Twitter Facebook

22 Şubat 2014 Cumartesi

HURİLER VE BİR ÖNEMLİ KONU

Selam bu paylaşacağım mutlaka bilinmesi gereken bir kural. Yani öyle bir kural ki temel kurallardan bunu bilmedikçe sadece saçmalarsınız. Kuranın arapça indirilmiş olduğunun bildirilmesi asla bir boş sözden ibaret değildir. Bunu araştırma sürecinde iyice kavramış durumdayım. Öyle durumlar var ki mecbursunuz arapça bilen birisinin açıklayıp öğretmesine. Arapça bildiği halde saçmalayanlar ise harbiden taktire şayan bir davranış sergiliyorlar. İnanç öyle birşey ki imanın falan önüne geçiyor hacı. Çocuk istismar eden şeyh şıh tayfası bunun en bariz örneğidir. Onların yaslandıkları bir ayet var biliyor muydun? Bu yazıda onu da göreceksin. Neyse zaten yeterince uzun bir yazı ben daha fazla girişi uzatıp kafa götürmeden sözü Hakkı YILMAZ'a bırakıyorum.

VAKIA 15–26.     

[Onlar] Yaptıklarına karşılık olarak; mücevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedirler. Karşılıklı onların üzerinde yaslanırlar. Üzerlerinde, [çevrelerinde] kaynağından doldurulmuş, testiler, ibrikler, kadehler -ki ondan ne başları ağrıtılır ne de akılları giderilir-, beğendiklerinden meyveler, canlarının çektiğinden kuş eti ile süreklileştirilmiş [hep aynı bırakılmış] çocuklar, saklı İncîler gibi iri gözlüler dolaşırlar. Orada lağv [boş söz, saçmalama] ve günaha sokan işitmezler. Sadece söz olarak: "Selâm Selâm!"


Bu Âyet gurubundaki bazı ifadelerin anlamları çarpıtılmış ve kadınların adeta erkeklere sunulan birer zevk objesi oldukları yönünde kanaatler oluşturulmuştur. Bu nedenle ilgili Âyetler üzerinde yeteri kadar durmak ve anlamlarını dikkatlice incelemek gerekmektedir.
Klâsik eserlere bakıldığında, Allah'ın erkeklere iltimas yaptığı ve kadınları ikinci sınıf insan olarak yarattığı şeklinde yanlış bir izlenim verdikleri görülmektedir. Oysa Kur'ân'da böyle bir ayrımın, iltimasın yapıldığını düşündürecek herhangi bir anlam bulmak mümkün değildir. Dolayısıyla, erkek egemen kültürlerin penceresinden bakarak kadına düşük konumlar biçen dinî görüşler Kur'ân'la özdeşleştirilmemeli, İslâm'a aykırı bu tür görüşler ihtiva eden meal ve tefsirlere de son derece ihtiyatla yaklaşılmalıdır. Âyetlerin anlamlarında çarpıtmalar bulunan bu tür eserleri, meal ve tefsir çalışması yapanların tümüyle erkek oluşuyla ilişkilendirmek mümkündür. Mümin kadınların bu alanda ortaya koyacakları çalışmalar, kadın konusundaki yanlış değerlendirmelerin tashih edilmesinde önemli yararlar sağlayacaktır.
Konumuzla ilgili tahlile, kesin olarak bilinmesi ve hiç akıldan çıkarılmaması gereken bazı noktaların vurgulanmasıyla başlamayı gerekli görüyoruz:
Fizikî ve biyolojik yapımız, üzerinde yaşadığımız dünya koşulları ile uyum hâlindedir. Meselâ, ışığı görebilmemiz için gözlere, yaşamımızı sürdürebilmemiz için akciğer, karaciğer, mide, böbrek gibi iç organlara, neslimizi devam ettirmek için de üreme organlarına sahibiz. Bütün bu sistemik yapılar, evrenin işleyiş yasalarına uygun olarak hayatımızı sürdürmeye hizmet eden bir tasarımı yansıtmaktadır. Oysa âhirette yaşam ve yaşam koşulları değişecektir. (Hicr Sûresi'nin 48. Âyetine bkz.) İster cennet ister cehennem olsun, âhiretteki koşulları, o yaşamın gerçeklerini bu dünya yaşamına uygun olan aklımızla, iz'anımızla, sezgimizle kavrayabilmemiz mümkün değildir. Bu sebeple, âhiretle ilgili olan hususlar [meselâ cennetteki nimetler] bize hep sembolik olarak, örnekleri gösterilmek suretiyle ifade edilmiştir (Ra'd Sûresi'nin 35Muhammed Sûresi'nin 15. Âyetlerine bkz.) Zaten ahreti tasvir eden Âyetlerin tümüyle incelenmesinden, bizim oradaki yaşama uyumlu bir yapıda olacağımız, yani yeniden diriltildiğimizde bilmediğimiz başka bir şekilde inşa edilmiş olacağımız anlaşılmaktadır.
Kur'ân'ın açık ifadelerine göre; ölüm, hastalık, yorgunluk, açlık, susuzluk gibi kavramların hiçbirinin varlığı cennette söz konusu olmayacaktır. Orada nimetlerin yenmesi, içilmesi ihtiyaçtan değil zevkten, sefadan olacaktır. Rabbimiz oradakilere hiçbir kısıtlama getirmeyecek ve istedikleri her şeyi lütfedecektir (Fussılet Sûresi'nin 31. Âyetine bkz.) Cennette hiçbir yasağın olmadığını, oraya girmeye hak kazanmış müminlere istedikleri her şeyin verileceğini bildiren Âyetlere dayanarak denilebilir ki, cennette cinsel haz ve zevk isteyenlere de bu isteklerinin verileceğini düşünmek elbette ki mümkündür. Ama bu haz ve zevklerin tatmin aracı olarak orada da dünya hayatındaki eşler gibi, erkekler için kadın cinsinden, kadınlar için erkek cinsinden eşler verileceğini düşünmek yanlıştır. Çünkü Nîsâ Sûresi'nin 57. Âyetinde âhirette verileceği belirtilen eşler, konumuz olan Âyetlerde ve TûrSûresi'nin 20. Âyetinde bahsedildiği gibi, âhirete özgü ve orada yaratılacak olan eşler olup o eşlerin dünya hayatındaki eşlerle karıştırılmaması gerekir. Dünya hayatında birbirinden farklı inanç ve amelleri olan eşler, eğer hak etmişlerse, evlâtları, ana babalarıyla beraber cennete gireceklerdir (Ra'd Sûresi'nin 23. Âyetine bkz.) Ama cennetten sahnelerin anlatıldığı pasajlar iyi tetkik edildiğinde, cennetteki bu beraberliğin dünyadaki eş, ana, baba, evlât konumları ile değil, ahbap, arkadaş konumu ile gerçekleşeceği anlaşılır.
Ahretle ilgili Kur'ânî bilgilerin özet olarak tazelenmesinden sonra, konu ile ilgili tahlil çalışmalarındaki ikinci aşama Arap dilindeki bazı teknik ayrıntıların incelenmesi olmalıdır. Diğer birçok dil gibi, Arapça da sözcüklerinde müzekker [eril] ve müennes [dişil] ayrımı olan bir dildir. Meselâ Türkçede, ister kadın ister erkek olsun, üçüncü kişiler sadece O zamiri ile ifade edilirken, sözcüklerinde eril ve dişil ayrımı olan Arapçada üçüncü şahıs zamiri olarak erkekler için hüve, kadınlar için hiye sözcükleri kullanılır. Sözcüklerdeki eril dişil ayrımı Arapçada sadece şahıs zamirlerine mahsus olmayıp isim, fiil ve edat cinsinden tüm sözcüklerin yapısında görülmektedir. Ayrıca Arapçada eril dişil ayrımlı sözcükler kapsamında ele alınabilecek başka genel ilkeler de mevcuttur.
Bu ilkeler şunlardır:
  • Tüm çoğul sözcükler dişil yapı ile ifade edilirler.
  • Cansız nesneler genellikle mecâzen dişil kalıpla ifade edilirler.
  • Kanun, tüzük, yönetmelik gibi toplumu ilgilendiren resmî yazılar hep eril ifadelerle yazılırlar.
Arapçanın bu kuralları, Arapça inmiş olan Kur'ân'da da aynen uygulanmış ve tüm çoğul sözcükler ve çoğul eşya isimleri dişil yapılarla ifade edilirken, topluma yönelik hükümlerde hep eril sözcükler kullanılmıştır. Ancak Kur'ân'da geçen bu ifadelerdeki erillik veya dişillik, sözcüklerin sadece dil tekniği bakımından gerekli olan bir şekil şartını ifade etmektedir. Bundan dolayı da o sözcüklerle ifade edilen varlıkların gerçek cinsiyetlerini göstermemektedir.
Meselâ, aşağıdaki Âyette "korunup sakınanlar" olarak çevirdiğimiz muttakîn sözcüğü "cem'imüzekker [çoğul eril]" bir sözcüktür:


(Bakara: 2–3)... bir kılavuzdur o, muttakîn [korunup sakınan erkekler] için. Ki onlar, gaybe inananlar ve namaz kılanlardır. ...


Eğer Arapçanın yukarda belirttiğimiz "topluma yönelik hükümlerin eril sözcüklerle ifade edilme kuralı" bilinmez veya dikkate alınmazsa, bu Âyetten korunup sakınanların, gaybe inananların ve namaz kılanların “hep erkekler olduğu" yolunda yanlış bir anlam çıkarılabilir. Aynı şekilde, yine bu kural bilinmeden veya dikkate alınmadan Müminûn Sûresi'nin 1–11. Âyetleri de yanlış değerlendirilebilir:


(Müminün: 1–11) Kesinlikle müminler kurtulmuşlardır; onlar namazlarında huşu içinde olanlardır; onlar boş şeylerden yüz çevirenlerdir; onlar zekâta ilişkin görevlerini işleyenlerdir ve onlar ırzlarını koruyanlardır; ancak eşleri ya da sahip oldukları cariyeler hariç. Bu konuda onlar kınanmış değillerdir. Fakat kim bundan ötesini ararsa, artık onlar sınırı çiğneyenlerdir. Onlar, emanetle rine ve ahitlerine riayet edenlerdir. Onlar namazlarını da koruyanlardır. İşte yeryüzünün hâkimiyetine ve ahiretin nimetlerine vâris olacak onlardır. Ki onlar Firdevs cennetlerine vâris olacaklardır; içinde de ebedî olarak kalıcıdırlar.


Görüldüğü gibi, 1. Âyette geçen müminler sözcüğü eril ve çoğul bir yapıdadır. Sözcüğün eril ve çoğul bir yapıda olması sebebiyle Âyetten lâfız olarak "müminlerin erkek olduğu" yolunda yine yanlış bir anlam çıkarmak mümkündür. Diğer taraftan, aynı kural gereğince 2–11. Âyetlerde yer alan ve eril çoğul yapıdaki müminler sözcüğüne gönderilmiş olan bütün onlar sözcükleri ve onlar sözcüğüyle ifade edilen kişilerin nitelikleri de eril sözcüklerle ifade edilmiştir. Dolayısıyla, eril ifadelere bakarak Müminûn Sûresi'nin 1–11. Âyetlerinden oluşan pasajda açıklananların kadınlarla hiç ilgisi olmadığı kanaatine varılabilir.
Elbette ki bu yaklaşım yanlıştır ve dinimiz açısından son derece vahim sonuçlara yol açabilir bir mahiyettedir. Çünkü yukarıdaki örneklerin dışında, namaz, oruç, infak, sadaka, cihat, tövbe gibi Kur'ân'daki bütün emirler ve yasaklar eril kalıplarla ifade edilmiştir. Arapçadaki bu önemli kuralı bilmemek veya bu kuralı hiç dikkate almamak insanı Kur'ân'daki emir ve yasaklarla ilgili olarak kadınların Allah'ın muhatabı olmadığı veya kadınların mükellef kılınmadığı gibi yanlış kanaatlere götürebilir. Mesela aşağıdaki Âyetlere bakarak cennetin sadece erkeklere mahsus olduğu gibi çarpık bir anlayışa düşülebilir:


(Nebe': 31–36) Kesinlikle muttakiler için, Rabbinden bir karşılık ve yeterli bir bağış olarak korunaklar/kurtuluş mekânları; sulak bağlar, bahçeler, üzümler; hepsi bir seviye tomurcuklar;[çiçek bahçeleri] dolu dolu su kapları vardır. Orada boş bir söz ve yalan duymazlar.


Hâlbuki kadınların da Allah'ın emir ve yasaklarına muhatap oldukları ve mükellefiyetlerinin gereğini yerine getirmekten sorumlu tutulacakları tartışmasızdır. Bunun gibi, cennet de ödül olarak kadın ve erkek ayrımı olmadan Rabbimiz tarafından tüm hak edenler için hazırlanmıştır. Buna aykırı görüş ve kanaatlere sapmak, koyu bir cehaletten ve iz'anını kaybetmiş bir mantıktan başka bir şeyle açıklanamaz. Bu cehalet ve çarpık mantığın yol açabileceği en rezil sonuç ise, birilerinin çıkıp "Allah da erkektir" diyebilmesidir. Zira Yüce Rabbimizi tanıtan Âyetler de eril sözcüklerle ifade edilmiştir ve cehaletin karanlığında oluşmuş bir mantığın Kur'ân'daki eril sözcüklere bakarak böyle bir batağa saplanması çok uzak bir ihtimal değildir.
Konumuz olan Âyetlerin anlamlarının saptırılması da yine yukarıda belirttiğimiz kurallardan birinin bilinmemesinden ya da art niyetle ihmal edilmesinden kaynaklanmak tadır. Sözünü ettiğimiz bu kural, çoğul sözcüklerin dişil yapıyla ifade edilmesi kuralıdır. Konumuz olan Âyetlerdeki anlamsal saptırma, sözünü ettiğimiz kuralın bir gereği olarak dişil yapıda kullanılmış olan sözcüklerin anlamlarının da dişilleştirilmesi şeklinde gerçekleştirilmiştir. Oysa Âyetlerdeki sözcüklerin kural gereği olarak dişil yapıda olmaları onların gerçekte de dişil oldukları anlamına gelmemektedir. Bu çoğul sözcüklerin, görünüşteki dişillikleri dışında, anlam olarak dişillikle hiçbir alâkaları yoktur. Meselâ, Rahmân Sûresi'nin aşağıdaki Âyetlerinde sözü edilen eşler her ne kadar dişil sözcüklerle ifade edilmişlerse de, gerçekte cinsiyeti kadın olan eşler oldukları anlamına gelmemektedirler:


(Rahmân: 56) Oralarda, daha önce ne bir insan ne de bir cinn tarafından dokunulmamış/elle, gözle değilmemiş, bakışlarını sadece eşlerine dikenler vardır.


(Rahmân: 70) Oralarda iyilikler, güzellikler vardır.


(Rahmân: 72) Çadırlara kapanmış parlak gözlüler. [eşler]


(Rahmân: 74) Onlardan önce onlara ins ve cinn dokunmamıştır.

Bu eşlerin ne cinsiyetle ne de cinsellikle alâkası vardır. Âyetlerde geçen dokunulmamış sıfatından, Rabbimizin cennete girmeye hak kazananları âhirette kimsenin bilmediği yeni yaratılmış eşlerle eşleştireceği anlaşılmaktadır. Bu eşlerin insan tarafından bilinmeyen cinsten oldukları söylendiğine göre, "dişi" olarak nitelenmeleri de doğru bir yaklaşım değildir. ( selam lan ben mark ahaha nası gidiyor hacı ne dicem bu kısmı özellikle rahman suresi 46-77 ayetleri birlikte okuyup değerlendirin zaten çok net göreceksiniz nasıl bir sapıklığa bulaştıklarını, neyse siz devam edin ben kaçar)
Bilgisizlik veya art niyetlerle yapılan çarpıtmalardan biri de, bu eşlerle ilgili olarak dinî kültürümüze yanlış geçmiş olan huri sözcüğü hakkındadır. Huri sözcüğünün ne anlama geldiğinin iyi anlaşılması için öncelikle aşağıdaki Âyetlerin incelenmesi gerekir:


(Duhan: 54) İşte böyle: Onları parlak iri gözlülerle de eşleştirdik.


Bu Âyetin daha iyi anlaşılması için 51–55. Âyetlerden oluşan pasajın okunmasını öneriyoruz.


(Tur: 20) Art arda dizilmiş koltuklar üzerine yaslanmış olarak. Ve Biz onları parlak iri gözlülerle eşleştirdik.


Bu Âyetin daha iyi anlaşılması için 17–28. Âyetlerden oluşan pasajın okunmasını öneriyoruz.


(Sâffât: 48–49) Yanlarında gözlerini onlara dikmiş, iri gözlüler vardır. Korunmuş yumurtalar gibidir onlar.


Bu Âyetin daha iyi anlaşılması için 40–49. Âyetlerden oluşan pasajın okunmasını öneriyoruz.
Yukarıdaki Âyetlerde "parlak iri gözlüler" olarak çevirdiğimiz sözcükler حور - hûr ve عين 'ıynsözcükleridir.
"Hûr" sözcüğü "parlak siyah göz" demektir. Akı çok ak, karası da çok kara [parlak, ferli] olan ceylan gözü, sığırgözü gibi gözler için kullanılır. [46-4] 
Yapı itibarıyla çoğul olan bu sözcük, hem eril yapıdaki haver sözcüğünün, hem de dişil yapıdakiحوراء - havrâ sözcüğünün çoğuludur. Yani, hem erkeklerin hem de kadınların gözlerini ifade eder.
عين 'ıyn sözcüğü ise "karası çok, geniş gözlüler[46-5] anlamındadır. Bu sözcük de hem eril yapıdaki a'yün sözcüğünün, hem de dişil yapıdaki aynâ sözcüğünün çoğuludur. 'ıyn sözcüğü, Arapların “iri gözlü kadınlar” için kullandıkları إمرئة عيناء - imreetün 'aynâün ve iri gözlü erkekler “için kullandıkları  رجل اعين - racülün a'yünün ifadelerinin her ikisini de anlam olarak tazammun eder.
Hem hûr hem de 'ıyn sözcükleriyle ifade edilen gözler, Arapların çok beğendiği göz tipleridir ve hem kadının hem de erkeğin güzelliğini anlatmak için kullanılır.
Hûr ve 'ıyn sözcükleri birlikte hûrun 'ıynün gibi kullanıldığında, anlam da "iri, parlak, geniş gözlüler" demek olur. Bu özellik, Âyetlerde cennette verilen eşleri nitelediğinden, "iri parlak gözlü eşler" anlamı kazanır. Bu sebeple, pek çok meal ve tefsirde geçen "iri parlak gözlü huriler" ifadesi yanlış bir çeviridir. Çünkü "parlak gözlüler" denince hûr sözcüğünün lâfızdan yok edilmesi gerekmektedir. Bize görehûri sözcüğüyle ilgili bugünkü yanlış inanç da, sıfatların kişileştirildiği bu yanlış çeviriden kaynaklanmaktadır. Bu yanlış çevirinin dayandığı yanlış anlayış ise hûr ve 'ıyn sözcüklerinin dişi olarak algılanmasıdır ki, eldeki bilgi ve belgelere göre bu algılama hatası ilk olarak Hasan Basrî ile başlamış, arkadan da yüzlerce yalan ve tutarsız rivayetle desteklenmiştir.
Bu Âyet grubunda kimileri tarafından ileri sürülmüş olan bir yanlış anlayış daha vardır ki, ahlâk dışı olan bu anlayış 17. Âyette bizim "süreklileştirilmiş [hep aynı bırakılmış] çocuklar" olarak çevirdiğimiz ifade ile ilgilidir. Maalesef bazıları bu ifadenin "sapık erkeklere homoseksüel ilişkileri için verilen oğlanlar” anlamına geldiğini ileri sürmüşler ve böyle bir ahlâksızlığı cennetin ödülü imiş gibi göstermişlerdir. Oysa bize göre "süreklileştirilmiş çocuklar" ifadesi "büyümeyen, yaşlanmayan, hastalanmayan, ölmeyen ve bir çocuğun en sevimli çağında, yani 3–5 yaşlarındaki hâlinde olan (robot benzeri) çocuklar" anlamına gelmektedir.
25-26. Âyetlerden anlaşıldığına göre, cennette, içindeki müminleri mutlu edecek her türlü nimetin bulunmasından başka, onları orada rahatsız edecek boş söz, yalan, gıybet, sövgü, gürültü, alay gibi nahoş şeyler de bulunmayacaktır.
26. Âyetin sonundaki selâm ifadesinin anlamı “selâm” sözcüğü değil, bunun anlamı olan "sağlam, selîm söz" demektir.

11 yorum:

  1. Mark şu arada küçük yazı ile verdiğin ayetleri sen ekledin değil mi? Çünkü bildiğim kadarıyla Hakkı Yılmaz'ın çevirisinde ''namaz'' ve ''cariye'' gibi kavramlar yok. Başlarda verdiğin 2 ayette öyle geçiyor.

    YanıtlaSil
  2. Kanka tam oku. Son cümlede ''yanlış değerlendirilebilir'' diyor ve ondan sonra o meali veriyor. Ben hiç ellemedim aynen kopyaladım sadece mavi yazıların üstü beyaz bant oluyordu bu yüzden düzelttim daha net görünsün diye.

    YanıtlaSil
  3. Ayrıca namaz salat köle cariye gibi konuları detaylı olarak açıklıyor zaten site genelinde, burada dikkat çekilen mevzu başka olduğu için karıştırmadan geçmiştir.

    YanıtlaSil
  4. Nebuch'un kanalını takip ediyor musun Mark? Son videodaki tartışmamıza katıl.

    http://www.youtube.com/watch?v=ChDBqtIk9N4

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya youtube hesabımla giriş yapmadığım zaman son verdiğim cevap görünmüyor. En sonda benim bir cevabım olması gerekiyor onu görebiliyor musun?

      Sil
  5. Kanka orada kısır bir tartışma dönüyor. Eğer bir yaratıcı varsa bunun hangi yöntemi kullandığı noktası bu kadar fazla tartışma konusu edilecek bir nokta mı. Asıl olarak onların yükledikleri misyon hatalı neye göre hatalı? Kuran'a göre hatalı zira onlara göre tekamül olayı var kuran ise sınırları çok net çiziyor bu konuda. Diyeceğim sıkıntı olan nokta buradan sonra bir fikirsel ayrılık benimle o metin arasındaki (ki eğer gerçekten metin ise). Çünkü ben yaratıcının nasıl yarattığı ile ilgilenmiyorum.

    Ben varlık hissi alıyorum bu kadar basit benim için bu konu bu aşamada, yaratma şekli sanatı her neyse bu tartışılabilir ama tartışılmayacak şeyler var ki metin o noktalara giriyor, işte ben o noktalarda onu kuran ile tartışmaya davet ediyorum.

    Temeli delili olmadan saçma sapan inançların peşinden gidiyorlar. Gırtlaktan bilmemne sesi çıkacakmış da kıyamet olacakmış vay efendim kova çağına girilecekmiş vay efendim insanların ruhları varmış beden beden geziyormuş bunlar kuran ile taban tabana zıt öğretiler, bu bildiğin spiritüalizm.

    Kuran ise ölüler idiniz (yokluk halimiz) dirilttik, tekrar öldüreceğiz (sıradaki ölümümüz) ve tekrar yaratacağız der.

    Bu kadar nettir yani bu iş. Bu reenkarnasyon ruh göçü olayının olması için tek bir açık kapı dahi yok kuran'da. Bunlar delillerini başka yerlerden alıyorlar bu ne demek? Başka bir dine inanıyorlar demek. Kuran ise delil der kanıt der ben de diyorum ki delillerinizle gelin. Bu kadar basit.

    Ayırca da nate takip etmiyorum sadece epifiz serisini araştırırken faydalı bilgilerini gördüm izledim dinledim. Bir de ipet goat yorumunu izledim, bir kaç video daha izledim kanıttan kopup saçmalamaya başladığı yerleri ise kafamdan delete ediyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Metin denilen çocuğu boşver zaten, bir şey bildiği yok kuru gürültü yapıp Nebuch'a yalaklanıyor.

      Ortada aslında kısır bir döngü yok, adam Tanrı'dan bahsediyor. Çünkü yapılan tanımlar aynı, ben o tanıma karşılık gelen kelimeyi ''Tanrı'' olarak seçmişim, o da ''Asıl gözlemci, logos'' olarak felan seçmiş, olay bu. Fakat adam farklı olmaya mı çalışıyor nedir, yoksa Tanrı kavramını mı kabullenmek istemiyor... artık orasını anlamadım. Temelde aynı şeylerden bahsediyoruz ama adamın yanlış yaptığı yer şurası, ''varlık şüphelidir'' diyor, bu yanlış. Meşhur bir söz vardır, ''düşünüyorum, öyleyse varım'' diye. Bunu da kim söylemişti unuttum ama bu sözle başa çıkmamız mümkün değil, bunu anladım artık. Yani sadece ''varlık algımız değişik, aslında varlığı farklı algılıyoruz'' felan diyebilirsin ama direk varlık kavramına şüpheli dediğin anda direk mantık hatasına düşmüş olursun çünkü senin de dediğin gibi varlığı hissedebildiğimize göre varlık kesindir, bu açıdan bakıldığı zaman nihilizm de çöpe gider.

      Sil
    2. İsmim anıldığı için cevap vermek istiyorum : Bak önceden de yazmıştım benim derdim ALLAH ! Benim yaratılış amacım ALLAH'I tanımak...Bunu o konulara yeteneğim ve istidadım olmasından anlıyorum...Derin düşünme ve ileri mantık herkesin harcı değil...Bu kabiliyet eğer iman olmadan olursa felsefeci, iman ile olursa da alim-arif olmaya vesiledir...Kimseyi eleştirmiyorum, herkes özelde ne için yaratıldı ise o iş için davranışlar ortaya koyar...Ben ALLAHI sanatıyla yaratmasıyla ve diğer muradlarıyla anlamaya doğuştan istekliyim, aynen ilmin kapısı hz. Ali gibi...Kurandaki sürelerin içindeki konuların bitiminde ekseriyetle vurgu yapılan ''akletmiyorsunuz, tefekkür etmiyorsunuz, ne biçim hüküm veriyorsunuz '' gibi ifadelere kendimi direkt muhatap kabul ediyorum...Gelelim senin habire kötü örneklere dayanarak bunlar böyle dediğin sözlerine...Yahu karşındaki insan cahil ve akılsız mı ki gitsin taşa toprağa uzaya yıldıza veyahut şeyhe şıha bilmem neye tapsın ? Bizim inandığımız sadece ALLAH gerisine nasıl muamele edilmesi gerektiği kitapta yazılı...Gördüğüm kadarıyla senin fikrin ermediği için düşünmek yerine sadece ''o'' böyle demiş demek öyle deyip, fazla düşünmeden onaylamayı tercih ediyorsun...Epifiz bezi çok önemli çünkü bu bez tüm üstün insanlarda açık ve çalışıyor...çünkü BİZİM ULAŞAMADIĞIMIZ BOYUTLARDAN VEYA ALEMLERDEN HABERDAR OLMADAN TUT, YARATICIYA AİT DİĞER BOYUTLARI TEMAŞA ETMEK VE ONUN MÜHEYMİNLİĞİNİ,EKBERİYYETİNİ VB. KAVRAYABİLMEK İÇİN BÜYÜK BİR FIRSATTIR...Fakat aklı gözünden ve kulağından ötesine çalışmayan, yani soyut düşünemeyenler inkar eder o başka bir şey...Aynen Yahudiler gibi şeriat diye maddi zahiri konuları kavrayıp gerisini anlamayan bir milletin yaptığı gibi, cenneti yeryüzünde zannedenler gibi olmayalım...Benim aklımın sorgulamadığı şey dondurucuda bekler ve zamanı gelince anladığımda tahkiki olarak iman eder kabul ederim...Nebuch sizin gibi benim gibi yiyici değil üretici...Çalışıp çabalayıp derleyip topluyor ve sunuyor insanlara...Siz oturduğunuz yerden elalemin yazılarını al kopyala yapıştır yapıp, üstelik gerçekten anlamadan alim geçiniyonuz...Saygılı olun insanlara, taşlanmak şeytanın hakkıdır...Kendi şeytanlarınız dururken başkasına yönelmek neye iman ettiğinizi gayet net gösterir...

      Sil
  6. Ya nate bak çok düz düşün hacı hiç karıştırmaya gerek yok. Ben biliyorum onun nelerden bahsettiğini zaten bu sebeple dedim bir noktaya kadar aynı yerde olabilirz benim açımdan herhangi bir sakınca yok diye. Ama bir yer var ki sonrası uçurum zira temeli yok, asla ve asla kuran ile ilgisi yok. Desin ki ben başka bir dine iman ediyorum ona ok derim. Ama işin içine kuranı sokarsa orada duracak gelip delillerini gösterecek ben de gerçekte olanı ona teker teker sunacağım.

    Bunların felsefesini az çok biliyorum epifiz ile hereyin açıklanabileceğini ve mistik öğretilerle açıklanabileceğini sanıyorlar bu kuran'a göre imkansız zira bu bilgi alanı Allahın kuşattığı alan yani insanın kuşatıldığı bir alan ve zann ile yüklü olacağı alan. Ulan epifiz diyoruz ya uyuşturucu ile bilgi alma adına zorladıkları bir alan amk sen düşün ne kadar gerçekçi veriler alınır. Allah ne diyor dininizde aşırıya gitmeyin. Herşeyin bir yolu yordamı var. Allah biz bu kuran'da herşeyi açıkladık diyor şu halde rehber kuran, şu halde yapılacak tefekkür en başta kuranı anlama yolunda lacak önce bir kuranı algıla ondan sonra zaten yönünü nasıl belirllemen gerektiğini tayin etmiş olacaksın.

    Ama bunlar yıldızlara bakarak yön çizmeye çabalıyorlar yok mardukmuş yok bilmemneymiş, hani kanıtların arkadaşım? Bu konu hakkında bilimsel olarak bilgi sağlandığında kanıtlarıyla ispatlandığında ancak bu konu üzerine tefekkür edebilirsin. Bunlar bilmedği alan hakkında ohooo evrenin sınırlarını çiziyorlar amk.

    YanıtlaSil
  7. Ciger sana birsey sormak istiyorum, Bende seni eskiden vekilsizde takip ediyorum. Sen bu arapca kelimelerin anlatildigi ve derinine girdigi internet sayfasini buraya ekleyebilirmisin?
    Ariyorum ariyorum bulamiyorum. Veya kurani nerden anladigin ve okdugun sayfalari buraya ekleyebilirmisin?
    Bende simdi yavas yavas Kurani türkce anlamaya calisiyorum ama bana güvenilir bir meal felan lazim. Bir kac internet sayfasi verebilirsen sevinirim.
    Rapjap87

    YanıtlaSil
  8. www.istekuran.com şu an açıldı bakımdaydı biladerim. bunun dışında kendine bir sözlük edin çıra yayınlarından ragıp el isfehani ''müfredat'' ı alabilirsin çok detaylı. Kendin çalışman için mutlaka bulunması gerekiyor bence. Bir kaç tane daha var bunun gibi zaten link olarak veriyor hakkı yılmaz bu kaynakları. Rapjap seni hatırladım bakış açını da hatta hatırlıyorum. Araştıran insan hepsini kıyasladığı zaman zaten görecek aga, hani gizli saklı birşey yok, olsa ok derim başka şeyler de gerekiyor derim zeka falan ama alakası yok. Sadece dürüstçe hepsini kurcalamak gerekiyor gerçekte olan çıkıyor ortaya. Hakkı yılmazın sitesi güzel bir kaynak ama yetmiyor kanka insan aklı acayip sorular üretebiliyor bunun için sözlük kesin temin et.

    YanıtlaSil