Twitter Facebook

26 Aralık 2013 Perşembe

ALLAH'IN ARŞI, DİKİLİTAŞLAR, KARINCALARLA KONUŞAN PEYGAMBER SAFSATASI

Selam, bu yazıda da Allah'ın arşı kuran'da nasıl tarif ediliyor, kuran'daki karıncalarla, kuşlarla konuşma nedir, dikilitaşlar neden pislik olarak anlatılmıştır bu mevzulara girecem.


ALLAH'IN ARŞI, TAHTI

Maddenin kimyasal özelliğini taşıyan en küçük yapı taşı moleküldür. Molekül atomlardan oluşur, atm altı/kuantum madde değildir. Kuran'da Allah'ın hakimiyeti arş üzerine istiva etmek ile anlatılır.

Arş, taht demektir, Allah'ın arşı en büyük tahttır. İstiva etmek, egemenlik kurmaktır. Egemenlikte hakimiyet kurmakla mümkün olur, kısaca yaratılmış herşey Allah'ın hakimiyetindedir. Doğa yasaları bu hakimiyet sayesinde işlemektedir makro'dan mikro'ya.

Gelin biraz somutlaştıralım;


…Rabbim bilgice her şeyi kuşatmıştır. Hâlâ düşünmez misiniz? (Enam, 80)

Sizin ilâhınız, ancak kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah'tır. Şüphesiz ki O ilim yönünden her şeyi kuşatmıştır. (Ta Ha, 98)

Allah, onların [yardım görmeyenlerin] önlerindeki ve arkalarındaki şeyleri bilir. Onlar ise O'nu bilgice kuşatamazlar. (Ta Ha, 110)

Ve hani Biz sana; "Şüphesiz Rabbin insanları kuşatmıştır" demiştik… (İsra, 60)

Gözünüzü açın! Şüphesiz onlar Rabblerine kavuşmaktan bir şüphe içindedirler. Gözünüzü açın! Şüphesiz O, [Allah]her şeyi kuşatandır. (Fussilet, 54)


Allah'ın herşeyi bilgice kuşattığı söyleniyor !

Bu bilgice kuşatma atom altı sayesindedir. Yaratılmış olan tüm maddi dünya atom altı ile kuşatılmıştır. Atom altı Allah’ın arşıdır/tahtıdır.


De ki, “Yedi göklerin Rabbi ve çok büyük tahtın Rabbi kimdir?”

Onlar, “Allah’tır” diyecekler. Sen: “Öyleyse Allah’ın koruması altına girmeyecek misiniz?” de. (Müminun, 86-87)

Bu müminun suresinden alıntıladğım pasajda muhatap münafık kesim olduğu için dikkat ederseniz ''onlar Allah'tır diyecekler'' diyor. Yine cübbeli feto taifesinden o dönemin insanlarına söyleniyor. Tümpeygamberler yaşamları boyunca bu tip atalarının dinine inanan embesillerle mücadele etmişlerdir. Ancak münafıklar rab'liği kabul etmemişlerdir hiçbir zaman. Allah'ı değil bakın onun rabliğini!!!

Rab bir nevi programcı veya rehber demektir. Yani onlar Allah'a ianıyorlardı fakat kendilerini yönetici olarak görüyorlardı. Bu olayın bütün sebebi güçtür. Siyonizm dediğimiz dalganın da yenemediği olay bu güç. Ne tür bir tanrı'ya inandıkları tartışılır bu abd'deki adı belli kesimin ancak kabul etmedikleri şey tanrı değil rablik! Kendilerini rab olarak görüyorlar bu da uzun bir süreçte oluşuyor. Temel neden ihtiyaç sahibi olmama, yani ben herşeye sahibim hiçbirşeye ihtiyacım yok mantığı yerleşiyor bir noktadan sonra. Güç bu denli bela birşeydir dostlar. Biraz empati yapın lan, en ufak bilgi sahibi olduğun zaman bile onu çıkarın için kullanmak mutlaka aklına gelmiştir. İşte bu heriflerdeki olayın nirvanası :D


Şüphesiz ki sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı evrede yaratan, sonra en büyük taht üzerinde egemenlik kuran, gündüzü, durmadan kovalayan gece ile bürüyen ve güneş, ay ve yıldızları emrine boyun eğmiş olarak yaratan Allah'tır. İyi biliniz ki yaratma ve sistemler kurup yürütme sadece O'na özgüdür. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne cömerttir! (Araf, 54)



DİKİLİTAŞLAR, KARINCALARLA VE KUŞLARLA KONUŞABİLEN ''RUH HASTASI'' PEYGAMBERLER

Elbette onlar ruh hastası değiller, ruh hastası olan insanlar amk. Bakalım neymiş ne değilmiş.

(Ali imran 90)- Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse bun(lar)dan kaçının; umulur ki kurtuluşa erersiniz.

Ben bunu ilk okuduğum zaman ulan dedim içki için daha önce onda biraz fayda var, ama daha çok zarar vardır denmişti. Düşündüm evet süreklilik kazandığında zararı daha fazladır. Kumar zaten zarar yıkım olur. Fal okları tamam o da zararlı, hayal satar insanı gerçeklerden uzaklaştırır. Tamam da aga dikilitaşların ne zararı var amk demiştim. Hatta dedim ki eskiden yaşayan insanlar anıtlarla ileri nesillere yol bile gösterirler falan. Sonra araştırdığım da ne kadar sığ yaklaştığımı gördüm, yine düşünceyi derinleştirmeden yargı koymuş ve yine şeytana uymuştum.

Birkaç makale okudum bunun üzerine ve sonra devamlı; ''ne kadar da az düşünüyorsunuz'', ''hiç düşünmezler mi'', ''yer yüzünde gezip dolaşın'', ''ancak ilim sahipleri gerçeği görebilirler''... tipi ayetler geldi aklıma. Ve okuduğum bir makale de burnumuzun dibindeki bir anıtı gördüm. Gelin biraz göz atalım sultanahmet meydanındaki dikilitaş ne diyormuş;



Anıtın kaidesinde, biri Latince, biri Grekçe olmak üzere 2 kitabe vardır. Latincede Anıt kendi ağzından konuşur, dikiliş sebebini ve kaç günde dikildiğini anlatır: “Önceleri direnmiştim, fakat yüce efendimizin buyruğuna itaat ederek, ezilen tiranlar üzerinde zafer çelengini taşımam için gerekli her şey Theodosius ve onun kesintisiz devam eden sülalesine boyun eğdi. Bana da galebe çalındı ve Proklos'un idaresinde 30 günde dikilmeye mecbur edildim. "

Bu kitabeden Theodosius'un birtakım Tiranlara karşı başarılı olduğunu anlıyoruz. Kitabede, Proklos'un adının yeri biraz oyuktur, çünkü Proklos, siyasi sebeplerden lanetlenmiş, bunun sonucunda ismi silinmiş, ancak sonra tekrar şerefinin iadesi ile yeniden yazılmıştır..

Grekçe kitabede ifade daha sadedir; burada taş konuşmaz: "Devamlı yerde yatan 4 taşı dikmek cesaretini ancak İmparator Theodosius gösterebilirdi. Yardıma Proklos'u çağırdı ve böylece 32 günde taş dikilebildi." şeklinde bir ifade görülür. Obelisklerin dikilme gayeleri tamamen psikolojik bir nedene, Roma imparatorlarının bunları, ne kadar zorluk ve fedakarlıklarla getirtip diktirdiklerini göstermek istemelerine dayanmaktadır. Bu şekilde, halk üzerinde imparatorun ihtişam ve kudretinin artması sağlanmıştır…”


Ne acayip anıt kendi ağzından konuşturuluyor !!! Kuran'ın anlatım dilinde de çok kez karşılaştığımız bir dil sanatı bu. Anıtın üzerinde bir çok hayvan figürü var: boğa, kartal, kuş, balık, kelebek, karınca, cin ve peri, ok, yay, yelken, asa, gemi direği vs... Bunların ne olduğunu araştırdığımızda, Mısır hiyeroglif yazısında eski çağ krallıklarının dini-siyasi armaları yani kimi Tanrı-devlet sembolleri olduğunu görüyoruz. Anıtın üzerindeki hayvan figürleri, bugünkü Birleşmiş Milletler (BM) binası önündeki ülke bayraklarını çağrıştırıyor. Çünkü çoğu hayvan figürü zaptedilen ilgili ülkeyi veya tanrı- krallığı ifade etmekteydi.


Örneğin, eski çağlarda “Kurt” ile “Pars”ın savaşı demek, “Turan” ile “İran”ın savaşı demekti. Türklere göre Bozkurt, İranlılara göre Pars dini-milli-siyasi semboldü. Bugün bile hala bu kültür devam ediyor. İran bayrağında şah zamanında eli kılıçlı arslan (pars) vardı. Araplarda “p” olmadığı için Plotan’a Eflatun demeleri gibi Pars’a da Fars demelerinden Farslar/Farisiler olarak kaldı. Nitekim İran’ın uluslararası literatürdeki ismi“Persian” dır. Yani arslanların ülkesi, arslanı sembol olarak kabul edenlerin ülkesi...


Hititlerin kuş/kartal, Mısırlıların boğa, Sebelilerin karınca, Fenikelilerin rüzgarlı gemi, Asurluların balık figürleri ile tanındıklarını ve tüm bayrak, sancak ve flamalarını bunlarla süslediklerini öğreniyoruz. Kralların taçlarında, sarayların arslanlı yollarında bu figürler, resimler ve heykeller bulunmaktaydı. Hepsinin dini siyasi anlamları bulunuyordu ve Tanrı-devlet sembolü olarak görülüyorlardı. Kuran'daki anlatılanlar bunlardır yoksa süleyman peygamberin karıncalarla muhabbet ettiği falan yoktur.


Buna göre Süleyman kıssasında anlatılan şu olur: Hz. Süleyman merkezi Kudüs olan bir devlet kurmuştu. Doğuda Babil (cin ve peri), kuzeyde Hitit (kuş, kartal), güneyde Sebe Krallığı (karınca) ve Akdeniz’de Fenikeliler (rüzgarlı gemi) onun hakimiyeti altına girmişti. Böylece bütün bölgeyi bir evrensel adalet ve barış yurdu haline getirmişti. Demek ki “Dünyanın başına dünyada gözü olmayan adamlar geçmelidir… Süleyman kıssasının ana teması ve mesajı kanaatimce budur. Keza bu okumaya göre örneğin Hüdhüd, Hitit’den gelip Süleyman’ın ordusuna katılan bir subayın lakabıydı. Çünkü Hititler ordu birliklerine ve kimi askerlerine sembolleri olduğu için kuş lakapları takmaktaydılar: kartal, şahin, atmaca vs… Hüdhüd de onlardan biriydi.
Hüdhüd (Hititli subay) taht yapımında ustaydı. Göz açıp kapayıncaya kadar (bir çırpıda, hemen, hızlı bir şekilde) Belkis’ın tahtını yapabileceğini (getirebileceğini) söylemiş ve çok kısa bir sürede de yapmıştı. Hüdhüd adında (lakabında) şaşılacak bir şey yok. Çünkü bugün bile hala canavar, leopar, kaplan, çakal, asena, çekirge vs. lakaplarını duymuyor musunuz?


Şöyle düşünün bugün diyelimki Kuran son kitap değil de bir kitap daha gelecek olsun bu kitapta türklere gelsin ve bundan 2000 yıl sonra gelen kitapta şöyle bir vahiy olsun; ''Sarı kanaryaların, aslanları 6-0 yendiği gün...''

Ne anlar lan o zamanın insanları bundan?

Sarı kanaryalar aslanı yenmiş vay amua goyum. Dönemin ateistlerine güzel malzeme olurdu ahahaha.


Ama Kuran yeryüzünde gezin dolaşın diyerek arkeolojiye işaret ediyor, araştırırsanız meselenin aslını göreceksiniz diyor bunun yanında ''müteşabih ayetler'' olarak farklı alanlardan mucizelerini serpiştiriyor, gelecekte ortaya çıkan mucizeler işte bu anlatım şekliyle ortaya çıkıyor. Biyoloji, fizik, kimya, sosyoloji vs.. ye kadar. Bu yüzden kuran devamlı delillerinizle gelin der! Hani kanıtlarınız der! Anladınız mı az çok muhabbeti? İşte dikilitaşlar bu sebeple pislik olarak anlatılıyor. Kısaca dikkat çekiliyor, onların şirk olduğu gözler önüne seriliyor. Tanrı/devlet anlayışına koca bir darbe vuruyor. Ve karıncalarla konuşma, kuşlarla konuşma gibi anlatımları ilim ile algılayın diyor. Ama islam alemine baksan of of of şunu yaptın dinden çıktın, bunu yaptın dinden çıktın lan ne menem birşey bu din ki ne soru sorsak çıkıyoruz amk. İşte atalarının dinine inanan embesiller tanrı devletlere hizmet ederler sığır gibi yaşayıp sizlerin de sığır olmanızı isterler gücü de birkaç kişinin eline verirler. Bütün hüküm bu orospu çocuklarında olur, size de satarlar cenneti oh amk ''mission completed'' :D Ne cennet çok ucuz, ne de cehennem çok pahalı! Vicdan azabı bile başlı başına bir cehennemdir, dünya da ki nimetlerden aklını kullanmadan uzak kalmak da bir cehennemdir. Kısaca bazı insanlar zaten daha burada yaşıyor cehennemi de cenneti de. Ahiret evreninin yapısını elbette bilemeyiz, bu tamamen Allah'ın yeniden ve tükenmeyecek bir yapıyla inşa edeceğini vaad ettiği bir evrendir ancak biz şu an buradayız ve sorumluluklarımız var.


(Yunus 100) Allah dilemedikçe hiç kimse iman edemez (emin olamaz). O, iğrenç azabı aklını kullanmayanların üzerine yağdırır.

Burada Allah'ın dilemesi dileyeni/dilediğini şeklinde olan bir dilemedir. İradeye müdahale mevzu bahis değildir. Bu ayrımlar hayati derecede önem teşkil etmektedir. Kısaca aklını kullanmayan çavuşlar, döner götünü avuçlar.


Not: Bu yazıda tarihi ve arkeolojik bilgi alıntılarını ihsan eliaçık'ın bir makalesinden yaptım kaynakları araştırdım ve kesin bilgiler olduğuna kanaat getirdiğim için sizlerle de güvenerek paylaştım.









1 yorum:

  1. Sevdim hocam, genel olarak yazılarını, devam.. eline beynine sağlık.

    YanıtlaSil