Selam millet, bu yazıda sizlere dinin temel meselelerini anlatmaya devam edeceğim. Halk arasında garabet anlamlar yüklenmiş olan bu sözcüklerin ne anlamlarla kullanıldığını sizlere bizzat kuran ile göstereceğim. Kuran kendi kendisini tercüme eden bir kitaptır dedik. Ancak dönüp baktığımız vakit ona ne tür anlamlar yüklendiğini görüyoruz. İnsanlar tarih boyunca atalarının izinden gidiyor bütün olay burada patlak veriyor. Oysa kuran buna dikkatleri pek çok kez çekmiştir. Atalarının dinine uyanların ne tür bataklıklarda olduklarını belirtmiştir. Peygamber döneminde de bu türden insanlar vardı. Ebu leheb'in Allah inancı yokmu sanıyorsunuz? Var ancak tıpkı bugünün fetoları, cübbelileri şeklinde bir inanç. Ama kuran iman diyor, iman ise emin olmak kökünden gelen kesin bilgi kanıt ve delillere dayalı bir kabul etme şeklidir. Yani öyle ''yeaa ben tanrıya inanıyorum'' değil mevzu. O koftiden inanç sana yaşamında sik kadar fayda sağlamaz. Bizzat göreceksin, algılayacaksın o zaman bu iman etmenin kişisel faydalarını kendi nefsinde gözlemleyeceksin. Başlayalım bakalım nedir ne değildir şu mevzular;
CİNN: Duyu organıyla algılanmayan, iyi tanınmamış, aşina olunmamış gibi sözlük anlamları vardır. Kısaca insan olabileceği gibi, elektrik, mikrop vs.. gibi enerjik varlıklar da olabilir.
MELEK: Kelime anlamı ile melek ''itaat eden güçler'' demektir. Allah'a itaat eden melekler ve insan'a boyun eğdirilmiş yani insan'ın emrine verilmiş melekler(bunu aslında aklı ile insan yapar iç içeliği görebiliyor musun işte Allah'ın bahsettiği dileyeni/dilediğini mevzusu da budur) bir de vahiy anlamında melekler vardır. Ancak bunların hiçbirisi kişi değillerdir, insanlar tarafından kişileştirilmiş güçlerdir. Örneğin; Güneş, ay, Jüpiter vs... bunlar Allah'a itaat eden meleklere örnektirler sen hiç Güneş'in ''Ben bugün doğmak istemiyorum amk ya'' dediğini duydun mu? İnsan'a boyun eğdirilen melekler ise; Hayvanlar, toprak, bitkiler, nesneler vs...
Şimdilik karışık geliyor biliyorum örneklendirdikçe daha açık hale gelecek mevzu az sakin ol amk.
ŞEYTAN, İBLİS: Kötülüğe verilen ad'dır. Bu bir kişi değil insan'a ait bir özelliktir. Allah bizlerin anlayamayacağı bu kavramları fabl (konuşturma) sanatı ile bir tiyatro canlandırma sahnesi oluşturarak bizlere anlatır. Hemen bir örnek alalım;
(kehf 50) Hani meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.
Allah burada bir tiyatro sahnesi ile durumu rahat anlamamızı sağlamak için canlandırma yapıyor. Meleklere adem'e secde edin demesi Doğa'da emrimize verilen yani bizlere boyun eğdirilen hayvan, bitki, toprak, nesnelerin itaatinden bahsediyor. Ve iblis etmedi diyor ! Yani Allah bizlere kötülüğün varlığından bahsediyor, iblis'in cinlerden olması kötülük denen şeyin varlığı ve bunun enerji boyutunda olmasından dolayı cinlerden. Ama ayetin başında ''hani meleklere'' diyerek iblis'in varlığının zorunlu olmasına dikkat çekiliyor.
Yani iblis cin mi melek mi sorusunu soruyorsunuz ya size de çok bilmiş din adamları bin tane masal anlatıyorlar. Vay efendim iblis aslında cinmiş de sonra yükselmiş melek olmuş falan! Hepsi koca bir masal, gerçekte iblis enerji boyutunda kötülüğü temsil etmesi ve sınav dünyasında var olma zorunluluğundan ötürü melek yani itaat eden. Bütün mevzu bu.
Özetle sınav dünyası şartlarında iblis var ve Allah bize onun varlığını anlatıyor ve onu sevmediğini ancak sınav şartı için var olduğunu ona yanlızca süre verildiğini söyleyerek anlatıyor. Yani bu bizim savaşmamız gereken bir özelliğimiz.
Kısaca iblis, şeytan nedir dersek?
Ham düşünce ve fikirler şeytandır. Üzerinde düşünülmemiş, oluşmamış fikirler şeytanı temsil eder insanı yanlışa, hataya, bin türlü kötülüğe sürükleyen de cehalet ve düşünmemezliktir. Çok basit bir örnek alalım;
Bir kızı gördün, baştan aşağı süzdün off bunu ne yerim la dedin, sonra düşündün ya dedin benim de anam var bacım var ve vazgeçtin.
İşte düşünerek düşünceni olgunlaştırdın ve şeytana uymadın olay bu derece basit (örnek sikik oldu sen genişlet bunu).
BEŞER: İnsan'ın 5 duyu ile algılanabilen, çamur et ve kemikten yapılmış halini anlatan kelimedir beşer. Kuran'da beşer için zalim, cani, cahil, nankör, zayıf vs... vasıfların kullanıldığını göremezsiniz. Bu kavramlar insan için kullanılır, dolayısıyla beşer direk insan diye çevirilebilecek bir kelime değildir. Ne yazıkki ülkemiz de din alimleri inanılmaz derece de atalarından aldıkları şekliyle devam ediyorlar farkında dahi olmadan gerçeği gizliyorlar.
Devam edelim...
Bir zamanlar rabbin meleklere: ''Ben, yeryüzünde bir halife atayacağım.'' demişti de onlar şöyle konuşmuşlardı:''Orada bozgunculuk etmekte olan, kan döken birini mi atayacaksın? Oysaki bizler, seni hamd ile tespih ediyoruz; seni kutsayıp yüceltiyoruz.'' Allah şöyle dedi: ''Şu bir gerçek ki ben, sizin bilmediklerinizi bilmekteyim.'' (Bakara, 30)
Bu ayetlerin anlatım tarzı bir fabl (hayvanların, bitkilerin ya da cansız varlıkların konuşturulması)şeklindedir. Kuran'da yer alan melek kavramının geleneksel dinde mevcut metafizik, günahsız, masum, kanatlı melek anlayışı ile bir ilgisi yoktur. Melek kelimesinin Kuran'da iki çeşit kullanılışı vardır. Biri Allah'a itaat eden güçler, diğeri ise insana itaat eden varlıklar. İnsana secde eden/itaat eden varlıklar insanın bilgisi ile kuşattığı ve hakimiyetine aldıklarıdır. Bitkiler, hayvanlar, toprak ya da nesneler bu türdendir. Bu anlamda ayette yer alan Allah ile meleklerin konuşması anlamayı kolaylaştırmak için kullanılmış bir anlatım tarzıdır.
Allah meleklere/yeryüzünde insanın bilgisi ile kuşattığı bu sayede insana itaat eden nesnel varlığa ''Ben, yeryüzünde bir halife atayacağım.'' demiştir. Melekler de ''Orada bozgunculuk etmekte olan, kan döken birini mi atayacaksın?'' demişlerdir.
Ayetlerden anaşıldığı üzere adem ilk insan değildir; Adem'le birlikte yeryüzünde bilgiden uzak bozguncu insanlar yaşamaktadır.
Ve adem'e isimlerin tümünü öğretti. Sonra onları meleklere göstererek şöyle buyurdu: ''Hadi, haber verin bana şunların isimlerini, eğer doğru sözlüler iseniz.'' (Bakara, 31)
İsimlerin tümünü öğretti ile anlatılan dil'in doğuşudur, yani bilginin insana verilmesidir. Yani adem ilk insan değil bilgilendirilmiş ilk insandır. ilk sosyal bilgi olarakta nesnelere isim vermek öğretilmiştir. Dil denen şey nesnelere isim verilerek oluşur biz bugün ana babamızdan ve çevremizden geçmişte insanların nesnelere isimler vererek oluşturduğu dili öğreniyoruz. (lanet olsun tanrı insanı yarattı, bu kesinlikle yanlış bir karardı dostum)
Andolsun ki sizi yarattık, sonra sizi biçimlendirdik, sonra da meleklere "Âdem'e secde edin" dedik. Onlar da secde ettiler. Ama İblis etmedi, secde edenlerden olmadı o.
Allah buyurdu: "Sana emrettiğimde secde etmeni engelleyen neydi?" İblis dedi: "Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın." (Araf, 11-12)
Araf 11-25 ayetlerinde Allah, insanın nesnel olarak kesinlikle bilemeyeceği İblis'i, insanlara bir tiyatro sahnesi/canlandırma şeklinde anlatmaktadır. Gerçekte Allah ile İblis arasında böyle bir konuşma geçmemiştir(iblis şeytani fikirlerin tasviri için kullanılmıştır). Ayetlerdeki konuşmalar sadece insanlara İblis'in varlığını anlatmak için kullanılan bir yöntemdir. İblis’i faaliyete geçirecek olan insandır. İnsan önüne çıkan bir olayda ya aklını işleterek bilgi ile hareket edecek ya da ham düşünce arzu ve isteklerine göre hareket edecektir. İşte insanın bilgiden uzak bir şekilde ürettiği ham düşünceler şeytandır.
Yani cin 5 duyu ile algılanamayan herşey için kullanılan genel bir kavramdır ama ''iblis'' kelimesi ''cin'' kelimesine göre daha özel bir kavramdır. İblis insan özelinde bir kelimedir ve metafizik anlamda cinlerdendir.
(NEML SURESİ)
39- Cinlerden İfrit: 'Sen daha makamından kalkmadan, onu(tahtı) sana getirebilirim, ben gerçekten buna karşı kesin olarak güvenilir bir güce sahibim.' dedi.
40- Yanında kitaptan ilmi olan biri dedi ki: 'Ben, (gözünü açıp kapamadan) onu sana getirebilirim.' Derken (Süleyman) onu kendi yanında durur vaziyette görünce dedi ki: 'Bu Rabbimin fazlındandır, O'na şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte olduğu için bu olay gerçekleşti. Kim şükrederse, artık o kendisi için şükretmiştir, kim nankörlük ederse, gerçekten benim Rabbim Gani (hiç bir şeye ve kimseye ihtiyacı olmayan)dır, Kerim olandır.
Cinnlerden ifrit deyince neler uyduruyorlar amk. İfrit sözcüğü akranlarını ezip geçen onları zelil kılan kötü adam demektir. Yani burada tanınmayan adam bir iddia'da bulunuyor süleyman ise onu dinlemiyor ''kitaptan ilmi olan'' yani konunun uzmanı olan bir kişiye güveniyor, buradan da ders çıkarıyor bütün mevzu bu. Artık bu kişi komutan mıdır yoksa başka bir peygamber midir bilmem. Önemli olan nokta ''ifrit'' ve ''bilgin kişi'' farkı. Pasajın kritik noktası ve dersi budur. Kuran boyunca hiç bilenle bilmeyen bir olurmu denmesinin sebebi de budur.
Gelelim ins ve cinn muhabbetine burada daha açık kavrayacaksınız mevzuyu.
''Cinn'' sözcüğü, ''cenn'' kökünden türemiş bir sözcük olup sözcüğünün asıl anlamı, ''bir şeyi duyulardan saklamak''tır. ''Cennehülleylü (gece onu örttü)'', ''ecennehü (onu örttürdü)'', ''cenne aleyhi (üzerine örttü)'' şekillerinde kullanılır. Nitekim Kuran'da İbrahim peygamberi konu alan bir pasajda ''fellema cenne aleyhilleylü (ne zaman ki gece kendisini sakladı, iyice karanlık çöktü)'' diye yer almıştır (En'âm; 76).
insan
Sözcük anlamı; ''beş duyuyla hissedilebilen, bilinen, görünen, tanıdık, ilişki kurulabilen, kaybolmayan, sürekli ortada duran'' demek olan ''insan'' sözcüğü, ''fi'liyan'' kalıbında olup ''ens'' sözcüğünden türemiştir. ''İnsan'' sözcüğünün aslı ''insiyan'' sözcüğüdür. Sözcük, anlam olarak evrendeki tüm görünen (cisimli) varlıkları kapsamasına rağmen sadece insanlara isim olarak verilmiştir. Bunun nedeni, insanın yaratılış itibariyle ünsiyete muhtaç, yani sosyal bir varlık olmasıdır.
İns ve Cin Kuran'da 2 şekilde kullanılıyor 1- kalıp olarak, 2- tek tek.
Kalıp olarak ele alındıysa bu İns ve Cin ''herkes'' demek oluyor, yani tanıdık tanımadık herkes! Tek olarak ins (tanınan) cin(tanınmayan). Tıpkı iyi-kötü gibi. İyi tek başında iyi demektir, kötü tek başına kötü demektir, kalıp halinde iyi-kötü dediğin zaman bir çeşit dengeden bahsetmiş olursun.
Örnek vereyim:
- İşler nasıl gidiyor lan?
+ İyi kötü idare ediyoruz kanka ya.
En güzeli cin suresinden biraz alıntı yapmak.
- De ki: 'Bana gerçekten şu vahyolundu: Cinlerden bir grup dinleyip de şöyle demişler: -Doğrusu biz, (büyük) hayranlık uyandıran bir Kur'an dinledik'
2- 'O (Kur'an), 'gerçeğe ve doğruya' yöneltip-iletiyor. Bu yüzden ona iman ettik. Bundan böyle Rabbimize hiç kimseyi ortak koşmayacağız.'
Burada mekkeli yahudilerden bir grup Kuran dinlemeye gidiyorlar ve kendi dinlerindeki imamlarını tabiri caizse itin götüne sokuyorlar bize ortak koşturdu diye ve müslüman oluyorlar. Mevzu bu. Yok metafizik vücutlu bir varlık varmış da bilinçliymiş de falan filan hep göt uydurması hikayeler ve atalarından aldıkları masalsı mealler buna yol açıyor. Kelimelerin etimolojik kökenini ve kuran'ı bütünlük içinde ele aldığınız zaman ise mevzunun gerçeğini görüyorsunuz.
3- Elbette, Rabbimizin şanı yücedir. O, ne bir eş edinmiştir ne de bir çocuk.'
4- 'Doğrusu şu: Bizim beyinsizlerimiz, Allah'a karşı 'bir sürü saçma şeyler' söylemişler.'
yine kendi imamlarına veya din adamlarına beyinsiz diyorlar, Allah'a karşı saçmalamışlar diyorlar. Çünkü onların inancında Allah'a çocuklar ve eşler biçiyorlar, bunlar açıkça eldeki veriler lan bakın diğer semavi dinlere görün kim yapmış bunu. Nasıl burdan garip bir cin kişisi profili ortaya çıkarıyorsunuz anasını satayım.
5- 'Oysa biz, insanların ve cinlerin Allah'a karşı asla yalan söylemiyeceklerini sanmıştık.'
6- 'Bir de şu gerçek var: İnsanlardan bazı adamlar (iyi tanıdıklarımızdan), cinlerden (iyi tanımadıklarımızdan) bazı adamlara sığınırlardı. Öyle ki, onların azgınlıklarını arttırırlardı.'
Haaa işte burda meal ile uçuş başlıyor. İNS VE CİN (bildik bilmedik herkes iken adam ne diyor insanlar ve cinler yani kısaca Alah'a kezban gibi ins kısaltması yapmış diyorlar) Halbuki adamlar ''ins ve cinn'' yani bildik bilmedik herkesin Türkçesiyle hiçkimsenin Allah için yalan konuşmayacağını sanmıştık, bu yüzden ona inanmıştık diyorlar.
Burada kitle değişiyor anlatıma dikkat edin.
6'ncı ayette ise burası önemli dikkat lütfen; cinnler yani surenin başından beri konuşan grup kendi tanıdıklarını ''ins'' olarak alıyor ki bu çok önemli bir nüans. Bu da ''cinn''in yabancı kimse olarak kullanıldığına babalar gibi delildir. Şimdi bu bağlamda 6'ncı ayette diyorlar ki; Çok iyi tanıdığımız bazı kimseler, tanımadığımız yabancı kimselerden bazılarına sığınırlardı (fikir alış verişi yaparlardı azgınlıklarını arttırırlardı).
7- 'Ve onlar, sizin de sandığınız gibi Allah'ın hiç kimseyi kesin olarak diriltmeyeceğini sanmışlardı.'
Bu ayet güzel bir örnek olduğu için dikkatli dinleyin. Burada geçen ''ba's'' sözcüğü hem ''Allah'ın kimseyi diriltmeyeceğini sanmışlardı'' hemde ''Allah'ın kimseyi peygamber göndermeyeceğini sanmışlardı'' şeklinde anlama çıkar. Nitekim çevirilerde anlaşmazlığı görürsünüz. Ancak burda olay manevi anlamda bir diriltme, Yani onlar Allah'ın elçi gönderip uyuyan sığır sürüsünü uyandırmayacağını sanıyorlardı diyor o yavşak grup için.
8–10. Ve gerçekten biz göğe dokunduk da onu kuvvetli bekçiler ve parlak alevlerle doldurulmuş bulduk. Ve hiç şüphesiz ki biz gökten duyum almak için oturulan yerlere oturur idik. Peki, şimdi her kim duyum almak için uğraşsa, kendine, gözetleyen parlak bir alev buluyor. Biz de, yeryüzündekilere kötülük mü murat edildi, yoksa Rabbleri onlara bir doğruluk mu diledi bilmiyoruz.
Burda pişman olup imana gelen gruptan biri konuşturuluyor, öz eleştiri yapıyorlar ve eskiden olan durumlarını anlatıyorlar. Daha önce müneccimlik yaptıklarını, umutlarını yıldızlardan alacakları bilgilere bağladıklarını, bu amaçla sürekli rasathanelere oturup beklediklerini, ama göklerin yıldızlarla ve meteorlarla dolu olduğunu, bunlara bakarak istedikleri bilgileri elde edemediklerini, sonuç olarak da hiç kimse için yarının ne getireceğini öğrenemediklerini söylüyorlar. Şimdi elinizi vicdanınıza koyun amk götünden meteorlarla vurulan metafizik cinn nerede? Aklınızımı yitirdiniz lan siz? Cinn hem metafizik olacak hem de götünden meteora vurulacak saçmalamayın amk yerinde ya, kitap yeterince açık.
Bu cin suresi inanılmaz önemli durumu kavrama açısından bu sebeple şuradan tamamının okunup elinizde bulundurduğunuz sözlükten kıyaslarla ilerlemenizi istiyorum:
http://www.istekuran.com/index.php?page=cinn
HİCR SURESİ;
16. Andolsun, Biz, gökte birtakım burçlar kıldık ve bakanlar için onu süsledik.
17. Ve göğü taşlanan bütün şeytanlardan koruduk.
18. Ancak kulak hırsızlığı eden şeytan hariç, onu apaçık bir alev sütunu takip eder.
Bakın şeytanlar nasıl ayrılıyor burada, taşlanan şeytanlar ve kulak hırsızlığı edenler!!!
Taşlanan şeytanlar astroloji ile uğraşanlar, kulak hırsızlığı edenler ise yani vahye az da olsa kulak verenler. Yani gerçeği akıl ve bilim ile algılamaya çalışanlar. Bu pasaj müteşabih yani birden çok benzeşmeli anlamlı ve olağanüstü bir şekilde kullanılmış. Hem tehdit var bu şeytan kişilerini hem de mesaj var arayacak olan insanlara. Son cümle oldukça müthiş ve net.
Onu apaçık bir alev sütunu takip eder!
Yani onlar kontrol altındalar diyerek hem onların yapacaklarının sınırlılığı anlatıyor hemde net bir mesaj veriliyor. Aha bakın bu casus uydu;
Apaçık alev sütunu takip eder ile işaret edilen günümüz için bu uydulardır. Gerçektende gaybden haber alır bunlar kısıtlı da olsa.
Neyse beyler ben şimdilik kaçtım görüşürüz.