Twitter Facebook

1 Mart 2014 Cumartesi

BESMELE NEDİR? E=MC2

Selam insanlar başlığı görüp oha amk ne alaka demeyesiniz çünkü bir alakası yok 2 ayrı konu ile ilgili birşeyler paylaşacağım. Fakat baştan diyeyim oldukça sert 2 konu bu defa karşınızdaki haberiniz olsun.

Şimdi bismillahirrahmanirrahim ne demek? Önce buna bir açıklık getirmek durumundayız.

Rahman: Allah'ın yaratılmış olan herkese olan merhametini ifade eder,

Rahim: Rahim ise düzelticilere müslümanlara olan merhametini anlatan sözcüktür.

Bu bağlamda bismillahirrahmanirrahim demek.

''Rahman ve Rahim olan Allah adına'' demektir. Şu halde bunu bir insanın söylemesi şirktir, tabi bu konular malumunuz niyetin de içinde olduğu konular, vay efendim ben bunu dedim diye cehenneme mi giderim? Bu insanların kafalarında çocukluktan öğretilmiş olan klasik cehennem kavramından kaynaklanmaktadır. Böyle bir din yaklaşımı olmaz ama ne var cehalet zaten başlı başına bir cehennemdir. Kuran adına bilmediğimiz her şey de insanın cehennemi olabilir. Ne zaman olabilir? Kalpler ve gözlerin yer değiştirdiği günde olabilir mesela. Peki benim niyetim kötü değil demek insanı bu vicdan azabından veya cehaletten kurtarır mı? Bence kurtarmaz. Çünkü sen işin aslını araştırmayarak, kafirlik yaparak mesajın örtülü kalmasına aracılık edip niyetim kötü değildi diyerek sıyrılmak istiyorsun. Bunun mutlaka bir bedeli olur hiçbir şey olmasa gerçeği öğrendiğin an yaşayacağın; ''Ne salakmışım amk'' pişmanlığın olur. Benim hep cahil diye çemkirmemi genelde insanlar yanlış anlıyorlar ben herkesin cahil olduğunu düşünürüm, bana göre her insan cahildir ve birşeyler öğrendikçe cehaleti sadece biraz daha azalır. Atomu parçalayıp bunu insan öldürmek için kullanandan daha cahil kim olabilir? gibi...

Benim asıl dikkat çekmek istediğim nokta şudur; Bu tarz şekilci ve takıntılı öğretiler mesajı gizliyor. Vay efendim besmelesiz dua okunmaz, vay efendim namazın ebesinin hörekesi şartlar olmadan geçerli olmaz, vay efendim osurunca abdest kaçar, kuran'a abdestsiz dokunulmaz, vay efendim kızlar adet dönemi kuran'a dokunamaz....

Ardı arkası gelmeyen cehalet ürünü yorumlamalar ve sıçmıklardır bunlar ve insanları kuranın hakikat mesajlarını almaktan alı koyar. Eğer vahyi gereği gibi kavramaya başlarsanız toplum içinde bolca görebileceğiniz bu herifler sizin için ibret pozisyonuna girerler. Kuran onların hiç anlamadığı şekilde sizinle iletişime geçer ve onların size ne tür komik durumlarda olduğunu gösterir ve resmen Kuran ile bir sohbet içinde olursunuz. Defalarca denk gelirsiniz buna resmen şahit olursunuz.

Bak şu salağı (kafiri) görüyor musun.... diye başlar anlatır da anlatır ben bazen gülme krizlerine giriyorum lan:D


Besmele konusunu kavrayabilmeniz için sizlere şu makaleyi öneriyorum.

http://istekuran.net/page/6/


Şunu unutmayın kitap Allah'tan olduğuna göre insanların araya girmeleri nihai sonucu değiştirmez. Allah onların elleriyle yaptıklarını da kendi planı dahilinde kullanacağını söyler. Nitekim 19 olayı buna güzel bir delildir.



Bu arada beyler diğer konuya geçmeden belirteyim amigdala (beynin korku ve duygu denetiminden sorumlu olan bölümü yani r-kompleks/iblis dediğimiz zımbırtının birlikte hareket ettiği aceleci ham fikirler, çevresel etkilere verilen tepkiler yani sağdan soldan önden arkadan yanaşan şeytan) bağırsak nöronlarından beslenmekte imiş, yani bağırsaktaki bakteriler düşüncelere etki edebiliyorlar özetle götüyle düşünmek = iblisle düşünmek.


Şimdi gelelim izafiyet olayına burada can abinin bir makalesini olduğu gibi alıntılıyorum bir bakın derim, ben de bu konuda tefekkürdeyim şu sıra.


ZAMAN İZAFİ DEĞİLDİR

Öncelikle Kur’an’a bakalım:

Haberci âyetler ve vahiy, miktarı elli bin yıl olan bir gün içinde O’na yükselir; yeryüzünden çekilir. (Mearic, 4)

Bu ayet çoğunlukla zamanın izafiliğine delil olarak gösterilir. Ancak bu ayeti İsra 12 ile birlikte değerlendirdiğimizde ayetin zamanın izafiliğini değil, aksine her hal ve şartta zamanın değişmezliğini anlattığını göreceğiz.

Dünyanın kendi etrafında dönmesi ile günler, güneş etrafında dönmesi ile de mevsimler ve yıllar meydana gelir. Bir an için dünyanın bu dönüş hareketlerini durduralım. Gece ve gündüz birbirini takip etmesin. Hep gündüz olsun. Mevsimler de oluşmasın, hep yaz ayında olduğumuzu varsayalım. İşte bu durumda dahi insan yaşamını devam ettirir. Hava aldığı ve ayakta durabilmek için beslendiği müddetçe yaşamını devam ettirir. Uyku, insan vücudunun çalışıp yorulduktan sonraki bir gereksinimidir. Verdiğimiz örneği düşünelim. Hep gündüzdeyiz; çalışıyoruz ve vücut yoruluyor, uyku gereksinimi ortaya çıkıyor. Uyuyoruz, kalkıyoruz gündüz. Tekrar çalışıyoruz, yoruluyoruz ve uyuyoruz, kalktığımızda gene gündüz. Bunu defalarca tekrar ettiğimizi düşünelim. Yaşadığımız şey nedir? Çalışmak ve uyumak. Ama hiç gece olmamakta ve mevsimler değişmemektedir. Hep aynı gök durumu vardır. Yaz ve gündüz. Dünya dönmese de insan doğar, büyür, yaşlanır ve ölür. Şimdi İsra 12:

Ve Biz geceyi ve gündüzü iki Âyet kıldık. Sonra Rabbinizden bir lütuf aramanız, yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için gecenin Âyetini silip,  bir gördürücü olarak, gündüzün Âyetini kıldık[getirdik]. Ve Biz her şeyi detaylandırdıkça detaylandırdık. (İsra, 12)

Ayette de görüleceği üzere gece ve gündüzün yani günlerin yaratılmasının bir sebebi de “yılların sayısını ve hesabını bilmemiz için”dir. İşlerimizi görebilmemiz, dün, bugün, yarın, geçen yıl, gelecek yıl diyebilmemiz, yaptıklarımızı unutmayıp belgelememiz ve geleceği planlayıp yapacaklarımızı bir program dahilinde yapabilmemiz için vardır. Sosyal ve ticari hayatın varolması ve devam edebilmesi için vardır, gece ve gündüz.

İşte “miktarı elli bin yıl olan bir gün içinde” cümlesindeki “miktar”, İsra 12’deki, günlerin ve yılların sayısını bilebilmemiz için yaratılan dünyanın hareketlerini anlatır. Yine “miktarı elli bin yıl olan bir gün içinde” cümlesindeki “bir gün”, sayarak elde ettiğimiz elli bin yılın aslında bir günden ibaret olduğunu anlatmaktadır. Buradaki “bir gün” 24 saatlik “bir gün” değil, elli bin yıllık bir gündür. Gece ve gündüzün olmadığı bir yerde yaşanan sadece bir gündür. Bu anlamda uzayda gece ve gündüz yoktur dolayısiyle sayılabilecek bir şey de yoktur. Bu ayetteki “bir gün”e uzay zamanı dersek, dünyanın da içinde bulunduğu uzayda yaşanan sadece bir günden ibarettir.

Bunu daha iyi anlamak için, bir an dünyada olmadığımızı, dünyadan ayrıldığımızı ve uzay boşluğunda olduğumuzu varsayalım. Sayılacak bir şey var mıdır? Hayır. Bu uzay boşluğunda yaşanan sadece bir gündür. Ancak uzayda kaldığımız süreyi dünya dili ile ifade etmek istersek, Mearic 4’teki gibi, “üç aylık bir gün” ya da “bir senelik bir gün” deriz.

Zaman dediğimiz, bizim yılların hesabını yapabilmemiz için yaratılan dünyanın kendi etrafında ve güneş etrafındaki hareketlerinin sayılmasından ibarettir. Bu açıdan zaman izafi/göreceli değil mutlaktır. Dünyanın da içinde bulunduğu uzayda yaşanan “bir gün”den ibarettir.

Biz bugün "Gün" kelimesini sadece 24 saatlik zaman dilimini anlatmak için kullanıyoruz. Oysa ki Kur'an'da gün olarak çevrilen "Yevm" kelimesi iki nokta arasında geçen süreyi ifade eder. Güneşin doğmasından tekrar güneşin doğmasına kadar geçen süre "Yevm/Gün"dür. Ancak kelimenin anlamı bununla sınırlı değildir. Mesela; doğduğumuz günden, öldüğümüz güne kadar geçen süre "Yevm/Gün"dür. Ya da öldüğümüz günden, kıyamete kadar geçen süre de "Yevm/Gün"dür.

Aralarında fısıldaşacaklar: “Siz dünyada sadece ‘on gün’ kaldınız.” —Biz aralarında ne konuşacaklarını daha iyi biliriz.- Yolca en üstün olan “Siz ancak yevmen/bir gün kaldınız” diyecektir. (Ta Ha, 103-104)

Şimdi de izafiyet teorisine bir göz atalım:

Einstein’ın bulduğu formül, E=mc2 (İzafiyet Teorisi)’dir. Formülün açık anlatımı şöyle:

E= Enerji

m= Cismin hareketsiz halindeyken kütlesi (kilogram)

c= Işık hızı, metre/saniye (Kütleyi enerjiye dönüştürme katsayısı)

Teoreme göre, bütün var­lıklar ve varlığın fizikî olayları izâfidir/görecelidir. Zaman, mekan, hareket birbirlerinden bağımsız değildirler. Aksine bunların hepsi birbirine bağlı izafî olaylardır. Bunlardan hiçbiri müstakil değildir. Ve zaman izafidir. Newton fiziğinde zaman, mekan ve hareketten ayrı bir varlık olarak ele alınırken İzafiyet teorisinde zaman, mekan ve hareket birbirine bağlı olarak ele alınmaktadır. Birbirinden farklı olan bu iki teoremin ortak noktası evrende “zaman” diye bir oluşum olduğunu kabul etmesidir. Başka bir ifade ile tüm evrende işlemekte olan bir saat vardır, denmektedir.

Zamanın izafiliğinin deneysel ispatı şöyle yapılmaktadır: Birbirine senkronize atom saatlerinden biri uçağa bindirilir diğeri yerde bırakılır ve dönüşte uçaktaki saatin çok küçük te olsa yerdekine göre geri kaldığı görülür. Bu saniyenin milyonda biri oranında bir zaman farkıdır. Bu bize hız ile zaman arasında bir ilişki olduğunu gösterir, denmektedir.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi evrende “zaman” diye işleyen saat olmadığı gibi, “zaman” farklı bir boyut da değildir. Uçağa konulan atom saati ile yerdeki atom saatinin farklılaşmasının sebebi hız zaman ilişkisi ve neticesinde zamanın izafiliğinden değil, atom altının Allah’ın arşı/tahtı olmasındandır. Bu alan kuşatma alanıdır. Bu açıdan izafilik bir yanılsamadır. İddia şudur ki: Atom saati "Rezonans frekanslarını" ölçmektedir. Normal bir saat bir saniyede bir "tık" dediğinde bu saat on milyon kez "tık" der. Yani o kadar hassastır. Ancak unutulan şudur ki: "Rezonans frekansı" denilen, varlık özellikleri itibariyle nesnel açıdan bilinemez. Maddenin kimyasal özelliğini taşıyan en küçük yapı taşı moleküldür. Molekül atomlardan oluşur. Atom altı/kuantum madde değildir. Bu itibarla "Frekans rezonansı" denilen de madde değil, atom altıdır. İnsan ancak nesnel olarak bildiği (beş duyusu ile bildiği) şeyleri kuşatabilir. Aklen “Var” olduğu sonucuna ulaştığı şeyleri kuşatamaz. Bu alanı bilemez. Bu itibarla "Rezonans frekanslarını" saymak bir yanılsamadır. Evrende işleyen bir “zaman” olmadığı gibi “zaman” gibi farklı bir boyut da söz konusu değildir. Zaman yıl, ay, gün ve sonunda bu günün de saat, dakika ve saniye gibi dilimlere ayrılarak sayılmasından ibaret bir sayma işidir. Ve yeryüzünde yaşayan bizlere özgü bir sayma işlemidir.

Uçak saat örneğinden yola çıkılarak, hız zaman ilişkisi ikiz kardeş örneği ile bir adım daha ileri götürülür ve ikiz kardeşlerden biri ışık hızında hareket eden bir gemiye binse döndüğünde ikizini kendisinden daha yaşlanmış bulur, denir. Oysa ki bir geminin ışık hızına ulaşabilmesi için ışık olması gerekir. Bu da gerçekte mümkün değildir. Varolan herşey varlık özellikleri itibariyle birbirinden ayrılmıştır. Maddenin kimyasal özelliğini taşıyan en küçük yapı taşı moleküldür. Molekül atomlardan oluşur. Atom altı/kuantum madde değildir. Işık varlık özelliği itibariyle atom altı niteliği ile madde değildir. Bu sebeple varsayımsal olarak da olsa ışık üzerinden giderek nesnel dünyaya ilişkin sonuçlara varılamaz. Bu yanlış sonuçlar verir. Varolan her şey kendi varlık özelliklerinde kendi şartlarında değerlendirilir. http://www.kurandini.net/zaman-zafi-deildir-x-emc2.html






3 yorum:

  1. Aferin bu yazın diğerlerinden daha gerçekçi ve bilimsel...Bağnazlık insana at gözlüğü hediyesidir...Ama gelişen olaya ve şartlara göre durum değiştirmek ve tedbir almak empati yeteneğinin gelişmesine neden olur...Buda kuşkusuz iyi bir şeydir, çünkü karşındakinin gözünden bakabilmek doğru değerlendirme için şarttır...
    Yazına gelirsek, besmelenin çevrildiği mana bize yanlış aktarılmaktadır çoğu tefsir ve mealde...Ben şöyle anlıyorum : ALLAH'ın rahman ve rahim sıfatlarının insanda tecellisinin ortaya çıktığı beyinin, kabiliyeti kadar iş yapmaya izinliyim-yapabilirim....Tabi rahman ve rahim ne demek ? Rahman tasarlamak, düşüncede yaratmak.. Rahim ise bu rahmaniyetin sonucunu meydana getirmek-ortaya çıkarmak vb. Bu şekilde anlaşılırsa şirk olmaz...Cehalete bende senin gibi yaklaşıyorum.. Aklını kullanmayanların kendi pisliğiyle oynayan maymundan ne farkı var ? Amigdala konusu en az epifiz kadar önemli...Duygularıyla hareket eden ve hakimiyet kuran nefis buradan yönetiyor-sarayı burası...Peki nefis nerede ? Sende yazmışsın işte bağırsak beyin denilen tüm sindirim sistemi insanın hayvani yani bedeni beyni-nefsi...Öyle bir nefis ki tüm hayvanat ve insanlarda ortak özelliklere sahip istekleri oluşturuyor...Yeme-içme-seks-liderlik-tembellik-ve en önemlisi '' BEN '' buradan açığa çıkıyor...Özel bir sinir yoluyla bedenin hareket merkezi olan asıl beyine, bağırsak bakterilerinin ürettiği çeşitli hormonlarla ve tabi amigdalanın duygusallığının etkisiyle emirler yağdırıyor...Git sahiplen, al ye, hepsi senin vesaire...Eğer beynimizdeki frontal lob denilen alan ile düşünmeseydik ve üst beyin denilen beyin zarında oluşturduğumuz süper ego- iyi insan olma vasıflarına sahip bir karakter olmasaydı hayvan çeşitlerinden olabilirdik...İşte bu vasıflar bizleri vahye muhatab kılmıştır...İblisin kan damarlarında hareket ettiğini ve kalbe-aslında beynin düşünce merkezine, vesvese verebildiğini biliyorken bunun fiziksel bir durumun sonucu olarak ortaya çıktığını anlamak zor olmasa gerek...Hormonal sistem ve özellikle bazı hormonlar iblislik davranışlarına sebeb oluyor..Tabi bu hormonları salgılayan bezler ve bu bezlerin hangi organın etkisinde olduğuna iyi bakmak lazım...Amigdala..! Şunuda belirteyim ben güneş sistemi dışındaki kainat dediğimiz yapıda sayısını bilmediğimiz insan benzeri (iyi veya kötü) varlıklar olduğuna inanıyorum...İsimleri cin olur insan olur melek olur bilemem...Fakat insan bedenine ait bu şekilde bir nefsi şeytan varlığı var...Bunu somutlaştırıp görüyorum duyuyorum demeye gerek yok...Ki nebuch kardeşin bir videosunda araştırdığı gibi bölünmüş kişilikler bilincin ayrı bir varlıkmış zannetmesine neden oluyor..Uzun konu...

    YanıtlaSil
  2. Zaman konusunda da ben şöyle düşünüyorum: İçinde yaşadığımız dünya ve onun bağlı olduğu güneş sabite sayıldığında gecemiz ve gündüzümüz dahası senemiz oluşuyor...Daha doğrusu biz öyle kabul ediyoruz...Eğer dünya yerine Uranüs gezegeninde yaşasaydık bir senemiz tam 84 dünya yılında olacaktı...Diğer gezegenler de bu şekilde farklı hızlarda ve mesafelerde olduklarından zaman sabitesine göre gece-gündüz, sene birimi değişebilecektir...İşte tam burada o ayetteki geçen 50 binsene dir sözü, vahyin indirildiği mekanın-yerin zaman birimi olabilir...Yani güneşin etrafındaki dünyada yaşayan bizler onun yörüngesine-güzergahına tabiyiz...Fakat güneş te sabit değil ve seyyareleriyle birlikte samanyolu denilen milyarlarca yıldızın birleşip oluşturduğu bir yapının ortasındaki kara deliğin çekim etkisiyle dönüp durmakta...Eğer o merkezdeki kara deliği sabite kabul edersek, güneşin ve diğer yıldızların hızlarını işin içine katabiliriz...ve ortaya şu çıkar bu zaman birimi bizim sistemimize ait değil belki galaksi içindeki başka bir sistemin ölçüsü veya güneşin yörüngesi de olabilir...Doğrusunu şu an bilmiyoruz...Anlatmak istediğim şu: neyin içinde yaşıyorsak onun gecesi gündüzü bizim gecemiz gündüzümüz olur, ona bağımlı olduğumuz için zaman kavramımız değişir...Bence cennet ve cehennem de böyle olacak sonsuz değil..Sakın buradan sapkın bazı insanların anladığı gibi veya inandığı gibi bir noktaya varmayalım..o nokta şu, haşa ALLAH başka bir galakside bilmem kaç bin senelik yolda falan filan...böyle bir şey yok...Orada verilen 50 bin sene ölçüsü, uzayın ve kainatın büyüklüğünü havsalasına sığdıramayanlar için bir ölçü olsun diyedir diye düşünüyorum...İlmimiz geliştikçe gerçekleri daha iyi anlıyacağız...Şu an sadece düşünüyoruz...E=mc2 işlediğin bölümdeki bilgilere katılıyorum...İlave deceğim tek şey zaman hızla direkt bağlantılıdır...Hız değişirse o şeyin zamanı da değişir...Hem algısı değişir hemde diğer bir şeye göre değişir...Işık hızında seyahat eden bir kişiyle dünyanın hızına tabi bir kişinin algılaması farklı olacağı gibi, mekanın etkisine maruz kalma durumundan dolayı yaşlanma durumu da değişik olacaktır...DÜŞÜNEN İNSANLAR İÇİN NİCE ÖRNEKLER VARDIR BU KİTAPTA... anlayabildiğimde daha çok seviyorum...Bende ilim istiyorum; bende ilim şehrinin kapısının bir parçası olsam yeterde artar be :)
    Neyse devam araştırıp sorgulamaya...

    YanıtlaSil
  3. Makalenin kaynağını bulamadım ama "zaman izafi değildir" ifadesi yanlıştır. Şöyle ki zaman harekettir. Hareket olmayan sistemlerde zamanın hiç bir önemi yoktur ve referans alabileceğin bir kaynak yoktur ama hareketin olduğu sistemlerde istediğin noktayı referans alarak zamanı belirleyip bir zaman birimi oluşturabilirsin. İster Satürn'e göre, ister yollanılan bir uydunun yörüngesine göre, ister kumun akış hızına göre, istersek de güneşe göre zaman birimi oluşturabiliriz. Ne güzel ki zaten Kuran'da Allah'ın gece ve gündüzü zamanı düzenli bir şekilde tutabilmemiz için en güzel şekilde yarattığını ve böylece yaşamımızı kolaylaştırdığı net bir şekilde yazıyor.
    Haberci âyetler ve vahiy, miktarı elli bin yıl olan bir gün içinde O’na yükselir; yeryüzünden çekilir. (Mearic, 4)
    Bu ayette ise ışık ve zaman izafiyeti ile ilgili muhteşem bir durum var. Bir günün elli bin güne eşit olduğunun varsayıp özel görelilik formülünde yerine koyduğumuz zaman izafi cismin hızı ışık hızının neredeyse %100'üne eşit oluyor. Yani yaklaşık ışık hızının 0.99999999997'si. Yani ayetten, haberci ayetler ve vahiy yani bilgi ışık hızında yeryüzünden çekilir olarak anlamak hiç yanlış olmaz. Bilindiği üzere ışık bir iletişim sağlayıcı yani bilgi taşıyıcıdır. Bugün kullanılan teknolojinin önemli bir kısmı ışıkla bilgi taşıması sayesindedir. Yani burada kaç asır öncesinden muhteşem bir bilgi verilmiştir ve kesinlikle ben bu ayetin ışık, iletişim, zaman konularıyla ilgili birçok ipucu verdiğine inanıyorum. Çünkü verilen sayıların mükemmel bir şekilde formüllerle uyuşması tesadüf olamaz. Tabiki daha çok araştırmak daha çok bilgi sahibi olmak ve çok daha dikkatli çalışmak lazım. Bu kitap muhteşem bir kitap.

    YanıtlaSil