla olmayacağını bildiren şu ayetlerle de Kur’an’dan destek almaktadır:<br />
<br />
47Meryem; “Rabbim! Bana bir beşer dokunmamışken benim için çocuk nasıl olur?” dedi. Allah; “Öyledir! Allah dilediği şeyi oluşturur; O, bir işe karar verdiği zaman onun için ‘Ol!’ der, o da hemen olur” dedi.<br />
<br />
(Âl-i Imran/ 47) <br />
<br />
82Şüphesiz ki O, bir şeyi dilediğinde, O’nun buyruğu/ işi o şeye “Ol!” demektir; o da hemen oluverir.<br />
<br />
(Ya Sin/ 82) <br />
<br />
Allah İnsanlara İnanç Özgürlüğü Tanımıştır<br />
<br />
Nitelikleri yukarıda açıklanmaya çalışılan ölçülerde bir Meşiet/ İrade sahibi olan Allah, bu sıfatından kapasiteleri nispetinde insanlara da bahşetmiş ve insanlara özgür iradeleri ile seçme hakkı tanımıştır. Rabbimiz rahmeti gereği, elçi göndermiş, kitap indirmiş; iyi yolu, kötü yolu açıkça orta koymuş donra da istediğinizi seçin demiştir. İnanç ve amel özgürlüğünün temeli Allah’ın bu konudaki meşietidir.<br />
<br />
Herkesçe bilinen bir gerçektir ki, insanların baskıyla bir şeye inandırılmaları veya inanmaktan vazgeçirilmeleri mümkün değildir. İnanç bir gönül işidir. Bundan dolayıdır ki, insanların ne kalplerine nüfuz etmek, ne de beyinlerini kontrol etmek mümkündür. İnanç konusunda insanları zorlamanın ikiyüzlü kimseler üretmekten başka bir işe yaramadığı da insanlık tecrübeleriyle sabittir. Ayrıca جبر cebr/ zorlama ve baskı imtihan esprisine de aykırıdır. O nedenle Yüce Rabbimiz insanları bu konuda özgür bırakmıştır. Bakara/ 256, Hud/ 15, 28, Kâfirun/ 6, Yunus/ 99, 108, Teğâbün/ 2, Kehf/ 29, Zümer/ 7, 15, Fussılet/ 40, İnsan/ 2, 3, Nahl/ 9, 36, 93, Secde/ 13, Maide/ 48, İsra/ 15, 18, Şûra/ 20, En’âm/ 35, Rad/ 31, Şuara/ 3, 4’de görülebilir.<br />
<br />
Saptıran da, Hidayete Erdiren de Sadece Allah’tır<br />
<br />
Allah’ın insanı özgür bıraktığı Kur’an ile tespit edildikten sonra, bir başka konunun da iyi anlaşılması gerekir. Bu, saptıran da hidayete erdiren de sadece Allah olduğu konusudur. Zira “Meşiet” kavramını tüm boyutları ile incelememiş olanlar, saptırma ve hidayet konusunda yanılmakta ve “dalâlet ve hidayetin herhangi bir esasa ve kurala bağlı olmadığını, Allah’ın rastgele birilerini saptırdığını, kimilerini de rastgele hidayete erdirdiğini” ileri sürebilmektedirler. Oysa Allah’ın durup dururken bir kimseyi saptıracağını iddia etmek, Allah’a zulüm yakıştırmak olur ki, Allah hakkında böyle bir şey düşünülemez.<br />
<br />
Zaten konu detaylı araştırıldığında işin öyle olmadığı anlaşılacaktır. Önce iki örnek verelim:<br />
<br />
8Onun için, kötü ameli kendisine süslü gösterilen sonra da onu güzel gören kişi mi? Şüphe yok ki Allah dilediğini/ dileyeni şaşırtır, dilediğine/ dileyene de kılavuzluk eder. Onun için canın onlara karşı hasretlerle/ üzüntülerle sıkılıp gitmesin. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarını çok iyi bilir.<br />
<br />
(Fatır/ 8<br />
<br />
(Benzer ayetler: En’âm/ 39, İbrahim/ 4, Nahl/ 93, Müddessir/ 31)<br />
<br />
46Andolsun ki Biz, açıkça ortaya koyan âyetler indirdik. Ve Allah, dileyen kimseyi dosdoğru yola iletir.<br />
<br />
(Nur/ 46) <br />
<br />
<br />
<br />
(Benzer ayetler: Bakara/ 142, 213, 272, En’âm/ 88, Yunus/ 25, Hacc/ 16, Nur/ 35, Kasas/ 56, Fatır/ 22, Zümer/ 23, Şûra/ 13)<br />
<br />
Görüldüğü gibi, bu ayetlerde Allah’ın kudret sıfatı öne çıkarılarak her şeye güç yetiren Allah’ın dilediğini saptırdığı, dilediğini de doğru yola ilettiği ifade edilmiştir. Ancak dikkat edilirse bu ayetler rastgeleliği değil, bir seçimi [meşieti/ iradeyi] ifade ederler.<br />
<br />
Doğru bakılırsa, Yüce Allah’ın saptırma ve hidayete erdirmeyi rastgele dilemediği Kur’an’da açıkça görülür:<br />
<br />
Allah’ın Hidayet Edeceği Kimseler<br />
<br />
- Kendilerini değiştirmek isteyenler (Ra’d/ 11, Enfal/ 3)<br />
<br />
– Müminler (Muhammed/ 46, Meryem/ 76, Hacc/ 54, Tövbe/ 124, İbrahim/ 27, Müddessir/ 31, Hucurat/ 7, 8, Bakara 26, Enfal/ 2, Nahl/ 102, Nur/ 55, Zümer/ 23, Fetih/ 4, Zariyat/ 55)<br />
<br />
– Tağuttan kaçınanlar (Zümer/ 17, 18)<br />
<br />
– Allah’a yönelip O’na sarılanlar (Şûra/ 13, Zümer/ 17, Ra’d/ 27, Âl-i Imran/ 101)<br />
<br />
– Salih amelde bulunanlar (Şûra/ 23)<br />
<br />
– Fakirlere yardım edenler (Leyl/ 5-7)<br />
<br />
– Cihat edenler (Ankebut/ 69)<br />
<br />
– Sözü dinleyip en güzeline uyanlar (Zümer/ 18)<br />
<br />
Allah’ın Saptıracağı Kimseler<br />
<br />
– Kâfirler (Mümin/ 74, Nisa/ 155, Tövbe/ 37, Nahl/ 107, Meryem/ 83, Müddessir/ 31)<br />
<br />
– Ahirete inanmayanlar (İsra/ 45)<br />
<br />
– Ayetlere inanmayanlar (Nahl/ 104)<br />
<br />
– Zalimler (İbrahim/ 27, Tövbe/ 109, En’âm/ 129)<br />
<br />
– Münafıklar (Nisa/ 82)<br />
<br />
– Fasıklar (Saff/ 5, Bakara/ 26, Maide/ 108, Tövbe/ 80, Münafikun/ 6)<br />
<br />
– Kalplerinde hastalık olanlar (Bakara/ 10, Tövbe/ 124, 125, Müddessir/ 31, Hacc/ 53)<br />
<br />
– Mücrimler (Hicr/ 11-13)<br />
<br />
-Düşünmeyenler, öğrenmeyenler (Tövbe/ 127, Rum/ 59, Yunus/ 100, A’râf/ 179)<br />
<br />
– Dünya hayatını tercih edenler (Nahl/ 107)<br />
<br />
– Haddi aşanlar (Mümin/ 10, 12, 28, 34, Yunus/ 74, 20, 125-127)<br />
<br />
– Kur’an’dan yüz çevirenler (Zühruf/ 36, 37)<br />
<br />
– Allah’ı unutanlar (Haşr/ 19)<br />
<br />
– Cimriler (Tövbe/ 76, 77)<br />
<br />
– Kibirliler (Mümin/ 35)<br />
<br />
– Müstağniler (Leyl/ 8-10, Abese/ 5-7, Alak/ 6, 7)<br />
<br />
– Zorbalar (Mümin/ 35, İbrahim/ 13, 16)<br />
<br />
– Yalancılar (Zümer/ 3, Bakara/ 10, Tövbe/ 77, Nahl/ 36, Mümin/ 28, Leyl/ 8-10)<br />
<br />
– Nankörler (Bakara/ 276, Hacc/ 38, Lokman/ 32, Sebe/ 17, Fatır/ 36, Kaf/ 24, İsra/ 27, Zümer/ 3)<br />
<br />
– Şüpheciler (Mümin/ 34)<br />
<br />
Allah Evrendeki Her Şeyin ve Her İşin Yaratıcısıdır<br />
<br />
Kelâm ilminde “Kulların Yaptığı İşlerin Yaratılması” başlığı altında temel konulardan biri olarak ele alınmıştır. Üzerinde uzun tartışmalar yapılmış olan bu konuda Mutezile, Kaderiyye, Cebriyye, Cehmiyye, Eşariyye ve Maturidiyye gibi ekoller oluşmuş ve her mezhep kendine göre aklî ve naklî kaynaklar ileri sürmüştür. İlgilenenler, Kelâm kitapları sayfalarında yapılan bu tartışmaları “Mevkıfu’l-Beşer Tahte Sultani’l-Kader”, “Şerh-i Mevakıf”, “Şerh-i Makasıt”, “Şerh-i Akaid”, “Fıkh-ı Ekber” “Aliyyü’l-Kari Şerhi” ve “Kitabu’t-Tevhid” adlı kitaplardan detaylı olarak okuyabilirler.<br />
<br />
Bu konunun üzerinde ihtilaf ve tartışma olmayan birinci ilkesi, bir tek olan, ortağı ve benzeri olmayan, ibadete lâyık tek yaratıcı olan Allah’ın, madde-enerji, canlı-cansız tüm varlıkların yaratıcısı olduğu gibi, bu varlıkların yaptıkları işlerin de yaratıcısı olduğudur. Bunlar ister uyumak, düşünmek, büyümek, kalp atışı gibi irade edilmeksizin [irade dışı] yapılan işler olsun, isterse iyi-kötü, güzel-çirkin, hayır-şer gibi niteliklere sahip, insanın kendi seçimiyle yapılan işler olsun, bütün fiillerin yaratıcısı Allah’tır.<br />
<br />
95,96İbrâhîm; ‘Elinizle yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz? Oysaki sizi ve yaptığınız şeyleri Allah oluşturmuştur’ dedi.<br />
<br />
(Saffat/ 95, 96) <br />
<br />
102İşte Rabbiniz Allah! O’ndan başka ilâh yoktur. Her şeyin oluşturucusudur. Öyleyse, O’na kulluk edin. O, her şey üzerine belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayandır.<br />
<br />
(En’âm/ 102) <br />
<br />
16De ki: “Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?” De ki: “Allah’tır.” De ki: “Allah’ın astlarından o kendi kendilerine yarar sağlamaya ve zarar vermeye gücü olmayanları yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar mı ediniyorsunuz?” De ki: “Hiç kör ile gören bir olur mu? Ya da karanlıklarla aydınlık bir olur mu?” Ya da Allah’a, O’nun gibi oluşturan birtakım ortaklar buldular da, bu oluşturma kendilerince birbirine benzer mi göründü? De ki: “Allah, her şeyin oluşturucusudur. Ve O, birdir, her şeye üstün ve kahredicidir.”<br />
<br />
(Ra’d/ 16) <br />
<br />
62Allah, her şeyin oluşturucusudur. O, her şeyin “belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayan”ıdır.<br />
<br />
(Zümer/ 62) <br />
<br />
62İşte, her şeyin oluşturucusu Rabbiniz Allah budur. O’ndan başka ilâh diye bir şey yoktur. O hâlde nasıl oluyor da döndürülüyorsunuz!<br />
<br />
(Mümin/ 62) <br />
<br />
Görüldüğü gibi, Yüce Allah, ilâhlığının olmazsa olmaz bir gereği olarak her şeyin ve her işin asıl yaratıcısıdır. Dolayısıyla dalâleti de, hidayeti de hayrı da şerri de yaratan Allah’tır. Ne var ki, dalâlet ve hidayet şeklindeki bu iki yaratılandan herhangi birini tercih eden ve o yönde davranışta bulunan ise insandır. Bu, her fiilin yaratıcısının Allah, her fiilin kasip ve failinin ise insan olduğu anlamına gelmektedir. Allah kullarına kabiliyet ve imkânlar vermiş, onların iradelerini özgür kılmıştır. Seçim yapabilecek bir ortamın olmaması hâlinde özgür iradenin bir anlamı olmayacağı için de insana dalâlet ve hidayetin birlikte bulunduğu seçim yapılabilecek bir ortam yaratarak iradesini ortaya koyma imkanı vermiştir. Yukarıda Zümer suresinin 7. ayetinde de gördüğümüz gibi, Allah kullarının kötü eylemlerde bulunmalarını istememektedir. Ancak özgür bıraktığı kulun seçimine de engel olmamaktadır. Her şeyi kendi bilgisi, kontrolü ve tasarrufunda bulunduran Allah, kullarının kendi istekleriyle de olsa dalâleti seçmelerine razı olmamakta, onlara verdiği seçme yetisini gözeterek memnun olmadığı hâlde kullarının bu tercihlerine izin vermektedir.<br />
<br />
Kur’an’da aslında kullar tarafından işlenmiş iyi ve kötü birçok fiilin faili olarak Allah’ın görünmesi işte bu yüzdendir, yani Allah’ın kullarının işlediği fiillerin yaratıcısı olması sebebiyledir. Yoksa Allah’ın cebir uygulayarak insanı o işi yapmaya mahkûm etmesinden değildir.<br />
<br />
Aşağıdaki ayetlere bu anlayışla bakıldığında görülecektir ki, asıl failler insanlardır:<br />
<br />
100Allah’ın izni/ bilgisi olmaksızın, hiç kimse için iman etme yoktur. Ve Allah, kirliliği/ azabı aklını kullanmayanların üzerine bırakır.<br />
<br />
(Yunus/ 100) <br />
<br />
125Ve sonra, Allah, kimi doğru yola iletmek isterse, İslâm için onun göğsünü açar. Kimi de saptırmak isterse göğsünü öyle sıkar ki, o, göğe yükseliyormuş gibi olur. İşte böyle, Allah, pisliği [zarar, azap veren şeyleri] iman etmeyenlerin üzerine bırakır/ atar.<br />
<br />
(En’âm/ 125) <br />
<br />
53Bu, şüphesiz bir toplum, kendinde olanı değiştirinceye kadar, Allah’ın, o topluma nimet olarak bağışladığını değiştirici olmayışı ve şüphesiz Allah’ın en iyi işiten, en iyi bilen olması nedeniyledir.<br />
<br />
(Enfal/ 53) <br />
<br />
11Her kişi için, iki elinin arasından ve arkasından –Allah’ın işinden olarak–, onu gözetip koruyan izleyiciler vardır. Gerçekte, bir halk, kendi benliklerinde olanı değiştirmedikçe, Allah hiçbir şeyi değiştirmez. Ve Allah, bir topluluğa kötülük istedi mi, artık onun geri çevrilmesi söz konusu değildir. Onlar için O’nun astlarından bir yardım eden, koruyan, yol gösteren bir yakın da yoktur.<br />
<br />
(Rad/ 11) <br />
<br />
14Kesinlikle onların düşündüğü gibi değil! Onların kazandıkları, kalpleri üzerine pas olmuştur.<br />
<br />
(Muttaffifin/ 14) <br />
<br />
88Ve onlar, “Bizim kalplerimiz kılıflıdır/ hiçbir şey işlemez” dediler. Aksine; Allah, gerçeği bilerek reddetmelerinden dolayı onları dışlamış/ rahmetinden mahrum bırakmıştır. Bundan dolayı pek azı iman eder!<br />
<br />
(Bakara/ 88) <br />
<br />
16Ve Biz, bir ülkeyi değişime/ yıkıma uğratmak istediğimiz zaman, onun varlık ve güç sahibi önde gelenlerine, hak yolda olmalarını, hak yolda önderlik yapmalarını emrederiz de onlar, bunun aksine, orada hak yoldan çıkarlar. Artık oranın üzerine Söz hak olur da Biz orayı kökünden darmadağın ederiz.<br />
<br />
(İsra/ 16) <br />
<br />
Ve A’râf/ 94-102, Yunus/ 74, En’âm/ 25, 42-46, Nahl/ 104-109, Bakara/ 93, Nisa/ 155-159, Münafikun/ 1-11, Saff/ 5 ve Tövbe/ 86,87, 93.<br />
<br />
Yukarıdaki ayetler bize şu gerçeği anlatmaktadır: İnsanlar, kalpleri, kulakları Allah tarafından damgalandığı için kâfir olmazlar; bilakis kâfir oldukları için kalplerini, kulaklarını ilme ve uyarıya kapamak suretiyle kendi kendilerini damgalarlar. Çünkü kâfirler, kendi akıllarına çok güvendikleri için Allah’ın uyarılarını dinlemez ve peygamberi küçümserler; böyle yapmakla akıllarını da doğru kullanmamış olurlar. Yüce Allah ise insanların bu duruma kendi hür iradeleri ile düşmelerine izin verir, böylece küfür yolunu seçmiş olan bu insanların kalplerini mühürlemiş olur.<br />
<br />
Zaten batıl inançlara dalan, kendini müstağni gören, zevk ve sefaya dalan, hevasını ilâh edinen bu tür insanlar, kalplerini, kulaklarını tıkayarak gönüllerine başka bir inancın girmesine izin vermezler. Saydığımız özellikleri nedeniyle kalplerini ve kulaklarını mühürlediklerinden, peygamberle yan yana gelseler, Kitab’ı alıp okusalar bile ayetlerden etkilenmezler.<br />
<br />
Çünkü kalpleri taşlaşmış hatta taştan daha beter bir katılık kazanmıştır. Bu gerçekleri ayrıntılı olarak şu ayetlerde görmekteyiz:<br />
<br />
111Ve eğer Biz, şüphesiz onlara birtakım güçler indirseydik, onlara ölüler söz söyleseydi ve her şeyi karşılarına toplasaydık, –Allah’ın dilemesi dışında– yine inanmayacaklardı. Velâkin onların çoğu cahillik ediyorlar.<br />
<br />
(En’âm/ 111) <br />
<br />
5Ve onlar: “Bizi kendisine çağırdığın şeye karşı kalplerimiz bir örtü/ zırh içindedir, kulaklarımızda bir ağırlık, bizimle senin aranda da bir perde vardır. Artık sen, yapabileceğini yap, biz de gerçekten yapıyoruz” dediler.<br />
<br />
(Fussılet/ 5)<br />
<br />
45Kur’ân öğrenip-öğrettiğin zaman seninle âhirete inanmayanlar arasında görünmez/ gizli bir perde yaptık.<br />
<br />
46Ve onların kalpleri üzerine, onu kavrayıp anlamalarını engelleyen kabuklar, kulaklarına da bir ağırlık yaptık. Ve sen Kur’ân’da sadece Rabbini ‘bir ve tek’ olarak andığın zaman, ‘nefretle kaçar vaziyette’ gerisin geriye giderler.<br />
<br />
47Biz, onların seni dinlediklerinde ne için dinlediklerini, gizli konuşmalarında da o şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapan kimselerin, “Siz, büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz” dediklerini çok iyi biliriz<br />
<br />
(İsra/ 45-47) <br />
<br />
31Ve şu kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden şu kimseler, “Biz kesin olarak, bu Kur’ân’a inanmayız, ondan öncekine de…” dediler. Sen şirk koşarak, küfrederek yanlış; kendi zararlarına iş yapan o kimseleri Rableri huzurunda tutuklanmış, sözü bazısının bazısına geri çevirdiğini bir görsen! Zaafa uğratılan kimseler, büyüklük taslayan kimselere, “Eğer sizler olmasaydınız, kesinlikle bizler mü’min kimseler olurduk” diyecekler.<br />
<br />
(Sebe/ 31) <br />
<br />
27-29,31Yine o kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan o kimseler: “Ona Rabbinden bir alâmet/ gösterge indirilmeli değil miydi, eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kur’ân olsaydı…” diyorlar. De ki: “Şüphesiz Allah, dilediğini şaşırtır ve gönülden bağlanan kimseleri; inanan ve kalpleri Allah’ı anmakla zihnindeki tüm soru işaretlerini gidererek rahata kavuşmuş kişileri Kendisine kılavuzlar.” Gözünüzü açın! Kalpler, yalnız ve yalnız Allah’ı anmakla; zihnindeki tüm soru işaretlerini gidermekle rahata kavuşur. İman etmiş ve düzeltmeye yönelik işler yapmış kimseler; tuba; güzellikler, müjdeler ve güzel dönüş yeri sadece onlar içindir. Aslında emrin tümü Allah’ındır. İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki eğer Allah dilemiş olsaydı, kesinlikle insanların tümüne kılavuzluk ederdi. İnkâr eden kimseler, Allah’ın vaadi gelinceye kadar, yaptıkları dolayısıyla ya başlarına çetin bir bela çatacak veya yurtlarının yakınına inecek. Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez/ miadını şaşırmaz<br />
<br />
(Rad/ 27-29, 31) <br />
<br />
179Ve andolsun ki tanıdıklarınızdan-tanımadıklarınızdan birçoğunu cehennem için türetip ürettik; onların kalpleri vardır, onlarla anlamazlar. Gözleri vardır, onlarla görmezler. Kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar dört ayaklı hayvanlar gibidirler. Hatta daha da sapıktırlar. İşte onlar duyarsızların ta kendileridir.<br />
<br />
(A’râf/ 179) <br />
<br />
103Allah, “bahîre”den, “sâibe”den, “vasîle”den ve “hâm”dan hiç birini öngörmemiştir. Ancak kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler, Allah’a karşı yalan düzüp uyduruyorlar. Ve onların pek çoğu akıl erdirmez.<br />
<br />
(Maide/ 103)<br />
<br />
12Şüphesiz Allah, iman edip sâlih amellerde bulunan kimseleri, altından ırmaklar akan cennetlere girdirir. İnkâr eden kimseler ise, kazançlanırlar ve etinden, sütünden yararlanılan hayvanların yemesi gibi yerler, Ateş de onlar için bir konaklama yeridir.<br />
<br />
(Muhammed/ 12)<br />
<br />
10Ve andolsun ki Biz, senden önce geçmiş topluluklara da elçiler gönderdik.<br />
<br />
11Ve onlara herhangi bir elçi gelmeye görsün, kesinlikle onunla alay ederlerdi.<br />
<br />
13Onlar indirilen kitaba/ gönderilen elçiye inanmazlar, oysa ki evvelkiler ile ilgili yasamız/ uygulamamız geçmiştir, size bildirilmiştir.<br />
<br />
14,15Ve Biz, onların üzerlerine gökyüzünden bir kapı açsak da onlar oradan yukarı yükselseler bile, kesinlikle “Gözlerimiz döndürüldü/ bulandırıldı. Aslında biz büyülenmiş bir topluluğuz” diyeceklerdir.<br />
<br />
(Hicr/ 10-11, 13-15) <br />
<br />
146Yeryüzünde, bütün âyetleri görseler de onlara iman etmeyen, doğrunun yolunu görseler de o yolu tutup gitmeyen, eğer sapıklığın yolunu görürlerse onu yol edinen haksız yere büyüklük taslayan şu kimseleri, âyetlerimizden uzak tutacağım.” –Bu, onların âyetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil; duyarsız, ilgisiz olan kimseler oluşlarındandır.–<br />
<br />
(A’râf/ 146)<br />
<br />
Kısacası Allah, şer ve hayrı yaptıran değil yaratandır.<br />
<br />
İlm-i İlahinin Ef’al-i ibade Etkisi (Allah’ın bilgisinin kulların işlerine etkisi)<br />
<br />
Âyetlerde iman etmenin de, inkâr etmenin de insanın hür irâdesine bırakıldığı ve cennete girmenin de, cehennemi hak etmenin de, kişinin yaptıklarının sonuçları olduğu açık bir şekilde anlatılmaktadır. Allah’ın, yaptıklarımızı önceden bilmiş olması, bizi, o yaptıklarımızı yapmaya zorladığı anlamında değildir. Bilakis Allah’ın bilgisindeki o mâlumat, yaptıklarımız sebebiyledir.<br />
<br />
Allah sonsuz ilmi ile, dünyaya gelen ve gelecek insanların, iyiyi mi yoksa kötüyü mü seçeceklerini bilir. Ancak insanlar, kendilerinin ne şekilde hareket edeceklerini Allah’ın bildiği ve takdir ettiği için hareket ediyor değillerdir. İnsan hak ile bâtılı seçme durumundadır. Hakkı seçerse cennete girecektir; Bâtılı seçerse cehenneme girecektir. Bu kararı imtihan için Allah insana bırakmıştır. İnsan sonucuna katlanmak şartıyla, seçiminde hürdür.<br />
<br />
Kesinlikle bilinmektedir ki Allah, ilmi ile bütün zamanları, geçmişi, hâli ve geleceği aynı anda kuşatır. Bizim yapacaklarımızı, daha yapmadan evvel, ezeliyeti ile bilir.<br />
<br />
Burada dikkat edilmesi, iyi anlaşılması gereken, “İlmin (bilginin) maluma (bilinene) tabi olduğu” gerçeğidir.<br />
<br />
İlim; bir şeyin zihindeki şeklidir.<br />
<br />
Malum ise; o şeyin hariçteki gerçek halidir.<br />
<br />
Bu konuyu binlerce örnekle örneklemek mümkündür.<br />
<br />
Bir minare, kalem, defter, insan, meyve, otomobil vs düşünelim. Zihnimizde bunları hey’etleriyle bilip duruyoruz.<br />
<br />
Şimdi üzerinde duracağımız nokta, bu nesneler, bizim bilgimize tabi olarak mı o şekildeler, yoksa onların şeklinden mi bizde bilgi oluştu? Peki biz bir otomobili bir minare şeklinde bilseydik, otomobil minare şeklinde mi olurdu?<br />
<br />
Bankada hesabı olanlar, bankadaki paralarının miktarını bilirler. Peki bankadaki paraların miktarı bilgiye mi bağlı, yoksa bilgi paranın miktarına mı bağlı? Kişi bankadaki parasını yanlış bilse paranın miktarı değişecek mi?<br />
<br />
Atmosferde boşluğu bırakılan her cisim yer çekimi sebebiyle düşer. Bu bilgidir. Peki o cisim düşeceği için mi düşeceği bilinir, yoksa düşeceği bilindiği için mi düşer?<br />
<br />
Ateşin yaktığı herkesçe bilinir. Peki ateş yaktığı için mi herkes ateşin yaktığını öğrenmiştir. Yoksa ateş yakıcıdır diye bilindiği için mi ateş yakmaktadır.<br />
<br />
İnsanlar yine ileriki günlerde, senelerde güneşin doğuş ve batış saatlerini, ay ve güneş tutulmalarını bilebilir ve takvimlerine yazar.<br />
<br />
“Acaba takvimde yazıldığı için mi bu olaylar gerçekleşiyor, yani güneş o saatlerde doğuyor ve batıyor veya tutuluyor?” Yani malum olan güneşin doğup batacağı, tutulacağı saat, ilimi olan insanların bilgisine mi tabi yoksa güneşin o saatte doğup, o saatte batacağı, tutulacağı önceden hesaplanıp, tespit edildiği için mi bilinmiş ve takvimlere yazılmıştır?<br />
<br />
Bu örnekleri, tarih, coğrafya, astronomi, atmosfer olayları, yapılmış plan ve programlar, yol, uçak, tren tarifeleri vs. gibi pratik hayattan yüzlerce, binlerce olay ile çoğaltabiliriz .<br />
<br />
Allah’ın varlıkların ne yapacağını ezelden bilmesi ilimdir. Allah’ın bu ilmi kesinlikle “ma’lum” olan bizim fiillerimize ve yapacaklarımıza tâbidir. Yani biz yapacağımız için Allah öyle bilmiştir. Yoksa Allah öyle bildi diye biz mecburen yapmıyoruz.<br />
<br />
Kader konusu ile ilgili akla gelen sorular<br />
<br />
Kader değişir mi?<br />
<br />
Yukarıdaki açıkladığımız üzere, Allah’ın yazıp da insanlara zorla uygulattığı, insanların eylemlerine yönelik “Alın yazısı” anlamında bir kader söz konusu değildir. Kaderi, “ilm-i ilahi” olarak ele alacak olursak da Allah’ın bilgisinde değişiklik; artma, eksiltme söz konusu edilemez.<br />
<br />
Kaderi, “Allah’ın takdiri” olarak ele alırsak bunda da değişiklik söz konusu olmaz.<br />
<br />
Mesela, Allah kişinin doğacağı, öleceği anları takdir etmişken bunların belirli sebeplerle sonradan değişmesi söz konusu olursa, bu takdirde Allah’ın ilminde bir değişiklik olmuş, Allah’ın aldığı bir karar gerçekleşmemiş, bilmediği bir şey gerçekleşmiş olur ki, bu da Allah’ın ilim, irade, tekvin sıfatlarında bir artma ve eksilmeyi netice verir; bunun ise Allah hakkında düşünülmesi bile mümkün değildir.<br />
<br />
Evlilik kader midir?<br />
<br />
İnsanların eş seçimi de tamamen ihtiyari; kendilerinin istek ve seçimleriyle gerçekleştirdikleri bir iştir. Kadın ve erkeğin meşru, gayri meşru cinsel ilişkisi, kendilerinin özgürce yaptıkları bir ameldir. Ama bu amele dayalı çocuğun doğması, cinsiyeti Allah’ın takdiridir. Yumurta ve sperm sayısı, cinsiyet kromozomlarının buluşması gibi olaylar, insanların iradeleri dışında gelişir. İşin bu yeni Allah’ın takdiri kapsamındadır.<br />
<br />
Zoraki evlendirme, tecavüz, kazaya kurban gitme, planlanan bir işin sonuçsuz kalması gibi olaylar, Bakara/ 155-158. ayetlerde açıklanan belalandırma, fitnelendirme çerçevesinde düşünülmelidir.<br />
<br />
Allah, herkesin akıbetini bildiğine göre niçin yaratıyor?<br />
<br />
Allah, “Vacib’ul vücud”dur. Yani zorunlu ve varlığı zorunlu olan varlıktır. (Ayrıntı, Kelam ilmi kitaplarından bakılabilir)<br />
<br />
Bu nedenle Allah’ın zorunluluktan gelen ayırıcı özellikleri vardır. Tüm esmasının, sıfatlarının (Zati, sübuti ve selbi) tecellisi gerekir. Bu nedenle, Halik ve Fatır sıfatları olmalıdır ve olduğuna göre de yoktan yaratmalı varlardan da bir şeyler oluşturmalıdır.<br />
<br />
Tebarektir, cömertliğinden istifade ettirmelidir. Naimdir, nimetlerinden istifade edilmelidir. Gafur olup affetmelidir, Tevvab olup, tevbeleri kabul etmelidir, Müntakim olup suçluyu yakalayıp cezalandırarak adalet sağlamalıdır. Adil olup adaletle muamele etmelidir. Muhyi (hayat veren) ise, yarattıklarına can vermeli Mümit (öldüren) ise öldürmelidir.. vs. vs. tüm sıfatları hariçte tecelli etmelidir.<br />
<br />
Tüm bunlar Allah’ın olmazsa olmazlarıdır. İnsanların düşünmesi gereken, Allah’ın niçin yarattığı değil nasıl muamele ettiğidir.<br />
<br />
Ecel, kader midir, değişir mi?<br />
<br />
Ecel de insanın kaderidir. Allah ayarlamıştır, belirlemiştir; adını koymuştur. Ecel kesinlikle değişmez; ertelenmez de öne de alınmaz. (Ayrıntı ecel yazımızdadır)<br />
<br />
Seyyid Kutub’un Kamer/ 49 âyetiyle ilgili açıklamaları:<br />
<br />
Her şeyi, irili-ufaklı her nesneyi, konuşabilen ve dilsiz her varlığı, hareket edebilen ve edemeyen tüm yaratıkları, geçmişte ve şimdiki zamanda var olan tüm nesneleri, bilinen ve bilinmeyen bütün yaratıkları, kısacası her şeyi belirli bir plân uyarınca yarattık.<br />
<br />
Bu plân her yaratığın öz varlığını, niteliklerini, miktarını, zamanını, yerini, çevresini kuşatan varlıklar ile arasındaki ilişkileri ve evrenin yapısı üzerindeki etkisini belirler, sınırlandırır.<br />
<br />
Bu kısacık âyet son derece geniş kapsamlı, görkemli ve büyük bir gerçeğe parmak basar. Bütün evren bu gerçeğin somut kanıtı niteliğindedir. Şu evren bütünü ile yüz yüze gelen, onunla iletişim kuran, ondan etkilenen, varlık bütününün uyumlu ve koordineli bir parçası olduğunun bilincinde olan kalp, bu gerçeği ana çizgisi ile kavramakta gecikmez. Evrendeki her şey bu mutlak uyumu gerçekleştiren bir plâna bağlıdır. Bu evren bütünü ile yüz yüze gelen her kalp, bu kapsamlı plânın gölgesinin ana çizgilerinin damgasını üzerinde taşır.<br />
<br />
Sonra bilimsel gözleme, deneye ve araştırmaya başvurulur. Bu yöntemler aracılığı ile ve insan aklının kapasitesi oranında bu gerçek kavranmaya, bu yolla bilinebileceği kadar anlaşılmaya çalışılır. Bu gerçeğin daima büyük bölümü ve daha eksiksiz algısı bilimsel yöntemlerle kazanılabilen bölümünün ötesinde kalacaktır. O kalan bölümü insan sıfatı sezgi yolu ile algılar ve evrenin âhenkli korosunun etkisi bu gerçeği özümler. Çünkü insan fıtratının kendisi de her zerresi bir plâna göre yaratılmış olan şu evren bütününün ayrılmaz bir parçasıdır.<br />
<br />
Modern bilim bu gerçeğin bazı yönlerini keşfetmiş, elindeki yöntemler aracılığı ile kavranabileceği kadarını kavramıştır. Bu arada gezegenlerin, yıldızların hacimlerini, kütlelerini, aralarındaki uzaklıkları ve karşılıklı çekim güçlerini belirleyebilmiştir. Bu sayede bilginler henüz görmedikleri yıldızların yerlerini doğru olarak tesbit edebilmişlerdir. Çünkü evrene egemen olan uyum prensibi söz konusu yıldızın bilginlerce saptanan yerde olması gerekiyor. Sonradan o yıldızın gerçekten hesap yolu ile saptadıkları yerde olduğunu görmüşlerdir. Bu uyumluluk prensibi bilim adamlarının gözledikleri yıldızların hareketlerine ilişkin belirli verileri açıklamakta ve sonra da onların varsayımlarının doğru olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu varsayımların doğruluklarının meydana çıkması gök cisimlerinin uzay boşluğuna son derece ölçülü ve plânlanmış oranlara dayalı olarak dağılmış olduklarını gösterir. Bu oranların zaman içinde ne değişmeleri ve ne de bozulmaları söz konusudur.<br />
<br />
Öte yandan modern bilim, üzerinde yaşadığımız şu yer kürede egemen olan uyumu, yüce Allah’ın plânı uyarınca bu gezegeni belirli bir “hayat” türüne elverişli kılan şartlar arasındaki âhengi de keşfetmiştir. Öyle ki, bu şartlar arasındaki oranlardan herhangi birinin bozulduğunu farz edelim; o takdirde ya hayat tümü ile sona erer ya da daha baştan ortaya çıkması mümkün olmaz. Şu yer yuvarlağının hacmini, kütlesini, güneş’ten uzaklığını, güneş’in ısı derecesini, dünya ile ekseni arasındaki eğimin açısal değerini, dünya’nın kendi çevresindeki ve güneş etrafındaki dönüş hızını; ay’ın dünya’dan uzaklığını, hacmini, kütlesini, dünya üzerindeki denizlerin ve karaların dağılımını bir arada düşünelim. Bunlara burada sayılmayan binlerce olguyu ekleyelim. Bütün bu olgular ve şartlar arasında ince bir duyarlılıkla planlanmış ölçüler ve oranlar vardır. Eğer bu oranlardan bir teki bile bozulsa bütün dengeler alt-üst olur ve bu dengesizlik, yeryüzünde süren “hayat” olayının sona ermesini kaçınılmaz kılar.<br />
<br />
Yine modern bilim, hayatı düzenleyen çok sayıdaki faktörler arasında, canlılarla onları kuşatan şartlar arasında ve bu şartların kendileri arasında var olan uyumu da keşfetmiştir. Öyle ki, bu bilgiler, insanoğluna yukarıdaki kısa âyetin vurguladığı büyük ve derin gerçeği bir ölçüde kavrama imkânı sağlamıştır.<br />
<br />
Bu bulgulardan öğrendiğimize göre gerek doğal ortamda ve gerekse canlıların yapısında hayatı ve var olmayı sağlayan faktörleri ile ölüme ve yok olmaya yol açan faktörler arasında sürekli korunan bir denge vardır. Bu denge hayatın doğuşunu, varlığını ve devamını sağlayacak oranda korunur. Fakat canlılık olayının herhangi bir zaman dilimindeki canlıların çoğalma ve beslenme şartlarının sınırlarını aşacak derecede yayılmasına da meydan verilmez, yani canlılığın yayılması bu sınırda durdurulur.<br />
<br />
Canlılar arasındaki bu duyarlı dengeye burada kısaca değinmemizin faydalı olacağını sanıyorum. Bilindiği gibi daha önceki birkaç sûreyi açıklarken evrenin yapısına ve yeryüzündeki hayat şartlarına egemen olan uyumu, dengeyi oldukça ayrıntılı biçimde irdelemiştik. (Bu konuda geniş bilgi için Furkân sûresi’ne ilişkin açıklamalarımıza başvurulabilir.)<br />
<br />
Küçük kuşları yiyerek beslenen yırtıcı kuşların sayısı azdır. Çünkü bu kuşlar az yumurtlarlar ve az kuluçkaya yatarlar. Üstelik dünyanın sadece belirli bölgelerinde yaşarlar. Buna karşılık uzun zaman yaşarlar. Eğer yırtıcı kuşlar uzun ömürleri yanında bir de çok yumurtlayabilseler ve dünyanın her yöresinde yaşayabilseler küçük kuşların ya soylarını kuruturlar ya da sayılarını büyük oranda azaltırlardı. Küçük kuşların sayıca çok olmaları ve sık sık yumurtlamaları bu sonucu önlemeye yetmezdi. Oysa küçük kuşların şu yeryüzünde başta yırtıcı kuşlara yem olmak, insanların beslenmesine katkıda bulunmak gibi daha birçok fonksiyonları vardır. Nitekim bir şair bu gerçeği şöyle dile getirir:<br />
<br />
Küçük kuşların yavrusu çok olur.<br />
<br />
Buna karşılık ana şahin tek tek yumurtlar.<br />
<br />
Daha önce belirttiğimiz gibi bu olgu, yüce Allah tarafından plânlanmış bir hikmetin sonucudur. Amaç yırtıcı kuşlar ile küçük kuşlar arasında yaşama faktörleri ile yok olma faktörleri bakımından denge kurmaktır.<br />
<br />
Karasinek milyonlarca yumurta yapar. Fakat bu yumurtalardan çıkan sinek yavruları iki haftadan fazla yaşamazlar. Eğer bu yüksek yumurtlama oranı yanında birkaç yıl yaşasalardı yeryüzünün her yanını karasinekler kaplar ve başta insan olmak üzere birçok canlının dünyada yaşaması imkânsız olurdu. Fakat şu evreni plânlayıp yöneten güçlü “el”in işlettiği şaşmaz denge mekanizması üreme çokluğu ile ömür kısalığı arasında denge kurmuş ve bunun sonucu olarak gördüğümüz düzen meydana gelmiştir.<br />
<br />
Sayıca en kalabalık, en hızlı biçimde çoğalan ve en saldırgan varlıklar olan mikroplar, aynı zamanda en dayanıksız ve en kısa ömürlü canlılardır. Soğuğun, sıcaklığın, ışığın, asitlerin, kan salgılarının ve başka birçok faktörün etkisi ile milyarlarcası ölür. Sadece çok az sayıdaki hayvana ve insana karşı üstünlük sağlayabilirler. Eğer çok dayanıklı ve uzun ömürlü olsalardı hayatı ve tüm canlıları yok ederlerdi.<br />
<br />
Bütün canlı türleri kendilerini düşmanlarına karşı koruyan ve yok olmalarını önleyen silahlarla donatılmışlardır. Bu silahlar çeşitli türde ve birbirinden farklıdır. Söz gelimi sayı çokluğu bir silah olduğu gibi, güçlü vücut yapısı bir başka silahtır. Bu ikisi arasında türlü türlü, çeşit çeşit silahlar vardır.<br />
<br />
Küçük yılanlar zehir ya da düşmanlarından hızla kaçabilme silahları ile donatılmışlardır. Büyük yılanlar ise kas gücü silahı ile donatılmışlardır. Bu yüzden pek az türleri zehirlidir.<br />
<br />
Korunma bakımından pek beceriksiz bir canlı türü olan domuz böceği kötü koku yayan, yakıcı bir madde ile donatılmıştır. Kendisine dokunan her canlıya bu maddeyi salgılayarak düşmanlarından korunur.<br />
<br />
Ceylanlar hızlı koşma ve çok yükseğe sıçrayabilme silahı ile donatılmışken, aslanlar pazu gücü ve düşmanlarını parçalayabilme yeteneği ile donatılmışlardır. Kısacası küçük-büyük her canlının düşmanlarına karşı ayrı bir koruyucu silahı vardır.<br />
<br />
Dişi yumurtacık erkek sperması tarafından döllendikten sonra rahmin çeperine yapışır. Bu döllenmiş yumurtacık son derece oburdur. Çevresindeki çeperi aşındırarak orada emmesine ve gelişmesine elverişli bir kan gölü oluşturur. Cenini annesine bağlayan ve doğuma kadar beslenme kanalı görevi yapan göbek bağının boyu gerçekleştirdiği amacın gereklerine uygun miktarda yaratılmıştır. Yani, bu bağ, taşıdığı besinin ne yolda ekşimesine yol açacak kadar uzundur ve ne de bu besinin hızla akarak cenini rahatsız etmesine sebep olabilecek kadar kısadır.<br />
<br />
Gebeliğin sonunda ve doğumun başlangıç aşamasında ana memesi sarıya çalan beyazlıkta bir sıvı salgılar. Yüce Allah’ın şaşırtıcı sanatının bir eseri olarak bu sıvı yeni doğan yavruyu hastalıklara karşı koruyan erimiş kimyasal maddelerden oluşmuştur. Doğumun ikinci gününde memede süt oluşmaya başlar. Yine yüce Allah’ın eşsiz plânı uyarınca ana memesinden akan sütün miktarı günden güne çoğalarak bir yılın sonunda iki buçuk litreye ulaşır. Oysa doğumun ilk günlerinde bu sütün miktarı birkaç yüz gramı geçmez. Ana sütündeki mucize sadece süt miktarının çocuğun büyümesine paralel biçimde artması ile sınırlı kalmaz. Ayrıca sütün bileşimine giren maddelerin cinsi ve oranı da zamanla değişir. Ana sütü, doğumu izleyen ilk günlerde çok az oranda nişasta ve şeker içeren su ağırlıklı bir sıvı iken zamanla koyulaşır; içindeki nişasta, şeker ve yağ oranı artar. Bu gelişme çocuğun dokularının ve sistemlerinin sürekli gelişimine ayak uyduracak tempoda günden güne gerçekleşir.<br />
<br />
Eğer insan organizmasını oluşturan çeşitli sistemleri, bu sistemlerin görevlerini, çalışma tarzlarını, organizmanın yaşamasına ve sağlıklı olmasına ilişkin fonksiyonlarını incelersek, nasıl dikkatle plânlandıklarını ve ne kadar ölçülü bir tasarlamaya dayandıklarını hayretle görür, yüce Allah’ın güçlü eli ile her canlı organizmayı, her organı, hatta her hücreyi yönettiğini, gözetimi ve denetimi altında bulundurduğunu belirleriz. Burada bu şaşırtıcı mekanizmaların hepsinin nasıl çalıştıklarını ayrıntılı biçimde anlatamayız. Bu sistemlerden sadece birindeki iç salgı bezleri sistemindeki son derece hassas plânlamaya kısaca değinmekle yetinelim. Bu bezlerin her biri birer küçük kimya ürünleri fabrikasıdır. Organizmaya gerekli kimyasal bileşimleri sağlarlar. Salgıladıkları kimyasal bileşimler o kadar etkili, o kadar güçlüdür ki, yüz milyonda birlik dozajı bile insan vücudunda son derece önemli etkiler meydana getirir. Bu bezler her birinin salgısı, diğerinin salgısının etkisini tamamlayacak düzende çalışırlar. Bu salgılar hakkında bütün bildiğimiz onların son derece karmaşık bileşikler olduğu, dozajlarında meydana gelebilecek herhangi kısa süreli bir oran değişikliğinin organizmanın yapısında tehlike derecesine varan bir yıkıma yol açacağıdır.<br />
<br />
Öte yandan hayvan organizmasının sistemleri, bu hayvanın türüne, yaşadığı çevreye ve yaşama şartlarına bağlı olarak değişmekte, farklılık göstermektedir. Aslanların, kaplanların, kurtların, sırtlanların ve çölde yaşadıkları için ancak avladıkları öbür hayvanların etleri ile beslenebilen bütün yırtıcı hayvanların ağızları kesici dişlerle ve sert azı dişleri ile donatılmıştır. Bunlar avlarına saldırdıklarında kas gücünden yararlanacakları için bacak kasları güçlüdür. Ayrıca bu bacakların uçlarında keskin tırnaklar ve pençeler vardır. Bu hayvanların mideleri de etleri ve kemikleri sindirebilen asitler ve enzimler salgılar.<br />
<br />
Buna karşılık geviş getiren, çayırlarda otlayarak beslenen evcil hayvanların organik sistemleri farklı donanımdadır:<br />
<br />
Bu hayvanların sindirim sistemleri yaşadıkları çevrenin şartlarına uyacak biçimde tasarlanmıştır. Bu hayvanların ağızları oldukça geniştir. Azı ve köpek dişleri sert yapılı ve güçlü değildir. Buna karşılık ağızları parçalayıcı, keskin dişlerle donatılmıştır. Bu sayede otları ve bitkileri çabuk yerler ve bir kerede yutarlar. Böylece yaratılış amaçları olan hisleri insana sunma imkânına kavuşurlar. Yüce Allah bu sınıfa giren hayvanların sistemlerini son derece şaşırtıcı nitelikte yaratmıştır: Bu hayvanların acele ile yuttukları otlar ve bitkiler önce “işkembe”ye iner. Burası besin deposu görevini görür. Gündelik çalışma bitip de hayvan istirahata geçince işkembede depolanan besinler midenin “börkenek” adlı gözüne iner, sonra da tekrar ağzına çıkar. Hayvan bu yutulmuş besinleri ikinci kez iyice çiğnedikten sonra midesinin üçüncü gözü olan “kırkbayır”a gönderir, besinler oradan da midenin dördüncü gözü olan “şirden”e iner.<br />
<br />
Bu uzun sindirim işleminin amacı bu tür hayvanları korumaktır. Çünkü bunlar çayırda otladıkları sırada çoğu kere yırtıcı hayvanların saldırısına uğrama tehlikesi ile karşı karşıyadırlar. Bu yüzden bir an önce besinlerini elde edip hızla güvenli istirahat yerlerine çekilmek zorundadırlar.<br />
<br />
Bilim diyor ki; geviş getirme işlemi bu tür hayvanlar için zaruri, hatta hayatîdir. Çünkü otlar, selüloz zarı ile kaplı hücrelerden oluştuklarından dolayı sindirilmeleri zor bitkilerdir. Hayvan bu bitkileri sindirebilmek için oldukça uzun bir zamana muhtaçtır. Eğer geviş getirmese ve midesinde acele ile yuttuğu besinleri depo etmeye yarayacak “işkembe” denen göz olmasaydı, hayvan otlarken uzun zaman harcamak zorunda kalacaktı, bu zaman bir tam güne yakın olacak, fakat buna rağmen yeteri besini sağlayamayacaktı, üstelik çiğneyip yutma işlemleri sırasında kasları çok yorulacaktı. Oysa geviş getirme işlemi sayesinde acele ile ağzına aldığı besinleri “işkembe”sinde depoluyor, bu besinler orada biraz mayalanıp yumuşadıktan sonra hayvan tarafından tekrar ağza çıkarılarak çiğneniyor, öğütülüyor ve arkasından yutuluyor. Böylece hayvan kolayca otlamış, besinini almış ve aldığı besini sindirmiş oluyor. Bütün bu kolaylıkları tasarlayan Allah ne kadar yücedir.<br />
<br />
Baykuş ve delice kuşu gibi yırtıcı kuşların gagaları, etleri parçalamaya yarasınlar diye çengel gibi kıvrık ve keskindir. Buna karşılık kazların ve ördeklerin gagaları geniş ve kepçe gibi yayvandır. Bu biçimleri ile çamurlar arasında ve sular içinde besin aramaya elverişli olmaktadırlar. Gagaların iki yanında sazları ve otları kesmeye yarayan testere gibi küçük dişler vardır.<br />
<br />
Tavukların, güvercinlerin ve yerden tane toplayarak beslenen diğer kuşların gagaları ise tane toplamaya yarayacak biçimde kısa ve küttür. Oysa meselâ martının gagası oldukça uzundur. Gaganın alt kısmında ise balıkçı ağını andıran bir torba sarkar. Çünkü martının temel besini balıktır.<br />
<br />
Hüdhüd ve çavuş kuşlarının gagaları ise birazcık uzun ve küttür. Bu biçimleri ile çoğunlukla yeraltında yaşayan böcekleri ve kurtçukları aramaya elverişlidirler. Bilim adamlarının dediklerine göre eğer insan bir kuşun gagasına şöyle bir bakarsa hangi tür besin ile beslendiğini tesbit edebilir.<br />
<br />
Kuşların sindirim sisteminin geriye kalan bölümü de son derece hayret verici bir yapıdadır. Dişleri olmadığı için besinlerini sindirsinler diye “kursak”la ve “taşlık”la donatılmışlardır. Kuşlar, “taşlık”larındaki besinleri sindirmelerine yardımcı öğeler olsunlar diye çakıl taşları ve sert maddeler yutarlar.<br />
<br />
Eğer bütün hayvan cinslerini ve türlerini bu şekilde incelersek işimiz uzar ve bu tefsir kitabının yönteminden ayrılmış oluruz. O yüzden adımlarımızı hızlandırarak tek hücreli bir canlı olan “amip”in yanına varalım. Varalım da yüce Allah’ın bu hayvancığa yönelik elini, üzerine dönük gözetimini ve hayatını düzenleyen duyarlı plânını büyüteç altına alalım:<br />
<br />
Amip, minik gövdeli bir canlıdır. Göl kenarlarında ve bataklıklarda ya da akar suların taşıdığı taşlar üzerinde yaşar. Gözleri yoktur, “göz lekeleri” aracılığı ile görür. Kütlesi amarftur, yani ortamın şartlarına ve ihtiyaca göre biçim değiştirir. Hareket edince vücudundan bazı çıkıntılar uzar. Bu çıkıntıları ayak gibi kullanarak istediği yere doğru gider. Bu yüzden bu çıkıntılara “yalancı ayaklar” adı verilir. Besinini bulduğu zaman onu bu çıkıntıların biri ya da ikisi ile yakalar, üzerine sindirimi sağlayıcı bir salgı akıttıktan sonra besinin yararlı öğelerini emer, yararsız artıklarını vücudunun dışına atar. Bu minik canlı sudan aldığı oksijeni kullanır ve bütün vücudu ile solunumunu yapar.<br />
<br />
Düşünelim ki, gözle görülmeyecek kadar küçücük olan bu minik canlı yaşıyor, hareket ediyor, besleniyor, solunum yapıyor ve besin artıklarını dışarıya atıyor. Gelişmesini tamamlayınca ikiye bölünüyor ve her iki bölümü de ayrı birer canlı oluyor.<br />
<br />
Bitkilerin acayip yönleri insanlarda, hayvanlarda ve kuşlarda gördüğümüz acayipliklerden daha az şaşırtıcı, daha az hayranlık uyandırıcı değildir. Onlarda görülen ince ölçülü plân, diğer canlılardaki plândan daha az dikkat çekici ve daha az göze batıcı değildir. Kısacası, O herşeyi yaratmış ve bir ön tasarıya göre düzenlemiştir. (Furkân/2)<br />
<br />
Şunu hemen belirtelim ki, bu plânlama ve tasarlama konusu anlattıklarımızdan daha önemli ve daha geniş kapsamlıdır. Şu evrenin küçük-büyük bütün hareketleri, bütün gelişmeleri, bütün akımları belirli bir plâna ve ön-tasarıya bağlıdır. Tarihteki her olayın, insan vicdanındaki her duygusal reaksiyonun ve yine insanın verdiği her nefesin bu belirli plânda ve ön-tasarıda yeri vardır. Şu verdiğimiz soluğun zamanı, yeri, şartları tümü ile plânlanmıştır. Bu nefes tıpkı büyük ve önemli olaylar gibi varlık düzeni ile ve evrenin genel hareketi ile ilişkilidir, evrensel uyum açısından hesaba katılmıştır.<br />
<br />
Şu çöl ortasında yetişen ve tek başına duran ağaca bakalım. O da bu belirli plâna bağlı olarak orada duruyor ve yerden çıktığı andan beri varlık bütünü ile irtibatlı bir fonksiyonu yerine getiriyor. Şu yerde sürünen minik karınca, şu havada uçan kuş, şu suda yüzen tek hücreli canlı, plâna ve ön-tasarıya bağlılık açısından tıpkı büyük gezegen sistemleri ve iri gök cisimleri gibidirler.<br />
<br />
Her şey zaman bakımından, yer bakımından, miktar bakımından, biçim bakımından plâna bağlıdır; bütün şartlar ve durumlar arasında uyum vardır. Meselâ Hz. Ya‘kûb’un, Hz. Yûsuf’un ve Bünyamin’in anası olan ikinci bir kadınla evlenmesi olayını düşünelim. Bu olay, ilk plânda sanıldığı gibi, kişisel ve bireysel bir olay değildi. Bir plâna bağlı olarak meydana gelmişti. Bu plânın aşamaları şöyle gelişecekti. Hz. Yûsuf’un kardeşleri kendisini kıskanacaklar, o’nu götürüp kuyuya atacaklar, fakat öldürmeyecekler, yoldan geçen bir kafile o’nu kuyudan çıkarıp Mısır’a götürüp satacak. Böylece Hz. Yûsuf başvezirin sarayında büyüyecek, başvezirin eşi o’nunla yatağını paylaşmak isteyecek, o bu baştan çıkarma girişimine pabuç bırakmayacak, zindana atılacak. Niçin? Orada kralın adamları ile tanışacak, onların rüyalarını yorumlayacak. Niçin? Öyle bir noktaya varılacak ki, bu soruya cevap verilemeyecek. Bazıları ısrarla soracaklar: Niçin? Ya Rabbi, niçin Hz. Yûsuf ızdırap çekiyor? Niçin bu peygamber, çektiği acıların etkisi ile gözlerini kaybediyor? Niçin masum Yûsuf bunca acıya katlanıyor? Niçin? Çeyrek yüzyıllık ızdırabın sonunda bu sorulara ilk cevap geliyor: Çünkü ilâhî plân, Hz. Yûsuf’u yedi kıtlık yılında Mısır halkının ve Mısır çevresindeki halkların beslenme sorumluluğunu üstlenmek üzere hazırlıyordu. Sonra niçin? Hz. Yûsuf ana-babasını ve kardeşlerini yanına alsın diye. Çünkü bu ailenin soyundan İsrâîloğulları türeyecek; Firavun, İsrâîloğulları’na baskı yapacak, sonra onların içinden Hz. Mûsâ çıkacak. Onun hayatında yine ilâhî plâna bağlı birçok gelişmeler olacak; arkasından günümüz dünyasının içinde yaşadığı, tüm dünya insanlarının hayat akışını etkileyen birçok olaylar, gelişmeler ve akımlar meydana gelecek.<br />
<br />
Yine meselâ Hz. Ya‘kûb’un atası, Hz. İbrâhîm’in Mısırlı bir kadın olan Hacer ile evlenmesini düşünelim. Bu olay da ilk plânda sanıldığı gibi kişisel ve bireysel bir olay değildi. Tersine gerek bu olay ve gerekse Hz. İbrâhîm’in başından geçen diğer bazı olaylar o’nun ana yurdu olan Irak’tan ayrılarak Mısır’a gitmesine yol açtı. Orada Hacer ile evlendi. Bu eşinden oğlu İsmâîl dünyaya geldi. İsmâîl ve anası bugün Kâbe’nin bulunduğu yöreye yerleşti. Sonunda Hz. İbrâhîm’in soyundan bu yarımadada Hz. Muhammed dünyaya geldi. Bu yarımada İslâm’ın doğuşu için en elverişli ortam olarak belirdi. Tüm bunların sonunda bütün insanlık tarihinin en büyük olayı meydana geldi.<br />
<br />
Her olayda, her başlangıçta, her sonda, her noktanın arkasında, her adımda, her değişiklikte, her yenilikte ipin uzak ucunun arkasında yüce Allah’ın plânı vardır. Yüce Allah’ın geçerli, geniş kapsamlı, ölçülü, duyarlı ve derin plânı.<br />
<br />
İnsanlar bazan bu ipin yakın ucunu görürler, uzak ucunu göremezler. Bazan olayın başlangıç noktası ile sonucu arasındaki zaman insanların kısa ömürlerini aşar. Bu yüzden olayın plâna bağlı hikmetini göremezler. Bundan dolayı sabırsızlanırlar, “Şöyle olmalı, böyle olmalı” diye öneriler ileri sürerler. Kimi zaman da öfkeye kapılırlar, ileri-geri konuşurlar.<br />
<br />
Oysa Yüce Allah bu Kur’ân’da insanlara öğretiyor ki, her şey ana plâna bağlıdır, insanlar her işi, tüm işlerin sahibine bırakmalıdırlar. Arkasından huzur ve güven için yüce Allah’ın plânı ile uyumlu ve ahenkli adımlarla yollarına devam etmelidirler. Bu plânın eşliğinde ve yoldaşlığında sağlam, güvenli ve sarsılmaz adımlar atmalıdırlar.<br />
<br />
Yüce Allah, bu koca evrendeki her varlık biriminin hacmini, biçimini, fonksiyonunu, işini, zamanını, yerini, diğer varlıklarla uyumlu ilişkisini düzenlemiştir.<br />
<br />
Gerek evrenin kendisinin ve gerekse evrende yer alan tüm varlıkların bileşimleri; insanı gerçekten hayrete düşürür, “rastlantı” düşüncesini kökünden çürütür. İnsanoğlunun bilgisi geliştikçe, evrenin yasalarına, işleyişine ve varlık birimlerine egemen olan uyumun yeni örneklerini keşfettikçe bu çarpıcı âyetin anlamını daha iyi anlıyor, onun kapsamını kavramaya çalışanın ufku biraz daha genişliyor. Tekrarlayalım: O her şeyi yaratmış ve bir ön tasarıya göre düzenlemiştir.<br />
<br />
Bakın New York Bilimler Akademisi’nin eski başkanlarından A. Cressy Morrison İnsan Yalnız Değildir adlı eserinde ne diyor?<br />
<br />
“İnsanı dehşete düşüren bir başka nokta, tabiatın bu günkü biçimde düzenlenmiş olması, bu düzenin bu kadar üstün bir inceliğe ermiş olmasıdır. Meselâ yer kabuğu şimdikinden bir kaç metre daha kalın olsaydı, karbondioksit’in oksijen atomlarından birini emecek, bunun sonucunda bitkilerin yaşaması mümkün olmayacaktı.<br />
<br />
Eğer atmosfer, şimdikinden daha kalın olsaydı, atmosfer dışında yanan milyonlarca meteor, yerkürenin değişik yerlerine çarpacaktı. Bu meteorlar 6 mil ile 40 mil arasında değişen bir hızla düşerler. Bu durumda yanabilen her şeyi tutuşturabilirlerdi. Eğer bu meteorlar kurşun hızı ile düşseler yere çakılırlar ve bundan korkunç sonuçlar doğardı. Eğer kurşun hızından doksan kat daha hızla düşen bir meteor parçası insana çarparak geçse sadece ısı etkisi ile onu paramparça ederdi.<br />
<br />
Atmosfer, gerektiği kadar kalındır. Bu ölçülü kalınlık, bitkilerin muhtaç oldukları kimyasal etkili ışınları sızdırmaya elverişlidir. Ayrıca mikropları öldürür ve besinlerin gelişmesine imkân verir. Üstelik eğer insan gereğinden daha uzun bir süre güneşte kalmazsa bu ışınlardan zarar görmez. Uzun yüzyıllardan beri yeryüzü, çoğu zehirli olan gazlar yaydığı hâlde hava kirlenmiyor, temiz kalabiliyor, insanın yaşaması için gerekli olan dengeli oranını koruyabiliyor. Bu büyük dengeyi yer kabuğunu saran su kütleleri, okyanuslar sağlıyor. Hayat, besin maddeleri, yağmurlar, yaşamaya uygun iklim, bitkiler ve son olarak insanın kendisi varlıklarını bu su kitlesine borçludurlar.”<br />
<br />
Yazar, kitabının bir başka bölümünde şöyle diyor:<br />
<br />
“Eğer havadaki oksijenin oranı şimdiki gibi % 21 değil de % 50, ya da daha yüksek olsaydı, dünyadaki bütün yanabilen maddeler her an tutuşabilirlerdi. O zaman çakan şimşekten çıkan ilk kıvılcım bir ağaca çarpsa bütün bir ormanı küle çevirirdi. Buna karşılık eğer havadaki oksijenin oranı % 10′a, ya da daha aşağıya düşse belki hayat, uzun yüzyıllar içinde kendini bu şartlara adapte ederdi, ama bu durumda şimdi insanın varlığına alıştığı uygarlık imkânlarının bir çoğundan, meselâ ateşten yoksun olurduk.”<br />
<br />
Yazar, adı geçen eserinin üçüncü bölümünde ise şöyle diyor:<br />
<br />
“Tabiatta ne hayret verici bir denge, bir denetim mekanizması vardır. Bu denge sert kabuklu hayvanların döneminden beri herhangi bir hayvan türünün dünyaya egemen olmasına meydan vermemiştir. Hiç bir hayvan türü ne kadar yırtıcı, ne kadar iri gövdeli ve ne kadar kurnaz olursa olsun dünyayı ele geçirememiştir. Yalnız insan bitkilerin ve hayvanların yaşama alanlarını değiştirerek bu doğal dengeyi bozmuştur. Fakat çok geçmeden hayvan, böcek ve bitki kaynaklı çeşitli afetlere uğrayarak bu yanlış uygulamanın ağır cezasını çekmiştir.”<br />
<br />
Şimdi anlatacağımız olay, bu kuralların insan varlığı açısından ne kadar önemli olduklarının canlı örneğidir:<br />
<br />
Birkaç yıl önce Avustralya’da erozyonu önleme amacı ile başka yerden getirtilen kaktüs türünde bir bitki geliştirildi. Fakat bu bitki türü o kadar hızlı bir şekilde yayıldı ki çok geçmeden tüm İngiltere’nin yüzölçümüne eş bir alanı kapladı. Şehirlilerin de, köylülerin de hayatlarını zorlaştırmaya başladı, ekinleri yok etti, tarıma darbe indirdi. Ama Avustralyalılar yine de bu bitkinin hızlı yayılışını önleyecek bir çare bulamadılar. Tüm Avustralya hiç bir engel tanımadan yayılışını sürdüren, bu yabancı kaynaklı başıboş bitki ordusunun istilâsına uğrama tehlikesi ile karşı karşıya kaldı.<br />
<br />
Bunun üzerine böcek uzmanları dünyanın çeşitli yerlerinde yaptıkları araştırmalar sonunda sadece bu kaktüs bitkisi üzerinde yaşayan, sırf onun yapraklarını yiyerek beslenen bir böcek buldular. Bu böcek hızlı ürüyordu. Aynı zamanda Avustralya’da, düşmanı olan bir başka böcek türü yoktu. Bu yüzden çok geçmeden söz konusu kaktüs türü bitkinin yayılmasını durdurdu. Arkasından kendi üremesi de yavaşladı. Günün birinde söz konusu kaktüs türü bitkinin, sürekli yayılışını önlemeye yetecek kadar az bir nesli kaldı.<br />
<br />
Görüldüğü gibi tabiatta her zaman kurallar ve dengeler egemendir ve dengeler her zaman faydalıdır.<br />
<br />
Sıtma hastalığının taşıyıcısı olan sivrisinek neden bütün dünyaya yayılmayı başaramadı? Oysa atalarımız ya onun aşıladığı hastalıktan ölüyor, ya da aşıladığı mikroba karşı bağışıklık kazanıyorlardı. Aynı soruyu sarı hummayı yayan sinek için sorabiliriz. Oysa bu sinek bir zamanlar o kadar kuzeye doğru ilerledi ki, bir mevsimde New York şehrine kadar sokulabilmişti. Soğuk bölgelerde sık rastlanan sinek türleri için de aynı sözü söyleyebiliriz. Niçin gece sineği asıl yurdu olan sıcak bölgeler dışında yaşayacak biçimde gelişerek insan türünü kökünden yok edebilecek bir etkinlik düzeyine erememiştir? Düne kadar insan koleranın, vebanın ve daha birçok öldürücü mikrobun karşısında herhangi bir koruyucu önlemden yoksundu. Koruyucu aşılardan tamamen habersiz bir câhillik dönemi yaşıyordu. Bütün bunları hatırladığı takdirde bu aleyhte faktörlere rağmen insan soyunun varlığının devam etmesinin gerçekten hayret verici bir olgu olduğunu anlamakta gecikmez.<br />
<br />
Böceklerin, insanlar gibi akciğerleri yoktur. Solunumlarını borucuklar aracılığı ile gerçekleştirirler. Fakat böcekler gelişip vücutları irileşince söz konusu borucuklar irileşen vücutları oranındaki oksijen akışını sağlayamazlar. Bu yüzden tabiatta bir kaç santimden uzun böcek türüne rastlanmaz. Böceklerin kanatları da fazla uzamaz. İşte böceklerin organik yapılarının bu özellikleri ve solunum yollarının sınırlı fonksiyonu yüzünden iri gövdeli bir böcek türünün varlığı mümkün değildir. Bu sınırlı gelişmişlik düzeyi tüm böcek türlerini frenlemiş; onlara dünyaya egemen olma imkânı vermemiştir. Eğer bu doğal engel olmasaydı, yeryüzünde insan soyu var olamazdı. Arslan kadar iri bir eşek arısı ile ya da o kadar kocaman bir örümcek ile normal bir insanın karşılaştığını düşününüz. Acaba o insanın hâli nice olur?<br />
<br />
Bunlar dışında hayvan fizyolojisinde öyle müthiş, öyle şaşırtıcı düzenlemeler var ki, pek az insan bunların farkındadır. Ama eğer bu düzenlemeler olmasaydı, hiç bir hayvan, hatta hiç bir bitki varlığını sürdüremezdi.<br />
<br />
Görülüyor ki, insan bilgisi gün geçtikçe yüce Allah’ın yaratıklarına ilişkin tasarlayıcılığının hayret verici yeni bir belirtisini, evrene ilişkin ince bir düzenlemesini keşfediyor; böylece O’nun sevgili “kul”una indirdiği Kur’ân’da yer alan, O her şeyi yaratmış ve bir ön-tasarıya göre düzenlemiştir şeklindeki buyruğunun her gün yeni bir anlamını kavramaktadır.<a href="file:///C:/Users/koraygln/YandexDisk/MAKALELER-1/KADER.docx#_ftn2">[2]</a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
YAĞMURDAKİ ÖLÇÜ<br />
<br />
O, gökten ölçüye bağlı olarak su indirmiştir. Onunla ölü bir bölgeyi canlandırdık. İşte siz de böyle çıkarılırsınız. <a href="http://quran.com/43/11">(43:11)</a><br />
<br />
Yağmur, Allah’ın insanlara en büyük hediyelerinden biridir. Allah yukarıdaki ayette yağmurun bir matematiği olduğunu, yağmurun rastgele değil, belli ölçülere bağlı olarak yağdığını anlatmaktadır. Yeryüzümüzde su; sıvı, gaz, katı halleri arasında mükemmel bir çevrim ile halden hale girmektedir. Bu çevrim sırasında su, çok harika bir şekilde enerji dengeleyici olarak iş gördüğü gibi tüm canlıların temel ihtiyacını da karşılamaktadır.<br />
<br />
Beş yüz yıl önce yağmurla ilgilenen bir bilim adamına, “yağmurda ölçü var mı, yağmurun sayılarla ifade edilecek bir yönü var mı?” diye sorsaydınız hiçbir cevap alamazdınız. O dönemin insanları, Dünya’nın her yanında oluşan meteorolojik olaylardan haberdar olmadıkları için yeryüzüne düşen yağmur miktarı hakkında bir şey söylemeleri mümkün değildi. Oysa Kuran, 1400 yıl önceden yağmurun ölçüye bağlandığını haber vermektedir. Son yüzyılda yapılan araştırmalarla yağmurun nasıl yağdığı, Dünya’daki suyun çevrim özellikleri iyice anlaşıldı. Keşfedilen gerçeklerden biri de Dünya’ya her sene aynı miktarda suyun yağmur olarak yağdığıdır. Bu değer saniyede 16-17 milyon ton arasındadır. Böylelikle Dünya’da senede 500 trilyon tonun üzerinde yağmur yağmakta ve bir o kadar su da göğe doğru buharlaşmaktadır. Bu değerler her yıl sabittir. Yeryüzündeki ekolojik dengenin sağlanmasında bu değerin sabitliğinin rolü büyüktür. Günümüzden bir kaç yüzyıl önceki bir bilim adamı bile kendi yaşadığı bölgeye düşen yağmur miktarı her yıl değiştiği için, yağmurun bir ölçüye bağlı olduğunu bilemezdi. Büyük bir olasılıkla herhangi bir sayıyla yağmurun yağışı arasında hiçbir bağlantı olamayacağını söylerdi.<br />
SUYUN ÇEVRİMİNDEKİ HESAPLAR<br />
<br />
Yağmurun yağışında ve suyun çevriminde birçok karışık hesap iç içedir. Örneğin araştırmacılar hergün suyu ısıtan Güneş’e rağmen, tropik ozon tabakasının üst kısmındaki sıcaklığın neden hiçbir zaman 28 derecenin üstüne çıkmadığını merak ettiler. Sonunda şu ince ayarlama keşfedildi: Yalnızca su buharıyla soğuma olayı değil, bulutların gölgesi de özellikle sıcak bölgelerde ozon tabakasının iyice ısınmasını önlüyor… Bulut kümelerinin gölgesinde sıcaklık birden düşüyor. Bu yüzden yeryüzünün ısınmasını engelleyen doğal bir kalkan görevi görüyor. Su buharı aynı zamanda sera etkisi yapan bir gaz… Karbondioksit, metan ve diğer gazlarla birlikte Atmosfer’de gözle görülemeyen bir yalıtım katmanı oluşturuyor. Bu katman, normal şartlarda yerküreye düşen enerji ışınlarının tümünün, çok soğuk olan Uzay’da kaybolmasını önlüyor. Su buharı “doğal sera etkisinin” %60’ını, böylece yerkürenin -göreceli olarak- sıcak olan temel iklimini oluşturuyor. Tüm bu hesaplar yaşamın devamı için o kadar ince ayarlarla planlanmıştır ki komşu Venüs gezegeninin etrafında dönen sera bulutlarını incelersek bunu anlayabiliriz. Kalıcı yoğun bulutlar Venüs’ü öyle sarmıştır ki Güneş ışığının ancak yarısı gezegene ulaşabilir. %97’lik karbondioksit oranıyla burada süper-sera etkisi olmakta ve sıcaklık 500 dereceyi bulmaktadır. Bu sıcaklık insanların yaşayabileceği sıcaklık aralığının çok üzerindedir. Dünya’mızda suyun çevrimi; sıvı, bulut, su buharı gibi oluşumlarıyla o kadar ince ölçümlerle gerçekleştirilmektedir ki gezegenimiz ancak bu sayede yaşanabilir bir alan olmaktadır.<br />
<br />
Bulut, su buharı şeklinde doğan, fakat hemen çok küçük su zerrelerine dönüşen fiziki bir yapıdır. Bu yüzden suyun genel özelliklerinden farklı olarak bulutlar –30 derecede bile donup düşmezler. Kuran’da dikkat çekildiği gibi gökyüzünde dağlar gibi bulutlar vardır, ama şiddetli soğuklar bile bunların buzdağına dönüşüp insanların üzerine düşmelerine sebep olmamaktadır. Bulutların ve yağmurun oluşumundaki ince düzenleme olmasaydı, suyu Yaratan suyun kimyasal özelliklerindeki ölçüleri gereği gibi ayarlamasaydı, hiç şüphesiz bu sistemin işlemesi mümkün olmazdı.<br />
<br />
Balkondan aşağı bir kaç kiloluk bir cismi bile attığımızda nasıl düştüğünü görmekteyiz. Su dolu bir leğeni alıp balkondan aşağı boşaltsak toplu bir halde ve hızlı bir şekilde suyun nasıl zemine çarptığını görürüz. Oysa Allah, dağlar gibi bulutlardan tonlarca suyun yeryüzüne yağışını o kadar mükemmel şekilde programlamıştır ki; tane tane yağan yağmur bela değil, rahmet olmaktadır. Kaldırma kuvvetinin dengelemesi ile yağmur yumuşak bir iniş yapmaktadır. Bu, Allah’ın fizik kurallarıyla yarattığı harika bir sanatıdır. Düşmenin ve hızın bu şekilde dengelenmesi fiziksel formüllerle de tarif edilebilir. Bu tarif edilebilirlik, bu hesaplanmışlık, hep Allah’ın yağmuru ölçülere bağlı yaratması ile olmuştur.<br />
YAĞMUR HAYATTIR<br />
<br />
İncelediğimiz ayetin devamında Allah, yağmurun ölü bir bölgeyi canlandırmasından bahsetmektedir. Bilindiği gibi yağmurun yağışı sayesinde kuru topraklar ekin vermekte, bitkiler var olabilmektedir. Canlılığın temel maddesi DNA’dır. Canlılığın sürekliliğini sağlayan, DNA’daki glisant hidrojen denen hidrojen köprüsüdür ki sık sık değişerek yeni bağlar kurar ve canlılığı aktarır. İşte bu hidrojen, yalnız suyun iyonlara ayrılışı sırasında ortaya çıkan hidrojenle değiştirilmektedir. Susuz kalmış bir canlı, DNA’sını ve genetik şifresini kalıp halinde korusa bile, donmuş bir iskelet gibidir. Ne üreyebilir, ne de kımıldayabilir. Su gelip, ayrılan iyonlarından hidrojeni verdi mi canlı şifre harekete geçebilir. Bu özellikler mikrop gibi canlılarda görülür. Daha gelişmiş canlılar doku düzeyleri susuzluktan bozulduğunda, yeni su gelse de canlılıklarını bir daha kazanamazlar. Yağmur her şekilde bitkilerin ve bakterilerin canlanma kaynağı olmaktadır.<br />
<br />
Tüm bunlardan sonra dikkatlerimizi ayetin üçüncü cümlesindeki “İşte siz de böyle çıkarılırsınız” ifadesine çevirelim. Tüm bu incelemelerimizle beraber ayetin bizim zihnimizde çağrıştırdıkları şöyledir: Allah çok ince hesaplarla, belirlenmiş bir ölçüyle yağmur yağdırmaktadır. Bu yağmur sayesinde ölmek üzere olan bitkiler, bakteriler canlanmakta, hayat bulmaktadır. Herşeyin ölçüsünü, hesabını bu kadar iyi bilen Allah için ölen insanın yeniden yaratılması çok kolaydır. Ölçülerle belirlediği yağmurla, bitki ve bakterileri canlandıracak sistemi yaratan Allah, kendi katındaki ölçü ve bilgilere bağlı olarak insanı da yeniden yaratacaktır. Yağmurun yağışı sonucunda kuru, ölü topraktan bitkilerin fışkırması gözümüzün gördüğü bir süreçtir. Bu gördüklerimiz, Yaratıcımız için ölüyü diriltmenin, yarattığını bir daha yaratmanın, ölçüsünü, hesabını, formülünü bildiğini yeniden tekrar etmenin ne kadar kolay olduğunun delilleridir.<a href="file:///C:/Users/koraygln/YandexDisk/MAKALELER-1/KADER.docx#_ftn3">[3]</a></div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/10437862137581062930noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-3979988320728172816.post-63266523934577122912014-02-19T03:14:00.000+02:002014-02-19T04:27:30.599+02:00CEBRAİL NEDİR?Selam insanlar şimdi size cebrail tanımının en açık şeklini paylaşacağım sizden bir tek isteğim sadece objektif olmanız. Bütün bildiklerinizi unutarak şu yazıyı okuyun. Bakın bir ayrıntıyı kaçırmayın hakkı yılmaz makalesi okurken. Adam sadece olanı bırakıyor paşalar! Bakın ben sığır değilim amk emin olmadığım şeye emin oldum diyerek kendimi kandıracak bir geri zekalı mıyım lan? Beni forumdan az çok biliyorsunuz, ben değil miydim amk her boka itiraz eden, bu ne saçmalık amk ya ben luciferım diyen din konusundaki paylaşımlarınızın alayına gülen geçen, bütün hataları belki biraz pis bir dille eleştiren. Şu halde embesil miyim kendimi kandırayım? Hiç bir halt düşünmüyorsanız bile bari bunu düşünün lan. Bu adam ne gördü, daha evvel oturtamadığı neleri fark etmeye, ''idrak'' etmeye başladı da kuran'a iyice deli gibi sardı?<br />
<br />
Bak paşam bana diyorlar ya hakkı yılmaz fanatiği bilmemnesi, ben buna tapıyormuşum :D Lan olum ben hiçbir konuda bu denli fanatizme tutulmam (belki bazen futbol=), hele hele din gibi bir konuda beni sikecekler yine kendim ikna olmadıysam mümkünatı yok ya. Anlıyor musun?<br />
<br />
İşte bu herifte benim sevdiğim nokta ne biliyor musun, adamın ne kadar veri varsa senin önüne yığması. Yani adam toplamış aga, sen görüyorsun zaten gerçekte olanı. Şu halde bu hakkı yılmazcılık mı lan? Yoksa akılcılık mı? Karar senin.<br />
<br />
Aynen alıntılıyorum. Hadi gidin bulun bakayım böyle detaylı bir verilerin toplandığı siteyi hadi bir de ben göreyim, herkes götünden element uydurmak suretiyle sizi yönlendiriyor, bu adam ise al sana deniz kendin gör diyor, şimdi herifin suçu ne amk? Senin tribin kendine.<br />
<br />
<br />
Bir de bir ekleme yapmak istiyorum. Bu şirk adlı günahın bu kadar büyük olma nedenini hiç sorguladınızmı? Neden tövbe edilmedikçe affedilmiyor diye, daha doğrusu bu affedilmeme nedir diye? Çünkü şirk koşan adam dini gerçeğiyle hiçbir zaman göremeyecek! Sen melekler vs leri kişileştirdikçe Allah'ı onlara muhtaç pozisyona soktukça şirktesin ve bu yüzden ''affedilmez'' pozisyonundasın. Yani yaşamın boyunca böyle yaklaştıkça gerçeği göremeyeceğinden dolayı affedilmezsindir, görürsen affedildin işte bu kadar basit. Bunun açılımı budur. Allah ise sünetullah'ta yani yasasında hiçbir değişiklik göremeyeceğinizi söylüyor! Sen bu yasaların tabiri caizse içine ediyorsun saçma sapan mucizeler uyduruyorsun? Sünetullahı temele alarak araştırıp, düşünmüyorsun?<br />
<br />
Kuran Allah'a yakınlaştırılanlardan bahseder. İşte bu dünya'da iken bu tip durumları kavrayanlardır. Ki bunların tekrar çevresel etkilerin baskısı altında kalarak zihnen değişime uğramaktan çok korktukları söylenir. Aklınızı başınıza devşirin oğlum uyarması benden.<br />
<br />
--------------------------------------------------------------------------------<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
CEBRAİL, RUH ÜL KUDÜS, ER RUH ÜL EMİN, RUHULLAH <br />
<br />
RUHÜ’L-KUDÜS: ” روحRuh” ve ” القدسkudüs” sözcüklerinden meydana gelmiş bir izafet [belirtili isim tamlaması] olan ve Kur’an’da dört yerde geçen “Ruhü’l-Kudüs” ifadesi, “kudüsün ruhu” demektir. Bu ifadenin bir sıfat tamlaması olarak “kutsal ruh” olarak çevrilmesi yanlış, hatta büyük bir cinayettir.<br />
Bu ifade ile ilgili olarak klâsik eserlerde ciddî bir tahlile dayanmayan, tamlamanın yapısına aykırı ve tamlamayı oluşturan sözcüklerin anlamlarına uymayan birçok açıklama mevcuttur. Onlara bağlı olarak hazırlanan bazı ansiklopediler de aynı yanlışları devam ettiren birçok açıklamayla doludur. Ne yazık ki, bunun sonucu olarak “Ruhü’l-Kudüs” ifadesi hakkında ileri sürülmüş birçok yanlış anlam elden ele, dilden dile dolaşmaya devam etmektedir.<br />
<br />
Konuyla ilgili olarak klâsik kaynaklarda yer alan yanlışlara şu örnekler verilebilir:<br />
<br />
ZEMAHŞERÎ: “Ruhü’l-Kudüs”, “er-Ruhu’l-Mukaddeseti [Tertemiz Ruh]” demektir. Bununla İsa’nın ruhu kastedilir. Çünkü İsa’nın ruhu babanın belinde ananın rahminde kirlenmemiştir.<br />
<br />
Denildi ki:<br />
<br />
Ruhü’l-Kudüs, Cebraildir.<br />
<br />
Ruhü’l-Kudüs, İncil’dir.<br />
<br />
Ruhü’l-Kudüs, İsa’nın ölüleri diriltirken okuduğu İsm-i A’zamdır.<br />
<br />
(Keşşaf; 1/294)<br />
<br />
Beyzavi de Zemahşeri’nin dediklerini aynen nakletmiştir.<br />
<br />
RAZÎ: Rûh`dan Maksat; âlimler ayetteki “rûh” kelimesi üzerinde bazı görüşler belirterek ihtilâf etmişlerdir.<br />
<br />
a- Bu Cebrail (as)’dır. Cebrail (as) birkaç yönden böyle isimlendirilmiştir:<br />
<br />
1- Rûhu’l-Kudüs’ten maksat, er-Rûhu’l-Mukaddese [Kutsanmış, Kutsal Ruh] demektir. Nitekim “Racülün sıdkun hatemü’l-cûdi” denilir. Böylece Cenâb-ı Hak Cebrail’i, kendi katında mertebesinin yüce olduğunu açıklamak ve onu şereflendirmek için bu şekilde nitelemiştir.<br />
<br />
2- Cebrail (as)’e bu ad verilmiştir, çünkü beden nasıl ruhla dinliyorsa, din de Cebraîl (as) ile hayat bulmaktadır. Çünkü Cebrail (as), peygamberlere vahiy getirmeyi üstlenmiştir. Bu hususta mükellef olanlar ise, onun getirdikleriyle dinlerini ihya etmiş olurlar.<br />
<br />
3- Cebrail (as)’in gâlib vasfı, O’nun ruhanî bir varlık oluşudur. Diğer melekler de böyledir. Ne var ki, O’nun ruhanî bir varlık oluşu daha tam ve daha mükemmeldir<br />
<br />
4- Cebrail (as) “Rûh” diye adlandırılmıştır. Çünkü ne erkeklerin sulbü, ne de kadınların rahmi onu barındırmamıştır.<br />
<br />
b- Ruhü’l-Kudüs’ten maksat, İncil’dir. Nitekim Cenâb-ı Hak, Kur’an’da “… emrimizden bir rûh …” (Zuhruf/52) buyurmuştur. İncil böyle adlandırılmıştır. Çünkü din İncil ile hayat bulur, dünyevi işler de onun vesilesiyle bir intizama girer.<br />
<br />
c- Bu, Hz. İsa’nın, kendisi sebebiyle ölüleri diriltmiş olduğu ismidir. Bu görüş, İbn Abbas ve Saîd b. Cübeyr’den rivayet edilmiştir.<br />
<br />
d- Bu, Hz. İsa’ya üflenen ruhtur. Kudüs ise, bizzat Allah’tır. Böylece, Hz. İsa’yı bir yüceltme ve teşrif olsun diye, onun ruhu Cenâb-ı Hakk’a muzâf kılınmış, nispet edilmiştir. Nitekim “……..” ifâdesi de böyledir.<br />
<br />
Bu görüş Rebî’den rivayet edilmiştir. Buna göre, ayetteki ruhtan murad, insanın sayesinde hayata kavuştuğu ruhtur. Bil ki, rûh isminin Cebrail’e, İncil’e ve İsm-i A’zam’a ad olarak itlâk edilmesi mecazdır. Çünkü rûh, insanların hayat mıntıkalarında, damarlarında ve menfezlerinde dönüp dolaşan hava demektir. Malûmdur ki, yukarıda zikredilen Cebrail, İncil ve İsm-i A’zam böyle değildirler. Ancak bu üçünden her birine teşbih üslubuyla rûh adı verilmiştir. Çünkü rûh nasıl ki insanın canlılığının sebebi ise, Cebrail (as) de, ilimleri vasıtasıyla kalplerin hayat bulmasına sebeptir. İncil de, şeriatların meydana çıkması ve yaşamasının sebebidir. İsm-i A’zam da, maksatlara ulaşma vesilesidir. Ancak rûh ismiyle Cebrail arasındaki benzerlik, birkaç yönden daha uygun görülmektedir.<br />
<br />
a- Çünkü Cebrail, lâtîf ve nûranî bir havadan yaratılmıştır. Bu sebeple, bu ikisi arasındaki benzerlik daha mükemmeldir. Binaenaleyh “rûh” ismini Cebrail’e vermek daha evlâdır.<br />
<br />
b- Bu ismi Cebrail’e vermek, diğerlerine vermekten daha belirgindir.<br />
<br />
c- Hak Teâlâ’nın “Ve biz onu Ruhü’l-Kudüs ile takviye ettik” buyruğunun mânası, “biz onu takviye ettik” demektir. Bu takviyeden maksat ise ona yardım etmektir. Yardımı Cebrail’e isnâd etmek hakiki, İncil ve İsm-i A’zam’a isnâd etmek ise mecazdır. Bu sebeple, rûh ismini Cebrail’e vermek daha evlâ olur.<br />
<br />
d- Hz. İsa’nın Cebrail (as) ile bir arada bulunması, bir benzeri başka hiçbir peygambere nasip olmayacak bir şekilde tahsis olunca, biçimlerinin en kuvvetlilerindendir. Çünkü Cebrail (as) Meryem’e, bir çocuk doğuracağını müjdelemiştir. Hz. İsa (as), Cebrail (as)’in üflemesinden meydana gelmiştir. Bütün durumlarda Hz. İsa’yı terbiye edip eğiten Cebrail’dir. Onunla beraber onun gittiği yere giderdi. O, göğe çıktığında da onunla beraberdi.<br />
(Razi, Mefatihü’l-Gayb; Bakara 87. ayet ile ilgili açıklama)<br />
<br />
KURTUBÎ: “Ruhü’1-Kuds” Ebû Mâlik ile Ebû Salih’in İbn Abbâs’tan, Ma’mer’in de Katade’den rivayetine göre Cebrail Aleyhisselam’dır. “Ve biz onu Ruhü’l-Kudüs ile takviye ettik.”<br />
<br />
Hasan b. Sabit de şöyle demiştir:<br />
<br />
“Cibril de aramızda Allah’ın rasûlüdür Ve o Ruhu’l-Kuds’tür; bunda hiçbir kapalılık yoktur.”<br />
<br />
Nehhâs der ki: Hz. Cebrail’e “ruh” denilip “kuds”e izafe edilmesinin sebebi, Yüce Allah’ın tekvini ile var olup kendisini doğuran bir baba olmaksızın ruh olarak yaratılmış olmasındandır. Bu sebepten dolayı Hz. İsa’ya da “ruh” adı verilmiştir.<br />
<br />
Galib b. Abdullah Mücahid’den şöyle dediğini rivayet etmektedir: el-Kuds, aziz ve celil olan Allah’tır. el-Hasen de aynı şekilde el-Kuds Allah’tır, onun ruhu ise Cibril’dir, demiştir.<br />
<br />
Ebu Ravk, ed-Dahhâk’tan; o da İbn Abbâs’tan “Ruhu’1-Kuds ile” buyruğu hakkında şöyle dediğini rivayet etmektedirler: Bu, Hz. İsa’nın kendisi vasıtasıyla ölüleri dirilttiği isimdir. Bunu aynı şekilde Said b. Cübeyr ve Ubeyd b. Umeyr de söylemiş olup Allah’ın ism-i azamıdır [derler].<br />
<br />
Ruhu’l-Kuds’ten kastın İncil olduğu da söylenmiştir. Kur’ân-ı Kerim’e yüce Allah’ın şu buyruğunda “ruh” adı verildiği gibi, Yüce Allah İncil’e de bu şekilde “ruh” adını vermiş bulunmaktadır: “Böylece sana da emrimizden bir ruh vahyettik.” [Şûrâ/52] Ancak birinci görüş daha uygundur. Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır. (Kurtubi; Bakara/87. ayet ile ilgili açıklamaları)<br />
<br />
Görüldüğü gibi, “Ruhü’l-Kudüs” ifadesine verilen anlamlar “Denildi ki” temeli üzerine kurulmuş, ancak bu sözleri diyenlerin kimliği de, bu dediklerini hangi delile dayanarak söyledikleri de açıklanmamıştır. Yani bu ifadelerin hiçbir ilmi kıymeti yoktur; hepsi zandan ibarettir ve dolayısıyla hiç birisi gerçeği yansıtmamaktadır<br />
<br />
“RUHÜ’L-KUDÜS” TAMLAMASININ TAHLİLİ:<br />
<br />
“Ruh” ve “Kudüs” sözcüklerinden oluşan “Ruhü’l-Kudüs” tamlamasının tahliline önce bu tamlamayı oluşturan sözcükleri tek tek ele alarak başlamayı, tamlama ile ilgili değerlendirmeyi ise sonraya bırakmayı daha doğru buluyoruz.<br />
<br />
الرّوحRUH<br />
<br />
“Ruh” sözcüğünün esas anlamı “can [vücudu diri tutan cevher]” demektir. (Lisanü’l-Arab; c. 4, s. 290. Ruh mad.) Ancak sözcük Kur’an’da bu anlamda değil, “kişi ve toplumları toplumsal hayatta diri, sağlıklı kılan can, vahiy” anlamında kullanılmıştır. Bu hususun ayrıntıları Kadr suresinin tahlilinde belirtilmiştir. (Tebyinü’l-Kur’an; c:1, s:482-490)<br />
<br />
القدسKUDÜS<br />
<br />
“Kudüs” sözcüğünün ne anlama geldiği, bu sözcüğün hangi sözcükten geldiğine dair yapılacak kabule bağlıdır ve bunun için iki olasılık söz konusudur:<br />
<br />
1- Sözcüğün “temizlik” anlamındaki “kuds” sözcüğünden geldiği kabul edilirse, “kudüs” sözcüğü de “temiz” anlamına geliyor demektir. “Kuds” sözcüğü ve onun “mukaddes”, “mukaddesat”, “nükaddisü” gibi türevleri Kur’an’da on bir yerde geçmektedir.<br />
<br />
2- Sözcüğün Allah’ın isimlerinden biri olan ” قدّوسKuddüs” sözcüğünden bozulduğu kabul edilirse, “kudüs” sözcüğü de “tüm kirliliklerden arınık, tertemiz” anlamına geliyor demektir. Sadece Allah için kullanılan “Kuddüs” sözcüğü, Haşr suresinin 23. ve Cuma suresinin 1. ayetlerinde olmak üzere Kur’an’da iki yerde geçmektedir.<br />
<br />
RUHÜ’L-KUDÜS<br />
<br />
“Ruh” ve “kudüs” sözcüklerinin anlamları belli olduğuna göre, “Ruhü’l-Kudüs” tamlamasının anlamının da yukarıdaki her iki anlamdan hangisinin kabul edileceğine bağlı olarak iki şıklı olması söz konusudur.<br />
<br />
1- “Kudüs” sözcüğünün anlamının “temiz” olduğu kabul edilirse, “Ruhü’l-Kudüs” tabiri de “temizin canı” demek olur ki, bu ifade anlamsızdır. Lâkin klâsik eserlerde ” رجل صِدقRacülün sıdkın” ve ” خاتم الجودhatimi’l cud” şeklindeki iki tamlamanın Araplar tarafından kullanılmış olduğu hususu yer almaktadır. Bu tamlamalar yapısal olarak birer isim tamlaması olmalarına rağmen sıfat tamlaması gibi kabul edilmişler ve ona göre anlamlandırılmışlardır. Bir isim tamlaması olan “Ruhü’l-Kudüs” ifadesi de, eğer klâsik eserlerde belirtilen istisnai örneklere eklenir ve kural dışı olarak sıfat tamlaması kabul edilirse, bu zorlamayla tamlamanın manası “temiz can” demek olur. “Ruh” sözcüğünün yerine “vahy [ilâhî bilgi]” konduğunda ise “Ruhü’l-Kudüs” de “Temiz ilâhî bilgi, Allah’tan gelen temiz bilgi” anlamına gelir. “Ruhü’l-Kudüs” tamlamasının bu anlamıyla eş anlamlı olan bir diğer tamlama da “er-Ruhü’l-Emin [güvenilir, sağlam ilâhî bilgi]” tamlamasıdır. Bu tamlama Şuara suresinde yer almıştır:<br />
<br />
Şuara/ 192-196:<br />
<br />
192Ve şüphesiz ki bu apaçık kitap, kesinlikle âlemlerin Rabbinin indirmesidir. 193-195O apaçık kitapla, uyarıcılardan olasın diye apaçık bir Arapça lisan ile senin kalbine Güvenilir Can [ilâhi mesajlar, güvenilir bilgi] indi. 196Ve şüphesiz Güvenilir Can [güvenilir bilgi], kesinlikle öncekilerin kitaplarında da vardı.<br />
<br />
2- Allah’ın isimlerinden olan “el-Kuddüs”ün zamanla halk ağzında değişerek “Kudüs” şekline dönüştüğü kabul edilirse, “Ruhü’l-Kudüs” tamlamasının anlamı da “Tertemizin [tüm eksikliklerden temizlenmiş olan Allah'ın] ruhu [canı], vahyi, bilgisi” demek olur. Nitekim klâsik tefsircilerden Mücahit ve Rebii de “el-Kudüs” sözcüğünün Allah’ın isimlerinden biri olduğunu söylemişlerdir. Bu kabul doğrultusunda “Ruhü’l-Kudüs” ifadesinin “Allah’ın ruhu” anlamına geldiği görüşü zaten Kur’an’dan da destek bulmaktadır. Çünkü Kur’an’da geçen her “ruh” sözcüğü Allah’a nispet edilmiştir. Meselâ Âdem’e ve Meryem’e “Ruhumuzdan üfledik” denildiği gibi, elçi Zekeriyya’nın Meryem’e ilettiği bilgiler için de “Ruhumuz” ifadesi kullanılmıştır:<br />
<br />
Meryem/ 17:<br />
<br />
17Sonra ailesiyle/yakınlarıyla kendisi arasına bir perde edinmişti de Biz ona ruhumuzu/ilâhî mesajımızı gönderdik, sonra ruhumuzu/mesajlarımızı getiren elçi, Meryem’e mükemmel bir beşerî örnek verdi.<br />
<br />
Sonuç olarak, “kudüs” sözcüğünün geliş yerinin farklılıklarını da hesaba katmak üzere sözcüklerin anlamlarından yola çıkılarak yapılan tahlil, “Ruhü’l-Kudüs” tamlamasının anlamının “Allah’ın ruhu, Allah’ın vahyi, Allah’tan gelen bilgi” olduğunu göstermektedir.<br />
<br />
“Ruhü’l-Kudüs” tamlamasının bu anlamı taşıdığı, tamlamanın geçtiği ayetlerden de kolayca anlaşılmaktadır:<br />
<br />
Bakara/ 87:<br />
<br />
87Ve andolsun ki Mûsâ’ya Kitab’ı verdik. Ve o’ndan sonra birbiri ardı sıra elçiler gönderdik. Meryem oğlu Îsâ’ya da açık açık deliller verdik ve kendisini Allah’ın vahyi ile güçlendirdik. Peki siz, bir elçinin size, nefislerinizin hoşlanmadığı bir şey getirdiği her seferinde büyüklük tasladınız mı?! Sonra da bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürüyorsunuz.<br />
<br />
Bakara/ 253:<br />
<br />
253İşte elçiler; Biz onların bazısını bazısı üzerine fazlalıklı kıldık. Onlardan bir kısmı Allah’ın tek taraflı olarak söz söylediği/ yaraladığı, sıkıntılar çektirdiği ve bazısının derecelerini fazlalıklı kıldığı kimselerdir. Ve Meryem oğlu Îsâ’ya açık kanıtlar verdik ve o’nu Allah’ın vahyi ile güçlendirdik. Ve eğer Allah dileseydi onların ardından gelenler, açık mesajlar kendilerine ulaştıktan sonra birbirlerini öldürmezlerdi. Velâkin ayrılığa düştüler de onlardan bazısı iman etti, bazısı küfretti; Allah’ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddetti. Ve eğer Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi. Velâkin, Allah dilediğini yapar.<br />
<br />
Maide 110:<br />
<br />
110Hani Allah demişti ki: “Ey Meryem oğlu Îsâ! Senin üzerinde ve annenin üzerinde olan nimetimi hatırla! Hani Ben, seni Allah’ın vahyi ile güçlendirmiştim. Yüksek mevkide olan biri olarak ve yetişkin biri olarak insanlara konuşuyordun. Hani sana Kitabı, haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri, Tevrât’ı ve İncîl’i öğretmiştim.<br />
<br />
Hani Benim iznimle/ bilgimle çamurdan; kilden (seramikten) kuş şekli gibi bir şey (Buhurdan) yapıyordun. Sonra da onun içine üflüyordun; aerosol oluşturuyordun, onlar da (hastalık yayan; aşılayan haşereler) Benim iznimle kuş oluveriyordu/çabucak gidiyorlardı. Anadan doğma kör olanı ve alaca hastalığına yakalanmış kimseyi iznimle/ bilgimle iyileştiriyordun. Yine Benim iznimle/ bilgimle sosyal ölüleri çıkarıyordun/ canlandırıyordun. Ve hani İsrâîloğulları’na apaçık kanıtlarla gelip de onlardan Allah’ın ilâhlığına ve rabliğine inanmayanların: “Bu, ancak apaçık bir sihirdir” dedikleri zaman seni onlardan korumuştum.<br />
<br />
Nahl 102:<br />
<br />
102De ki: “Allah, onu; indirdiğini, Rabbinden ruhulkudüs; Toplumu canlandıran Allah ilkesi olarak, iman etmiş kimseleri güçlendirip kökleştirmek/tutundurmak için ve Müslümanlara bir müjde ve kılavuz olmak üzere, hak ile indirmiştir.<br />
<br />
Böyle olmasına rağmen mevcut meallerde Nahl suresinin 102. ayetinin çevirisinde yapılmış olan yanlışlıklar, bizim bu ayet üzerinde biraz daha durmamızı gerektirmektedir. Çünkü bu ayet genellikle Ruhü’l-Kudüs”ün “Cebrail” olduğu peşin kabulü sebebiyle: “Onlara de ki: Kur’an’ı Cebrail, iman edenlere sebat vermek, Müslümanlara bir hidayet ve bir müjde olmak için Rabbinin katından hak olarak indirdi” şeklinde çevrilmiştir.<br />
<br />
Diyanet İşleri Başkanlığınca hazırlanan mealdeki çeviri:<br />
<br />
Ey Muhammed! De ki: “Kur’an’ı, Ruhu’l-Kudüs [Cebrail] inananların inançlarını sağlamlaştırmak, müslümanlara doğru yolu göstermek ve onlara bir müjde olmak üzere hak olarak indirdi.”<br />
<br />
Yaşar Nuri Öztürk’ün çevirisi:<br />
<br />
De ki: “İman edenleri güçlendirip kökleştirmek için ve Müslümanlara bir müjde ve kılavuz olarak, Ruhulkudüs onu, senin Rabbinden indirdi.<br />
<br />
Elmalılı Hamdi Yazır çevirisi:<br />
<br />
Söyle onlara: “Onu Rabbinden hak olarak Rühu’l-Kudüs [Cebrail], iman edenlere sebat vermek ve müslümanlara bir hidayet ve bir müjde olmak için indirdi.”<br />
<br />
Suat Yıldırım çevirisi:<br />
<br />
Söyle onlara: “İman edenlere tam bir sebat vermek ve Allah’a teslimiyet gösterecek Müslümanlara bir hidâyet ve müjde olmak üzere Kur’ân’ı, Rabbin tarafından gerçek olarak getiren, Ruhu’l-Kudüs’tür.<br />
<br />
Oysa bizim çevirimizde “Ruhü’l-Kudüs”ün indirmesi değil, inmesi söz konusudur.<br />
<br />
Ayetin “Kul [De ki]” ifadesiyle başlaması, bu ayetin birilerine cevap niteliğinde olduğunu göstermektedir. Bu sebeple ayet, paragrafı oluşturan diğer ayetlerle birlikte değerlendirilmelidir. Ayetin ait olduğu paragraf 101-103. ayetlerden oluşmuştur. Buna göre paragraf şöyledir:<br />
<br />
Nahl/ 101-103:<br />
<br />
101Ve Biz bir âyet yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman –Allah ne indirdiğini daha iyi bilen olmasına rağmen– onlar, “Sen, ancak bir uydurucusun” dediler. İşin doğrusu onların çoğu bilmiyorlar.<br />
<br />
102De ki: “Allah, onu; indirdiğini, Rabbinden ruhulkudüs; Toplumu canlandıran Allah ilkesi olarak, iman etmiş kimseleri güçlendirip kökleştirmek/tutundurmak için ve Müslümanlara bir müjde ve kılavuz olmak üzere, hak ile indirmiştir.<br />
<br />
103Ve kesinlikle Biz biliyoruz ki, onlar “Sadece, o’na bir beşer öğretiyor” diyorlar. Peygamber’e öğretiyor zannında bulundukları kimsenin dili yabancıdır. Kur’ân ise apaçık bir Arapça’dır.<br />
<br />
Görüldüğü gibi, 101. ayette açık ve net olarak Kur’an’ın “Allah’ın indirmesi” olduğu bildirilmektedir. Oysa 102. ayetle ilgili olarak Kur’an’ı Cebrail adlı meleğin indirdiği yolundaki Kur’an dışı kabul, 102. ayet ile 101. ayetlere verilen anlamlar arasındaki çelişkinin görmezden gelinmesine yol açmıştır.<br />
<br />
101. ayetteki “والله اعلم بما ينزل” ifadesi dikkate alındığında 102. ayetteki “ نزلnezzele” fiilinin failinin “ اللهAllah” olması gerekmektedir. Bu takdirde “ هHu” zamirinin mercii de “101. Ayetteki “ ماma” ismi mevsulü olacaktır. Bu gerçekler karşısında da ayet metnindeki ref halinde okunan “ روح القدسruhulkudüs” olarak okunan ifade de “ruhalkudüs” şeklinde “hal” olarak okunmalıdır.<br />
<br />
Ortaya çıkan sonuç özet olarak şudur: Kur’an’da geçen “Ruhü’l-Kudüs” ifadeleri, “Vahy, Allah’tan gelen temiz, sağlam bilgiler” demek olup kesinlikle “Cebrail adı verilen vahiy meleği” demek değildir.<br />
<br />
ER-RUHÜ’L-EMÎN<br />
<br />
Bu ifade Kur’an’da bir tek yerde geçmektedir:<br />
<br />
Şuara/ 192-196:<br />
<br />
192Ve şüphesiz ki bu apaçık kitap, kesinlikle âlemlerin Rabbinin indirmesidir. 193-195O apaçık kitapla, uyarıcılardan olasın diye apaçık bir Arapça lisan ile senin kalbine Güvenilir Can [ilâhi mesajlar, güvenilir bilgi] indi. 196Ve şüphesiz Güvenilir Can [güvenilir bilgi], kesinlikle öncekilerin kitaplarında da vardı.<br />
<br />
193. ayette bir sıfat tamlaması olarak “er-Ruhü’l-Emîn” şeklinde yer alan bu ifade, bir isim tamlamasıymış gibi “ruh ül emin” şeklinde telâkki edilmekte ve böylece büyük yanlışlıklara sebebiyet verilmektedir. Nitekim Kur’an’ın Cebrail adındaki melek tarafından indirildiği yolundaki peşin kabule dayanan geleneksel anlayış, 193. ayeti “Onu Ruhü’l-Emin [Cebrail] indirdi” diye yanlış meallendirmiş ve zihinlerde bu yanlışla yer etmesine yol açmıştır. Oysa bu meal, ayetin lâfzî manasına uygun olmadığı gibi, hem 192. ayetteki “O, âlemlerin Rabbinin [Allah'ın] indirmesidir” ifadesiyle hem de Kur’an’ın Allah tarafından indirildiğini bildiren yüzlerce ayetle de çelişmektedir. Bu çelişki de yine “nezele [indi]” fiilinin geçişsiz olmasına rağmen geçişli anlama gelecek şekilde “indirdi” olarak ifade edilmesinden kaynaklanmaktadır. Hâlbuki yüzlerce ayetin anlamıyla oluşturulan bu çelişkinin ortadan kaldırılması için, ayette geçen “bihi” ifadesindeki “be” harf-i cerrinin “ilsak” için değil de “musahabe” için alınması yeterlidir. Bu takdirde “nezele” fiili geçişsiz anlamı ile “onunla indi” olarak ifade edilir ve diğer ayetlerle oluşturulmuş olan çelişki de ortadan kalkmış olur.<br />
<br />
Netice olarak, 193. ayette geçen “er-Ruhü’l-Emin” ifadesinin kişileştirilerek “Cebrail” olarak yorumlanması yanlıştır. Burada “emin, güvenilir, sağlam” olarak nitelenmiş olan ve uyarıcılardan olmasını sağlamak için peygamberimizin kalbine Allah tarafından indirilmiş olan “ruh, bilgi, vahy”, Mücadele suresinin 22. ayetinde de açıkça ifade edildiği gibi, inananları güçlendirmek üzere yine Allah tarafından indirilmiştir.<br />
<br />
CEBRAİL: CİBRİL – CEBRİL<br />
<br />
“Ruhü’l-Kudüs” ve “er-Ruhü’l-Emîn” ifadelerinden sonra tahlil sırası zorunlu olarak Kur’an’daki “Cibril” sözcüğüne gelmiş bulunmaktadır. Zira nakillere dayandırılan inanca göre “Ruhü’l-Kudüs”, “er-Ruhü’l-Emîn” ve “Cibril” aynı şey olarak, yani Allah’tan vahiy getiren, Kur’an’ı indiren melek olarak kabul edilmektedir.<br />
<br />
Bu konuda nakillere dayalı klâsik eserlerde yer alan değerlendirmelerden iki örnek aşağıdadır:<br />
<br />
Cibrîl Kelimesinin Okunuşunda Yedi Vecih<br />
<br />
İbn Kesir, cim harfinin fethası, râ harfinin kesresi ve hemzesiz olarak kelimeyi جَبْريل şeklinde okumuştur. Hamza, Kisâî ve Âsim’dan rivayet ederek Ebu Bekr, cim ve râ harflerinin fethası ile ve hemzeli olarak, جبرئيل şeklinde, diğer kıraat âlimleri ise, cim ve râ`nın kesresi ile ve hemzesiz olarak, “Kandil” vezninde,جِبْريل şeklinde okumuşlardır. Bu kelimenin yedi okunuş şekli vardır. Üçünü söyledik, diğer dördü şu şekildedir: جبراعل vezninde olmak üzere جبرائل, جبراعيلvezninde olmak üzere جبرائيل , جبراعل vezninde olmak üzere جبرايل[ya`lı olarak]; ve nun`lu olarak جبرينşeklinde… Bu, marife ve A`cemî [Arapça asıllı olmayan] bir kelime olduğu için gayr-ı munsarıftır.<br />
<br />
Cibril Kelimesinin Mânâsı:<br />
<br />
Bazı âlimler Cebrail`in “Allah`ın kulu” mânasına geldiğini söylemişlerdir. Buna göre İbranice`de ” جبرCebr”, kul; ” ئيلiyl” ise Allah manasınadır. Mîkâil de aynı şekilde Allah`ın kulu demektir.<br />
<br />
Bu İbn Abbas (r.a) ve ehl-i ilimden bir grubun görüşüdür. Ebû Ali es-Sûsi ise bu görüşün iki bakımdan doğru olmadığını söylemiştir:<br />
<br />
a- “Îyl” lâfzının Allah`ın isimlerinden olduğu meşhur değildir.<br />
b- Eğer böyle olsaydı, “Cebrail” kelimesinin sonu mecrûr olurdu.<br />
<br />
(Razi; Mefatihü’l-Gayb)<br />
<br />
Dil Âlimlerine Göre Cebrail (a.s) ve Mikâil (a.s) Kelimeleri:<br />
<br />
Dil bilginlerinin bu iki kelimenin söylenişi ile ilgili olarak farklı açıklamaları vardır. Cebrail adının on şekilde söylenişi söz konusudur:<br />
<br />
1- Cibril: Hicazlıların şivesinde böyledir. Hassan b. Sabit şöyle demiştir: “Ve Allah´ın elçisi Cibril bizim aramızda…”<br />
2- Cebrîl: el-Hasen ve İbn Kesir´in kıraati bu şekildedir. İbn Kesir´in şöyle dediği de rivayet edilmiştir: Peygamber (s.a.s)´i rüyada gördüm. O bunları<br />
Cebril ve Mîkâil şeklinde okuyor idi. Ben de ebediyyen bu şekilde okuyup duracağım.<br />
3- Cebraîl: Kûfeliler bu şekilde okurlar. Bu okuyuşlarına delil olarak şu beyti gösterirler:<br />
“Savaşlarda bulunduk, zaman boyunca bizim bütün askerî birliklerimizin önünde mutlaka Cebraîl vardı.”<br />
Bu da Temim ve Kayslıların şivesidir.<br />
4- Cebrail: (Medsiz olarak.) Bu da Ebu Bekr b. Âsım´ın okuyuşudur.<br />
5- Bir önceki okuyuş gibi fakat sondaki lam´ı şeddeli okumak. Bu da Yahya b. Ya´mer´in okuyuşudur. [Cebrail şeklinde].<br />
6- Cebrail: İkrime´nin okuyuşudur.<br />
7- Onun gibi fakat hemzeden sonra yâ ile. [Cebrâyil şeklinde].<br />
8- Cebrayîl: el-A´meş ve Yahya b. Ya´mer aynı şekilde böyle de okumuşlardır.<br />
9- Cebraîn<br />
10- Cibrîn: Bu da Esedoğulları’nın şivesidir.<br />
<br />
Taberî der ki: Bu şekilde Kur´ân´da okunmuş değildir. en-Nehhâs -İbn Kesir´in de okuyuşunu sözkonusu ederek- der ki: “Arap dilinde Fa´lîl vezninde kelime yoktur. [Yani Ceb ril söyleyişi uygun değildir]. Bununla birlikte fî´lîl vezni vardır. [Yani Cibril söylenebilir]: Dihlîz, kıtmîr ve bırtîl kelimeleri gibi. Şu kadar var ki, Arap olmayanların dilinde Arapçada benzeri olmayan birtakım vezinlerin olması reddolunamaz. Yine bu söyleyişlerin çokça değişikliklere uğramayacağı da söylenemez. Nitekim Acemler´in İbrahim, İbraham, İbrahim, İbrahem, İbrahum ve İbrâhâm dedikleri bilinen bir husustur. Başkası ise şöyle demektedir: Cibril, Arapça olmayan bir isimdir. Araplar bunu Arapçalaştırmıştır. Bu bakımdan bu kelimeyi böyle değişik şekillerde söyleyebilirler; bundan dolayı zaten bu kelime munsarıf [çekimli] değildir.<br />
<br />
Derim ki: Biz bu kitabın baş taraflarında bu kelimelerin Arapça oldukları görüşünün doğru olduğunu ve Cebrail´in apaçık bir Arapça ile bu kelimeleri bu şekilde inzal ettiğini söylemiş idik. en-Nehhâs der ki: Cibril kelimesi cem´i teksir [kırık çoğul] şeklinde Cebârîl diye gelir.<br />
<br />
el-Maverdî der ki: Cibrîl ve Mikâîl iki ayrı isimdir. Onlardan birincisi Abdullah, ikincisi Ubeydullah [Allah´ın kulu ve Allah´ın kulcağızı] anlamındadır. Çünkü “îl” yüce Allah demektir. “Cebr” de “kul” demektir. “Mîkâ” ise “kulcağız” anlamındadır. Sanki Cibril Abdullah, Mikâil de Ubeydullah anlamını ihtiva eder. Bu İbn Abbas´ın görüşüdür. Müfessirler arasında ona bu konuda muhalefet eden kimse de yoktur.<br />
<br />
Derim ki: Bazı müfessirler İsrafil´in Abdurrahman anlamına geldiğini de söylerler. en-Nehhâs ise şöyle demektedir: “Cebr” kelimesini kul [abd], “îl” kelimesini de Allah diye açıklayan kimsenin: Bu Cebruîl´dir, Cebraîl´i gördüm, Cebriil´e uğradım” demesi gerekir. Ancak böyle bir şey denilmediğinden dolayı burada bu ifadenin Cebrail´in adı anlamına gelmesi söz konusu olur.<br />
Başkaları ise şöyle demektedir: Eğer onların [müfessirlerin] dedikleri gibi [verdikleri anlam doğru] olsaydı, bu kelimenin munsarıf olması gerekirdi. Munsanf oluşunun terk edilmesi bunun muzaf olmayan tek kelimeden meydana gelmiş bir isim olduğunu göstermektedir. Abdulganî el-Hafîz, Eflet b. Halife´den -ki bu Hassan´ın babası Fuleyt el-Amirî´dir- o da Cesre bint Decâce´den o da Aişe (r.a)´dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Rasûlullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur: “Cibril´in, Mîkâil´in ve İsrafil´in Rabbi olan Allah’ım! Cehennem ateşinin sıcağından ve kabir azabından sana sığınırım.”<br />
<br />
(Kurtubi; Bakara/97, 98. ayetlerin açıklaması)<br />
<br />
BİZİM TAHLİLİMİZ:<br />
<br />
Arapçada ” جبرائيلcebrail”den başka ” جبريلcibril” şeklinde de sık kullanılan ve on üç tane söyleniş biçimi olan sözcüğün kökeni ile ilgili olarak araştırmacılar iki ihtimal üzerinde birleşmişlerdir:<br />
<br />
1- Sözcük, ” جبرcebr” ve ” ئيلiyl” sözcüklerinden oluşmaktadır. “İyl” sözcüğü eski Arapçada “Allah” demek olduğu için tamlama halindeki “cibril, cebril veya cebrail” sözcüğü “Allah’ın gücü, onarımı” manasını taşır<br />
<br />
2- Aslı İbranice olup Arapçaya sonradan girmiş olan sözcük çekimsizdir. İbranicede “cebr” sözcüğü “kul”, “il” sözcüğü de “Allah” demek olduğu için, sözcük tamlama hâlinde “Allah’ın kulu” anlamına gelir. Burada “cebr” sözcüğü, “güçlü insan” ma<br />
Biz, sözcüğün Arapça olduğunu düşünüyor ve tahlilimizi birinci şıkka göre yapmış bulunuyoruz.<br />
<br />
الجبرCEBR<br />
<br />
İbn-i Menzur, Lisanü’l-Arab adlı eserinde “cbr” maddesine Yüce Allah’ın “Cebbar [yapılmasına karar verdiği şeyi zorla yaptıran / en iyi onarımı yapan]” adı ile başlamış ve “cebr” sözcüğünün “büyüklük, zorbalık” anlamlarını beyan ettikten sonra bu sözcüğün temeline ait bilgileri çok ayrıntılı olarak vermiştir. Bu bilgilerin özü şudur:<br />
<br />
“Cebr”, ” كسرkesr” sözcüğünün karşıtıdır. “Kesr” sözcüğü “kırılmak”, bunun karşıtı da “kırılmış şeyin onarılması” demektir. Meselâ hakikat manasıyla “kemiği cebretti” derler. Mecazen de “fakiri ve yetimi cebretti” derler. Böylece hakikat anlamıyla “kırılmış kemiğin sarılıp onarılması”, mecaz anlamla da “fakirin zenginleştirilmesi, yetimin kimsesizlikten kurtulması” anlatılmış olur. Ayrıca kurumaya yüz tutmuş bitkinin yaprak ve çiçek açması da “cebr” sözcüğüyle ifade edilir. (Lisan ül Arab; c:2, s:14-18)<br />
<br />
Tacü’l-Arus’ta da Lisanü’l-Arab’takiler ile paralel beyanlar vardır. (Tacü’l-Arus; c:6, s:158-162)<br />
<br />
Kur’an terimleri üzerine muteber kaynaklardan biri olan Müfredat’ta ise Ragıb el İsfehani şu açıklamalarda bulunmuştur:<br />
<br />
“Cebr”in aslı, bir çeşit zor kullanarak bir şeyi onarmaktır. Hükümdarlara “cebr, cebbar” denilmesinin sebebi, insanları dilediklerinde zorlamaları ya da insanların işlerini düzeltmeleri, onarmaları nedeniyledir. Matematikte “cebr”, düzeltilmek istenen şeyi düzeltmek için eklenen şeydir. “Cebr” sözcüğünün mübalâğa kalıbı olan “cebbar” sözcüğü, “hak etmediği yüksek bir makam sahibi olduğunu iddia ederek kendi kusurunu kapatmaya çalışan” demektir. Bu sözcük genelde kınama amaçlı kullanılır ve İbrahim/15, Meryem/32, Maide/22, Mümin/35, Kaf/45′te örnekleri görülür. (Müfredat; s:85, 86, “cbr” mad.)<br />
<br />
Yukarıdaki açıklamalardan, “cebr” sözcüğünün öz anlamının “onarmak, islah etmek” demek olduğu anlaşılmaktadır. Yani “cebr”, “bozulmuş, kırılmış şeylerin onarılıp tekrar işe yarar hâle getirilmesi” demektir. Nitekim Tıp’ta da “ameliyat”, “kırk kemiğin sarılıp bütünlenmesi”, “kırık ve çıkık organa sarılan tahta” hep “cebr” sözcüğüyle ifade edilmiştir.<br />
<br />
Buna göre Rabbimizin “Cebbar” adını “dilediğini zorla yaptıran, ulaşılmaz, azametli” olarak açıklamak yerine, “bozuk işleri, toplumları düzelten, onaran” şeklinde açıklamak daha uygun düşmektedir.<br />
<br />
ئيلİYL<br />
<br />
“İyl” sözcüğü İbraniceden Arapçaya geçmiş olup her iki dilde de anlamı “Allah” demektir.<br />
<br />
Bu durumda, “cibril – cebril” sözcüğünün Arapça ve İbranice dillerinde iki sözcükten tamlama yapılmak suretiyle meydana getirilmiş, tıpkı “Ruhü’l-Kudüs” gibi bir ifade olduğu anlaşılmaktadır. Bu tarz tamlamaların Arapçada kullanılan İsrail, İsrafil, İsmail, Mikail, Azrail gibi başka örnekleri de vardır.<br />
“Cibril” sözcüğünü oluşturan “cebr” ve “iyl” sözcüklerinin her ikisi de Arapça söylenecek olursa, sözcük “cibrullahi” şeklini alır. Bu sözcüğün tamlama hâlindeki anlamı da “Allah’ın onarımı” yani “vahyin kişileri ve toplumları onarması” demek olur. Bu ise “Allah’ın vahyi; canlandırması, diriltmesi” anlamına gelen “ruhullah” veya “ruhulkudüs” ifadelerinin bir başka anlatım tarzıdır. Buradan ortaya çıkan gerçek şudur: “Cibril” ile kastedilen yine vahiydir ve vahy, kişileri ve toplumları canlandırdığı gibi aynı zamanda da onarmaktadır. Başka bir ifade ile; vahyin [Kur'an ayetlerinin] bir bölümü “ruh [can]“, bir bölümü de “cibr, cebr [onarım, ıslah] görevi yapmaktadır. Bu gerçeğin konumuz itibariyle ifadesi ise üç kelime ile özetlenebilir: Cebrail [Cibril] Allah’ın vahyidir.<br />
<br />
Gerçek bu olmasına rağmen “ilkbaharın yeşilliği” anlamındaki “hızır” sözcüğü nasıl kişileştirilip hayalî bir kimliğe dönüştürüldüyse, “Allah’ın vahyi, onarımı” anlamındaki “cebrail-cibril” sözcüğü de kişileştirilmiş ve “Cebrail veya Cibril” [Vahy getiren, Kur'an'ı indiren melek]” yapılmıştır. Kur’an’ın Allah tarafından indirildiğini bildiren yüzlerce ayetle alenen çelişen bu yanlış kabule kaynak olarak ise, peygamberimizin ölümünden iki yüz sene sonra ortaya çıkmış ama peygamberimizin yaşadığı döneme ait söylentiler gösterilmiş, hatta bu söylentiler ansiklopedilere bile aktarılmıştır:<br />
<br />
Dört büyük melekten biri. Cebrâil (a.s.)`in görevi Allah ile peygamberleri arasında elçiliktir. Allah`tan aldığı emir ve hükümleri peygamberlere bildirir. Bütün kitap ve vahiyler Cebrâil vasıtasıyla indirilmiştir. Cebrâil (a.s.) her şekle girebilir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) onu biri vahyin başlangıcında Hıra`dan Mekke`ye gelirken, diğeri Mirâc`dan dönüşte Sidretü`l-Münteha`da olmak üzere iki defa kendi aslî şekliyle görmüştür. (es-Saâtî, el-Fethu`r-Rabbânî, VIII, 5). Cebrâil (a.s.) bazan da insan kılığına girerek Rasülullah (s.a.s.)`a vahiy getirirdi. Bu durumda çoğu kez yakışıklı ve genç bir sahabî olan Dıhye el-Kelbî`nin sûretinde görünürdü (Tecrid-i Sarîh Tercümesi, IX, 35). Cebrâil (a.s.) İsrâ ve Mirâc hadîsesinde Rasûlullah (s.a.s.)`a Mekke`den Kudüs`e ve oradan Sidretü`l-Münteha`ya kadar eşlik etmiştir (Buhârî, Bed`u`l-Halk 6; Salât 1) (İslâm Ansiklopedisi)<br />
<br />
Bu söylentiler arasında, Cebrail’i beyaz bir ata binmiş, beyaz elbisesinin üzerine zırh kuşanmış, elinde oku, yayı, kılıcı ile Bedir’de Mekke müşriklerine karşı savaşırken tasvir edenler de vardır (Buhari; Kitab ül Megazi, Meleklerin Bedir’de görülmesi Babı, 4-43. Hadisler). Bu çarpıtmada İsrailiyatın da etkisinin olduğu bir gerçektir. Zira Yahudi ve Hıristiyan kaynaklarında “Gabriel” şeklinde bir melek kişi vardır ve “gabriel” sözcüğü de “güçlü insan” anlamındaki “geber” sözcüğü ile “tanrı” manasındaki “el” sözcüğünden oluşmuştur. Kitab-ı Mukaddes’teki Daniael; 8/ 15-26, 9/ 21-27, Tobit; 12/15, Enok; 9/1, 9, 10, 20/ 7, 40/1-9, 54/6, Luka; 1/11-20. cümlelerde bu kişiden söz edilmektedir. Ama bu konudaki çarpıtmalar söylentilerde kalmamış, Tekvir, Necm ve Şuara surelerindeki ayetler de çarpıtılmış, Kur’an’daki “Ruhülkudüs”, “er-ruhülemin”, “güçlü elçi” ifadeleri hep Cebrail yapılmıştır.<br />
<br />
Kur’an’da “cebrail” olarak değil de “cibril” olarak geçen sözcük, ikisi Bakara suresinin 97. ve 98. ayetlerinde biri de Tahrim suresinin 4. ayetinde olmak üzere üç kez yer almıştır:<br />
<br />
Bakara/ 97, 98:<br />
<br />
97De ki: “Kim Cibrîl’e/Kur’ân’a düşmansa, öfkesinden, kıskançlığından çatlasın, gebersin. - Şüphesiz Allah Cibrîl’i/Kur’ân’ı, Kendisinin bilgisi gereği, iki eli arasındakileri/ içindekileri doğrulayıcı, inananlar için bir yol gösterme ve müjde olarak, senin kalbine indirmiştir. Ki onlar işte bundan dolayı düşman kesilmişlerdir.- 98Kim ki Allah’a, meleklerine, elçilerine, Cibrîl’e/Kur’ân’a, Mîkâl’e/Elçi Muhammed’e düşman ise, üzüntüsünden, kahrından ölsün.”–Şüphesiz işte bu yüzden, Allah da kâfirlere; Kendisinin ilâhlığını, rabliğini bilerek reddedenlere düşmandır.-<br />
<br />
Tahrim/ 4:<br />
<br />
4Ey Peygamber’in iki eşi, hatalarınızdan Allah’a dönerseniz sizin için iyi olur. –Çünkü kesinlikle ikinizin kalpleri kaydı; inançlarınız bozuldu, sapıklığa düştünüz.– Yok eğer Peygamber’e karşı dayanışmaya girerseniz hiç kuşkusuz bizzat Allah, o’na mevladır; yardımcıdır, destekçidir, koruyucudur, yol göstericidir. Cibrîl/Kur’ân ve iman edenlerin sâlihleri de. Ve bunlardan sonra inecek âyetler de o’na arka çıkarlar.<br />
<br />
Bakara suresinin 97. ayetine dikkat edilirse orada “onu” ve “o” diye iki tane üçüncü şahıs zamiri vardır. Bu zamirler anlamlandırılırken maalesef genellikle “… onu [Kur'an'ı] O [Cebrail] … indirmiştir” denilmektedir. Fakat böyle bir meal yanlıştır. Zira ayette, hatta pasajda “o” zamirinin gösterdiği “Kur’an” ya da “vahy” diye bir sözcük mevcut değildir. Bu ayet ayrı bir necm olmayıp Yahudileri tanıtan bir paragrafın ara cümlesidir. Ayetteki “onu” zamiri, ayetin kendi içindeki “cibril” sözcüğüne racidir. ” فإنّهFeinnehü [bilsin ki şüphesiz O]” ifadesindeki “O” zamiri ise Allah’ı göstermektedir.<br />
<br />
Bu ayette dikkat edilecek bir diğer husus, buradaki ” نزّلnezzele” fiilinin, yukarıda sunduğumuz Nahl suresinin 102. ayetindeki “nezzele” fiilinin aksine, geçişli olarak “indirmiştir” anlamıyla çevrilmiş olmasıdır. Bunun sebebi, ayetteki ” على قلبكala kalbike” ifadesinin başındaki ” علىala” edatıdır. “Ala” edatı, genelde “üzerine” anlamını ifade eder. Ama Arap dilinde ” بbe” edatının “ilsak [yaklaştırma, bağlama]” anlamı da çok kullanılır. Zaten dikkat edilirse tüm meallerde “kalbinin üzerine” diye değil, “kalbine” olarak verilmektedir. Ayetteki “ala” edatı “be” anlamına kullanıldığında Arapça dili kuralları gereği “lazım [geçişsiz]” fiili “müteaddi [geçişli]” hâle getirir. Burada da işte bu nedenle geçişsiz “nezzele [indi]” fiili, geçişli “enzele [indirdi]” anlamına dönüşmüştür. Bu durumun Kur’an’da onlarca örneği mevcuttur. “Nezele” fiilinin “tef’il” babından olan fiil ve mastarları incelenirse, ya lâfzen veya takdiren “harf-i cer” ile müteaddi yapıldığı, ya da sözcüğün “be” edatına gerek kalmadan kıraat farklılığı ile geçişli anlama dönüştürüldüğü görülecektir. Örneğin klâsik kaynaklarda, İsra suresinin 82. ayetindeki ” ننزّلnünezzilü” sözcüğünün ” نُنْزِلُnünzilü” ve ” يُنْزِلُyünzilü” şeklindeki kıraatlerinin de varlığı görülmektedir. Yani İsra/82′deki “nünezzilü” ifadesi geçmişte “nünzilü” veya “yünzilü” olarak da okunmuştur. Şimdi de okunabilir. Bizim tercihimiz de bu yöndedir.<br />
<br />
“Nezzele” fiilinin sadece geçişsiz anlamda manalandırıldığı Nahl/102. ve Şuara/194. ayetlerde değil, geçişli anlamda manalandırıldığı Bakara/97. ayette de, zamirler doğru isimlere gönderildiği takdirde görülmektedir ki, Kur’an’ın orijinal ifadesinde Cibril “indiren” değil, “indirilen”dir, yani “inen”dir.<br />
<br />
Fakat tüm bunlara rağmen Bakara/97, Nahl/102 ve Şuara/194. ayetler çarpıtılarak Kur’an’ın “Cebrail” tarafından indirildiği anlamına gelen çeviriler yapılmıştır. Hâlbuki bu ayetlerin ön veya arkasında yer alan ayetlerde yine Kur’an’ı indirenin bizzat Allah olduğu açıklanmaktadır. Ne hikmetse, art arda gelen bu ayetlerdeki bu çelişki üstünde durulmamıştır, belki de işin farkında olunmamıştır.<br />
<br />
SONUÇ<br />
<br />
Kur’an’da Kur’an’ın indirilmesi, kitabın indirilmesi, ayetlerin indirilmesi, surelerin indirilmesi, meleklerin [vahylerin] indirilmesi, hikmetin indirilmesi, Tevrat’ın indirilmesi, İncil’in indirilmesi, Furkan’ın indirilmesi ile ilgili üç yüz civarında ayet mevcuttur. Bu ayetlerin hepsinde de bunları indirenin Allah olduğu bildirilmiştir. Kur’an’ı başkasının indirdiğini bildiren hiçbir ayet yoktur, olamaz da. Çünkü Kur’an asla ve kat’iyen kendisiyle çelişmez.<br />
<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/10437862137581062930noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-3979988320728172816.post-80021806662658789592014-02-17T18:57:00.001+02:002014-02-17T19:34:38.085+02:00TARİKAT VE TASAVVUFSelam faydalı olacağını düşündüğüm bir video paylaşıcam.<br />
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/HOzOroMeRjs?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
Bir iki kendi düşüncemi eklemek istiyorum bazı noktalar ile ilgili.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<div>
- Nama cennet müjdelenmemesi ve hesaba çekilme: Çünkü cennet ve cehennem aynı zamanda birer kavramdır. Yaşayan hiçbir insan bundan muaf olamaz, eline kaynar su dökülür bu bile cehennemdir yani hesaba çekilmedir. Buradan sorgulamak için sana bir fırsat doğar. Elindeki kıytırık yanıktan onun ilk acısı, hafiflemesi, iyileşme evresi, ağrı dönemi vs... hepsi bir hesaba çekilmedir. Sadece ölürken hesaba çekilme diye birşey yok, eğer bilirsen zaten sürekli olarak hesaba çekiliyorsun sadece siklemeden devam ediyorsun.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
- Tasavvuf ayrı bir dindir. Kuran ile çelişkileri saymakla bitmez. Bir kere tasavvufun olabilmesi için ilk yol reenkarnasyon denen zavazingonun olması zorunluluğudur ki kuran bunun olmadığını bu sanrının insanların daha evvel yaşamış olan insanlara ait olan ''hafıza hücrelerini'' solunum veya sindirim yolu ile edinmeleri olarak kehf suresinde açıklar. </div>
</div>
<div>
<br /></div>
<div>
En önemli ayrıntı ise ruh diye birşeyin olmamasıdır. Ruh denen şey bir bilgidir. Cebrail örneğin Allahın bilgisiyle onarımıdır. Bir mantık bataklığı içinde saçma sapan yeni bir din kurup bunu da sağdan soldan çaldıklarıyla harmanlayarak kuran'ı buna malzeme yapmaya çalışmak, akıldan uzak, kuran tahlilinde; kuranın sana izlemeni söylediği yolu sallamayarak ve yüzeysel bir yaklaşımda bulunarak yanisi kuran çalışmayarak! Zaten açıklanmış olan şeye hadi ya sen beceremedin ben yaparım bu işi deyip Allah'a şirk koşarak yorum getirmektir.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Benim delirdiğim asıl kısım budur. İnsanların kuran'ı yorumlamaları. Kuran asla ve asla yorum yapamayacağını söylüyor. Sadece aklını merkeze alarak iman edebilirsin etmiyorsan siktir git bulaşma, zaten faydan yok bari zarar verme ibine diyor. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Özetle asıl demek istediğim kuran tefsiri diye birşey yapan kişi kendi arzu ve isteklerini size dayatıyor demektir. Kuranın yanlızca tebyini yapılır. Bu da zannlarla değil, zaten hali hazırda sunulmuş olanı tespit edip, delillerini gözünün içine içine sokarak paylaşmakla mümkündür.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Ama sen delilleri görmücem diyorsan zaten siktir git şeftaliye tap. Son olarak kılavuzu karga olanın burnu boktan çıkmazmış. Der giderim.<br />
<br />
<br />
(Bakara 120)<br />
<br />
Ve sen onların dinlerine/yaşam tarzlarına uymadıkça Yahûdiler ve Nasara/ Hristiyanlar senden asla hoşnut olmazlar. De ki: “Şüphesiz Allah’ın kılavuzluğu, kılavuzluğun ta kendisidir.” Ve eğer bilgiden sana ulaşan şeyden sonra bunların boş ve iğreti arzularına uyarsan, senin için Allah katından herhangi bir yakın olmaz, herhangi bir yardımcı da olmaz.<br />
<br /></div>
(Fatır 5-6) Ey insanlar! Hiç şüphesiz, Allah’ın yapmak için verdiği söz gerçektir. Onun için bu basit dünya yaşamı sizi aldatmasın. Ve sakın o aldatıcı, sizi, Allah ile aldatmasın. Şüphesiz o şeytan, sizin için düşmandır. Onun için siz de onu düşman edinin. Şüphesiz şeytan kendi taraftarlarını alevli ateşin ashâbından olmaları için çağırır.<br /><div>
<em style="border: 0px; color: #444444; font-family: 'Open Sans', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 24px; margin: 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;"><b style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><br /></b></em>
<em style="border: 0px; color: #444444; font-family: 'Open Sans', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 24px; margin: 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;"><b style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><br /></b></em>
<em style="border: 0px; color: #444444; font-family: 'Open Sans', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 24px; margin: 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;"><b style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><br /></b></em></div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/10437862137581062930noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3979988320728172816.post-15656351479458953212014-02-14T15:41:00.000+02:002014-02-19T01:55:35.353+02:00EPİFİZ, MELATONİN, VATİKAN, KANSER, KURAN, TEFEKKÜR BAĞLANTILARISelam insanlar son yazıda epifizden bahsetmiştik bu yazıda önce bir video serisi paylaşıcam toplamda yarım saat falan süren bir seri. Makalelerden de edinebilirsiniz aslında bu bilgileri, ama çocuk güzel anlatmış onun için onu paylaşıcam. Sonra da kuran ile ilgili bir tespitimi paylaşıp konuyu bitiricem. Durun önce video serisini bir paylaşıp onu değerlendirelim.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/KdZAaZXLFQY?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/4A9RqjK6eKU?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/e221Hg9QKy4?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe><br />
<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<object class="BLOGGER-youtube-video" classid="clsid:D27CDB6E-AE6D-11cf-96B8-444553540000" codebase="http://download.macromedia.com/pub/shockwave/cabs/flash/swflash.cab#version=6,0,40,0" data-thumbnail-src="https://ytimg.googleusercontent.com/vi/h0L1_LKwDaQ/0.jpg" height="266" width="320"><param name="movie" value="https://youtube.googleapis.com/v/h0L1_LKwDaQ&source=uds" /><param name="bgcolor" value="#FFFFFF" /><param name="allowFullScreen" value="true" /><embed width="320" height="266" src="https://youtube.googleapis.com/v/h0L1_LKwDaQ&source=uds" type="application/x-shockwave-flash" allowfullscreen="true"></embed></object></div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Şimdi bu heriflerin nerelere dayandığını bir daha görme adına bir kaç alıntı yapayım. Kozalak bu epifizin sembolize edilmesidir. Benzediği için böyle sembolize edilmiştir.<br />
<div>
<br /></div>
<br />
Papanın asası<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://fbcdn-sphotos-f-a.akamaihd.net/hphotos-ak-prn2/t1/222614_10150185055674909_633924_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="220" src="https://fbcdn-sphotos-f-a.akamaihd.net/hphotos-ak-prn2/t1/222614_10150185055674909_633924_n.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
Vatikanın orta yerindeki devasa kozalak götünüze girsin der gibi durmakta<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://fbcdn-sphotos-f-a.akamaihd.net/hphotos-ak-frc3/t1/230772_10150185058409909_5879680_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://fbcdn-sphotos-f-a.akamaihd.net/hphotos-ak-frc3/t1/230772_10150185058409909_5879680_n.jpg" width="218" /></a></div>
<br />
Sümerler<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://fbcdn-sphotos-b-a.akamaihd.net/hphotos-ak-prn1/t1/230834_10150185060019909_4026539_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="315" src="https://fbcdn-sphotos-b-a.akamaihd.net/hphotos-ak-prn1/t1/230834_10150185060019909_4026539_n.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
Babil<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://fbcdn-sphotos-d-a.akamaihd.net/hphotos-ak-frc3/t1/230538_10150185060909909_1647919_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://fbcdn-sphotos-d-a.akamaihd.net/hphotos-ak-frc3/t1/230538_10150185060909909_1647919_n.jpg" width="265" /></a></div>
<br />
<br />
Shiva bu karı cern'de de var<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://fbcdn-sphotos-f-a.akamaihd.net/hphotos-ak-ash3/t1/229431_10150185062724909_912595_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://fbcdn-sphotos-f-a.akamaihd.net/hphotos-ak-ash3/t1/229431_10150185062724909_912595_n.jpg" width="286" /></a></div>
<br />
Dionyssos<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://fbcdn-sphotos-e-a.akamaihd.net/hphotos-ak-prn1/t1/230374_10150185063679909_6449637_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="211" src="https://fbcdn-sphotos-e-a.akamaihd.net/hphotos-ak-prn1/t1/230374_10150185063679909_6449637_n.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
Osiris dna sarmalıyla beraber resmedilmiş<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://fbcdn-sphotos-f-a.akamaihd.net/hphotos-ak-ash3/t1/229133_10150185064279909_1053179_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="211" src="https://fbcdn-sphotos-f-a.akamaihd.net/hphotos-ak-ash3/t1/229133_10150185064279909_1053179_n.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
Eöhhh amk adamlar her yerdeler lan. Edipin diliyle sizi gidi bilinç sikiciler siziii :D<br />
<br />
Kuranın bahsettiği öğreti budur. Bu adamlar dosdoğru yola oturarak bilinci yasaya karşı büküyorlar. Bunu kendilerini tanrı sandıkları için yapıyor olabilirler, dünyevi çıkarlar olabilir vs.. bir ton sebep birlikte olabilir. Ama bahsi geçen en bok şeytani öğreti bu.<br />
<br />
<br />
Bende epifiz çalışmalarını arttırıp Allah'ın ordusuna girmeye karar verdim, dileyen gelebilir ama yakalanırsanız beni tanımıyorsunuz ha, bak o alanda sizden tecrübeliyim şerefsizim öyle bir şey yaparım ki isayım musayım diye dolanırsınz ortalarda ahahahaha.<br />
<br />
<br />
Gelin size epifize, daha önemlisi melatonin salgılanımına dikkat çekilen bir kaç ayet göstereyim.<br />
<br />
(İsra 79) Ve geceden de. Ayrıca, sana özgü bir fazlalık olarak sen, salâtı geceleri uyanıp uygula! Rabbinin, seni güzel bir makama ulaştıracağı umulur.<br />
<br />
<br />
(Müzemmil 20) Hiç kuşkun olmasın, Rabbin senin gecenin üçte-ikisinden daha azını, yarısını, üçte-birini ayakta geçirmekte olduğunu biliyor. Seninle beraber olanlardan bir grup da öyledir. Allah, geceyi de gündüzü de ölçüye bağlar. Sizin bu işi kolaylıkla yapamayacağınızı bildi de sizin için bu görevi hafifletti. O hâlde Kur’ân’dan kolay geleni öğrenin-öğretin! Sizden hastalar olacağını bildi. Bir kısmının yeryüzünde dolaşıp Allah’ın fazlından bir şeyler isteyeceklerini, diğer bir kısmının da Allah yolunda çarpışacaklarını bildi. O hâlde ondan kolay geleni öğrenin-öğretin!<br />
<br />
<br />
(Secde 9)Ya da gece saatlerinde kalkan, boyun eğip teslimiyet göstererek, dikelerek, ahretten çekinerek daima saygıda duran ve Rabbinin rahmetini uman o kimse, öyle yapmayan gibi midir? De ki: “Hiç bilen kimseler ve bilmeyen kimseler eşit olur mu?” Kesinlikle sadece temiz akıl sahibi olanlar öğüt alırlar/gereği gibi düşünürler.<br />
<br />
<br />
Salat'a namaz diyenler melatonin salgılanımı bitince dua'ya/tefekküre kalkan embesiller :D Salat için daha önceki yazılarıma bakabilirsiniz.<br />
<br />
Müzemmil 20'deki ''sizden hastalar olacağını bildi'' kısmının altını çiziyorum beyler bayanlar. Kanser dünyanın belki de en büyük can alıcı hastalığıdır. Eleman video'da bahsetmişti hatırladığım kadarıyla ben girmiyorum.<br />
<br />
<br />
Şimdi geleyim asıl tespitime. Musanın asası!<br />
<br />
Bakın koca Türkiye'de bu musanın asasını ''bilgisel birikim'' olarak çeviren tek kişi hakkı yılmazı gördüm ben. Başka varsa bilmiyorum denk gelmedim. Adam varya gediğine koymuş öyle böyle değil. Bir bakalım.<br />
<br />
Kasas 31-32 Ali Bulaç çevirisi;<br />
<br />
31- 'Asanı bırak.' (Attıktan hemen sonra) onun şimdi bir yılan gibi hareket ettiğini görünce, arkasına dönüp bakmaksızın kaçmaya başladı. 'Ey Musa, dön ve korkma. Şüphesiz güvendesin.'<br />
<br />
32- 'Elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıksın. Ve (her türlü) dehşetten yana kanatlarını kendine doğru çek. İşte bunlar, senin Rabbinden Firavun ve önde gelen adamlarına iki kesin-kanıt (mucize)dır. Gerçekten onlar, fasık bir topluluktur.'<br />
<br />
<br />
Hakkı yılmaz kasas 31-32<br />
<br />
30-32 Sonra oraya vardığında o bereketli toprak parçasındaki vâdinin sağ tarafından, bir ağaçtan seslenildi: “Ey Mûsâ! Hiç şüphesiz ki Ben, âlemlerin Rabbi Allah’ın ta kendisiyim! Ve birikimini ortaya at! –Birikimini sanki görünmeyen bir varlık gibi, hareket ettirir görünce de dönüp arkasına bakmadan kaçtı.– Ey Mûsâ! Beri gel, korkma. Kesinlikle sen emniyette olanlardansın. Koynundaki gücünü devreye sok, kusursuz, mükemmelce çıkacaksın. Korkudan kanadını kendine çek. İşte bu ikisi Firavun ve onun adamlarına karşı Rabbin tarafından iki kesin delildir. Şüphesiz ki onlar, yoldan çıkan bir toplum olmuşlardır.”<br />
<br />
<br />
Şimdi bu kanıya vardığı ASA açıklamasına göz atalım;<br />
<br />
Asa<br />
<br />
“Asa” sözcüğü aslında, “İçtima (toplanma) ve i’tilaf (uyuşma)” demektir. Asa sözcüğü, el ve parmaklar üzerinde toplandığı için “Ud’a (telli çalgılardan Ud) isim olmuştur. Esmai, Bazı Basralılardan şöyle nakleder:<br />
“Bastona “Asa” ismi verilmesinin nedeni, el ve parmakların üzerinde toplanmasıdır. Bu sözcük Arapların toplumu hayır ya da şer bir şey üzerine topladıkları zaman dedikleri “asavtü’l kavme, e’suhüm (toplumu bir araya getirdim, onları bir araya getirin)” deyişlerinden gelmektedir.”<br />
<br />
“Asanın bırakılması” ifadesi, mecaz olarak, “yolculuğun bitmesi yolcunun gideceği yere varıp direklerini dikip, çadırını kurması; yerleşmesi” demektir. (Lisan; “asa” mad. Tac. “Asa” mad)Bu açıklamalara göre asa sözcüğünün tam karşılığı “BİRİKİM/ sıkı tutulan” demektir. Bu anlamıyla da tam tamına “Kur’an” sözcüğünün de karşılığıdır. Bu sözcüğü Musa’ya izafe ettiğimiz zaman, “Musa’nın birikimi” demektir.Ayetlerden anlaşılacağı üzere bu da “Musa’ya yapılan vahiyleri ve Musa’nın deneysel bilgi birikimi”ni ifade eder.<br />
<br />
Musa’ya vahyedilenlerle kendi birikiminin özeti ise Ta Ha sûresinin girişinde; 11-16. ayetlerde özet halinde<br />
“Musa! Ben, senin Rabbin olan Ben’im. Hemen iki nalınını çıkar, şüphesiz sen temizlenmiş vadide, Tuva’dasın / iki kere temizlenmiş bir vadidesin. Ve Ben seni seçtim. O hâlde vahyedilecek olan şeye; “Hiç şüphesiz ki Ben, Allah’ın ta kendisiyim. İlâh diye bir şey yoktur Benden başka. O hâlde Bana kulluk et ve Beni anmak için salâtı ikame et. Şüphesiz ki o saat [kıyamet] gelecektir. Onu Ben herkes emeğinin karşılığını alsın diye neredeyse gizleyeceğim. O nedenle ona [kıyamete] inanmayan ve kendi hevasına uyan kimse seni, ondan [kıyamete iman etmekten] alıkoymasın; sonra helâk olursun” şeklinde verilmiştir. Anlaşılan o ki Musa bu ilkeleri tebliğ etmiş ve bunların kabulü için tartışma yapmıştır.Bunun bastona isim olması da sadece el ve parmakların üzerinde toplanması değil “üzerine dayanmak, yaprak silkeleme, silah, kazma olarak kullanma vs. gibi birçok yararın da toplanması”dır<br />
<br />
“Asa” sözcüğü Kur’an’da altı kez geçer.<br />
<br />
Şimdi Kur’an’da geçen asa sözcüklerini tahlil edelim.<br />
<br />
Çoban Asası<br />
<br />
Çoban asası olarak geçen asa, Ta Ha 18’de geçen asa sözcüğüdür.Bu ayette geçen asa, çoban asasıdır. Bildiğimiz bastondur ki Rabbimiz, Musa’ya bu asayı ilk vahiy anında bıraktırmıştır.<br />
Diğerleri ise “Musa’nın vahiy ve deneysel olarak öğrenmiş olduğu bilgi birikimi”dir. Musa’nın Firavun’a karşı, sudan geçmek için, taş kalpli İsrail oğullarını adam etmek için kullandığı asa, Musa’nın bilgi birikimi; kendisine yapılan vahiyler ve o zamana kadar öğrendikleri ve edindiği deneyimlerdir.<br />
Ayetler bu ölçüler çerçevesinde okunacak olursa doğru anlaşılacağı kanaatindeyiz.<br />
<br />
Yılana Dönüşen Asa<br />
<br />
Ta Ha; 20-23:20- O da onu hemen bıraktı/ yerleşik hayata geçti, bir de ne görürsün! O (sağ elindeki), koşan bir candır.<br />
<br />
21–23- O [Allah]: “Sana en büyük ayetlerimizden göstermemiz için tut onu, korkma! Biz onu ilk durumuna çevireceğiz. Diğer bir ayet olmak üzere de GÜCÜNÜ / kanadına ekle, çirkinlik olmadan hiç kusursuz, mükemmelce ÇIKACAKSIN” dedi.<br />
<br />
Bu ayetlerde Musa’ya verilen iki ayetten bahsedilmektedir. Bu ayetlerden ilki sağ eline çoban asasının yerine verilen vahiydir, kitaptır, Tevrat’tır. İkincisi de gerektiği zaman gücüne güç katacak olan yedek gücü; Harun’dur. Aşağıdaki ayetlerde Musa’nın ifade yeteneğinin yeterli olmadığı, meramını iyi anlatması için kardeşi Harun’u kendisine yardımcı istediği ve bu isteğinin Musa’ya verildiğini göreceğiz.<br />
Bu konuyla ilgili yani asa ve kusursuz güç ile ilgili daha evvel A’raf suresinde ki Musa ile ilgili pasajlarda detay verilmiştir. Burada başka sözcükler üzerinde duracağız.Hayye“Hayye” sözcüğü de Musa pasajını doğru anlamadaki kilit sözcüklerden biridir. Bu nedenle bu sözcük ile ilgili ayrıntıları veriyoruz.“Hayye” sözcüğü<br />
“Hayat” sözcüğünden gelmekte olup anlamı “bir kere yaşam” demektir. Bu sözcük Araplarda bir çok örneğiyle söylenir:<br />
<br />
Yılana uzun ömürlü olmasından dolayı “Hayye” denir.<br />
Gözü keskin olana o, hayyeden daha iyi görür derler.<br />
Hain sinsi olana o hayyeden daha zalim derler.<br />
Çevrensine, toplumuna yararlı olanlara ve onları koruyanlara,bölgenin, yeryüzünün hayyesi denir.<br />
Kadın erkek uzun yaşayana “o hayyenin tekidir” derler.<br />
<br />
Kişi akıl zeka ve dehada zirvede olduğu zaman “o, vadinin hayyesidir” denir.<br />
“Hayye”, teşbih olarak Büyük Ayı yıldız kümesinin İkizleri ile Alkaid (ölü sönük yıldız) arasındaki yıldızlara denir. (Lisan Hayye mad. Tac; “hayye” mad.)Tahiyye /selamlama,(Allah sana ömür versin.) sözcüğü de yine aynı kökten gelir.Özetlersek bu sözün açıkça anlamı, “hayat ve canlılık” demektir. Yılana “hayye” sözcüğü, yılan demek olmayıp, varlığın uzun ömürlü oluşunu nitelemektedir. Ta Ha’da “hayyetün tes’a (koşup duran tes’a) denilmiştir. Bunun Türkçemizdeki tam karşılığı, “Yedi canlı” deyimidir ki bu deyimin anlamı “Defalarca ölüm tehlikesiyle karşılaşmasına rağmen her seferinde sağ kurtulmak” demektir. Bu sözcük, birçok hastalıktan, beladan felaketten kurtulan kişiler için kullanıldığı gibi, kedi ve yılan için de kullanılır.Bu ayetteki “hayye” sözcüğünü anlamak için Rabbimizin Musa’nın sağ elindekini bir başka nitelemesini daha dikkate almak gerekiyor. Rabbimiz Musa’nın sağ elindekini Neml; 10 ve Kasas; 31’de “sanki görünmeyen bir varlık gibi, hareket ettirir” diye nitelemiştir. Yani Musa’nın sağ elindeki şey “Hareket ettiren görünmez bir varlığa” benzemektedir. Peki bu hareket sağlayan görünmez varlık nedir? Bu insanların ve hayvanların CANIDIR.Bu ifade, vahyin; ilahi kitapların “RUH” niteliğidir. Kur’an’ın bir adı da Ruh olduğu gibi Musa’nın sağ elindekinin (Kitabının) adı da Ruh’tur. Kur’an da hayat veren bir kitaptır. Mü’min; 15:15- O, dereceleri yükseltendir, Arş’ın sahibidir: O, buluşma günü hakkında uyarmak için kendi emrinden/ kendi işinden olan ruhu [vahyi] kullarından dilediğine ilka eder [bırakır]. Şura; 52-53:52, 53- İşte böylece Biz sana da kendi emrimizden/ kendi işimizden olan ruhu vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat Biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nur/ışık yaptık. Hiç kuşkusuz sen de dosdoğru bir yola; göklerde ve yerde bulunanlar kendisi için olan o Allah’ın yoluna kılavuzluk etmektesin. Gözünüzü açın bütün işler yalnız Allah’a döner.<br />
<br />
<br />
Bu bilgileri aldıktan sonra muhasebe edince eğer objektif isen bilgi çıkıyor ortaya. Şu halde araştırmanın, okumanın, sorgulamanın, düşünmenin, verileri değerlendirmenin önemini bir kere daha gördük. Bu musanın asa'sının ne olduğunu, yılan gibi debrenmesinin ne olduğunu, neden böyle örneklendiğini, temelinin nerelere dayandığını ve kuran'ın nasıl anlaşılması gerektiğini gördüğünüzü sanıyorum. Şimdi bir de masal dinini düşünün, aradaki devasa farkı görenler?<br />
<br />
Haydi eyvallah.<br />
<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/10437862137581062930noreply@blogger.com11tag:blogger.com,1999:blog-3979988320728172816.post-22982778088821751222014-02-12T18:05:00.000+02:002014-02-15T02:25:36.324+02:00PİNEAL GLAND, EPİFİZ BEZİ, ÜÇÜNCÜ GÖZ, NANO TEKNOLOJİSelam insanlar üçüncü göz olarak da bahsi geçen epifiz bezinin öneminden biraz bahsedeyim dedim. İnternette bir ton makale var bu konuda ben birisini seçtim önce onu paylaşacağım sonra kendi yorumumu yapacağım.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://okyanusum.com/wp-content/uploads/2013/09/epifizbezi-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://okyanusum.com/wp-content/uploads/2013/09/epifizbezi-1.jpg" height="198" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
Bildiğiniz üzere beyin epifizi 7. çakranın salgı bezi olarak adlandırılıyor.<br />
<br />
Her şeyden önce beyin epifizi bir salgı bezi ve bir kaç hormon salgılıyor ama en önemlisi melatonin, yani büyüme hormonu.<br />
<br />
Beyin epifizinin 3. göz olduğu iddia edilmekte.Dokusal olarak göz yapısına benzemekte (kornea, retina). Tabii bir farkı var. Gözlerimiz ışığa duyarlıyken, yani organın fonksiyonları ışık girdiğinde devreye girerken, pineal gland ışık kesildiğinde işlevselliğine başlıyor.<br />
<br />
İsa’nın bir sözü var : “Karanlıkta oturanlar gerçek (büyük) ışığı görürler” diye. Bu yine beyin epifizine yani pineal glande atfediliyor.beyinepifiz9<br />
<br />
Fakat yukarıda eklediğim resimde de farketmiş olabileceğiniz gibi bu organcık yaşlandıkça , özellikle günümüz modern dünyasında kireçleniyor ve işlevini yitirmeye başlıyor.<br />
Bunun en büyük sorumlusu olan kimyasal maddelerden biri de florür ve tabii ki sularımızdaki kireç.Ama bir numara florür ya da florüd.<br />
<br />
Bunun da insanın farkındalığını artırmasını tökezletmek için bilinçli olarak koyulan engellerden biri olduğu düşünülüyor.<br />
<br />
Tabii; bu kadarla bitmiyor, nedense, evet gerçekten nedense bütün antik dinlerde ve hatta günümüz dinlerinde kozalak ciddi ve muamma bir sembol. Bakınız papanın asası/<br />
<br />
Bu konuyu araştırmaya çalışırken denk geldiğim diger bana ilginç konulardan birisi Fransız düşünür, yazar Voltaire’in de beyin epifizine kafayı takmış olması, hatta bu organcığın sırrını çözmek için bir çok otopsi yapması.<br />
<br />
Bundan da önemlisi : Vatikan’ın ortasında kozalak heykelinin işi ne ?-<br />
<br />
Bu bezden 3 adet hormon salgılanıyor: melatonin, pinolin ve dimetiltriptamin (DMT). En önemlisi olan melatonin’e geçmeden önce dimetiltriptamin’e bakalım. dimetiltriptamin çok ilginç bir hormon. Şamanlarda ayahuasca denilen bir iksirin yapımında kullanılıyor. Hormonu ise bitkilerden elde ediyorlar. Elde ettikleri bitkiler ise şunlar: phalaris arundinacea (yem kanyaşı), psychotria viridis, phalaris spp. (kuş otu), acacia spp. (akasya), arundo donax (kargı kamışı) ve desmanthus illinoiensis.<br />
<br />
Ayrıca epifiz bezinin deniz seviyesinde çok az, yükseklere çıktıkça ise çok fazla hormon salgıladığı bilimsel bir gerçek. Ki bu yüzden tarih boyunca tüm ibadethaneler olabildiğinde yükseğe yapılmış.<br />
<br />
Yani ibdaethanelerin yükseğe yapılmasının sebebi matematiksel olarak tanrıya yakın olmak değil ama bir nevi bu hormonun da yardımıyla üst bilinçlerle daha fazla iletişimde bulunmak.<br />
<br />
Ki Tibet manastırlarından tutun da hristiyan manastırlarının da yüksek yerlere yapılması bu yüzden. Bu hormonun salgılanımını artırmak.<br />
<br />
Ve ayrıca Hz.Muhammed’in riyazete yüksek ve karanlık bir mağarada çekilmesi, ilk orada emir alması, hz.Musa’nın Tanrıyla konuşmak için dağa çıkması da bana göre bu yüzden.<br />
<br />
Karanlık ayriyeten çok önemli.<br />
<br />
Çünkü epifizin en önemli salgısı olan melatonin sadece karanlıkta salgılanıyor. Gece 11 ile sabah 5 arası en yüksek düzeyine ulaşıyor. Ki çoğu dinde sabaha karşı ya da gece ibadetinin önemi bu yüzden.<br />
<br />
Bu hormonun salgılanımı ne kadar yüksekse ruhsal alemlerle bağ o kadar güçleniyor. Ve ibadet için bu yüzden gecenin en karanlık ve salgının en çok olduğu an seçiliyor.<br />
<br />
Melatonin en büyük faydası ise kanserden koruması. Kör insanların kansere yakalanmama sebebi de bu. Çünkü sürekli karanlık içinde oldukları için melatonin üretimleri çok fazla.<br />
<br />
Bir bilimsel araştırma da göstermiş ki gece vardiyasında çalışanların kansere yakalanma oranı diğerlerine göre daha az. http://okyanusum.com/makale/beyin-makale/beyin-epifizi/<br />
<br />
<br />
Olay bu ama insanlar bu nepnet görünen beyin bölgesinin kavranabilir özelliğini bile sıçmığa bulaştırmak için at yarıştırıyorlar. Ruhsal alemlere hakim olmakmış bilmem ebesinin amıymış hikayeler, masallar. Küfür ediyorum kızmayın bana bilader deliriyorum ya. Ya bir kitap düşünün bilginin nesnellikten kazanıldığını bağırsın bir ümmet düşünün uçsun dağıtsın.<br />
<br />
<br />
Şöyle anlatayım bir yazıda aktarmıştım atom altı Allah'ın arşı'dır diye. Bu alan insanın hükmedemeyeceği alandır. Bu alandan teknoloji alabiliriz, bir ton buluş yapabiliriz ama bu alana müdahele edemeyiz. Çünkü o alanda bizler kuşatılmış durumdayız. Kuran'da bunu söylüyor. Bilgice kuşatıldığın alanda tehlikeye açıksın amk iş bu kadar basit. Dur bi dk.<br />
<br />
<br />
Şu bir gerçek ki, biz herşeyi bir kaderle/bir ölçüye göre yarattık. (Kamer, 49)<br />
<br />
Ve gök (onu da yarattı). Onu yükseltti. El mizanı düzenledi. Azgınlık etmeyin el mizanda. El vezne’yi adaletle ayakta tutun ve eksiltmeyin el mizanı. (Rahman, 7-9)<br />
<br />
Arapça'da -el takısı kelimeye belirlilik anlamı veriyor. Burada hem mizan kelimesi hem de vezne kelimesi -el takısı ile yazılıyor yani belirli bir ölçü ve belirli bir tartıya dikkat çekiliyor.<br />
<br />
Mizan: ölçü ve tartı işleminde kullanılan ölçü aleti demektir.<br />
<br />
Vezne: tartı demektir.<br />
<br />
Bu anlamlarını aldıktan sonra meal şöyle ortaya çıkar;<br />
<br />
''Ve gök (onu da yarattı). Onu yükseltti. Atom altını düzenledi. Azgınlık etmeyin atom altında. Yeryüzünü adaletle ayakta tutun ve eksiltmeyin atom altını''<br />
<br />
İşte insanın yaptığı hakim olmadığı, bilgice kuşatıldığı alana girmeye çalışmaktır. Son zamanlarda genetiği bozulmuş gıdalar, ortadan kaybolan arılar hep bu ego bataklığının eseridir.<br />
<br />
Bu nasıl yapılıyor, nano seviyede atomları ile oynayarak yapılıyor. Canlı cansız varlıkların varlık özellikleriyle oynanıyor ve farklı şeyler elde ediliyor. İşte bu insanın kuşatıldığı bir alanda cirit atmasıdır. Allah ise diyorki herşeyi bir ölçü ile yarattık yapılacak her müdahale sizin zararınızadır. Neden sonuç ilişkisi nesnel dünya için geçerlidir. Atom altında nedensellik ilkesi işlemez. İnsan dahil tüm maddi evren atom altı ile kuşatılmıştır. Atom altında çalışma yapan fizikçi de bu kuşatma altındadır. Onun da ham düşünceleri, zannları vardır. Bu haliyle kuşatma altında olan fizikçi yine kuşatma alanında çalışma yapacaktır. Yani nedensellik ilkesi ile çalışan zihin yapısı ile nedensellik ilkesinin geçerli olmadığı bir alanda çalışacaktır. Bu ancak kişinin kendi ham düşünceleri ve zannı ile kuşatılması sonucunu doğurur. Bu da muhtemelen alayımızın sonunu getirecek olan zımbırtıdır.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://www.okyanusum.com/imgs/beyinepifizi1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://www.okyanusum.com/imgs/beyinepifizi1.jpg" /></a></div>
<br />
<br />
Şimdi epifiz bezine dönelim nam-ı diğer üçüncü göze. Bu bilginin çok uzun zamanlardır birilerinin elinde bulunuyor olması neden hiç kimsenin siklemediği birşeydir ben anlayamıyorum lan bunu. Tarih boyunca bazı insanlar birşeyleri fark eder ki bunlar genelde çok düşünen ve doğru muhasebe yürütmüş olan insanlardır ve bunlara ermiş ebesinin hörekesi olmuş gibi saçma sapan anlamlar yüklerler. Oysa herifin yaptığı şey bilgi kaynağına doğru teknikler ile yönelmek. Bilginin kaynağı tanrıdır. Bütün bilgiler buradadır. Zann veya hakk hiç fark etmez tüm bilginin kaynağı tek bir merkezdir. Kişi ya iblisine uyar ve şeytandan iner olan bilgiye erişir, ya da iblisine(sürüngen beynine) uymayıp aklını; epifiz bezini, mantıklı düşünen beynini, duygusal beynini kullanır ve hakk bilgi kendisine iner. Herşeyi bir ölçü ile yarattık diyen tanrı burada kolpa yapmıyor, kitap hep net konuşuyor, sığ yaklaştığın zaman bataklığa saplanıyorsun bütün mevzu bundan ibaret.<br />
<br />
<br />
Bakın şimdi bakara suresinden bir kısım alıcam.<br />
<br />
<br />
13 Ve onlara, “İnsanların inandığı gibi inanın” denilince, “Biz, o aklı ermezlerin inandığı gibi mi inanacağız!” derler. Dikkatli olun! Şüphesiz onlar, aklı ermezlerin ta kendileridir. Velâkin bilmiyorlar.<br />
<br />
GÜNÜMÜZ ATEİSTLERİNİN DÖNEM KLONLARI. PARDON BUGÜNKÜLER ONLARIN KLONLARI.<br />
<br />
14 Onlar, inanmış kimselere rastladıkları zaman da, “İnandık” dediler. Kötü niyetli elebaşlarıyla başbaşa kaldıklarında ise, “Şüphesiz biz sizinle beraberiz, biz sadece alay edenleriz” dediler.<br />
<br />
BURADA İKİ YÜZLÜLÜKLERİ.<br />
<br />
15 Allah, onlarla alay eder ve tuğyanları içinde serserice dolaşmalarına süre tanır/izin verir.<br />
<br />
TUĞYANIN NE OLDUĞUNU ANLATMIŞTIM. KİŞİNİN ZANN İLE KURDUĞU DÜNYASINDA BEN HERŞEYİ BİLİYORUMA TAPMASI, VAHYİ AŞAĞILAMASI. VE DÜŞTÜĞÜ SİKİK DURUMUN FARKINDA DAHİ OLMAMASI. ÇÜNKÜ VAHİY ANCAK SIĞ YAKLAŞTIYSAN AŞAĞILANABİLİR. O DERECE NETTİR.<br />
<br />
16 İşte onlar, doğru yol karşılığında sapıklığı satın alan kimselerdir de onların ticaretleri kâr etmedi ve onlar kılavuzlandıkları doğru yolu bulan kimseler olmadılar.<br />
<br />
YİNE ZANNLARININ ESİRİ OLMALARI HESAP KİTAPLARININ GÖT UYDURMASI BİR TEMELE DAYANMASI OLAYI.<br />
<br />
<br />
17 Onların durumu bazen, bir ateş yakmak isteyen kimsenin durumu gibidir. Ateş, ateş yakan kimsenin kenarını aydınlatınca, Allah, onların nûrlarını giderdi ve onları karanlıklar içinde görmez olarak bıraktı.<br />
18 Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler! Artık onlar dönmezler.-<br />
<br />
BU ÖRNEK SERT İŞTE. BAK ADAM ATEŞ YAKTI (DÜŞÜNDÜ) AMA ATEŞ ONUN SADECE KENARINI AYDINLATTI (ZANN) BU SIĞIR İSE ZANNINA KESİN BİLGİ MUAMELESİ YAPTI. VE O SALAK BİLGİCE KARANLIKLAR İÇİNDE KALDI. VE ÖYLE BİR FANATİZMLE BAĞLANDI Kİ İBLİSİNE (SIĞ DÜŞÜNCESİNE) BU ŞEKİLDE DEVAM ETTİKLERİ MÜDDETÇE SİKSELER DÖNMEZLER DİYOR.<br />
<br />
<br />
19 bazen de onların durumu; içinde karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşek olan, gökten boşanan bir yağmur gibidir. Onlar, ölüm korkusuyla yıldırımlardan parmaklarını kulaklarına tıkıyorlar. –Oysa Allah, kâfirleri; Kendisinin ilâhlığını, rabliğini bilerek reddedenleri çepeçevre kuşatandır.–<br />
<br />
<br />
BURADA DA İÇİNDE BULUNDUĞU FAKAT GİZLEMEKTE OLDUĞU KORKULARI ANLATILIYOR. BEYNİNDE ÇAKAN ŞİMŞEKLER İMAN/HAK BİLGİ IŞIĞIDIR. AMA O BUNLARI DEĞERLENDİRMİYOR KULAKLARINI TIKIYOR TEKRAR ZANNININ KUŞATMASI ALTINA GİRİYOR.<br />
<br />
<br />
20 O şimşek nerdeyse gözlerini kapıverecek. Şimşek önlerini aydınlattı mı aydınlığın içinde yürürler, karanlık üzerlerine çöktü mü de dikilip kalırlar. Allah dilemiş olsaydı işitmelerini de, görmelerini de giderirdi. Şüphesiz Allah, her şeye en çok güç yetirendir.<br />
<br />
HAK BİLGİ O KADAR NET Kİ NEREDEYSE AĞZINA GİRECEK. VE BİLGİYİ İKİ YÜZLÜ DEĞERLENDİRMELERİ.<br />
<br />
<br />
17'nci ayette onlar kenarlarındaki ateş/zann ile yetinince Allah onların nurlarını giderdi diyor. Aslında bunları insan kendi kendisine yapıyor buraları iyi kavramazsan Allah'a suç isnat edersin. Ve ''onları karanlıklar içinde görmez olarak bıraktı'' Bence burada bilgice karanlıkta kalmalarının dışında, karanlıkta melatonin salgılayarak daha verimli çalışan epifiz bezine de bir gönderme var. Bu bölgenin önemini ve kullanım tekniğini bilmesine rağmen aldığı bilgiyi sığ yaklaşıp, çıkarı peşinde koşup, iblisi ile değerlendirenlere de bir gönderme var. Bu benim kişisel fikrim pasaj bilgiyi iblisi kontrolünde değerlendirenlere bir gönderme yapıyor ve ben bu göndermenin de mümkün olduğunu düşünüyorum.<br />
<br />
<br />
<br />
İşte böyle beyler bayanlar epifiz bezi sünger olmuş insanlara birşey anlatamazsınız. Onlar kritik düşünmekten uzak davranarak saçmalarlar. Dedim ya oğlum kritik düşünmek bunların harcı değil diye. Çok basit sikik sıradan bir örnek vereyim size Türkiye'den.<br />
<br />
Önce ekşi sözlük vardı, çizgisini bilmeyene ben koyayım. Neyse derken uludağ sözlük çıktı. Şimdi bu ikisi üzerinden değerlendirin durumu ve genele yayın amk.<br />
<br />
Ekşi de belli başlı yazarlar ateizmi sattılar! Bakın kendi fikirlerini savundular demiyorum, kaynaktan alınan dışarıdan çaldıkları zanni bilgileri ve aynı felsefenin sıçmığı olan ürünü Türkçeleştirip pazarladılar. Bu Türkiye pazarı :D Sonra uludağ sözlük açıldı, orada da kelime haznesi daha dar olan bir alt kesim ekşi'den aldığı argümanları daha kalitesizce aktararak ateizmi, gerçek bilgi/akıl diye pazarladılar. Ne anlatmaya çalıştığımı anladığınızı sanıyorum.<br />
<br />
Hadi eyvallah.<br />
<br />
<br />
EKLEME: Epifiz bezi üzerine kısa bir belgesel nedense video olarak eklemeye izin vermedi artık linki olarak atıyorum. <a href="http://www.youtube.com/watch?v=xmlyfGIh87c#t=26">http://www.youtube.com/watch?v=xmlyfGIh87c#t=26</a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/10437862137581062930noreply@blogger.com3